
Esas No: 2016/191
Karar No: 2016/288
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2016/191 Esas 2016/288 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Yargıtay Dairesi : 9. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
İftira suçundan sanık ..."ın 5237 sayılı TCK"nun 267/1, 43/1, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 2 yıl 1 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin, İzmir 3. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 29.11.2011 gün ve 46-803 sayılı hükmün, sanık müdafii ve katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 22.10.2014 gün ve 17473-10613 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 13.11.2015 gün ve 339183 sayı ile;
“Sanık müdafii tarafından dosyaya sunulan belgelerden İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 2008/65683 soruşturma sayılı dosyasında bilirkişi raporunu hazırlayan adli tıp uzmanı ...."ın Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu uzman doktor olduğu anlaşılmaktadır.
Grafoloji uzmanı olmayıp adli tıp uzmanı olduğu bildirilen ...."ın raporunun tek başına hükme esas alınamayacağı değerlendirilmektedir. Nitekim aynı konuya benzer nitelikteki Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 09.10.2007 gün ve 139-202 sayılı kararında "...1412 sayılı CYUY’nın 66 ve benzer düzenlemeyi içeren 5271 sayılı CYY’nın 63. maddeleri uyarınca, hâkimin genel ve hukuki bilgisiyle çözemeyeceği, çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişi görüşüne başvurulması zorunludur.
5271 sayılı CYY’nın 64. maddesinin 4. fıkrasında ise yasaların belirli konularda görevlendirdiği resmi bilirkişilerin öncelikle atanacağı hükmüne yer verilip, 2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Yasasının 23. maddesinde de; Fizik İhtisas dairesinin görevi "Mahkemeler ile hakimlikler ve savcılıklar tarafından gönderilen silah, mermi, yazı (Grafolojik-daktiloskopik), fotoğraf, resim, imza, imza niteliğini taşıyan parmak izleri ile radyolojik, radyoizotop, klimatolojik, diğer fiziksel materyal ve olaylarla ilgili olarak incelemeler yaparak sonucunu bir raporla tespit etmek" şeklinde belirtilmiştir.
Belgede sahtecilik suçlarında sahtecilik olgusunun saptanması özel ve teknik bilgiyi gerektirdiğinden, bu tür bir incelemenin öncelikle bünyelerinde grafoloji uzmanı bulunduran resmi kurumlara, bu mümkün olmadığı taktirde ise incelemenin grafoloji uzmanlarına yaptırılması zorunludur. Somut olayda, grafoloji uzmanı olmayıp, adli tıp uzmanı olduğu saptanan M. .... tarafından düzenlenen raporun bilirkişinin uzmanlık alanı ve yemininin yaptırılmamış olması dikkate alındığında hükme esas alınması hukuken olanaksızdır.
Bilirkişi Muhittin Kaya tarafından düzenlenen 26.05.2003 tarihli rapora gelince, bu bilirkişinin de, grafoloji uzmanı olmadığı, konunun uzmanı olduğu belirtilerek inceleme yaptırılmış ise de uzmanlık konusunun grafoloji olduğuna ilişkin bir bilgiye yer verilmemesi,
Özel Dairenin ikinci kararından sonra dosyaya sanık tarafından sunulan ve bilirkişi Muhittin Kaya tarafından ilgili makama sunulmak üzere hazırlandığı bildirilen belgedeki, muhtemel yanılgı olasılığının bertaraf edilmesi ve daha sağlıklı bir sonuca varılmasını teminen sanığın bol miktarda örnek yazı ve imzaları alınarak, tekrar detaylı bir inceleme yapılmasının, kesin ve yanılgısız bir sonuca varılması bakımından faydalı olacağı yönündeki beyanı,
Grafolog-belge sahteciliği incelemeleri uzmanı olduğu bildirilen .... tarafından hazırlanan 04.07.2006 tarihli özel inceleme raporundaki önceki bilirkişi roporlarının hatalı teşhislere dayandığı, makbuzlardaki el yazıları ve imzaların, mevcut örnek el yazı ve imzalarına kıyasen....elinden çıktığının kabulünün mümkün olamayacağı görüşü,
Birlikte değerlendirildiğinde bilirkişi ... tarafından düzenlenen raporun da büsbütün kuşkulu hale geldiği ve hükme esas almaya elverişli olmadığı anlaşılmaktadır.
