Esas No: 2014/702
Karar No: 2016/313
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2014/702 Esas 2016/313 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Yargıtay Dairesi : 6. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Günü : 20.12.2013
Sayısı : 294-276
Yağma suçuna teşebbüsten sanık ..."ın TCK"nun 148/1 ve 35/2. maddeleri gereğince mağdur sayısınca olmak üzere iki kere 4 yıl 8 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin, Söke 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 22.02.2013 gün ve 24-29 sayılı hükmün sanık müdafii ve mağdurlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 6. Ceza Dairesince 08.10.2013 gün ve 15899-19232 sayı ile, sanıktan şikayetçi olmadıklarını beyan eden mağdurların, davaya katılma ve hükmü temyiz etme haklarının bulunmadığı gerekçesiyle mağdurlar vekilinin temyiz isteminin reddine karar verilerek, sanık müdafinin temyizi ile sınırlı olarak yapılan inceleme sonucu;
“1. Susma hakkı bulunan sanığın pişmanlık duymasını suçu kabule bağlayarak sanık hakkında yasal ve yeterli gerekçe gösterilmeden takdiri indirim yapılmasına yer olmadığına karar verilmesi,
2. Mahkemece 5271 sayılı Yasa"nın 150/2-3. maddesi uyarınca, sanıkların savunmasını yapmak üzere zorunlu savunmanın görevlendirilmesi nedeniyle, savunmana ödenen avukatlık ücretinin, sanıklara yargılama gideri olarak yükletilmesine karar verilmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin 6/3-c. maddesindeki düzenlemeye açıkça aykırı olduğunun gözetilmemesi” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiş,
Yerel mahkeme ise 20.12.2013 gün ve 294-276 sayı ile;
“a) Zorunlu avukat ücreti meselesi;
Yargılama giderleri konusu 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 324. vd. maddelerinde düzenlenmiştir.
CMK"nun 324. maddesinde: ‘Harçlar ve tarifesine göre ödenmesi gereken avukatlık ücretleri ile soruşturma ve kovuşturma evrelerinde yargılamanın yürütülmesi amacıyla Devlet Hazinesinden yapılan her türlü harcamalar ve taraflarca yapılan ödemeler yargılama giderleridir" denilmektedir.
Aynı Kanunun "Sanığın yükümlülüğü" başlıklı 325. maddesi ise:
‘Cezaya veya güvenlik tedbirine mahkûm edilmesi hâlinde, bütün yargılama giderleri sanığa yüklenir’ hükmünü amirdir.
5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun un ‘Müdafi ve vekil ücreti’ başlıklı 13. maddesinde ise:
‘Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince soruşturma ve kovuşturma makamlarının istemi üzerine baro tarafından görevlendirilen müdafi ve vekile, avukatlık ücret tarifesinden ayrık olarak, Türkiye Barolar Birliğinin görüşü de alınarak Adalet ve Maliye Bakanlıkları tarafından birlikte tespit edilecek ücret, Adalet Bakanlığı bütçesinde bu amaçla yer alan ödenekten ödenir. Bu ücret, yargılama giderlerinden sayılır’ şeklinde düzenleme bulunmaktadır.
Anayasamızın 90. maddesinde:‘Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 07/05/2004 - 5170 S.K./7. md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır’ denilmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinin 3. fıkrasının (c) bendinde: ‘Kendi kendini müdafaa etmek veya kendi seçeceği bir müdafii veya eğer bir müdafi tâyin için mali imkânlardan mahrum bulunuyor ve adaletin selâmeti gerektiriyorsa, mahkeme tarafından tayin edilecek bir avukatın meccani yardımından istifade etmek ... haklarına sahiptir’ denilmiştir.
