1. Hukuk Dairesi 2014/22443 E. , 2017/3341 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen elatmanın önlenmesi, ecrimisil, tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece asıl davanın kabulüne, karşı davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davalı/karşı davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."nin raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Asıl dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi ve ecrimisil; karşı dava ise, inançlı işlem hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteklerine ilişkindir.
Davacı-karşı davalı ..., kayden maliki olduğu dava konusu 699 ada 6 parselde kayıtlı 3 nolu bağımsız bölüme davalı ... tarafından oturmak suretiyle haksız yere elatıldığını ileri sürerek elatmanın önlenmesi, taşınmazın tahliyesi ile 26.01.2010 tarihinden dava tarihine kadar 5.000,00 TL ecrimisilin yasal faiziyle tahsilini istemiş, karşı davada yetki itirazında bulunup, taşınmazı bedel karşılığında iyiniyetle temlik aldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı-karşı davacı ... asıl davanın reddini savunmuş, karşı davacı ... ile açtıkları karşı davalarında dava konusu taşınmaz yarı payla adlarına kayıtlı iken bankadan kredi alabilmesi için karşı davalı ..."a devrettiklerini, birtakım borçlarından dolayı ... hakkında üçüncü şahıslar tarafından icra takibi başlatıldığını, bu sebeple taşınmazın önce davalı ..."a devredildiğini fakat daha sonra alacaklılardan mal kaçırmaya yönelik muvazaalı bir işlem izlenimi uyandırmamak için taşınmazın akrabalık bağı bulunmayan diğer karşı davalı ..."a tapuda satış suretiyle, gerçekte ise bedelsiz temlik edildiğini, kendilerinin de bu devre razı olmak zorunda kaldıklarını, bir süre sonra davalı ..."in de taşınmazı davacı/karşı davalı ..."a muvazaalı şekilde devrettiğini öğrendiklerini ileri sürerek tapu iptali ile 1/2 pay oranıyla adlarına tescilini istemişlerdir.
Karşı davalı ..., derdestlik itirazında bulunmuş, iddiaların doğru olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Diğer karşı davalılar, davaya cevap vermemişlerdir.
Mahkemece, iddianın sabit olduğu gerekçesiyle asıl davanın kabulüne, kendi muvazaalarına dayanamayacakları ve resmi satış işlemlerinin iptalini gerektirecek bir hukuki sebebin bulunmadığı gerekçesiyle karşı davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, karşı davacılar ... ve ..."nın kayden 1/2"şer oranda paydaşı oldukları dava konusu 699 ada 3 parselde kayıtlı mesken niteliğindeki 3 nolu bağımsız bölümün tamamını 15.11.2006 tarihinde satış suretiyle 26.000,00 TL bedelle karşı davalı ..."e temlik ettikleri, Üçler"in 12.09.2007 tarihinde 27.500,00 TL bedel karşılığında diğer karşı davalı ..."e, ..."in de 27.11.2007 tarihinde 29.000,00 TL bedelle öbür karşı davalı ..."e devrettiği, son olarak taşınmazın ... tarafından 26.01.2010 tarihli satış işlemi ile güncel kayıt maliki karşı davalı ..."a (asıl davacı) temlik edildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; inanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir. Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.
Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek ve iade edilmek üzere, mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar.
Diğer bir anlatımla, bu işlemle borçlu, alacaklısına malını rehin edecek, yani yalnızca sınırlı ayni bir hak tanıyacak yerde, malının mülkiyetini geçirerek rehin hakkından daha güçlü, daha ileri giden bir hak tanır.
Sözleşmenin ve buna bağlı temlikin, değinilen bu özellikleri nedeniyle, taşınmazı inanç sözleşmesi ile satan kimsenin artık sadece, ödünç almış olduğu parayı geri vererek taşınmazını kendisine temlik edilmesini istemek yolunda bir alacak hakkı; taşınmazı, inanç sözleşmesi ile alan kimsenin de borcun ödenmesi gününe kadar taşınmazı başkasına satmamak ve borç ödenince de geri vermek yolunda yalnızca bir borcu kalmıştır.
Diğer bir bakış açısıyla taşınmazın mülkiyeti inanılana (alacaklıya) geçmiştir. Taşınmazda inanarak satanın (borçlu) mülkiyet hakkı kalmadığı gibi, alıcının bu mülkiyet hakkı üzerinde kurulmuş olan bir rehin hakkından da söz edilemez.
