8. Hukuk Dairesi 2010/3987 E. , 2010/5461 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu İptali ve Tescil
... ile Hazine ve ... aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair ... Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 27.04.2010 gün ve 40/386 sayılı hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtay"ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 09.11.2010 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden davacı ... vekilleri Avukat ... ve Avukat ... ve karşı taraftan davalı Hazine vekili Avukat ... geldiler. Başka kimse gelmedi. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanların sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek dosya incelendi gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekilleri, dava dilekçesinde mevkii ve sınırlarını açıkladıkları taşınmazın kadastro çalışmaları sırasında taşlık niteliğiyle tesbit dışı bırakıldığını, 7.3.2007 tarih ve 486 yevmiye numarasıyla hali arazi olarak Hazine adına idari yoldan tapuya tescil edildiğini, 806 parsel numarası aldığını, imar ve ihya koşullarının 1986 yılında tamamlandığını, vekil edeni tarafından tasarruf edildiğini açıklayarak dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptaliyle vekil edeni adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı Hazine vekili, uyuşmazlık konusu taşınmazın idari yoldan Hazine adına tapuya bağlandığını ve tapuda kayıtlı bir yer olduğunu, keşfe gidildiğinde taşınmaz içerisindeki taşların toplandığının görüldüğünü, tutanağa ekli fotoğraflardan da görüleceği gibi dava konusu yerin imar ve ihya edilmediğini belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kazanmayı sağlayan zilyetlik, muristen intikal, eklemeli zilyetlik, imar ve ihya hukuksal sebeplerine dayalı olarak TMK.nun 713/1, 996 ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14 ve 17. maddeleri gereğince açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davasıdır.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş ise de; yapılan araştırma ve inceleme hüküm vermeye yeterli bulunmamaktadır.
Dava dilekçesinde taşınmazın taşlık niteliğiyle tesbit dışı bırakıldığı belirtildiğine, teknik bilirkişide taşlık ve kayalıktan söz ettiğine göre dava konusu taşınmazın 3402 sayılı Kanunun 17.maddesi gereğince imar ve ihyaya muhtaç yerlerden olduğunun kabulü gerekir. Bu bakımdan imar ve ihya’nın tüm olumlu ve olumsuz koşullarının, taşınmazın özel mülkiyete konu olacak nitelikte bulunup bulunmadığının araştırılıp belirlenmesi gerekmektedir. İptal ve tescili istenen 806 sayılı parselin 766 sayılı Tapulama Kanununun 2.maddesi gereğince yapılan tapulama çalışmaları sırasında tesbit dışı bırakıldığı anlaşılmıştır. Dosya arasında bulunan tapu kayıt belgesine göre dava konusu yer, hali arazi niteliğiyle 7.3.2007 tarihinde idari yoldan Maliye Hazinesi adına tam pay olarak tapu kaydı oluşturulmuştur. Taşınmazın toplam miktarı 86.168,82 m2 yüzölçümlü bir yerdir. Bu bakımdan taşınmazın miktarının büyüklüğü, taşlık ve kayalık nitelikte bulunuşu gözetilerek dava konusu yerin Hazine adına tapuya bağlandığı 7.3.2007 tarihinden en az 20 yıl öncesine (1987 ve önceki yıllara) ait hava fotoğrafları ile dava konusu 806 sayılı parsel ile çevresini gösterir orijinal paftanın bulundukları yerden getirtilerek dosya arasına konulması, orijinal pafta Kadastro Müdürlüğünden getirtildikten sonra pafta üzerinde yapılacak inceleme sonucu varsa komşu parsellere ait kadastro tutanak ve ekleriyle kadastro sırasında bu parsellere revizyon gören tapu ve vergi kayıtları da ilgili yerlerden getirtilerek dosyaya eklenmesi, ondan sonra üç kişiden kurulu uzman bilirkişi harita mühendisleri, yerel bilirkişi ve tanıklar aracılığıyla hava fotoğrafları ile komşu kayıt ve belgelere ait tapu ve vergi kayıtlarının yapılacak keşifte zemine uygulanması, komşu kayıt ve belgelerin taşınmaz yönünü ne olarak gösterdikleri üzerinde durulması, teknik bilirkişiye krokisi üzerinde işaret ettirilmesinin sağlanması, uygulanan hava fotoğraflarına göre hava fotoğraflarının çekildiği tarihler esas alınarak taşınmazın kültür arazisi niteliğinde olup olmadığının ve hangi nitelikte görüldüğünün saptanmasına çalışılması, hava fotoğraflarının stereoskopik aletle ve üç boyutlu olarak incelemeye tabi tutulması, taşınmazın kesin niteliğinin açıklığa kavuşturulması, bu konuda tarafların ve Yargıtay’ın denetimine açık detaylı ve gerekçeli raporun uzman bilirkişiden alınması, yerel bilirkişi ve tanıkların HUMK.nun 258 ve 259.maddeleri gereğince keşif yerine çağrılıp taşınmaz başında dinlenmelerinin sağlanması, beyanlar arasında çelişki bulunduğu takdirde aynı kanunun 265.maddesi gereğince çelişkinin giderilmesi gerekir.