Yukarıda açıkça görüldüğü gibi, mahkememizce yapılan uygulamanın açık bir kanuni düzenlemesi bulunmaktadır. Bu sebeple mutlak bozma sebebi sayılan ya da kanuna aykırı bir uygulama içeren durum söz konusu değildir. Anayasanın 90. maddesinde uluslararası sözleşmelerin kanun hükmü niteliğinde olduğu açıkça belirtilmiş olup, 5170 sayılı Kanun ile eklenen düzenlemede, temel hak ve özgürlüklere ilişkin sözleşmeler ile kanunlar arasında fark olursa, sözleşme hükmüne üstünlük tanınacağı açıkça belirtilmiştir. AİHS"nin 6/3-c maddesi öncelikle sanığın avukat yardımından yararlanmasını içermektedir. Sanık avukat yardımından mahrum bırakılmamıştır. Sanığa atanan avukatın ücretinin yargılama gideri sayılacağı 5320 sayılı Kanunun 13 ve CMK"nun 324 vd. maddeleri gereğince açıkça kanunda düzenlenmiştir.
AİHS"nin 6/3-c maddesindeki düzenleme, avukat yardımından yararlanmak isteyen şüpheli ya da sanığa avukat yardımından önce ücreti peşin olarak ödemesinin bir ön şart olarak ileri sürülmemesini, yani sırf ücret sebebiyle sanık ya da şüphelinin avukat yardımından yararlanmaktan mahrum bırakılmamasını amaçlamıştır. Mahkumiyetine karar verilen bir kişinin sebep olduğu bu harcamadan mahkumiyetinin sonucu olarak sorumlu tutulması sözleşmenin bu maddesine aykırı değildir. Zaten sözleşme hükmünde açıkça adaletin selameti gerektiriyorsa ifadesine yer verilmiştir. Her hal ve şartta avukat atanması da bu madde gereğince zorunlu değildir. Zikredilen kanun hükümleri gereğince sanık önceden herhangi bir ödeme yapmaksızın avukat yardımından yararlanmıştır. Eylemi sabit görülüp mahkum edilmiş olmakla diğer yargılama giderleri gibi avukatlık giderinden de sorumlu tutulması gerekmektedir. Aksinin kabulü halinde kanunlara saygılı kişilerin vergilerinden kanunları ihlal eden, suç işleyen, kamu düzenini bozan kişilerin sebep olduğu harcamalar karşılanmış olacaktır ki bir hukuk devletinde bu durum kabul edilemez.
b) Takdiri indirim konusu:
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2008/9-13 E., 2008/41 K. sayılı kararında da değinildiği üzere serbest takdir sisteminin bir gereği olarak, olayda takdiri indirimin uygulanmasını gerektiren nedenlerin varlığını veya yokluğunu belirleme yetkisi yargılamayı yapan hakime ait olacaktır. Yargılama süreci boyunca maddi gerçeğe ulaşma ve adaleti temin etme yolunda çaba harcayan hakim, sanığı birebir gözlemleyen kişi olduğundan takdiri indirim nedenlerinin varlığını ya da yokluğunu en iyi tespit edebilecek konumdadır. Hakim, failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkilerinin yanında her somut olaya göre değişebilecek ve önceden öngörülemeyecek nedenleri de birlikte değerlendirerek bu hususta hak, adalet ve nesafet kurallarına uygun biçimde uygulama yapmalıdır. Ancak hakimin bu konudaki takdir yetkisi sınırsız olmayıp takdiri indirimin uygulanmasına veya uygulanmamasına ilişkin kararların gerekçeli olması ve gerekçenin hak, adalet, nesafet kuralları ile dosya içeriğine uygunluğunun Yargıtay denetimine açık olması gerekir. (Bu kararda suçu başkasına atma girişiminde olan sanık lehine takdiri indirim maddesinin uygulanmaması Yargıtay tarafından yeterli bir gerekçe kabul edilmiştir.)
