Esas No: 2015/2614
Karar No: 2019/215
Karar Tarihi: 26.02.2019
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2015/2614 Esas 2019/215 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki “maddi ve manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Antalya 4. İş Mahkemesince mahkemenin yetkisizliğine dair verilen 08.07.2014 tarihli ve 2014/457 E., 2014/307 K. sayılı karar davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 10.11.2014 tarihli ve 2014/18840 E., 2014/23374 K. sayılı kararı ile,
"... Dava, iş kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, davacının yerleşim yeri adresinin Bursa ili olduğu gerekçesiyle yetkisizlik kararı verilerek dava dosyasının Bursa İş Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
Uyuşmazlık, yetkili mahkemenin belirlenmesi noktasında toplanmaktadır.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 5. maddesinde, İş mahkemelerinde açılacak her davaya, açıldığı tarihte dava olunanın Türk Medeni Kanunu gereğince ikametgahı sayılan yer mahkemesinde bakılabileceği gibi, işçinin işini yaptığı işyeri için yetkili mahkemede de bakılabileceği, bunlara aykırı sözleşmenin muteber sayılmayacağı, aynı Yasanın 15. maddesinde de, bu Kanunda sarahat bulunmayan hallerde Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümleri uygulanacağı düzenlemesi bulunmaktadır.
İş mahkemelerinde yetki kuralı, Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun yetki kurallarına uygun olup, buna ek olarak işçinin işinin yapıldığı yer mahkemeleri de yetkili kılınmıştır.
5521 Sayılı Kanunun 5. maddesinin kamu düzeni etkisinin ilke olarak, işverene karşı ve yalnız işçinin yararına olduğu, burada işçinin değil işverenin sözleşme serbestisinin kısıtlandığı, bu nedenle anılan maddenin yetki ile ilgili genel hükümleri kaldırmadığı, sadece genel hükümlerle birlikte öngörmüş olduğu, iş yeri esasına dayanan yetkiyi bertaraf edecek anlaşmaları geçersiz kılacağı, geçersizliğin sadece işvereni hedef tuttuğu anlaşılmaktadır. (Çemberci M.: İş Mahkemeleri Kanunu Şerhi, Güzel İstanbul Matbaası, Ankara 1969, s 69-71).
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5. maddesindeki düzenleme ile kanun koyucu, anılan Kanunu’nun 1 inci maddesi gereğince görevli bulunan iş mahkemeleri’nin, yer itibariyle yetkisini saptamaktadır. Bu maddenin kapsamı, sadece İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesine göre açılacak davalarla sınırlı bulunmaktadır. Diğer Yasalar bakımından, örneğin 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu, 1479 sayılı Bağ-kur Kanunu’na göre açılacak davalar, bu maddenin kapsamında dahil değildir. (Uygur T.: İş ve sosyal Güvenlik Hukukunda Temel Kavramlar, Olgaç matbaası 1980, s.412).
Tüm bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde; kamu düzenine ilişkin yetki kuralını düzenleyen 5521 sayılı Kanunun 5. maddesinin işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanununa dayanan alacak ve hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarına uygulanacağı kabul edilmelidir.
Somut olayda, davalı şirket adresinin Antalya ili olduğu, davacının seçimlik hakkını İş Mahkemeleri Kanunu 5. maddesine göre davalı şirketin yerleşim yerinin bağlı bulunduğu Antalya İş Mahkemesi’nde dava açarak kullanması hukuka uygun olup mahkemece davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken yerinde olmayan gerekçeyle yazılı şekilde yetkisizlik kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacı vekilinin bu yönü amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır..."