Somut gerçeğin her türlü kuşkudan uzak bir şekilde saptanabilmesi ve doğan kuşkunun giderilebilmesi için öncelikle;
1- Sahte olduğu iddia edilen belgelerin Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesinde yöntemince grafolojik incelemeye tabi tutularak, raporlar konusundaki kuşkunun giderilmesi..." gerektiği gerekçesiyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne karar verilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Adli tıp uzmanı olan, ancak grafoloji uzmanı olduğuna dair dosyada bir bilgi bulunmayan ...."ın raporunun tek başına hüküm kurmaya yeterli olmadığı ve yine İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2008/573 esas sayılı dosyasında Adli Tıp Kurumu Adli Belge İnceleme Şubesinin 11.06.2010 gün ve 3163 sayılı aynı senetlerdeki imzaların ... eli ürünü olduğu ya da olmadığı yönünde bir tesbite gidilemediğinin bildirilmesi karşısında, gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde tesbiti bakımından 17.08.2001 vade tarihli 300.000.000.000 TL ve 28.09.2001 vade tarihli 350.000.000.000 TL bedelli senetlerdeki ... adına atılan imzaların ... eli ürünü olup olmadığı konusunda Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesinde yöntemince grafolojik incelemeye tabi tutularak, raporlar konusundaki kuşkunun giderilmesi ve sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiği bu nedenle de yerel mahkeme hükmünün bozulması gerektiği” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 16. Ceza Dairesince 01.12.2015 gün ve 7617-4569 sayı ile itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; mahkûmiyet hükmünün eksik araştırma sonucu verilip verilmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Katılanlar vekilinin 27.07.2009 tarihli dilekçe ile savcılığa müracaat ederek, sanık ile müvekkillerinin....Tekstil A.Ş.’yi kurduklarını, sanığın sahip olduğu firmalar adına....Tekstil A.Ş’den ürün alarak karşılığında 4 adet senet verdiğini, senetler ödenmeyince icra takibi yapıldığını, ancak sanığın 31.07.2008 günü savcılığa suç duyurusunda bulunarak İzmir 2. İcra müdürlüğünün 2006/6405 sayılı dosyasında takibe konulan 17.08.2001 ve 28.09.2001 vade tarihli üçyüzbin ve üçyüzellibin Lira bedelli senetlerdeki imzaların kendine ait olmadığını, katılanlar tarafından sahte olarak atıldığını iddia ederek suç duyurusunda bulunduğunu, savcılık tarafından adli tıp uzmanı bilirkişiden alınan raporda senetlerdeki imzaların borçlu ...’ın eli ürünü olduğunun ve herhangi bir tahrifat yapılmadığının bildirilmesi üzerine 27.11.2008 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, yapılan itirazın da Karşıyaka 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından reddedilerek 18.03.2009 tarihinde kesinleştiği, bu nedenle sanığın haksız biçimde suç duyurusunda bulunarak iftira suçunu işlediğini belirtmesi üzerine İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca sanık hakkında iftira suçundan kamu davası açıldığı,
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 2008/65683 sayılı soruşturma dosyasında; sanık ..."ın 31.07.2008 tarihli şikayet dilekçesi ile katılanlar hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan dolayı şikayette bulunduğu, bu şikayetinde 17.08.2001 vade tarihli üçyüzbin, 28.09.2001 vade tarihli üçyüzellibin Lira bedelli senetler üzerindeki imzaların kendisine ait olmadığını, katılanların kendi imzasını taklit etmek suretiyle şikayet konusu iki adet senedi düzenlediklerini iddia ettiği, sanık ve katılanlardan yazı ve imza örnekleri alınarak suça konu senet aslı ile birlikte dosyanın bilirkişiye tevdii edildiği, bilirkişi adli tıp uzmanı Dr. .... tarafından düzenlenen 24.11.2008 tarihli raporda, inceleme konusu iki adet senet aslı üzerinde bulunan borçlu ... adına atılmış imzaların