TCK"nun 62/2. maddesi ise şu şekildedir: ‘Takdiri indirim nedeni olarak, failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar göz önünde bulundurulabilir. Takdiri indirim nedenleri kararda gösterilir’
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 06.10.2009 tarih, 2009/124-224 sayılı ve 04.03.2008 tarih, 2008/13-41 sayılı kararlarında da belirtildiği üzere; serbest takdir sisteminin bir gereği olarak, olayda alt sınırdan uzaklaşılmasını ve takdiri indirimin uygulanmasını gerektiren nedenlerin varlığını veya yokluğunu belirleme yetkisi yargılamayı bizzat yapan hakime ait olup zorunlu olmadıkça ve açık bir aykırılık bulunmadıkça bu maddenin uygulanmasına temyiz merciinin müdahale etmemesi gerekmektedir. Çünkü sanığı bizzat gören, gözlemleyen hareketlerini tam olarak evraka yansıtamasa da, bilen kişi yargılamayı yapan ilk derece mahkemesi hakimidir.
Yargıtay bozma ilamında mahkememizin sanığın pişmanlık duymasını suçu kabule bağladığı ve yasal ve yeterli gerekçe gösterilmediği belirtilmiştir. Oysa ki, mahkememizin kararında sadece pişmanlık ya da ikrara dayanılmamış, aynı zamanda sanığın fiilden sonraki ve yargılama sırasındaki davranışlarına dayanılmıştır.
Kaldı ki, bir suçtan dolayı pişmanlık duyulduğunun kabulü için öncelikle failin eylemini kabul etmesi, yani ikrar etmesi gerekir. Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğü"nde de pişmanlık ‘yaptığı bir işin veya davranışın olumsuz sonucunu görerek üzülen, nadim’ şeklinde tanımlanmıştır.
Bir kişinin ‘Ben bu suçu işlemedim, ancak pişmanım’ demesi beklenemez. Zaten böyle bir şey dese de çelişkili ve mantığa aykırı olur. Öte yandan pişmanlığın sadece söz ile değil, davranışlara yansıyan eylem haline dönüşmesi gerekir. Aksi takdirde her fail son aşamada pişmanlık ifadesini dile getirir ve takdiri indirim maddesinin uygulanmasını sağlar. Oysa ki, maddenin düzenleme amacı failler arasında kişiselleştirme sağlamaktır. Eylemini ikrar edip daha fazla kamu zararı yapılmasını başka araştırmalar yapılmasını önleyen sanık ile başından beri suçlamayı reddedip başka araştırmaların yapılmasına, kamu kurumlarının gereksiz yere oyalanmasına, zaman kaybına sebep olan faillerin aynı tutulması maddenin amacına aykırı olur” gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 06.11.2014 gün ve 27406 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar; sanık hakkında takdiri indirim hükümlerinin uygulanmama gerekçesinin yerinde olup olmadığı ve mali imkanlardan yoksun olduğu anlaşılan sanığa talebi olmadan, CMK’nun 150/3. maddesi uyarınca zorunlu olarak atanan müdafie ödenen ücretin, mahkûmiyet hükmü ile birlikte yargılama giderlerine dahil edilerek sanıktan tahsiline karar verilmesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddesinin 3. fıkrasının (c) bendine aykırılık teşkil edip etmediğinin tespitine ilişkin ise de, öncelikle sanığın temyiz aşamasında ölmesi hususunun değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kullanılarak çıkartılan güncel nüfus kayıt örneğinde, sanığın direnme hükmünden sonra 27.04.2016 tarihinde öldüğü bilgisinin yer aldığı anlaşılmaktadır.
5237 sayılı TCK’nun 64. maddesinde; sanığın ölümü durumunda kamu davasının düşürüleceği, sadece niteliği itibarıyla müsadereye tâbi olan eşya ve yararlar hakkında yargılamaya devam olunacağı, hükümlünün ölümü halinde ise cezanın ortadan kaldırılmasına karar verilmekle birlikte müsadere ve yargılama giderine ilişkin hükmün infaz edileceği belirtilmek suretiyle hükümlü ile sanığın ölümüne farklı sonuçlar yüklenmiştir.