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, iş kazası sonucu oluşan maluliyet nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili; müvekkilinin 20.01.2012 tarihinden beri davalı iş yerinde çatı ustası olarak çalıştığını, müvekkilinin 26.09.2012 tarihinde Ukrayna"nın Odesa şehrinde bir alışveriş merkezinin inşaatının çatısında çalışırken, üzerinde durduğu sac çatı kaplamasının kayması sonucu üç metre yükseklikten düşerek yaralandığını, geçirdiği iş kazası nedeniyle müvekkilinin işinin gerektiği şekilde çalışamaz duruma düştüğünü, iş kazasının gerekli iş güvenliği önlemlerini almayan işverenin kusurundan kaynaklandığını, HMK’nın 16. maddesi gereğince davayı zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi olan Bursa İş Mahkemesinde açtıklarını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakkı saklı kalmak kaydıyla 1.000,00TL maddi tazminat ve 40.000,00TL manevi tazminatın iş kazası tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili; 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5. maddesi uyarınca ve dava konusu olayın yurtdışında meydana gelmiş olması nedeniyle davanın, müvekkili şirketin ikametgâh adresi olan Antalya mahkemelerinde görülmesi gerektiğini, bu nedenle yetki itirazında bulunduklarını, kazada müvekkili şirketin kusuru bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Bursa 4. İş Mahkemesince; davalı şirketin merkez adresinin Antalya olduğu, iş kazasının Ukrayna"nın Odesa şehrinde meydana geldiği, iş mahkemelerinde yetkinin kamu düzenine ilişkin olduğu, yetkili mahkemenin çalışılan işyerinin bulunduğu veya davalı işyerinin faaliyet yeri olduğu, gerek davalı şirketin bulunduğu yer ve gerekse davacının çalıştığı işyerinin merkez adresinin Antalya"da bulunduğu, dava konusu alacaklar bakımından yetkili mahkemenin Antalya İş Mahkemesi olduğu gerekçesiyle dava dilekçesinin yetki yönünden reddine, kararın kesinleşmesini müteakip talep hâlinde dosyanın Antalya Nöbetçi İş Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
Bu kararın temyiz edilmeksizin kesinleşmesi ve davacı vekilinin talebi üzerine dosya Antalya Nöbetçi İş Mahkemesine gönderilmiştir.
Mahkemece (Antalya 4. İş Mahkemesince); 5521 sayılı Kanun’un 5. ve 15. maddelerine göre davanın, davalının ikametgâhı ya da işin yapıldığı yer mahkemesinde açılması gerektiği, yine 6100 sayılı Kanun’a yapılan atıf sebebi ile bu yasanın 16. maddesinin de uygulanmasının söz konusu olduğu, somut olayda davacının Bursa adresinde oturduğunun anlaşıldığı, davacının 6100 sayılı HMK"nın 16. maddesine göre seçimlik hakkını yerleşim yeri mahkemesinden yana kullandığı, dolayısıyla yetkisizlik kararı verilmesinin doğru olmadığı, davanın ilk açılan yer olan Bursa Mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerektiği gerekçesiyle Mahkemenin yetkisizliğine, karar kesinleştiğinde talep hâlinde dosyanın yetkili ve görevli Bursa mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece; davacının seçimlik hakkını Antalya değil Bursa mahkemesinden yana kullandığı, davanın başlangıçta açıldığı Bursa mahkemesinde görülmesi gerektiği, Özel Dairece davanın başlangıçta Bursa mahkemesine açıldığı hususunun atlandığı gerekçesiyle ve önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, Bursa İş Mahkemesince verilen yetkisizlik ve gönderme kararı üzerine Antalya İş Mahkemesince, davacının yetki kuralına ilişkin seçimlik hakkını 6100 sayılı HMK’nın 16. maddesi uyarınca Bursa İş Mahkemesinde dava açarak kullandığından bahisle yetkisizlik kararı verilmesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, işin esası incelenmeden önce, Özel Daire ve yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlığın kamu düzenine ilişkin olup olmadığı, her iki taraf vekilinin bozma kararına uyulmasını talep etmiş olmasına rağmen yerel mahkemece direnme kararı verilmesinin mümkün olup olmadığı hususu ön sorun olarak görüşülüp, tartışılmıştır.
Ön sorunun çözüme ulaştırılması için öncelikle, konuya ilişkin yasal düzenlemeler üzerinde durulmalıdır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun geçici 3. maddesi uyarınca uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 429. maddesine göre Yargıtay’ın bozma kararı üzerine hâkim tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra, bozma ilamına uyulup uyulmayacağına karar verir. Görülüyor ki hâkim bozma ilamına uymak zorunda olmayıp eski kararda direnebilir. Bir başka ifade ile hâkim kural olarak Yargıtay bozma kararına uymak ya da bu karara karşı direnme kararı vermek konusunda tarafların istekleri ile bağlı olmayıp, serbest takdir yetkisine sahiptir.
