1. Hukuk Dairesi 2014/22551 E. , 2017/3075 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar taraflar vekillerince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ... "nin raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı miras payı oranında tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir
Davacılar, ortak mirasbırakanları ...’nın kocasından intikal eden dava konusu 669, 62, 356 ve 679 parsel sayılı taşınmazlardaki ¼ payını mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla kardeşleri olan davalıya satış suretiyle temlik ettiğini, satış bedelinin çok düşük gösterildiğini, mirasbırakanın mal satmayı gerektirecek bir ihtiyacı olmadığı gibi terekesinden de satış bedelinin çıkmadığını ileri sürerek, tapu kayıtlarının iptali ile miras payı oranında adlarına tescilini istemişler, davacı ... hükümden sonra ölmüştür.
Davalı, babadan kalan taşınmazların bütün hisselerini dava dışı kardeşi ... ile birlikte bedellerini ödeyerek temlik aldıklarını, bu taşınmazlardan bazılarını istekleri üzerine davacı ... ile diğer kardeşlerine devrettiklerini, iddiaların doğru olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, dava konusu 62 parsel sayılı taşınmaz tapuda davalı adına kayıtlı olmadığından bu parsele ilişkin davanın pasif husumet yokluğundan reddine, 669 parsel sayılı taşınmaz yönünden iddianın sabit olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, diğer taşınmazlar yönünden ise, davalının aile mallarını korumak ve taşınmazları birarada toplamak amacıyla taşınmazları temlik aldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; tarafların mirasbırakanı ..."nın 05.07.2002 tarihinde kayden maliki olduğu dava konusu tarla niteliğindeki 10.075,00 m2 yüzölçümlü 669 parsel sayılı taşınmazın tamamını 3.000,00 TL bedelle; tarla niteliğindeki 13.600 m2 yüzölçümlü 356 parsel sayılı taşınmazda bulunan 1/4 payını 1.200,00 TL bedelle; 08.07.2002 tarihinde ise diğer, tarla niteliğindeki 21.400,00 m2 yüzölçümlü 62 parsel sayılı taşınmazda bulunan 7/28 payını 1.625,00 TL bedelle; zeytinlik niteliğindeki 53.700,00 m2 yüzölçümlü 679 parsel sayılı taşınmazın 7/28 payını 1.350,00 TL bedelle; yine 356 parsel sayılı taşınmazda bulunan ve kocasından intikalen gelen 1/16 payını da 250,00 TL bedelle davalıya satış suretiyle temlik ettiği, davacıların anılan işlemlerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, eldeki davayı açtığı, ..."nin 25.11.2009 tarihinde ölümüyle geriye mirasçı olarak davanın tarafları ile dava dışı ... ve ..."ın kaldığı, davalının dava konusu 62 parselde bulunan payının tamamını dava tarihinden önce 30.01.2008 tarihinde dava dışı ..."ya devrettiği anlaşılmaktadır.
Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince, her ne kadar mahkemece dava kısmen kabul edilmişse de hükme yeterli bir araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.
T.M.K."nın 6. ve H.M.K."nın 190. maddeleri uyarınca herkes iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür.
Davada, iddia ve savunma doğrultusunda taraflar tanık deliline dayanarak isimlerini bildirmelerine rağmen, mahkemece tanıklar dinlenmeden ve tüm deliller değerlendirilmeden, kök mirasbırakan ..."nin terekesine ait protokoller esas alınarak yazılı şekilde karar verilmiştir.
Hâl böyle olunca, tarafların dinlenmeyen tanıklarının yukarıdaki ilkeler uyarınca dinlenmesi, dosya içerisinde yer alan tüm delillerin birlikte değerlendirilerek, mirasbırakanın gerçek irade ve amacının duraksamaya yer vermeyecek şekilde açıklığa kavuşturulması ve varılacak sonuç çerçevesinde karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
Taraf vekillerinin temyiz itirazları açıklanan nedenlerden ötürü yerindedir. Kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 01.06.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.