4. Hukuk Dairesi 2013/7462 E. , 2014/9967 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : Kayseri 4. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 24/01/2013
NUMARASI : 2011/50-2013/14
Davacı M.. Ö.. vekili Avukat M. S.. tarafından, davalı A.. K.. aleyhine 24/01/2011 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 24/01/2013 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Davacı, davalının 18/06/2012 tarihinde KAY-TV adlı yerel televizyon kanalında katıldığı programda müvekkilinin kişilik haklarına saldırdığını belirterek manevi tazminat istemiştir.
Davalı, milletvekili olmanın sorumluluğunu yerine getirdiğini, davacı ile kişisel ihtilafının bulunmadığını, Kayseri Büyükşehir Belediyesi"ne yönelik soruşturmanın kamuoyunu doğrudan ilgilendirmesi ve soruşturmanın vahameti nedeniyle münasip bir dil kullanıldığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Dava, yayın yoluyla kişilik haklarına saldın nedenine dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece, davalının konuşmasında söylediği sözlerde davacının ismi geçmese de Kayseri İli Belediye Başkanı denilince davacının akla geldiği ve matufiyet unsurunun gerçekleştiği, sözlerin kişilik haklarına saldırı mahiyetinde olduğu kabul edilerek, talebin kısmen kabulü ile manevi tazminata hükmedilmiştir. Karar, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Davaya konu 18/06/2012 tarihinde KAY-TV adlı programda davalının "Haramiler saltanatına son vermek için Kayseri"den başlayalım, vatandaşlarımızın götürüyor ama çalışıyor anlayışından vazgeçmesi gerekir. Kayseri kimsenin çiftliği olmayacaktır." biçiminde ifadeler kullandığı anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık, siyasi kişilik olan davalının yine siyasi kişilik olan davacı hakkında yaptığı açıklamaların ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Tarafı olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin 10. maddesinde ifade özgürlüğü;
"1. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ulusal sınırlarla kısıtlanmaksızın, bir görüşe sahip olma, haberli düşünceleri elde etme ve bunları ulaştırma özgürlüğünü de içerir. Bu madde devletin radyo yayıncılığını, televizyon ve sinema işletmeciliğinin izne bağlamasına engel değildi.
2.Bu özgürlükleri kullanırken ödev ve sorumluluk içinde hareket edilmesi gerektiğinden, ulusal güvenlik, ülke bütünlüğü veya kamu güvenliği, suçun veya düzensizliğin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının şeref ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi, yargı organının otorite ve tarafsızlığının korunması amacıyla, demokratik bir toplumda gerekli bulunan ve hukukun öngördüğü formalitelere, şartlara, yasaklara ve yaptırımlara tabi tutulabilir." şeklinde tanımlanmıştır.
Liegens v. Avusturya, Feldek v. SLOVAKYA, Oberschlıck v. AVUSTURYA davalarında siyasi kişiliklere yönelik kullanılan ifadeleri değerlendiren Avrupa insan Hakları Mahkemesi;
9815/82 başvuru no"lu "Liegens v. AVUSTURYA" davasında;
Eski Başbakan Kreisky ile seçimlerden birinci çıkan siyasi parti başkanı arasında birtakım olayların yaşandığı, basına yansıyan bir kısım açıklamaların bulunduğu ayrıca 2. Dünya Savaşı sırasında Rusya"daki Alman hattının ötesine geçerek sivilleri katlettiği iddia olunan ilk SS Tugayında görev yapmakla suçlanan liberal parti başkanı Peter ile koalisyon kurulması tartışmalarının yaşandığı bir sırada, gazeteci olan Liegens, Profil adlı Viyana Dergisinde yayınlanan iki ayrı yazısında, o tarihte federal hükümetin başbakanına yönelik olarak "en adi fırsatçılık (adioportunism)", "ahlakdışılık" ve "şerefsizlik" biçiminde ifadeler kullanmıştır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi "...Sözleşme"nin 10 (1). fıkrasında güvence altına alınan ifade özgürlüğünün, demokratik toplumun ana temellerinden birini ve yine bu toplumun gelişmesi ve her bireyin kendini geliştirmesi için esaslı şartlarından birini oluşturduğunu hatırlatarak ifade özgürlüğünün, Sözleşmenin 10(2). fıkrasının sınırlan içinde, sadece lehte olan veya muhalif sayılmayan veya ilgilenmeye değmez görülen "haber" veya "fikirler" için değil, ama aynı zamanda muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler veya fikirler için de uygulandığını, bunun, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekli olduğu, bunlar olmaksızın "demokratik toplum" olamayacağını (BK, Handyside kararı, parag.49:
Bir siyasetçiye yönelik eleştirilerin kabul edilebilir sınırları, özel bir şahsa yönelik eleştiri sınırına göre daha geniştir. Bir siyasetçi, özel şahıstan farklı olarak, her sözünü ve eylemini bilerek ve kaçınılmaz bir biçimde, gazetecilerin ve halkın yakın denetimine açar; bu nedenle daha geniş bir hoşgörü göstermek zorundadır. Hiç kuşku yok ki, sözleşmenin 10(2). fıkrası, başkalarının, yani bütün bireylerin itibarının korunmasına imkan verir; bu koruma, siyasetçileri şahsi sıfatları dışında hareket ettikleri zamanda içine alır. Ancak bu gibi durumlarda sözkonusu korumanın gerekleri, siyasi meseleleri açık biçimde tartışmanın yararıyla bağlantılı olarak tartırmalıdır" gerekçesiyle kullanılan sözlerin ifade özgürlüğü kapsamında kaldığına karar vermiştir.