Ancak bu genel kurala ayrık olmak üzere, çekişmeli yargıda eğer bozma kararına karşı diyecekleri sorulan tarafların bozma kararına uyulmasını istemeleri, bozma nedenleri bakımından bozma kararına uyulmasını isteyen tarafı bağlayabilecek ve davayı karşı taraf yararına sona erdirebilecek bir nitelik taşıyorsa böyle bir durumda hâkimin artık direnme kararı vermesi olanağı bulunduğundan söz edilemez. Zira bir davada, mahkemenin veya tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakka, usule ilişkin kazanılmış hak denir.
“Usulü kazanılmış hak” gerek 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nda, gerekse 6100 sayılı HMK’da düzenlenmemiş olmakla birlikte uygulama ve Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararlarıyla (04.02.1959 tarihli ve 13/5 sayılı İ.B.K, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı İ.B.K.) yargılama hukukundaki yerini alan usul hukukunun ana ilkelerindendir ve kamu düzeni ile ilgilidir. Bu itibarla, bir ara kararıyla taraflardan biri yararına usulü kazanılmış hak doğmuş ise, mahkemenin artık bu ara kararından dönmesine olanak bulunmadığı gibi; mahkemenin bu taraf lehine husule gelen kazanılmış hakkı gözetmesi gerektiği kuşku ve duraksamadan uzaktır.
Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usulü kazanılmış hak” olgusunun, birçok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır. Görev, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ve maddi hataya dayanan bozma kararlarına uyulmasında olduğu gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usulü kazanılmış haktan söz edilemez (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. V, 6. Baskı İstanbul 2001, s 4738 vd).
Usulü kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için bir davada ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir.
Gelinen bu aşamada HMK’nın 297. maddesine aykırı hüküm kurulması hâlinin kamu düzeni ile ilgili olup olmadığı da açıklanmalıdır.
Bilindiği üzere kamu düzeni; kamunun (toplumun) her bakımdan genel çıkarlarını koruyucu hükümlerin tümü; bir ülkede kamu hizmetlerinin iyi yapılmasını, devletin güvenliğini ve düzenini ve bireyler arasındaki ilişkilerde hukuku, huzuru ve ahlâk kurallarına uygunluğu sağlamaya yarayan kurum ve kuralların tümü; devletin ve devlet yapısının korunmasını hedef tutan, toplumun her alanındaki düzenin temelini oluşturan bütün kuralları ifade eder (Yılmaz, E.: Hukuk Sözlüğü, Türk Hukuk Lügati, Büyük Larousse).
6100 sayılı HMK’nın “hükmün kapsamı” başlıklı 297. maddesinde;
“Hüküm Türk Milleti Adına” verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar: … Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” denilmektedir.
Görülmektedir ki, uyuşmazlıkların çözümünde yargıya düşen en önemli görevlerden birisi de açık ve net çözümler bulmak; anlaşılabilir, tutarlı kararlarla kamu düzeni ve barışının sağlanmasına hizmet etmek olmalıdır. Tarafların çözüm aramak için geldikleri yargısal makamların açık ve net hükümlerle üzerine düşen görevleri yerine getirmesi gerekir. 6100 sayılı HMK ile getirilen ve yukarıda açıklanan yasal düzenlemenin nihai amacı da budur. Bu hâlde HMK’nın 297. maddesinin kamu düzeni amacıyla konulmuş emredici hükümlerden olduğu, bu bakımdan usulü kazanılmış hakkın istisnası olup, tarafların iradesine de bağlı olmayan mutlak bir etkiye sahip bulunduğu kabul edilmelidir.
Hâl böyle olunca, somut olayda Özel Daire ve yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık kamu düzenine ilişkin olduğundan, her iki taraf bozma kararına uyulmasını talep etse bile yerel mahkemece kamu düzenine ilişkin konularda taraf iradelerinden bağımsız şekilde direnme kararı verilmesinin mümkün olduğuna karar verilmiş, ön sorun oy birliğiyle aşılarak işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
İşin esasının incelenmesine gelince:
Bilindiği üzere 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun "Genel Kural" başlıklı 5. maddesine göre;
“Mahkemelerin yetkisi, diğer kanunlarda yer alan yetkiye ilişkin hükümler saklı kalmak üzere, bu Kanundaki hükümlere tabidir.”
