1. Hukuk Dairesi 2015/78 E. , 2017/3185 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."nun raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava; tapu iptal ve tescil olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkindir.
Davacılar mirasbırakanları ..."ın 600, 568, 599, 528 ve 531 parsel sayılı taşınmazların paydaşı olduğunu, mirasçılarından oğlu ...’ın 2008 yılında mirasbırakana yasal danışman olarak atandığını, yaşlı ve bizzat hareket etme imkanı olmayan mirasbırakan kandırılarak yapılan 20.09.2010 tarihli ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile dava konusu taşınmazların yasal danışman...’in eşi davalı ...’ya devredildiğini, devrin mirasbırakanın yaşlılığından faydalanılarak gerçekleştirildiğini ileri sürerek taşınmazların tapu kaydının iptali ile tüm mirasçılar adına tapuya tesciline olmadığı takdirde tenkisine karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, mirasbırakanın gelini olduğunu, evlendiği günden itirabaren mirasbırakana baktığını, mirasbırakanın hukuki ehliyete haiz olduğunu, taşınmazların yasal danışma ile birlikte devredildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; mirasbırakanın işlem yapabilme ehliyetine yasal danışmanı eşliğinde ehil olduğu ve ölünceye kadar bakma akdinin de muvazaalı olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; mirasbırakanın 10/10/2010 tarihinde öldüğü, geride çocukları ..., ..., torunları ... ve ... ile dava dışı oğlu ...’in mirasçı olarak kaldıkları, ... Sulh Hukuk Mahkemesinin 5.12.2008 tarih 2008/389 Esas-2008/625 Karar sayılı kararı ile mirasbırakana oğlu ...’in yasal danışman olarak atandığı, mirasbırakanın 14.06.2010 tarihinde 528, 531, 599, 568 parsel sayılı taşınmazlardaki payının tamamını gelini davalı ...’ya satış suretiyle devrettiği, akabinde davalı ...’nın devraldığı 4 adet taşınmazdaki paylarını 20.09.2010 tarihinde mirasbırakana satıp temlik ettiği ve aynı tarihte yapılan ölünceye kadar bakma akdi ile dava konusu 600 parsel sayılı taşınmaz da işleme dahil edilerek mirasbırakana ait 5 adet taşınmazdaki payların tamamının mirasbırakan tarafından davalı fatmaya ölünceye kadar kendisine bakıp gözetmesi koşulu ile yeniden devredildiği, devre ilişkin resmi senetlerde yasal danışman olarak Üzeyir’in de imzasının bulunduğu anlaşılmaktadır.
Hemen belirtmek gerekir ki; davanın tereke adına açıldığı kuşkusuzdur. Somut olayda, elbirliği (iştirak) halinde mülkiyet söz konusu olup, dava dışı ortak Üzeyir bulunmaktadır. Ne var ki davacılar ile davaya konu taşınmazların devri sırasında mirasbırakanın yasal danışmanı olan dava dışı mirasçı Üzeyir arasında hukuki yarar çatışması olduğunun kabulü gerekir. Hukuki yarar çatışması söz konusu olduğuna göre, Türk Medeni Kanununun 640. maddesi hükmü uyarınca terekeye temsilci tayin ettirilmesi gerekirken bu hususun göz ardı edilmiş olması isabetsiz olmuştur.
Öte yandan; vakıaları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelendirmeyi yapmak ve uygulanacak kanun hükmünü tespit ile tatbik etmek Hakime aittir. Dava dilekçesi içeriğinden ve iddianın ileri sürülüş biçiminden ehliyetsizlik ve hile hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptal ve tescil talebi ile eldeki davanın açıldığı anlaşılmış olup bir davada 11.04.1990 tarihi,1990/1-152-236 sayılı Hukuk Genel Kurulu Kararında da belirtildiği üzere birden fazla hukuki sebebe dayanılması olanaklıdır. Bu halde, mahkemece önem sırası dikkate alınmak suretiyle her bir hukuki sebep yönünden araştırma yapılması gerektiği yasal ve yargısal uygulamalar sonucudur. Dayanılan nedenlerden birinin ehliyetsizlik olması hâlinde kamu düzeniyle ilgili bulunması ve ehliyetsizliğin saptanması halinde öteki nedenlerin incelenme gereğinin ortadan kalkacağı hususları dikkate alındığında öncelikle bu neden üzerinde durulması gerektiği kuşkusuzdur.
Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Türk Medeni Kanununun (TMK) “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi hükmüyle şahsın hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlanmış. 10. maddesi de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, TMK"nin 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.6.1941 tarihli 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında; bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve malvarlığı hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar.
Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta gözlem (müşahede) kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 282. maddesinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hâkimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hâkimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle ... Kurumu Dördüncü İhtisas Kurulundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen TMK"nin 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Somut olaya gelince; ehliyetsizlik iddiası yönünden yukarıda değinilen ilke ve düzenlemeler kapsamında bir araştırma yapıldığını söylebilme olanığı yoktur.
Hâl böyle olunca; öncelikle davanın görülebilirlik koşulu olarak terekeye temsilci atanmasının sağlanması, hukuki ehliyetsizliğin kamu düzeni ile ilgili olduğu gözetilerek önemine binaen yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, tarafların bu yönde bildirecekleri tüm delillerin toplanması, varsa mirasbırakana ait sağlık kurulu raporları, hasta müşahade kağıtları, reçeteler vs. istenmesi, tüm dosyanın ... Kurumuna gönderilmesi, ölünceye kadar bakma akdinin yapıldığı tarihte mirasbırakanın ehliyetli olup olmadığı yönünde rapor alınması, ehliyetli olduğunun saptanması halinde ise hile hukuksal nedeni üzerinde durularak varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davacılar vekilinin temyiz itirazı açıklanan nedenlerden ötürü yerindedir. Kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 05.06.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.