Buna göre; kamu davası açılmadan önce şüphelinin ölmesi durumunda kovuşturma imkânının bulunmaması nedeniyle "kovuşturmaya yer olmadığına", kamu davası açıldıktan sonra sanığın ölmesi halinde ise yerel mahkemece "davanın düşmesine" karar verilecektir. Ölümün ceza ilişkisini sadece ölen kişi bakımından sona erdirmesi nedeniyle iştirak halinde işlenen suçlarda diğer sanıklar hakkında davaya devam edilecek, sanığın ölümü niteliği itibarıyla müsadereye tâbi olan eşya ve maddi menfaatler hakkında davaya devam olunarak müsadere kararı verilmesine engel olmayacaktır. Sanığın ölümü ceza ve infaz ilişkisini düşürürken, hakkındaki mahkûmiyet hükmü kesinleşmiş olan hükümlünün ölümü sadece hapis ve henüz infaz edilmemiş adli para cezalarının infaz ilişkisini ortadan kaldıracaktır. Buna bağlı olarak, ölümden önce tahsil edilmiş olan para cezaları mirasçılara iade edilmeyecek buna karşın tahsil edilmemiş bulunan para cezaları mirasçılardan istenmeyecek, bunun yanında müsadereye ve yargılama giderine ilişkin hükümler ölümden önce kesinleşmiş olmak kaydıyla infaz olunacaktır.
Görüldüğü gibi, suç teşkil eden bir fiilin işlenmesiyle fail ile devlet arasında doğan ceza ilişkisi, bu fiili işleyen sanığın ya da hükümlünün ölümüyle cezaların şahsiliği ilkesi nedeniyle başkası sorumlu tutulamayacağından düşmektedir. Ölüm, bir vakıa olan suçu ortadan kaldırmayacak, suçtan sorumlu tutulacak kişi olmadığından, devletin suçla birlikte ortaya çıkan cezalandırma sorumluluk ve yetkisini sona erdirecektir.
Temyiz aşamasında sanığın öldüğüne ilişkin bir iddianın ortaya çıkması ya da UYAP (Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi) vasıtasıyla alınan güncel nüfus kaydında öldüğü bilgisinin yer alması gibi hallerde, ölümün kamu davasının düşmesini gerektiren bir neden olduğu göz önüne alınarak, ölüm nedeniyle düşme kararının temyiz merciince dosya üzerinde yapılan inceleme sırasında verilmesi yerine, ölüm bilgisi nedeniyle diğer yönleri incelenmeyen hükmün bozulması ve yerel mahkemece mahallinde yapılan araştırma sonucunda sanığın öldüğünün kesin olarak saptanmasından sonra düşme kararı verilmesi daha isabetli olacaktır.
Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kullanılarak alınan güncel nüfus kayıt örneğinde, sanık ...’ın direnme hükmünden sonra 27.04.2016 tarihinde öldüğü bilgisi yer aldığından, ölümle ilgili mahallinde araştırma yapılarak karar verilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
Bu itibarla, sanık hakkındaki direnme hükmünün, gerekli araştırmanın mahallinde yapılıp ölümün yerel mahkemece tespiti ile sonucuna göre 5237 sayılı TCK’nun 64 ve 5271 sayılı CMK"nun 223. maddeleri uyarınca gereken hükmün verilmesinin temini için sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Söke 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 20.12.2013 gün ve 294-276 sayılı direnme hükmünün, güncel nüfus kayıt örneğinde sanığın direnme kararından sonra 27.04.2016 tarihinde öldüğü bilgisinin yer alması karşısında, bu konuda gerekli araştırmanın mahallinde yapılarak, sonucuna göre 5237 sayılı TCK’nun 64 ve 5271 sayılı CMK"nun 223. maddeleri uyarınca gereken hükmün verilmesinin temini için sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 20.09.2016 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.