kendi eli ürünü olduğunun ve inceleme konusu iki adet senet asıllarının görünüm itibariyle orijinal sahih belge özelliği gösterdiğinin, üzerinde sonradan tahrifatla sahtecilik yapıldığını gösterir nitelikte bulgular içermediğinin belirtildiği, bunun üzerine şikayete konu senetler üzerindeki imzaların sahte olmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, yapılan itirazın Karşıyaka 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından incelenerek 18.03.2009 tarihinde reddine karar verildiği, Karşıyaka 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen red kararına karşı kanun yararına bozma yoluna gidildiği, Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 26.02.2010 tarih ve 22413-1971 sayılı ilamı ile talebin reddine karar verildiği,
İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2008/573 esas sayılı dosyasında; davacı ...’ın 31.07.2008 tarihinde....Tekstil A.Ş tarafından icra takibine konu edilen 17.08.2001 ve 28.09.2001 tarihli senetlerdeki imzaların kendine ait olmadığının, dolayısıyla da borcu bulunmadığının tespitini talep ettiği, mahkemece senet asılları ve mukayeseye ilişkin belgelerin Adli Tıp Kurumuna gönderilerek senetlerdeki imzaların ...’a ait olup olmadığının tespitinin istendiği, Adli Tıp Kurumu Adli Belge İnceleme Şubesince düzenlenen 11.06.2010 tarihli raporda inceleme konusu senetlerdeki imzaların ...’ın eli ürünü olduğu ya da olmadığı yönünde bir tespite gidilemediğinin bildirildiği, davacı tarafça alınan ve İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Anabilimdalı öğretim üyesi olup adli tıp ve belge inceleme uzmanı olan üç kişi tarafından düzenlenen 15.02.2010 tarihli bilimsel mütalaada ise senetler üzerindeki imzaların ...’ın el ürünü olmadığı yönünde görüş beyan edildiği,
Mahkemece Cumhuriyet savcılığının 2008/65683 sayılı dosyası ve İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin dosyaları incelendikten sonra sanığın, olayda gerçekte şikayet konusu iki adet senetteki imzaların taklit edilmediğini, imzaların kendisine ait olduğunu bildiği halde katılanlar hakkında Cumhuriyet Başsavcılığına şikayette bulunarak haklarında resmi belgede sahtecilik suçundan dolayı soruşturma yapılmasına neden olduğu gerekçesiyle iftira suçundan cezalandırılmasına karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılanlar aşamalarda; suçsuz olduklarını bildiği halde sanığın kendileri hakkında sahtecilik suçundan Cumhuriyet savcılığına şikayette bulunmak suretiyle kendilerine iftira ettiğini belirtmişler,
Sanık; katılanlarla birlikte 1992 yılında....Tekstil Sanayi ve Ticaret A.Ş"yi kurduklarını, şirketin kuruluşu sırasında iş ve işlemlerle yakından ilgilenmiş olmasına rağmen bir süre sonra yurt dışındaki işlerinin yoğunlaşması nedeniyle şirket işleyişinin dışında kaldığını, daha sonra kendisinin ve kardeşlerinin şirketteki ortaklıklarının ortadan kaldırıldığını, hisselerinin şirket ortağı olan müştekiler arasında paylaşıldığını öğrendiğini, bu aşamadan sonra ortaya bir takım senetler çıktığını ve hakkında bu senetlere dayalı olarak icra takipleri yapıldığını, senetleri incelediğinde üzerlerindeki imzaların kendisine ait olmadığını anladığını ve avukatlarına böyle bir borcunun bulunmadığını, senetlerdeki imzaların da kendisine ait olmadığını söyleyerek bu hususta tüm müracaatları bir an evvel yapmalarını istediğini, hakkındaki suçlamayı kabul etmediğini, yasal şikayet hakkını kullandığını savunmuştur.
5237 sayılı TCK"nun“Adliyeye Karşı Suçlar” bölümünde yer alan "iftira" başlıklı 267. maddesinin 1. fıkrası;
“(1) Yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği hâlde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idarî bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır" şeklinde düzenlenmiştir.
