11. Hukuk Dairesi 2016/3619 E. , 2017/2493 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ...FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada ...Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 02/12/2015 tarih ve 2014/180-2015/276 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi asıl ve birleşen davada davacı vekilleri tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 18/04/2017 günü hazır bulunan davalı-karşı davacı ... vekili Av. ... ile davacı-karşı davalı ... Tic. Ltd. Şti. vekili Av. ... dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, "..." markasının 21.04.2000 tarihinde 210473 tescil numarası ile kendileri tarafından tescil edildiğini, davalının ... markasını kendi adına tescil ettirdiğini, davalının bu tescilinin kötüniyetli olduğunu, markasını tescil ettirdiği alanda kullanmayıp faaliyetlerinde "... " ibarelerini kullandığını, davalı markasının kendisine ait ticaret unvanı ile de iltibasa sebep olduğunu, ..."ın sanık olduğu ... 4. FSHCM"de 2014/203 E. sayısı ile ceza davasına konu yargılamanın devam ettiğini, davalının kendilerini uyarmalarından hemen sonra 19.02.2013 tarihinde dava konusu "..." markasını devraldığını, bu durumun davalının kötüniyetini gösterdiğini, davalı markası ile müvekkili markasının esas unsuru olan "..." ibaresinin benzer olduğunu, davalının müvekkili markasına ait diğer unusurları da faaliyetlerinde kullandığını, davalının sahibi olduğu www. ... com alan adlı internet sitesinde, www. ... .com sitesindeki şirket hesabında ve www. ... .com internet sitesinde çalışanların "..." markasını kullandıklarını, bu kullanımın kendisinin marka hakkını ihlal ettiğini ileri sürerek, davalı adına tescilli 2006 09469 tescil numaralı "..." markasını Marka KHK"nın 7, 8 ve 42. madde uyarınca iptalini, davalının markası dışındaki kullanımları sebebiyle 10.000 TL maddi ve 70.000 TL manevi tazminat talep etmiştir.
Davalı-birleşen dosya davacı vekili, asıl davada davacının kötü niyetli olarak bu davayı açtığını, müvekkilinin markasını 1997 yılından beri kullandığını, hizmet markalarının hizmetin sunulması ve tanıtımı amacıyla kullanıldığını, müvekkilinin internet sitesinde reklam hizmetleri bakımından markasını kullandığını, dava konusu markayı 2013 yılında devraldıklarını, davalı taraftan 2013 yılında haberdar olduklarını, davacının uyarışını dikkate alarak "..." ismini kullanmaya son verip, "..." markasını kullanmaya başladıklarını, davacının markasını tescil ettirdiği alanın dışında faaliyet gösterdiğini, kendilerinin ise 35. sınıfa giren hizmetleri verdiğini, davacı tarafından kullandıkları iddia edilen logonun müvekkili tarafından kullanılmadığını, "..." ibaresinin reklam dünyasında herkes tarafından kullanılan tasviri bir işaret olduğunu savunarak davanın reddini; birleşen davada ise davacının "..." markasını dava tarihinden önceye yönelik 5 yıllık süre içinde ciddi kullanımının bulunmaması sebebiyle iptalini talep etmiştir.
Davacı-birleşen davada davalı vekili, birleşen davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, marka iptali ve marka hakkına tecavüzün önlenmesi durdurulması ve sicilden terkini talepli asıl davanın ve markanın iptali ve sicilden terkini talepli birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, asıl ve birleşen davada davacı vekilleri temyiz etmiştir.
1-Türkiye Cumhuriyeti Anayasası yargılamanın açıklığı ilkesini kabul etmiştir. Gerek mülga 1086 sayılı HUMK 382 ve devamı maddelerinde gerekse yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK"nın 294 ve devamı maddelerinde hükmün nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca hükme bağlanmıştır. Yargılamanın açık bir şekilde yapılması ve tesis edilen hükmün açıkça belirtilmesi ilke olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle hükmün açık, anlaşılır ve şüpheye yer vermeyecek şekilde infazı kabil olarak kurulması ve de en önemlisi sonradan yazılacak gerekçeli kararın kısa karara uygun bulunması gerekir. Aksi halde, yargılamanın açıklığı ilkesi dolayısıyla kamu vicdanı zedelenmiş ve mahkeme kararlarına duyulan güven sarsılmış olacaktır. Kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki olmaması gerektiği gibi gerekçe ile hüküm fıkrası arasında da çelişki bulunmaması yasal bir zorunluluk olup, HMK"nın 298/2. maddesinde gerekçeli kararın tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağı düzenlenmiştir. Kararların bu hususlara aykırı oluşturulması mahkeme kararlarına duyulan güveni sarsacağı gibi verilen kararların hukuki denetiminin yapılmasını da olanaksız kılmaktadır.
Asıl davada davacı marka hakkına tecavüzün önlenmesini, durdurulmasını, davalı markasının terkin ve iptalini, ayrıca 10.000 TL maddi 20.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir. Mahkemece kararın gerekçe kısmında davalı kullanımlarının davacının marka hakkına tecavüz teşkil etmediği, davacının marka hakkının ihlal edilmediği tespit edilmiş; kısa kararda ""asıl davada davacı ... Ticaret Ltd. Şti. tarafından davalı ... aleyhine açılan Marka İptali ve Marka hakkına tecavüzün önlenmesi durdurulması ve sicilden terkini talepli davanın reddine"" karar verilmiş, davacının maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddine ilişkin herhangi bir hüküm kurulmamış, gerekçeli kararın hüküm fıkrasında ise ""Davacı ... Ticaret Ltd Şti tarafından davalı ... aleyhine açılan marka iptali ve marka hakkına tecavüzün önlenmesi durdurulması ve sicilden terkini talepli davanın reddine,....Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesaplanan red edilen maddi tazminat talebi yönünden hesaplanan 2.200,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine, Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesaplanan red edilen manevi tazminat talebi yönünden hesaplanan 2.200,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine"" denilerek, davacı aleyhine reddedilen maddi ve manevi tazminat talepleri yönünden vekalet ücretine hükmedilmiştir. Bu şekilde gerekçe ile hüküm fıkrası arasında ve kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki yaratılması doğru olmamış, asıl davada davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün temyiz eden davacı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
2- Birleşen dava, kullanmama nedenine dayalı markanın iptali istemine ilişkin olup mahkemece yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş ise de, karar tarihinden sonra 06.01.2017 tarihli Resmi Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 14.12.2016 tarihli 2016/148 esas ve 2016/189 karar sayılı kararı ile 556 sayılı KHK’nın 14. maddesinin iptaline karar verilmiştir. Bu durumda, Anayasa Mahkemesi"nin anılan iptal kararı değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiğinden kararın bozulması gerekmiştir.
3- Bozma sebep ve şekline göre asıl ve birleşen davada davacı vekillerinin temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle asıl davada davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün temyiz eden davacı yararına BOZULMASINA, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle birleşen davada verilen hükmün resen BOZULMASINA, (3) Bozma sebep ve şekline göre asıl ve birleşen davada davacı vekillerinin temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada yer olmadığına, takdir olunan 1.480 TL duruşma vekalet ücretinin taraflardan alınarak yekdiğerine verilmesine, ödedikleri peşin temyiz harcının istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 27.04.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.