
Esas No: 2015/12229
Karar No: 2016/3107
Karar Tarihi: 10.03.2016
Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 2015/12229 Esas 2016/3107 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
T.C.
YARGITAY
14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/12229
KARAR NO : 2016/3107 Y A R G I T A Y İ L A M I
MAHKEMESİ : Karacasu Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 18/02/2014
NUMARASI : 2011/40-2014/52
DAVACI : ....
DAVALILAR : .... v.d.
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 20.04.2011 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 18.02.2014 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
_ K A R A R _
Davacı vekili, müvekkilinin annesi ... .... murisinden intikal eden taşınmazla ilgili ortaklığın giderilmesi davası sonucunda yapılan satışta, annelerinin 1/4 miras payını göstererek ihaleye girdiklerini, kardeşi Hatice ile birlikte ihale bedelini ödediklerini, ancak taşınmazın annelerinin üzerine tescil edildiğini, kardeşiyle aralarında fiilen taksim edip o günden beri kullandıklarını ancak annelerinin ölümünden sonra elbirliği şeklinde ortak olduğu diğer mirasçıların hak ve talep edebileceğini öngörmediğini, bu nedenle annesi ... ... adına tapuda kayıtlı olan taşınmazın iktisap tarihinden beri kullanmakta olduğu 6.820 m2"lik kısmın tapu kaydının iptali ile müvekkili adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davacının hukuki yararı bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İnanç sözleşmesi, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.
Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da taraflar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılan parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) "delil başlangıcı" niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı HMK"nın 202. maddesi uyarınca inanç sözleşmesi "tanık" dahil her türlü delille ispat edilebilir.
Somut olayda ise davacı, her ne kadar taşınmaza murisi annesinin sağlığında, ortaklığın giderilmesi davası sonucunda yapılan ihalede, taşınmazın yarı bedelini ödeyerek annesi adına tescil ettirdiğini ileri sürmüş ise de bu hususu yazılı delille kanıtlayamamıştır.
Bu nedenle davanın reddine karar verilmesi gerekirken mahkemece davacının bu davayı açmakta hukuki yararı bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş ise de hüküm sonucu esas bakımından usul ve yasaya uygun olduğundan, HUMK"nın 438/son maddesi gereğince hükmün gerekçesinin değiştirilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün gerekçesinin yukarıdaki şekilde değiştirilerek ve DÜZELTİLMİŞ bu gerekçe ile ONANMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 10.03.2016 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Dava, tarafların murisi .... ... adına kayıtlı bulunan .... İlçesi .... parsel sayılı 15.500 m2 miktarlı taşınmazın, 1/4 payının murise miras yoluyla intikal ettiği, 3/4 payının ortaklığın satış suretiyle giderilmesine karar verilmesi üzerine 3/4 payın bedeli taraflardan ... ve .... tarafından karşılanmak suretiyle muris Seher adına tescil edildiği, davacının ödediği bedele karşılık 6.820 m2"lik kısmı yapılan fiili taksime göre uzun yıllardır kullandığı ve bu durumun taraflarca en başından itibaren bilindiği iddiasıyla inanç sözleşmesi hukuki sebebine dayalı tapu iptali ve tescil davasıdır.
Mahkeme, davayı muvazaa iddiasına dayalı tapu iptali ve tescil olarak nitelendirerek davayı hukuki yarar yokluğundan reddetmiştir. Olayları açıklamak taraflara, hukuki nitelendirme ise hâkime ait olduğundan, dava dilekçesindeki açıklamalara göre davanın inanç sözleşmesine dayalı tapu iptal davası olduğu kabul edilerek işin esası hakkında karar verilmesi gerekirdi.
Davacı vekili 12.11.2014 havale tarihli temyiz dilekçesinde özetle, tapu iptal ve tescil taleplerini reddeden mahkeme kararının bozulmasını talep etmiştir.
Sayın çoğunluk, davanın hukuki yarar yokluğu gerekçesiyle reddini doğru bulmamış, davanın inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil olduğunu ve yazılı delille ispatlanamadığını gerekçe göstererek hükmün gerekçesini düzelterek onamıştır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, inanç sözleşmesine dayalı bir davayla ilgili vermiş olduğu 29.01.2014 tarihli ve 2013/11-376 Esas, 2014/49 Karar sayılı hükmünün gerekçe bölümünde;
"Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, inanç sözleşmeleri kaynağını mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun 18. maddesi ile 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararından almakta, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir.