Bu madde ile özel kanunlardaki yetkiye ilişkin hükümler saklı tutulmuştur. Yetkiye ilişkin hükümleri saklı tutulan özel kanunlardan olan ve dava açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5. maddesi uyarınca;
“İş mahkemelerinde açılacak her dava, açıldığı tarihte dava olunanın Türk Medeni Kanunu gereğince ikametgahı sayılan yer mahkemesinde bakılabileceği gibi, işçinin işini yaptığı işyeri için yetkili mahkemede de bakılabilir. Bunlara aykırı sözleşme muteber sayılmaz.”
Öte yandan anılan Kanunun 15. maddesi;
“Bu Kanunda sarahat bulunmıyan hallerde Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümleri uygulanır.” hükmünü içermektedir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 447/2. maddesine göre "Mevzuatta, yürürlükten kaldırılan 18.6.1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa yapılan yollamalar, Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelerine yapılmış sayılır" hükmü gereğince uyuşmazlığın 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu"nun 5 ve 15. maddeleri ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun yetkiye ilişkin hükümleri doğrultusunda çözüme kavuşturulması gerekir.
5521 sayılı Kanun"un 5. maddesinde, bu maddeye aykırı sözleşmenin muteber olmadığı belirtilmek suretiyle yetkinin kesin ve kamu düzenine ilişkin olduğu belirtilmiş ise de anılan Kanunun 15. maddesi uyarınca 5521 sayılı Kanun"da iş mahkemelerinin yetkisinin belirlenmesinde genel yetki kuralı dışında düzenleme öngörülmemiş olması karşısında, HMK"da yer verilen özel yetkiye ilişkin düzenlemelerin de dikkate alınması gerekmektedir.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5. maddesinin gerekçesinde “gerek işçi gerek işveren veya vekili tarafından bu kanuna göre iş mahkemesinde açılacak davalarda hangi yer mahkemesinin yetkili olduğunu göstermek üzere tedvinine lüzum görülen bu madde, Hükûmet tasarısında derbiş edilmemiş olan bir ihtiyacı karşılamaya matuf bulunmaktadır. Bilhassa işçilerin içinde bulundukları şartlar bakımından, dava olunanın ikâmetgahı mahkemesinde dava açmaya mecbur kalmalarından doğabilecek güçlüklerin önlenmesi maksadıyla, bu davaların, dava olunanın medeni Kanun gereğince ikâmetgahı sayılan yer mahkemesinde açılabileceği gibi işçinin işini yaptığı iş yeri için yetkili yer mahkemesinde de görülebileceği esası konulmuş, kamu intizamı bakımından konulmuş bu yetki hükmünün hilafına mukavele yapılamayacağı da tashih edilmek suretiyle iş verenlerin işçiler tarafından aleyhlerine dava açılmasını güçleştirmek üzere iş mukavelelerinde veya iş yeri dâhili talimatnamelerinde başka yargı merci tayin etmeleri önlenmiştir” denilmektedir.
Anılan düzenleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun yetki kurallarına uygun olup, buna ek olarak işçinin işini yaptığı yer mahkemeleri de iş davaları için yetkili kılınmaktadır.
Bu yetki kuralı, işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş sözleşmesinden veya İş Kanununa dayanan alacak ve hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklar yönünden kamu düzenine ilişkindir. 5521 sayılı Kanun’un 5. maddesinde öngörülen kamu düzeni etkisinin ilke olarak, işverene karşı ve yalnız işçinin yararına olduğu, burada işçinin değil işverenin sözleşme serbestisinin kısıtlandığı, bu nedenle anılan maddenin yetki ile ilgili genel hükümleri kaldırmadığı, sadece genel hükümlerle birlikte öngörmüş olduğu, iş yeri esasına dayanan yetkiyi bertaraf edecek anlaşmaları geçersiz kılacağı, geçersizliğin sadece işvereni hedef tuttuğu anlaşılmaktadır (Çenberci M.: İş Mahkemeleri Kanunu Şerhi, Ankara 1969, s. 69-71).
HMK"nın "Haksız fiilden doğan davalarda yetki" başlıklı 16. maddesine göre haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir.
5521 sayılı Kanun"un 5. maddesinde, bu maddeye aykırı sözleşmenin muteber olmadığı belirtilmek suretiyle yetkinin kesin ve kamu düzenine ilişkin olduğu belirtilmiş ise de iş kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin davalarda HMK"nın 16. maddesinin uygulanma yeri olup olmadığının tartışılması gerekmektedir.