"Feldek v. SLOVAKYA" davasında;
Slobadnik"in bakan olmasından hemen sonra hakkında Nazi Ordusunda SS Birliklerinin üyesi olduğu konusunda makaleler yayınlanmış, "Faşist Geçmişli Bir Bakan Olmadan Daha Güzel Bir Slovakya Fotoğrafı" başlıklı makale kaleme alınmıştır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, başvuranın açıklamalarının tartışılmasında kamu yararı bulunan siyasi bir konuyla ve Slovakya"nın tarihi ile ilgili olduğunu ve Slovakya"nın gelecekteki demokratik gelişimini etkileyebileceği, açıklamanın kaynak içermemekle birlikte daha önce basında yer alan birtakım gerçeklere dayandığı, özgür siyasi tartışmanın teşvik edilmesinin demokratik bir toplumun niteliği olduğunu belirleyip kendisini gerek basının
gerek kamuoyunun yakın denetimine açmış olan politikacıların kendilerine karşı yapılan eleştirilerde diğer bireylere nazaran daha fazla hoşgörü göstermesi gerektiğini vurgulayarak sözkonusu makalenin ifade özgürlüğü kapsamında kaldığına karar vermiştir.
"Oberschlick v. AVUSTURYA" davasında;
Viyana"da yayınlanan Forum Dergisinin editörü ve aynı zamanda gazeteci olan Oberschlick, Avusturya Liberal Demokrat Parti Genel Sekreterinin seçim konuşmaları sırasında "göçmen ailelerine yapılan aile yardımının yarıya indirilmesi gerektiğini" savunması üzerine konuşmayı ayrımcılığı ve suça teşviki savunma şeklinde nitelendirmiş, ayrıca bu siyasal lideri, nazi düşünceleri savunmakla suçlamış, başka kişilerle birlikte sözkonusu siyasal lider hakkında Koalisyon Ortağı Partinin Genel Sekreterine Suç isnadında bulunarak bunu dergide yayınlamıştır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi; politikacının itibarının korunması ihtiyacının, siyasi konuların özgürce tartışılmasının sağlayacağı yararla dengelemek zorunda olduğuna işaret ederek, hoş görülebilir eleştiri sınırının bir politikacı sözkonusu olduğunda, sadece vatandaşa oranla daha geniş olduğunu, siyasetçilerin özellikle kamuya yaptıkları beyanları, şüpheli ve tartışmaya sebebiyet veren eleştiriler içerdiğinde daha geniş bir hoşgörü ortaya koymaları gerektiğini açıklayarak dergi yayınının ifade özgürlüğü kapsamında kaldığına karar vermiştir.
Dava konusu ifadeler bir bütün olarak incelendiğinde; siyasetçi olan davacının Kayseri Büyükşehir Belediyesi"ndeki yolsuzluk iddialarının üzerine gidilmemiş olmasını dile getirerek bu konuda değerlendirmelerde bulunduğu, söylemlerin sert eleştiri düzeyinde kaldığı anlaşılmaktadır.
Gerek Dairemizin gerekse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi"nin istikrar kazanmış uygulamalarında siyasetle uğraşan kişilerin kendilerine yönelik sert, ağır ve hatta inciltici eleştirilere de katlanması gerektiği, Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesi ile güvence altına alınan ifade özgürlüğünün sadece "zararsız ve ilgilenmeye değmez olarak görülen bilgi ve fikirler değil aynı zamanda rahatsız eden, şaşırtan ve gücendiren ifadelerinde bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiş ve ifade özgürlüğü olmadan "demokratik bir toplum"dan söz edilemeyeceği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi"ne göre siyasetçilere yönelik eleştirinin sınırı özel kişiler için olandan daha geniştir ve bu durum günümüzde yerleşik bir ilke haline gelmiştir. (Örneğin, Brasilier c. France, Req. No. 713/01, 11/04/2006, para.41) (İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasa-Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Kapsamında Bir İnceleme, Prof. Dr. Sibel İnceoğlu)
Davacı ve davalının siyasi kişilik olmaları da dikkate alındığında, davacının sert eleştirilere katlanması gerekir. Yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilerek, istemin tümden reddedilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçeyle istemin kısmen kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda belirtilen nedenlerle davalı yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazalrının şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 16/06/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.