Söz konusu kararda; eski hukuka göre mümkün ve geçerli olan muvazaa ve nam-ı müstear iddialarının, Medeni Kanun"un yürürlüğünden sonra taşınmaz mallar hakkında dinlenip dinlenemeyeceği tartışılmıştır.
Anılan kararda; çeşitli sebep ve amaçlarla bir taşınmaz kaydına gerçek malik yerine başka bir nam ve bir sözleşmede akitlerden biri yerine üçüncü bir şahsın gösterilmesinin mümkün olduğu, bu gibi hallerde vekilin kendi namına ve müvekkili hesabına yaptığı tasarruflarda olduğu gibi hukuki bir durum veya herhangi bir maksatla üçüncü şahıslardan gerçeği gizleme gayesi güdülebileceği, "kötü niyetli ve haksız gizlemeler" dışında, belirtilen olasılıklara göre açılacak bir davanın, gerçekten, ya mevcut bir hakka dayanarak bir el değiştirme veya bir hakkın korunması niteliğini taşıyacağı; bu durumda, halefiyeti düzeltme amacıyla öncelikle mülkiyetin vekile aidiyeti düşünülse bile, temsil hükümlerine aykırı olduğundan bunun korunması ve devamına hükmolunamayacağı, zira Borçlar Kanunu"nun "müvekkil vekiline karşı muhtelif borçlarını ifa edince vekilin kendi namına ve müvekkili hesabına üçüncü şahıstaki alacağı müvekkilin olur" hükmünün bu düşünceyi doğruladığına değinildikten sonra sonuçta, nam-ı müstear davalarının dinlenebilir ve yazılı delil ile ispatının mümkün olduğuna, hükmolunmuştur.
İnançları Birleştirme Kararlarının konularıyla sınırlı, gerekçeleriyle açıklayıcı, sonuçlarıyla bağlayıcı bulunduğu tartışmasızdır. Belirtilen İnançları Birleştirme kararının sonuç bölümü uyarınca; inanç sözleşmesi olarak anılan belgenin sözleşmeye taraf olanların imzasını içermesi yeterli görülmüş olup, inanç sözleşmesine dayalı iddiaların şekle bağlı olmayan, tarafların imzasını taşıyan yazılı belge ile kanıtlanabileceği, inançlı işleme konu belgenin, akit tarihinden önce ya da sonra düzenlenmesinin sonuca etkili olmadığına hükmedilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun, 23.05.1990 gün ve 1990/1-2002 E. 1990/315 K.; 17.10.1990 gün ve 1990/14-325 E. 1990/492 K.; 29.06.2005 gün ve 2005/14-395 E. 2005/421 K.; 28.12.2005 gün ve 2005/14-677 E. 2005/774 K.; 01.07.2009 gün ve 2009/13-222 E., 2009/299 K. sayılı kararlarında da bu ilkeler benimsenmiş olup, bu kararlar, iyiniyet ve hakkaniyete ilişkin kuralların da hukukumuzun temeli olmasının bir sonucudur.
İnanç sözleşmelerinin hukuki dayanağını anlattıktan sonra uyuşmazlığın çözümünde faydalı olacağı düşünüldüğünden ispat hukuku açısından da konuya bakılması gerekmektedir.
İnançlı işlemi doğrudan düzenleyen bir kanun hükmü bulunmadığından, ispatı hakkında da kanunlarımızda bir hüküm yer almış değildir. İnançlı işlemin ana unsurları, inanç sözleşmesi ve kazandırıcı işlem (hakkın devri işlemi) nasıl özel bir şekle bağlı değilse, inançlı işlemin ispatında da, kural olarak özel bir biçim koşulunun aranmaması, inançlı işlemin ispatında genel hükümlerin uygulanması gerekir.
Buna göre, inançlı işlem nedeniyle iade, tazminat veya sözleşmenin feshini isteyen taraf 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 6. maddesi uyarınca iddiasını ispat etmek zorundadır.
İnanç sözleşmeleri kaynağını Borçlar Kanunun 18. maddesi ile 5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararından almakta olup, sözü edilen bu karar uyarınca inanç ilişkisi kural olarak ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.