Belirtilmelidir ki iş hukuku yargılamasına ilişkin kuralların İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Mevzuatının temel prensibi olan işçinin korunması temel ilkesine uygun düşecek biçimde yorumlanması Anayasa"nın 2. maddesinde tanımını bulan sosyal hukuk devletinin gereğidir. 5521 sayılı Kanun"un 5. maddesinde yer alan yetki kuralı ve sözleşme yasağı; işçilerin çalışmalarından doğan alacak ve tazminat haklarını en az giderle ve mümkün olan süratle elde etmelerine ve sözleşmelere işçi aleyhine yetki kuralı konulmasına engel olmaya yönelik olup diğer yasalar ile işçiler yararına getirilen düzenlemelerin uygulanmasına engel olacak biçimde veya genele yönelik getirilen bir hakkın işçiler yönünden uygulanma imkânını ortadan kaldıracak biçimde dar yorumlanması doğru değildir.
Nitekim 1086 sayılı HUMK"nın 21. maddesinde yer almayan ve zarar görene haksız fiilden doğan davasını zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da yerleşim yeri mahkemesinde açma imkânı veren HMK"nın 16. maddesi 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe girmiş olup önceden planlaması veya iradesi olmaksızın zarara uğrayan mağdurun kendi yerleşim yeri mahkemesinde dava açmak suretiyle hak araması kolaylaştırılmak istenmiştir.
Buna göre iş mahkemelerinde açılacak davalarda özel kanun niteliğindeki 5521 sayılı Kanun"un yetkiye ilişkin hükümlerinin uygulanma önceliği bulunmakta ise de; yine aynı Kanun"un 15. maddesine göre bu Kanunda hüküm bulunmayan hâllerde uygulanma yeri olan ve genel kanun niteliğinde bulunan HMK"nın 16. maddesi ile sonradan getirilen ve 01.10.2011 tarihinden itibaren haksız fiil sonucu zarara uğrayanlara haksız fiilden kaynaklanan davalarını yerleşim yeri mahkemelerinde açma imkânı tanıyan hükmün seçimlik hakkı sosyal hukuk devletinin gereklerine; işçinin korunması temel ilkesine uygun ve karşılaştırmalı hukuktaki benzerlerinde olduğu gibi işçi lehine genişlettiği kabul edilerek HMK"nın 16. maddesinin, 5521 sayılı Kanun"un 5. maddesi ile tanınan seçimlik yetki kuralının yanında (ilaveten) uygulanması gerektiği kabul edilmelidir.
Tüm bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler ışığında somut olay incelendiğinde; davacının yerleşim yerinin Bursa, davalı Katkar Müh. Ltd. Şti’nin yerleşim yerinin Antalya olduğu, iş kazasının Ukrayna’nın Odesa şehrinde gerçekleştiği anlaşılmaktadır.
Dava başlangıçta 6100 sayılı HMK’nın 16. maddesine uygun olarak davacının yerleşim yeri olan Bursa İş mahkemesinde açılmış ise de; davalı Katkar Müh. Ltd. Şti. vekilinin yetki itirazı üzerine Bursa 4. İş Mahkemesince, davalı şirketin merkez adresinin Antalya olduğu gerekçesiyle dava dilekçesinin yetki yönünden reddine, dosyanın Antalya Nöbetçi İş Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir. Bu kararın taraflarca temyiz edilmeksizin kesinleşmesi ve davacı vekilinin talebi üzerine dosya Antalya İş Mahkemesine gönderilmiştir.
Şu durumda somut olayda Bursa 4. İş Mahkemesince verilen yetkisizlik kararı taraflarca temyiz edilmemekle, Antalya iş mahkemelerinin yetkili olduğu hususunda tarafların iradelerinin birleştiğinin ve davacı tarafın da seçimlik hakkını davalı işverenin yerleşim yeri mahkemesi yönünde kullandığının kabulü gerekmektedir.
Hâl böyle olunca, yerel mahkemece davacının yetki kuralına ilişkin seçimlik hakkını HMK’nın 16. maddesi uyarınca Bursa İş Mahkemesinde dava açarak kullandığından bahisle yetkisizlik kararı verilmesi mümkün olmadığından, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 26.02.2019 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.