İftira suçu, failin suçsuz olduğunu bildiği bir kimseye suç atmasıdır. Özgü suç olarak düzenlenmediği için herkes tarafından işlenebilen iftira suçunda, hukuka aykırı olarak yapılan suç isnadı ile soruşturma başlatılma imkanı bulunduğu takdirde bu suç oluşacaktır. Soruşturma sonucunda kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesi veya açılan davanın beraatla sonuçlanması suçun oluşumu açısından önem taşımamaktadır. İhbar veya şikâyetin 5271 sayılı CMK"nun 158. maddesinde gösterilen Cumhuriyet savcılığı, kolluk, mahkemeler, valilik, kaymakamlık ve yurtdışında konsolosluklara yapılması gerekir.
İhbar veya şikâyet, failin suçsuz olduğunu bildiği, başka deyişle suçsuzluğunda şüphe bulunmayan kimse aleyhinde yapılmış olmalıdır. Bu bakımdan, gerçekte işlenmiş bir suç mevcut bulunur, ancak üzerinde şüphe ve iddianın yoğunlaşmış olması nedeniyle ihbar veya şikâyet edilen kişinin suçluluğu kanıtlanamazsa, suçlanan beraat etmiş olsa dahi iftira suçunun unsurları oluşmayacaktır.
Öte yandan Ceza Muhakemesi Kanununun "Bilirkişinin Atanması" başlıklı 63. maddesinde;
"1) Çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına re"sen, Cumhuriyet savcısının, katılanın, vekilinin, şüphelinin veya sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcinin istemi üzerine karar verilebilir. Ancak hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukukî bilgi ile çözülmesi olanaklı konularda bilirkişi dinlenemez.
2) Bilirkişi atanması ve gerekçe gösterilerek sayısının birden çok olarak saptanması, hâkim veya mahkemeye aittir. Birden çok bilirkişi atanmasına ilişkin istemler reddedildiğinde de aynı biçimde karar verilir.
3) Soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı da bu maddede gösterilen yetkileri kullanabilir" şeklindeki düzenlemeye yer verilmiştir.
Bilirkişi, Ceza Muhakemesi Kanununa Göre İl Adlî Yargı Adalet Komisyonlarınca Bilirkişi Listelerinin Düzenlenmesi Hakkında Yönetmeliğin üçüncü maddesinde; "çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde oy ve görüşünü sözlü ya da yazılı olarak vermesi için başvurulan gerçek veya tüzel kişi" şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanımdan hareketle denilebilir ki, sahip bulunduğu uzmanlık bilgisiyle mahkemeye bir ispat sorununda yardımcı olup, tanzim ettiği raporu delil değil, "delil değerlendirmesi aracı" olan bilirkişiye başvurmanın amacı, "çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde görüş alınmasıdır." Bununla birlikte ceza muhakemesinde bilirkişi kendiliğinden bir rol edinemez. Bir sorunun ne zaman uzmanlığı ya da özel veya teknik bir bilgiyi gerektirip gerektirmediğine bilirkişi görevlendirmekle yetkili olan Cumhuriyet savcısı veya hâkim karar verecektir.
Anılan hükümler uyarınca hâkim, çözümü ancak özel veya teknik bir bilgi gerektiren hallerde bilirkişi dinleyebilir veya rapor isteyebilir. Hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümü mümkün bulunan konularda ise bilirkişiye başvurmayacaktır. Kanun koyucunun uzmanlığa, özel veya teknik bir bilgiye ihtiyaç bulunduğunu baştan kabul ettiği "akıl hastalığı, parada sahtecilik, moleküler genetik inceleme" gibi hususlar dışında hâkimin bilirkişi raporu alması mecburiyeti bulunmadığı gibi, bilirkişi raporu da mahkemeyi bağlayıcı nitelikte değildir.
5271 sayılı CMK’nun 64. maddesinin 3. fıkrasında ise yasaların belirli konularda görevlendirdiği resmi bilirkişilerin öncelikle atanacağı hükmüne yer verilip, 2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanununun 21. maddesinde de; Fizik İhtisas Dairesinin görevi “Mahkemeler ile hakimlikler ve savcılıklar tarafından gönderilen silah, mermi, yazı (Grafolojik-daktiloskopik), fotoğraf, resim, imza, imza niteliğini taşıyan parmak izleri ile radyolojik, radyoizotop, klimatolojik, diğer fiziksel materyal ve olaylarla ilgili olarak incelemeler yaparak sonucunu bir raporla tespit etmek" şeklinde belirtilmiştir.