Esasen, yazılı şeklin, kanıtlama aracı olduğu ilkesinden hareketle uygulamada, yine ispat vasıtası olarak yemin (mülga 1086 sayılı HUMK m. 337), ikrar ve kabul tarafı bağlayıcı kabul edilmiş, davanın (iddianın) kanıtlanabileceği sonucuna varılmıştır.
Ancak, uygulama bununla da yetinmemiş, yazılı delil başlangıcı sayılabilecek belge ve vakıaların tamamlayıcı kanıtlarla (mülga 1086 sayılı HUMK.m.292), inanç sözleşmesinin varlığını kanıtlayabileceğini kabul etmiştir (Hukuk Genel Kurulu’nun 01.07.2009 gün ve 2009/13-222 E. 2009/299 K.; 14.07.2010 gün ve 2010/14-394 E. 2010/395 K. ile 15.04.2011 gün ve 2011/13-14 E. 2011/189 K. sayılı kararları).
Buna göre, inanç ilişkisinin varlığını kabul edebilmek için açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, yanlar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek, karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) yazılı delil başlangıcı niteliğinde bir belgenin varlığı halinde; yazılı delil başlangıcı niteliğinde belge varsa, mülga 1086 sayılı HUMK"nın 292. maddesi uyarınca inanç sözleşmesi ‘tanık’ dahil her türlü delille ispat edilebilir.",
Açıklamalarına yer verilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu bu kararında, 5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca inanç ilişkisinin kural olarak, ancak yazılı delille ispatlanabileceğini; bununla birlikte, ispat vasıtası olarak yemin, ikrar ve kabulün de tarafları bağlayacağını kabul etmiştir.
Bilindiği gibi, 12.01.2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun;
1- "İspat hakkı" kenar başlıklı 189. maddesinin üçüncü fıkrasında, "(3) Kanunun belirli delillerle ispatını emrettiği hususlar, başka delillerle ispat olunamaz.",
2- "Kanunda düzenlenmemiş deliller" kenar başlıklı 192. maddesinde, "(1) Kanunun belirli bir delille ispat zorunluluğunu öngörmediği hâllerde, Kanunda düzenlenmemiş olan diğer delillere de başvurulabilir.",
3- "Senetle ispat zorunluluğu" kenar başlıklı 200. maddesinde, "(1) Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri ikibinbeşyüz Türk Lirasını geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir. Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma gibi bir nedenle ikibinbeşyüz Türk Lirasından aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz.
(2) Bu madde uyarınca senetle ispatı gereken hususlarda birinci fıkradaki düzenleme hatırlatılarak karşı tarafın açık muvafakati hâlinde tanık dinlenebilir.",
4- "Senede karşı tanıkla ispat yasağı" kenar başlıklı 201. maddesinde, "(1) Senede bağlı her çeşit iddiaya karşı ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler ikibinbeşyüz Türk Lirasından az bir miktara ait olsa bile tanıkla ispat olunamaz.",
5- "Delil başlangıcı" kenar başlıklı 202. maddesinde, "(1) Senetle ispat zorunluluğu bulunan hâllerde delil başlangıcı bulunursa tanık dinlenebilir.
(2) Delil başlangıcı, iddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belgedir.",
6- "Senetle ispat zorunluluğunun istisnaları" kenar başlıklı 203. maddesinin birinci fıkrasının "a" bendinde, "(1) Aşağıdaki hâllerde tanık dinlenebilir:
a) Altsoy ve üstsoy, kardeşler, eşler, kayınbaba, kaynana ile gelin ve damat arasındaki işlemler.",
Hükümlerine yer verilmiştir.
İnanç sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümünde dayanak yapılan 5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında mevcudiyeti aranan yazılı delil, inançlı işlemin ispatına yönelik olup, inançlı işlemin geçerliliğine ilişkin değildir.