Bundan ayrı daha önce keşfe götürülen uzman bilirkişi ziraat mühendisleri Zeyneti Yılmaz ve Uğur Bilge’nin raporu teknik ve bilimsel verilerden yoksun olup sonuca ulaşmak bakımından yetersiz görüldüğünden herhangi bir üniversiteye ait Ziraat Fakültesinin Toprak Bölümünden üç akademisyen uzman bilirkişi seçilerek ve seçilen bu bilirkişi kurulu aracılığıyla 806 sayılı parsel ve çevresinin toprak incelemesi yapılarak taşınmazın kültür arazisi niteliğinde olup olmadığının, toprak kalınlığının ne durumda bulunduğunun, genel vasfının taşlık ve kayalık niteliğinde mi yoksa tarım arazisi cinsinden mi olduğunun araştırılıp belirlenmesi, bilimsel verilere göre dava konusu yerin imar ve ihyasının hangi tarihte tamamlandığının uzman bilirkişilerce saptanmasının gözetilmesi, yine tarafların ve Yargıtay’ın denetimine açık gerekçeli raporun sunulmasının istenilmesi, taşınmazın bazı bölümleri tarım arazisi, ancak içerisinde bazı kısımların ise imar ve ihyası mümkün olmayan taşlık veya kayalık yerlerden olduğunun anlaşılması halinde bunların ölçekli krokiye göre yerlerinin kroki üzerinde ayrı ayrı belirtilmesi, metre karelerinin hesaplanması, bu gibi yerlerin kazanmayı sağlayan zilyetlik, imar ve ihyayla edinilemeyeceğinin düşünülmesi, 19.7.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun 3/j maddesi ile değişik 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14/2.fıkrası gereğince iptali ve tescili istenen yerin sulanan yerlerden olup olmadığı ilgili birimlerden sorularak belirlenmelidir.
Öte yandan dosyadaki bilgi ve belgelere göre davacının 1993 ve 1996 yılları arasında zilyetliğinin durduğu ve bu süre içerisinde taşınmazın kullanılmadığı, terk edildiği ifade edilmiş ise de, TMK.nun 976. maddesinde; fiili hakimiyetin geçici nitelikteki sebeplerle kullanılmaması veya kullanma olanağının ortadan kalkması zilyetliği sona erdirmez denilmektedir. Bu durum karşısında sözü edilen yıllar arasında davacının zorunlu bazı nedenlerle taşınmazını kullanmamış olması zilyetliğinin kesildiği ya da durduğu anlamına gelmez.
Bundan başka dava TMK.nun 713/1, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14 ve 17.maddeleri gereğince açılan bir dava olduğundan 3402 sayılı Kanunun 14.maddesinde açıklanan koşulların da araştırılıp saptanması gerekir. Bu bakımdan davacının belgesizden edindiği taşınmazların olup olmadığının Tapu Sicil ve Kadastro Müdürlüklerinden, zilyetliğe dayalı tescil davası açıp açmadığının bulunduğu yer Hukuk Mahkemeleri Yazı İşleri Müdürlüğünden sorulup belirlenmesi, belgesizden edinilen taşınmazlara ait kadastro tutanak ve ekleriyle tapu kayıtlarının Tapu Sicil Müdürlüğünden, zilyetliğe dayalı olarak açılan tescil davalarına ilişkin dosyaların ise bulundukları mahkemelerden getirtilerek 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesinde açıklanan limitler bakımından gözönünde tutulması, ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmiş bulunması yerinde bulunmamıştır.
Davacı vekilinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde olduğundan kabulüyle yerel mahkeme hükmünün açıklanan nedenlerle ve HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 17,15 TL peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine 09.11.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.