Belgede sahtecilik suçlarında sahtecilik olgusunun saptanması özel ve teknik bilgiyi gerektirdiğinden, bu tür bir incelemenin öncelikle bünyelerinde grafoloji uzmanı bulunduran resmi kurumlar, bu mümkün olmadığı taktirde ise incelemenin grafoloji uzmanlarına yaptırılması zorunludur.
Diğer taraftan, ceza muhakemesinin amacı, usul kurallarının öngördüğü ilkeler nazara alınarak, somut gerçeğin her türlü şüpheden uzak biçimde kesin olarak ortaya çıkarılmasıdır. Bu bağlamda gerek 1412 sayılı CMUK, gerekse 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu; adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılarak maddi gerçeğe varmayı amaç edinmiştir. Bu nedenle, ulaşılma imkanı bulunan bütün delillerin ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Diğer bir deyişle, adaletin tam olarak tecelli edebilmesi için, maddi gerçeğe ulaşma amacına hizmet edecek tüm kanuni delillerin toplanması ve tartışılması zorunludur.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Soruşturma aşamasında adli tıp uzmanı .... tarafından düzenlenen raporda suça konu senetlerdeki imzaların sanığa ait olduğunun bildirildiği, bu senetlerle ilgili İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2008/573 esas sayılı dosyasında Adli Tıp Kurumu Adli Belge İnceleme Şubesinde görevli üç kişilik bilirkişi heyeti tarafından düzenlenen raporda ise senetlerdeki imzaların sanığın eli ürünü olduğu ya da olmadığı yönünde bir tespite gidilemediğinin belirtildiği, aynı dosyaya senetlerdeki imzaların sanığın eli ürünü olmadığı yönünde üç kişiden oluşan bilirkişi heyetince hazırlanmış bilimsel mütalaa sunulduğu anlaşılmaktadır.
İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2008/573 esas sayılı dosyasında Adli Tıp Kurumu Adli Belge İnceleme Şubesinin 11.06.2010 gün ve 3163 sayılı aynı senetlerdeki imzaların ... eli ürünü olduğu ya da olmadığı yönünde bir tespite gidilemediğinin bildirilmesi, aynı dosyaya senetlerdeki imzaların sanığın eli ürünü olmadığı yönünde üç kişiden oluşan bilirkişi heyetince hazırlanmış bilimsel mütalaa sunulması karşısında, gerçeğin şüpheye yer vermeyecek şekilde tespiti bakımından suça konu senetlerdeki imzaların sanığın eli ürünü olup olmadığı konusunda Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesinde yöntemince grafolojik incelemeye tabi tutularak, raporlar konusundaki kuşkunun giderilmesi ve sonucuna göre hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün eksik araştırmayla hüküm kurulması isabetsizliğinden bozulmasına, yerel mahkeme hükmünün Özel Dairece onanması üzerine sanık hakkındaki hükmün kesinleştirilerek infaz için Cumhuriyet savcılığına gönderilmesi nedeniyle, sanığın cezasının infazına başlanılmış olması halinde infazın durdurulmasına, başka bir suçtan hükümlü veya tutuklu bulunmadığı takdirde derhal salıverilmesi için yazı yazılmasına, karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan on Genel Kurul Üyesi; "Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmesi gerektiği" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 22.10.2014 gün ve 17473-10613 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- İzmir 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 29.11.2011 gün ve 46-803 sayılı hükmünün eksik araştırmayla hüküm kurulması isabetsizliğinden BOZULMASINA,
4- Yerel mahkeme hükmünün Özel Dairece onanması üzerine sanık hakkındaki hükmün kesinleştirilerek infaz için Cumhuriyet savcılığına gönderilmesi nedeniyle, sanığın cezasının infazına başlanılmış olması halinde İNFAZIN DURDURULMASINA, başka bir suçtan hükümlü veya tutuklu bulunmadığı takdirde derhal salıverilmesi için yazı yazılmasına,
5- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 31.05.2016 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.