1. Hukuk Dairesi 2015/344 E. , 2017/3184 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."nun raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Davacı 85 yaşında olduğunu, torunu olan davalının bir kısım taşınmazlarını düğün hediyesi olarak istediğini, maliki olduğu 17 ve 18 nolu bağımsız bölümleri davalıya vermeyi kabul ettiğini, 387 ada 103 parselde kayıtlı, A Blok 9, 10, 17, 18 ve 41 nolu bağımsız bölümlerin çıplak mülkiyetini satış sureti ile davalıya devrettiğini ancak işlem sırasında sadece 17 ve 18 nolu bağımsız bölümleri verdiğini zannettiğini, iradesi dışında, kandırılması suretiyle işlem yapıldığını belirtmiş, yargılama sırasında vesayet altına alınması üzerine ıslah suretiyle ehliyetsizlik hukuki nedenine dayanılarak 9, 10 ve 41 nolu bağımsız bölümlerin tapusunun iptali ile davacı adına tesciline karar verilmesini istenilmiştir.
Davalı satış işlemi için iki kere sağlık raporu alındığını, davacının davaya konu taşınmazların intifa haklarını süresiz olarak kendi üzerinde bırakarak sadece çıplak mülkiyetlerini devretmesinin bilinçli olduğunun göstergesi olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; devir tarihinde davacının fiil ehliyetinin bulunmadığı gerekeçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davacının 12.1.2012 tarihinde dava konusu 9, 10, dava dışı 17 ve 18 nolu bağımsız bölümler ile dava konusu 41 nolu dükkanı torunu davalıya intifa hakkı üzerinde kalacak şekilde toplam 66.000-TL bedelle satıp devrettiği, 11.1.2012 ve 12.1.2012 tarihli ... Devlet Hastanesi tarafından düzenlenen psikiyatri raporlarında davacının demans veya zekâ geriliğinin bulunmadığının belirtildiği, yargılama sırasında aldırılan ... Üniversitesi Tıp Fakültesi"nin 27/07/2012 tarihli raporunda ise demans özellikleri olan davacının 12.1.2012 tarihinde fiil ehliyetinin olmadığının bildirildiği, ... Sulh Hukuk Mahkemesinin 16.1.2014 tarih 2013/540 E-2014/47 K. sayılı kararı ile davacıya oğlu ....’ın vasi olarak atandığı, vasinin aynı karar ile davacıyı temsil etmesine ve bu davaya devam etmesine izin verildiği, davacı vekilinin 08.07.2014 tarihli son celsede davayı ehliyetsizlik hukuki nedenine dayalı tapu iptal ve tescil davası olarak ıslah ettiklerini bildirdiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Türk Medeni Kanununun (TMK) “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi hükmüyle şahsın hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlanmış. 10. maddesi de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım
gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, TMK"nin 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.6.1941 tarihli 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında; bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve malvarlığı hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar.
Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta gözlem (müşahede) kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 282. maddesinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hâkimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hâkimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle ... Kurumu ... İhtisas Kurulundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen TMK"nin 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Somut olaya gelince; ehliyetsizlik iddiası yönünden yukarıda değinilen ilke ve düzenlemeler kapsamında bir araştırma yapıldığını söylebilme olanığı yoktur.
Hâl böyle olunca; yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, tarafların bu yönde bildirecekleri tüm delillerin toplanması, varsa davacıya ait sağlık kurulu raporları, hasta müşahade kağıtları, reçeteler vs. istenmesi, tüm dosyanın ... Kurumuna gönderilmesi, satış işleminin yapıldığı tarihte davacının ehliyetli olup olmadığı yönünde rapor alınması ve varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davalı vekilinin temyiz itirazı açıklanan nedenlerden ötürü yerindedir. Kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 05.06.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.