İçtihadı Birleştirme Kararları, uygulamaları bir esasta toplamak, yanlış uygulamalara meydan vermemek ve Türk Medeni Kanununun 1/1. maddesi uyarınca kanundaki bir boşluğu doldurmak için benimsenmiştir. Kaldı ki, Anayasa Mahkemesinin 12/06/1969 gün ve 38/34 sayılı kararında da belirtildiği gibi; “İçtihadı birleştirme kararı, o zamana değin hukuk alanında hukuk kuralı olarak bulunmayan yeni bir kural koymayı erek edinmiş olan bir hukuk işlemi değildir. Gerçekten, istem konusu yasa hükmü incelendiğinde görülür ki bir olayda uygulanacak olan hukuk kuralının hangisi olduğu yönünde verilen kararlar arasında çelişmeye düşülmesi veya bir olayda uygulanacak olan bir hukuk kuralının başka başka dâvalarda değişik biçimde yorumlanarak uygulanması söz konusu olur ise, ortaya atılan hukuk görüşlerinden hangisinin hukuka uygun bulunduğunu belirtmek üzere içtihadı birleştirme kararı verilmesi yoluna gidilir. Demek ki içtihadı birleştirme kararı, belli bir olay için yeni bir hukuk kuralı koymak ereği ile değil, ancak ve ancak belli bir olaya uygulanacak yasanın veya nesnel nitelikte, olan tüzük ve yönetmelik kuralları gibi öbür hukuk kurallarından hangisinin, hangi anlamda uygulanacağım saptamak için verilir.”
Kanunlarımızda, inançlı işlemi ve inanç sözleşmesini doğrudan düzenleyen bir hükme yer verilmediği gibi ispatına ilişkin özel bir hükme de yer verilmemiştir. 6100 sayılı Kanunun 189. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca, kanunun belirli delillerle ispatını emrettiği hususlar, başka delillerle ispat olunamaz. Bu hüküm uyarınca, bir hususun belirli bir delille ispatını ancak kanun hükmü emredebilir. İçtihadı birleştirme kararı kanuna aykırı olamayacağına göre, içtihadı birleştirme kararıyla bir hususun belirli delillerle ispatının şart koşulduğu kabul edilemez.
Öte yandan, sayın çoğunluğun uyuşmazlığın çözümüne dayanak gösterdiği İçtihadı Birleştirme Kararı, konusuyla sınırlı, gerekçesiyle açıklayıcı ve sonuçlarıyla görülmekte olan benzer davalar için bağlayıcıdır. 5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı muhtevasına göre inançlı işlemin, 6100 sayılı Kanunun 203. maddesinin birinci fıkrasının "a" bendinde sayılan altsoy, üstsoy, kardeşler, eşler, kayınbaba, kaynana ile gelin ve damat arasında gerçekleşmediği anlaşılmaktadır. Benzer davalar için bağlayıcı olan bu içtihadı birleştirme kararı, tarafları kardeş olan bu dava için bağlayıcı olamayacaktır.
Bu kapsamda uyuşmazlığın (inanç ilişkisinin) ispatında uygulanacak hukuk kuralında yasal anlamda bir boşluğun bulunduğundan bahsedilemeyeceği gibi HMK"nın 203. maddesinin açık ve anlaşılabilir düzenlemesi karşısında anılan İBK"nın uygulanmasını gerektirir hukuki bir gerekçe bulunmamaktadır.
Öte yandan, yerel mahkeme uyuşmazlığı inanç ilişkisi kapsamında değerlendirmemiş, gerekçede yer alan “Davacının taşınmaz bedelini tamamını ödemesinin ve alınan yeri bu zamana kadar kendisinin kullanmasının da tapu iptal tescil davası açılmasına yeterli ve gerektirir sebepler olmadığı açıktır. Bu iddiaların mirasçılar arasında ileride görülmesi muhtemel ortaklığın giderilmesi davası veya fiili taksim sırasında dile gerilerek edilinecek kanaat doğrultusunda, taksimatın yapılması yoluna gidilmesi gerekmektedir. Bu ise her zaman mümkündür. Bu da davacının tapu iptal tescil davasını açmasını gerektirir hukuksal yararın bulunmadığını ortaya çıkarmaktadır.” ifadesiyle davayı, hukuki yararı bulunmadığından reddetmiştir.
Davaya konu inançlı işlemin, muris anne, baba, oğul ve kardeşler arasında yapıldığı anlaşıldığına göre, davanın ispat hukukuna ilişkin genel hükümler çerçevesinde ve özellikle 6100 sayılı Kanunun senetle ispatın istisnasını düzenleyen 203. maddesi nazara alınarak çözülmesi amacıyla bozulması gerekirken, gerekçesi düzeltilerek onanmasına yönelik Sayın çoğunluk görüşüne katılamıyorum.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.