1. Hukuk Dairesi 2016/10836 E. , 2017/3571 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen gaiplik, tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."nün raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, 5737 sayılı Yasanın 17.maddesine dayalı olarak açılan gaiplik ve tapu iptal-tescil isteklerine ilişkindir.
Davacı, ... Vakfı’ndan icareli kargir dükkan nitelikli 375 ada 19 parsel sayılı taşınmazın ... oğlu ölü ...( lakablı) adına kayıtlı olduğunu, yapılan tahkikat neticesinde uzun zamandan beri sahipsiz kalan taşınmaz mutasarrıfının gaip olması nedeniyle 5737 sayılı Vakıflar Kanununun 17. maddesi gereğince vakfı adına tescil edilmesi gerektiğini ileri sürerek kayıt malikinin gaipliğine, gaip adına olan tapu kaydının iptali ile vakfı adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, ölü kişinin gaipliğine karar verilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hemen belirtmek gerekir ki; tapu iptal ve tescil davalarının kayıt maliklerine yöneltilmesinin zorunlu olduğu, kayıt malikinin kim olduğu belirlenemiyor ise, kayyım atanması ve kayyımın görev ve sorumluluklarıyla ilgili 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ve 3561 sayılı Mal Memurlarının Kayyım Tayin Edilmesine Dair Kanun Kanun hükümleri dikkate alındığında, ilgililerin hak ve menfaatlerinin korunması amacıyla davanın kayyıma yöneltilmesinde zorunluluk bulunduğu, eldeki davanın hasımsız olarak açıldığı, bu nedenle kayıt maliklerinin kayyımla temsili sağlanmaksızın karar verilmesi doğru değildir.
Bilindiği gibi; kayyımın kayıt maliki yerine geçip onu temsil etme yetkisine haiz olduğu, onun aleyhine açılan davanın da görülebilir olduğu kuşkusuzdur. 3561 Sayılı Yasanın 2. maddesinin 1.fıkrası uyarınca “Bir kimsenin uzun süreden beri bulunamaması veya oturduğu yerin bilinememesi veya ortada bulunmayan ve miras açıldığında sağ olup olmadığı ispatlanamayan mirasçının payının resmen yönetilmesi amacıyla kayyım atanmasının gerektiği hallerde, vesayet makamı, bu kimselerin malları üzerinde Hazinenin hak ve menfaati bulunup bulunmadığını, mahallin en büyük mal memurluğundan araştırır. Hazinenin hak ve menfaatinin söz konusu olduğunun anlaşılması hâlinde, mahallin en büyük mal memurunu yönetim kayyımı tayin eder.” şeklindedir.
Hal böyle olunca, davadaki iddia ve isteğe göre kayıt malikine kayyım atanıp atanmadığının araştırılması, çekişme konusu taşınmaz malikinin kayyımla temsil edilmediğinin tespiti halinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 124. maddesi de dikkate alınarak; davacıya 3561 sayılı Mal Memurlarının Kayyım Tayin Edilmesine Dair Kanun uyarınca mahallin en büyük mal memurunun kayyım atanması için vesayet makamından talepte bulunmak üzere süre verilmesi, vesayet makamınca verilecek karar uyarınca atanan kayyım davaya dahil edilerek yargılamaya devam edilmesi ve işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken hatalı değerlendirme davanın görülebilirlik koşulu olan taraf teşkilinin sağlanmadan, yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir.
Öte yandan, 5737 sayılı Yasanın 17. maddesinde “Tasarruf edenlerin veya maliklerin mirasçı bırakmadan ölümleri, kaybolmaları, terk veya mübadil gibi durumlara düşmeleri halinde icareteynli ve mukataalı taşınmaz malların mülkiyeti vakfı adına tescil edilir.” hükmüne yer verilmiş olup, anılan yasal düzenleme uyarınca taşınmazın vakfı adına tesciline karar verilebilmesi için mukataalı ya da icareteynli olup olmadığı, kayıt malikinin gaip kişilerden olup olmadığı, mirasçılarının bulunup bulunmadığının saptanması gerektiğinde kuşku yoktur.
O halde, bir taşınmazın vakfı adına tescil edilebilmesi, mutasarrıfının mirasçı bırakmadan öldüğünün ya da kaçak yitik olduğunun belirlenmesine bağlıdır.
Ne var ki; mahkemece, hükme yeterli bir araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilme imkânı yoktur. Şöyle ki; dava konusu taşınmazın çap kaydında ve kadastro tutanağında vakıf şerhinin bulunmadığı, dava konusu vakfın vakfiyesine rastlanmadığı anlaşılmakla taşınmazın vakfa ait olduğunun tespiti ve kayıt malikinin mirasçılarının bulunup bulunmadığı araştırılmadan, öte yandan yapıldığı anlaşılan ikinci gaiplik ilanına ilişkin gazete örneği dosya arasına alınmadan karar verilmesi isabetsizdir.
Hâl böyle olunca; çekişme konusu taşınmazın vakıf şerhinin terkin edilip edilmediğinin mercinden sorulması, kayıt maliki ya da mirasçılarının kimliğinin tespitine ilişkin başkaca bilgi ve belge bulunup bulunmadığının sorulması, getirtilecek belgelerdeki verilerden yararlanmak suretiyle kayıt malikinin nüfus kaydının ve mirasçıları bulunup bulunmadığının Nüfus Müdürlüğünden araştırılması, ikinci gaiplik ilanına ilişkin gazete örneğinin temini ile evrakına eklenmesi, öte yandan icareteynli ya da mukataalı vakıf taşınmazı olup olmadığının tereddüde yer bırakmayacak şekilde açıklığa kavuşturulması ve 5737 sayılı Yasanın 17.maddesinin koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanarak varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken anılan hususlar gözardı edilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davacı vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 15.06.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.