10. Hukuk Dairesi 2019/2174 E. , 2021/58 K.
"İçtihat Metni"
Mahkemesi :İş Mahkemesi
Davacı, davalılar nezdinde 11.09.2005 - 22.06.2007 tarihleri arasında aralıksız çalıştığını iddia ile çalışmalarının sigortalı çalışma olarak tespitini istemiştir.
Mahkemece, bozmaya uyulduktan sonra, ilâmında belirtildiği şekilde ispatlanmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Anayasal haklar arasında yer alan sosyal güvenliğin yaşama geçirilmesindeki etkisi gözetildiğinde, sigortalı konumunda geçen çalışma sürelerinin saptanmasına ilişkin davalar, kamu düzenine ilişkin olduğundan, özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi zorunludur. Bu bağlamda, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, bu tür davalarda tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip, gerek görüldüğünde, re’sen araştırma yapılarak kanıt toplanabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır.
Hizmet tespiti davalarının amacı, hizmetlerin karşılığı olan sosyal güvenlik haklarının korunmasıdır. Hizmet akdine dayalı çalışma olgusunun ispatında delil sınırlandırması yoksa da davacının Kurum sicil dosyası, işyeri özlük dosyası temin edilip işyerinin Kanunun kapsamında veya kapsama alınacak nitelikte bulunup bulunmadığı eksiksiz bir şekilde belirlendikten sonra iddia edilen çalışmanın başlangıç ve bitiş tarihleri, hangi işyerinde ne iş yapıldığı, işyerinin kapsam, kapasite ve niteliği, prime esas kazanca tabi ücretin ne olduğu, çalışmanın sürekli, kesintili, mevsimlik olup olmadığı eksiksiz bir şekilde açıklığa kavuşturulmalıdır.
Taraf tanıklarının sözleri değerlendirilirken bunların inandırıcılığı üzerinde durulmalı, verdikleri bilgilere nasıl vakıf oldukları, işveren ve işçiyle, işyeriyle ilişkileri, bazen uzun yılları kapsayan bilgilerin insan hafızasında yıllarca eksiksiz nasıl taşınabileceği düşünülmeli ve tanıklar buna göre dinlenilmeli, re’sen araştırma kapsamında sadece taraf tanıkları ile yetinilmeyip mümkün oldukça işyerinin müdür, amir, şef, ustabaşı ve postabaşı gibi görevlileri ve o işyerinde çalışan öteki kişiler ile o işyerine komşu ve yakın işyerlerinde bu yeri bilen ve tanıyanlar dahi dinlenerek tanık beyanlarının sağlığı denetlenmeli ve çalışma olgusu böylece hiç bir kuşku ve duraksamaya yer bırakmayacak biçimde belirlenmelidir.
Eldeki davada ise, mahkemece verilen 03.07.2015 günlü hüküm Dairemizin 23.11.2015 günlü ve 2015/19738 E. - 2015/20342 K. sayılı ilamı ile davacının çalışma iddiası bakımından, öncelikle adresleri de bildirmek suretiyle davacının davalıya ait hangi inşaatta ne kadar çalıştığının HMK’nun 31’inci maddesi kapsamında açıklattırılması, daha sonrasında, dinlenen tanık beyanları ile (özellikle Cengiz ve Serdar) hizmet tespit talebinin kabul edilip edilemeyeceği hususu irdelenmeli ve kanaat getirmeye yetecek kadar bordrolu çalışan veya çalışılan adreslerin tespiti yapıldıktan sonra bu adreslere yakınlığı emniyet aracılığıyla belirlenen komşu işyerleri işverenleri veya çalışanlarının da beyanlarının alınması suretiyle mahkemece resen araştırma ilkesi çerçevesinde gerekli araştırma yapılarak bir karar verilmesi gereklerine işaret edilerek araştırma yapılmak üzere dairemizce bozulmuştur.
Mahkemenin, Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine, o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu; mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirdiği gibi, mahkemenin kararını bozmuş olan Yargıtay Hukuk Dairesince; sonradan, ilk bozma kararı ile benimsemiş olduğu esaslara usuli kazanılmış hakka aykırı bir şekilde, ikinci bir bozma kararı verilememektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, Hukuk Genel Kurulu’nun 12.07.2006 gün, 2006/9-508 E. - 2006/521 sayılı kararı).
Eldeki davada ise, bozma sonrasında davacının çalıştığını belirttiği işyerleri adresleri tespit edilmiş ise de, işyeri sicil dosyaları ve bu işyerlerinden bordrolu tanıkların varlığı/yokluğu net bir şekilde ortaya konulamamıştır. Bu nedenle, bozma gereklerinin yerine getirildiğinden söz edilmesi mümkün olmayıp, davalılardan şirketin unvan değişikliği yapıp yapmadığının ve tam ünvanının belirlenmesi için ticaret sicilinden araştırma yapılması ve tam ünvanı yazılmak suretiyle davalılardan şirkete ait işyerlerinin Kurumdan araştırılması ve davacının çalıştığını belirttiği işyerlerine ait olan sicil dosyalarının getirtilmesi, bu işyerlerinden davacının kalıpçılık yaptığına dair iddiasını doğrulayabilecek ve çalışmasını bilebilecek şekilde sigortalı gösterilmiş olduğu anlaşılan bordrolu tanıkların varlığının araştırılması ile bulunamaması halinde bu işyerlerine yakın komşu işyerlerindeki çalışanların beyanlarının alınması ve sonucuna göre, davalıların işverenlik sıfatı ile işyerinin kapsamı ve niteliğinin belirlenmesi, davacının istemi de dikkate alınarak fiili çalışma olgusunun varlığının araştırılması ve bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ile yazılı şekilde davanın reddine dair karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin, mahkemece yanılgılı değerlendirme sonucu, yazılı şekilde hüküm tesisi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 12/01/2021 gününde oybirliğiyle karar verildi.