1. Hukuk Dairesi 2014/19876 E. , 2017/3200 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar ... ve ... tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 06.06.2017 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı ... vekili Avukat ... ile temyiz edilenler vekili Avukat ... geldiler, davetiye tebliğine rağmen diğer temyiz eden davalı ... vekili Avukat, temyiz edilen davacı ... gelmediler, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, hukuki ehliyetsizlik ve vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, babası ...l’in hukuki ehliyete sahip olmadığını, bu durumu bilen davalı kardeşi ...’in dava konusu 462 ada 17 ve 463 ada 5 sayılı parselleri babasından devir aldığını, 372 ada 20, 461 ada 1 ve 27, 462 ada 21 ve 22 ile 829 ada 1 sayılı parselleri ise babasından hile ile aldığı vekaletname ile diğer davalı ...’a devrettiğini, babaları ....’nin kısıtlanacağını duyan davalı ...’ın 462 ada 17 sayılı parseli diğer davalı ...’a devrettiğini, 17/08/2011 tarihinde kısıtlanan ..."in temlik ve vekalet tarihinde ehliyetsiz olduğunu, davalıların el ve iş birliği içerisinde hareket ettiğini ileri sürerek, çekişmeli taşınmazların davalılar adına olan tapu kayıtlarının iptali ile ... adına tescilini istemiş,..’in yargılama sırasında ölümü üzerine terekesine ... temsilci olarak atanmış ve onun tarafından davaya devam olunmuştur.
Davalılar ... ve ..., çekişmeli taşınmazları bedeli karşılığında ...’den aldıklarını, ...’in aldığı taşınmaz için 300.000,00 TL’nin, ...’nın aldığı taşınmaz için 50.000,00 TL’nin diğer davalı ... hesabına yatırıldığını, taşınmazları alım güçlerinin bulunduğunu, iyi niyetli üçüncü kişiler olduklarını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Davalı ..., davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece, temlik tarihinde ...’in ehliyetsiz olduğu gerekçesiyle çekişmeli taşınmazların davalılar adına olan tapu kayıtlarının iptali ile ... mirasçıları adına payları oranında tesciline karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; ...’in 13/10/2010 tarihinde maliki olduğu 462 ada 17 ve 463 ada 5 sayılı parselleri bizzat davalı oğlu İlhan’a temlik ettiği, İlhan’ın ise 462 ada 17 sayılı parseli 16/02/2011 tarihinde diğer davalı ...’e satış yoluyla devrettiği, yine ..."in 05/10/2010 tarihli vekaletname ile yetkilendirdiği vekil İlhan’ın, 372 ada 20 sayılı parselin tamamını, 461 ada 1 sayılı parselin 80/320 payını, 461 ada 27 sayılı parselin 80/320 payını, 462 ada 21 sayılı parselin 5/20 payını, 462 ada 22 sayılı parselin 4/8 payını ve 829 ada 1 sayılı parselin ise ½ payını davalı ...’ya temlik ettiği kayden sabittir.
Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Türk Medeni Kanununun (TMK) “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi hükmüyle şahsın hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlanmış. 10. maddesi de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, TMK"nin 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.6.1941 tarihli 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında; bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve malvarlığı hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar.
Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta gözlem (müşahede) kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 282. maddesinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hâkimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hâkimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle ... Kurumu Dördüncü İhtisas Kurulundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen TMK"nin 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Öte yandan; davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usûl ve yasaya aykırı bir yön yoktur. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 11.04.1990 tarihli, 1990/1-152 esas-1990/236 karar sayılı kararında da aynı husus benimsenmiştir. Böylesi bir durumda, kamu düzenini ilgilendirmesi bakımından öncelikle ehliyetsizlik iddiası üzerinde durulması gerektiğinde kuşku yoktur.
Somut olayda, ehliyetsizlik iddiası yönünden yukarıda değinilen ilke ve düzenlemeler kapsamında araştırma yapılmadığı ve ... Kurumu Dördüncü İhtisas Kurulundan rapor alınmadan sonuca gidildiği anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, ...’in vekaletname ve temlik tarihlerinde hukuki işlem ehliyetinin bulunup bulunmadığı konusunda ... Kurumu Dördüncü İhtisas Kurulundan rapor alınması, Veli’nin ehliyetsiz çıkması halinde davalı ...’in ikinci el konumunda bulunduğu gözetilerek iyi niyetli olup olmadığı hususu üzerinde durulması, ehliyetli çıkması halinde ise dayanılan diğer hukuki neden üzerinde durularak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır.
Davalılar ... ve ...’nın temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 02.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden davalı ... vekili için 1.480.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 06.06.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.