Bu durumda; gayrimenkul rehni bakımından geçerliliği olan TMK 959 (M.K.nun 873.) maddesinin inanç sözleşmelerine dayalı temlike konu taşınmazlar bakımından uygulama yeri olmadığı da kuşkusuzdur. Nitekim bu düşünce Hukuk Genel kurulunun 23.5.1990 gün ve l990/1-202-315 sayılı kararında da aynen benimsenmiştir.
Öte yandan, inanç sözleşmeleri, tarafların karşılıklı iradelerine uygun bulunduğu için, onlara karşılıklı borç yükleyen ve alacak hakkı veren geçerli sözleşmelerdir. TBK 97.(Borçlar Kanunu mad.81) Anılan sözleşmelerde, taraflar, sözleşmenin kendilerine yüklediği hak ve borçları belirlerken, inançlı işlemin sona erme sebeplerini; devredilen hakkın inanılan tarafından inanana iade şartlarını, bu arada tabii ki süresini de belirleyebilirler. Bunun dışında, akde aykırı davranışın yaptırımına da sözleşmelerinde yer verebilirler. Buna dair akit hükümleri de Türk Borçlar Kanununun 26. ve 27. (Borçlar Kanununun 19 ve 20) maddelerine aykırılık teşkil etmediği sürece geçerli sayılır.
İnanç sözleşmesine ve buna bağlı işlemle alacaklı olan taraf, ödeme günü gelince alacağını elde etmek için dilerse; teminat için temlik edilen şeyi “ifa uğruna edim” olarak kendisinde alıkoyabileceği gibi; o şeyi, açık artırma yoluyla veya serbestçe satıp satış bedelinden alma yoluna da başvurabilir. Bu sonuçlar kendine özgü bu akdin tabiatında mevcuttur. Sözleşme ile öngörülen ifa süresi içerisinde, sırf sözleşmeyi imkansız kılmak amacıyla muvazaalı olarak yapılan temliklerin yasal koruma altında tutulamayacağı izahtan varestedir. Meri hukuk sistemimizde her hangi bir düzenleme olmamasına karşın; inanç sözleşmelerinin, yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde uygulama yeri bulan kendine özgü bir müessese olduğu, öğreti ve uygulamada kabul edilegelen bir olgudur.
İnanç sözleşmelerinin tarafları arasında, onların gerçek iradelerini ve akitten amaçladıklarını yansıtması bakımından geçerli olduğu; taraflarına Borçlar Kanunu çerçevesinde nisbi haklarını talep etme olanağını verdiği tartışmasızdır.
Burada üzerinde durulması gereken husus, taşınmaz mallar ya da şekle bağlı akitlerde inanç sözleşmelerinin ne gibi hukuki sonuç doğuracağıdır. Diğer bir anlatımla, sözleşmede öngörülen koşulların gerçekleşmesi halinde, taşınmaz mülkiyetinin naklinin sebebini oluşturup oluşturmayacağıdır.
İnançlı işlem iddialarının 5.2.1947 tarihli 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, şekle bağlı olmayan yazılı delille kanıtlanması gerekeceği; böyle bir belgenin yokluğu sebebiyle inançlı işlem iddiası kanıtlanamıyorsa, yazılı delil başlangıcı sayılacak nitelikteki bir olgunun varlığı halinde buna itibar edilmesi gerekeceği tartışmasızdır. Şayet, T.M.K."nun 6. maddesi hükmü uyarınca ispat külfeti kendisinde olan tarafın yazılı bir belgesi yok ise ancak taraflar arasında gerçekleştirilen mektup, banka dekontu, yazışma, gibi birtakım belgeler var ise ancak bunların yazılı delil başlangıcı sayılacağı ve iddianın tanık dahil her türlü delille kanıtlanmasının olanaklı hale geleceği sabittir. Eğer böylesi bir yazılı delil başlangıcı sayılacak bir olgu da bulunmuyor ise iddia sahibinin son başvuracağı delilin karşı tarafa yemin teklif etme hakkı olduğu şüphesizdir.
Somut olaya gelince; karşı davacılar ... ve ..."in 13.02.2012 tarihli karşı dava dilekçesinde açıkça yemin deliline dayandıkları, ancak mahkemece, kendilerine yemin delilinin hatırlatılmadığı görülmektedir.
Hâl böyle olunca, ispat külfeti kendisinde olan karşı davacıların, dava dilekçesinin deliller bölümünde açıkça yemin deliline dayanmış oldukları gözetilerek, yemin delili hatırlatılıp, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.
Karşı davacılar vekilinin bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün belirtilen nedenle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 08.06.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.