3. Hukuk Dairesi 2018/6765 E. , 2018/11493 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki asıl ve karşı tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, asıl davanın kısmen kabulüne, karşı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde taraflarca temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı, davalıların 01.06.2008 tarihli 10 yıl süreli kira sözleşmesi ile kiracısı olduğunu, davalıların kiralananın iskanın alınmaması nedeniyle sözleşmenin 9. maddesi gereğince sözleşmeyi feshederek kiralananın tahliye edileceğini bildirdiğini ve sonrasında 13.04.2009 tarihli ihtarname ile kira akdinin feshedildiğinden anahtarın teslim alınmasını ihtar ettiğini, 2009 yılı Şubat, Mart, Nisan ayı kiralarının tamamı ile tahliye tarihi olan 14.05.2009 tarihine kadar olan kira parasının ödenmediğini, ayrıca davalının kiralananın yeniden kiraya verilinceye kadar kira paralarından ve sözleşme sonuna kadar sonradan yapılacak kira sözleşmesi ile ilk kira sözleşmesi arasındaki farktan da tazminat olarak sorumlu olacağını, ayrıca davalının kiralananı yandaki işyeri ile olan aralarındaki duvarları kaldırarak ve taşınmazda bir takım değişiklikler yaparak terk ettiğinden kiralananın eski haline getirilmesi gerektiğini belirtip, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak, 7.000,00 TL kira alacağı ve 3000.00 TL eski hale getirme bedelinin tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 07.03.2012 tarihli ıslah dilekçesi ile de; kira alacağı talebini 14.000 TL, eski hale getirme bedelini de 33.592,80 TL olarak ıslah etmiştir.
Davalılar; kira sözleşmesini iskan ruhsatının olmaması nedeniyle sözleşmenin 9. maddesine istinaden haklı nedenle feshettiğini ve kiralananın anahtarının 14.05.2009 tarihinde emanet tutanağı ile notere tevdi edildiğini, davalıya 14.000 TL depozito verdiğini, depozitonun iade edilmediğini, davacının daha önce davaya konu 2009 Şubat ve Mart ayı kiraları için ... 8. İcra Müdürlüğünün 2009/4950 E. sayılı dosyası ile icra takibi yaptığını, kendilerinin takibe kira bedellerinin verilen depozitoya mahsup edilmesi gerektiğinden itiraz ettiklerini, takibin durduğunu, sonrasında ise yaptıkları şikayet üzerine ödeme emrinin icra hukuk Mahkemesi tarafından iptal edildiğini, söz konusu takibin derdest olduğunu, bu nedenle 2009 Şubat ve Mart ayı kiraları yönünden derdestlik itirazında bulunduklarını, ayrıca fesihten önceki kira alacaklarına ilişkin olarak da depozito nedeniyle takas mahsup talebinde bulunduklarını, haklı sebeple sözleşme feshedildiğinden davacının tüm talepleri yönünden davanın reddine karar verilmesini istemiş, karşı davada ise; erken tahliye nedeniyle mahrum kalınan kar ile faydalı ve zorunlu masrafların tazmini için şimdilik 3.000 TL alacağın tazminine karar verilmişini talep etmişlerdir.
Mahkemece; asıl davanın kısmen kabulüne karşı davanın ise reddine yönelik olarak verilen karar Yargıtay 6.H.D.nin 20/11/2013 tarih ve 2013/4947-15563 E/K sayılı ilamı ile, davalı karşı davacının karşılık davaya ilişkin temyiz itirazları reddedilerek, asıl davaya yönelik davacı ve davalının temyiz itirazlarına gelince; ‘Dava dilekçesinde 2009 Şubat ve Mart ayı kiralarının da talep edildiği açıkça belirtilmiştir. Bu aylara yönelik taleplerin ve davalının mahsup talebinin söz konusu takip dosyasında değerlendirilmesine karar verilmesi doğru olmadığı gibi, davacı tarafından kira sözleşmesinin süresinden önce tek taraflı feshedildiğinden bahisle 14.05.2009 tarihinden sonraki taşınmazın yeniden kiraya verilmesi tarihine kadar olan kira paraları ile taşınmazın yeniden kiraya verilmesinden sonraki dönem için ise sonraki kira sözleşmesi ile davalı ile imzalanan kira sözleşmesi arasındaki fark yönünden de tazminata karar verilmesini talep ettiğinden, taraflar arasındaki kira sözleşmesinin 9. maddesi, 27.01.2009 tarihli fesih ihtarı ve kiralananın teslimine ilişkin taraf kabulleri de nazara alınarak, akdin feshinden sonraki dönem için davacının tazminat talebinin haklı olup olmadığı hususunda olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemesi de doğru değildir.’ gerekçesiyle bozma kararı verilmiştir.
Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde; karşı davaya ilişkin mahkememizin 2009/250 esas, 2012/616 karar sayılı kararın kesinleştiği anlaşıldığından yeniden karar verilmesine yer olmadığına, asıl dava yönünden ise; a)2009 Şubat ve 2009 Mart ayları yönünden davacının kira alacağı olarak fazlaya ilişkin hakları saklı tutarak talep ettiği 6.000,00 TL yönünden davalının takas defi kapsamında ödediği depozito bedelinden mahsubuna, b) Eski hale getirme bedeli olarak 33.592,00 TL, Nisan 2009 kira bedeli olarak 1.000,00 TL, Mayıs 2009 ayının 14 günlük kira bedeli olarak 500,00 TL ve fesihten sonraki dönem yönünden 6.500,00 TL"nın 13/07/2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karar verilmiş, hüküm taraflarca temyiz edilmiştir.
1-) Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına, özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre; davacının sair temyiz itirazları yerinde değildir.
2-) Bir hükmün neleri içermesi gerektiği HMK’nun 297. maddesinde tek tek sayılarak ayrıntılı biçimde gösterilmiştir. Hüküm gerekçesi dosya içeriğine uygun olmak zorundadır. Ayrıca, hükmün gerekçesi ile sonuç kısmı birbiri ile çelişmemelidir. Dava sonunda mahkemenin kimin lehine, kimin aleyhine karar verdiği, davacının talebinin ne kadarının kabul edildiği, davalının neye göre mahkum edildiği tereddütsüz şekilde anlaşılmalıdır. Biçim koşullarının getiriliş amacı, hükmün açıklığı ve anlaşılırlığı kadar infaz kabiliyetini de sağlamaktır. Aksi hâl, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır ve dava içinden yeni davaların doğmasına neden olur.
Yine; bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. Usulü kazanılmış hak olarak tanımlayacağımız bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK).
Somut olayda, mahkemece verilen ilk kararda asıl davaya yönelik kurulan hükmün davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiş, anılan bu karar taraflarca temyiz edilmiş ve yukarıda anılan nedenler ile bozulmuştur. Bozmaya uyulduktan ve bozma gerekleri yerine getirildikten sonra bu defa mahkemece kurulan hükümde ‘…davalıdan alınarak davacıya verilmesine’ şeklinde karar verilmiştir. Taraflar arasında imzalanan kira sözleşmesinde kiracıların davalılar olması ve davanın da davalı kiracılar aleyhinde açılması, ayrıca önceki bozma ilamında bu hususun kesinleşmiş olması karşısında, kurulan hükmün ‘…davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline’ şeklinde oluşturulması gerekirken davacı lehine usulü kazanılmış hakkı ihlal edecek ve infazda tereddüt yaratacak şekilde HMK"nun 297. maddesine aykırı hüküm tesisi de doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
3-) Davalının temyiz itirazlarına gelince; taraflar arasında imzalanan 01/06/2008 tarihli ve 10 yıl süreli kira sözleşmesi hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Kira sözleşmesinin 9. maddesinde “Kiracı mecuru tahliye etmek isterse bu durumu kiralayana 2 ay önceden yazılı olarak bildirecektir, aksi halde meydana gelecek tüm zarar ve kar mahrumiyetinden sorumlu olacağını kabul ve taahhüt eder.’’ düzenlemesi yer almaktadır. Tarafların serbest iradesi ile kararlaştırılan ihbar şartı geçerli olup tarafları bağlar. Davalı şirket tarafından sözleşmeye uygun olarak keşide edilen 27.01.2009 tarihli fesih ihbarnamesi 02.02.2009 tarihinde muhatabına tebliğ edilmiştir. Mahkemece, 02.02.2009 tarihinde tebliğ edilen fesih ihtarının 2 ay sonra yani 03.04.2009 tarihinden itibaren sonuçlarını doğuracağı ve kiralanan taşınmaza ait anahtarların 14.05.2009 tarihinde notere tevdi edilerek, durumun davacıya bildirildiği dikkate alındığında, sözleşmede belirtilen feshi ihbar şartına uyularak kiralanan tahliye edilmiş olduğundan davacının makul süre kira bedeli talebinin kabulüne karar verilmesi doğru değildir.
4-) Davalının depozito bedelinin alacaktan mahsubuna yönelik temyiz itirazlarına gelince; taraflar arasında imzalanan sözleşme ile davalı kiracı tarafından 14.000,00 TL depozito bedeli verildiği konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Davalı ödediği depozito bedeli nedeniyle takas mahsup talebinde bulunmuş olmakla, Mahkemece kiraya veren lehine kabul edilen tüm alacak talepleri toplamından depozito bedeli mahsup edilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde depozito bedelinin sadece Şubat ve Mart ayları yönünden kabul edilen alacak miktarından mahsup edilmek suretiyle mahsup edilerek hesaplama yapılması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
5-) Bozma nedenine göre davalının sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davacının sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci üçüncü ve dördüncü bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK"nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, beşinci bentte açıklanan nedenle davalının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alının temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14.11.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.