14. Hukuk Dairesi 2015/15674 E. , 2016/2075 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı tarafından, davalı aleyhine 07.10.1985 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil istenmesi üzerine bozmaya uyularak yapılan muhakeme sonunda; davanın reddine dair verilen 05.02.2015 günlü hükmün Yargıtayca, duruşmalı olarak incelenmesi davacı tarafından istenilmekle, tayin olunan 23.02.2016 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı ... ile karşı taraftan davalı vekili Av. ... geldiler. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi. Duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve dosya içeriğine göre, mahkeme kararı ve dayandığı gerekçeler usul ve yasaya uygun bulunduğundan yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 23.02.2016 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.
K A R Ş I O Y
Dava, 30/01/1985 tarihinde davalı adına satın alınan ... İlçesi, ... Köyü, ... mevkiinde bulunan 720 ve 721 parsel sayılı taşınmazlar ile ... Köyü, ... azmağı mevkiinde bulunan 477 parsel sayılı taşınmazların satış bedelinin davacı tarafından karşılandığı, kardeş olan davacı ve davalı arasında inanç sözleşmesi bulunduğu iddiasına dayalı tapu iptali ve tescil davasıdır.
Mahkeme, 477 parsel sayılı taşınmaz yönünden kesin hüküm nedeniyle davanın reddine; diğer taşınmazlar yönünden, davanın inanç sözleşmesine dayalı tapu iptal ve tescil olduğuna ve 05.02.1947 tarihli, 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca inanç sözleşmesinin ancak yazılı delille kanıtlanabileceğine, davacının davayı yazılı bir belge ile ispatlayamadığından davanın reddine karar vermiştir.
Davacı 3.8.2015 havale tarihli temyiz dilekçesinde, bildirmiş olduğu tanıkları dinlenmeden, ödeme makbuzları, satış sözleşmesi ve noter ihtarnameleri incelenmeden karar verildiğini belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
Bu konuyla ilgili Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 29.01.2014 tarihli ve 2013/11-376 Esas, 2014/49 Karar sayılı hükmünün gerekçe bölümünde;
-İnanç sözleşmesinin, mülga 818 sayılı Borçlar Kanununun 18. maddesi ile 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararından kaynaklandığı, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidildiği; inanç sözleşmesi olarak anılan belgenin sözleşmeye taraf olanların imzasını içermesinin yeterli olduğu, inanç sözleşmesine dayalı iddiaların şekle bağlı olmayan, tarafların imzasını taşıyan yazılı belge ile kanıtlanabileceği, inançlı işleme konu belgenin, akit tarihinden önce ya da sonra düzenlenmesinin sonuca etkili olmadığı; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun, 23.05.1990 gün ve 1990/1-2002 Esas, 1990/315 Karar; 17.10.1990 gün ve 1990/14-325 Esas, 1990/492 Karar; 29.06.2005 gün ve 2005/14-395 Esas, 2005/421 Karar; 28.12.2005 gün ve 2005/14-677 Esas, 2005/774 Karar; 01.07.2009 gün ve 2009/13-222 Esas, 2009/299 Karar sayılı kararlarında da bu ilkelerin benimsendiği;
- İnançlı işlemi doğrudan düzenleyen bir kanun hükmü bulunmadığı, ispatı hakkında da kanunlarımızda bir hüküm yer almadığı; 818 sayılı Borçlar Kanununun 18. maddesi ile 5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararından kaynağını alan inanç sözleşmelerinin, bu karar uyarınca kural olarak ancak yazılı delille kanıtlanabileceği; bu yazılı delilin, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olması gerektiği;
- Yazılı şeklin kanıtlama aracı olduğu ilkesinden hareketle, uygulamada ispat vasıtası olarak yemin, ikrar ve kabulün tarafı bağlayacağı, böylece davanın (iddianın) kanıtlanabileceği sonucuna varıldığı;
- Uygulamanın bununla da yetinmediği, yazılı delil başlangıcı sayılabilecek belge ve vakıaların tamamlayıcı ispat vasıtalarıyla (mülga 1086 sayılı HUMK.m.292), inanç sözleşmesinin varlığının kanıtlayabileceğinin kabul edildiği (Hukuk Genel Kurulu’nun 01.07.2009 gün ve 2009/13-222 Esas, 2009/299 Karar; 14.07.2010 gün ve 2010/14-394 Esas, 2010/395 Karar ile 15.04.2011 gün ve 2011/13-14 Esas, 2011/189 Karar sayılı kararları);
- İnanç ilişkisinin varlığını kabul edebilmek için açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa dahi, taraflar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek, karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) yazılı delil başlangıcı niteliğinde bir belgenin varlığı halinde; yazılı delil başlangıcı niteliğinde belge varsa, mülga 1086 sayılı HUMK’nun 292. maddesi uyarınca inanç sözleşmesinin “şahit” dahil her türlü delille ispat edilebileceği belirtilmiştir.
Yargıtayın istikrar bulmuş kararlarına göre, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca inanç ilişkisi kural olarak, ancak yazılı delille kanıtlanabilir. Bununla birlikte uygulamada, yazılı şeklin kanıtlama aracı olduğu ilkesinden hareketle, ispat vasıtası olarak yemin, ikrar ve kabulün de tarafları bağlayacağı kabul edilmiştir.
Bilindiği gibi, 12.01.2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun;
1- “İspat hakkı” kenar başlıklı 189. maddesinin üçüncü fıkrasında, “(3) Kanunun belirli delillerle ispatını emrettiği hususlar, başka delillerle ispat olunamaz.”,
2- “Kanunda düzenlenmemiş deliller” kenar başlıklı 192. maddesinde, “(1) Kanunun belirli bir delille ispat zorunluluğunu öngörmediği hâllerde, Kanunda düzenlenmemiş olan diğer delillere de başvurulabilir.”,
3- “Senetle ispat zorunluluğu” kenar başlıklı 200. maddesinde, “(1) Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri ikibinbeşyüz Türk Lirasını geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir. Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma gibi bir nedenle ikibinbeşyüz Türk Lirasından aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz. (2) Bu madde uyarınca senetle ispatı gereken hususlarda birinci fıkradaki düzenleme hatırlatılarak karşı tarafın açık muvafakati hâlinde tanık dinlenebilir.”,
4- “Senede karşı tanıkla ispat yasağı” kenar başlıklı 201. maddesinde, “(1) Senede bağlı her çeşit iddiaya karşı ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler ikibinbeşyüz Türk Lirasından az bir miktara ait olsa bile tanıkla ispat olunamaz.”,
5- “Delil başlangıcı” kenar başlıklı 202. maddesinde, “(1) Senetle ispat zorunluluğu bulunan hâllerde delil başlangıcı bulunursa tanık dinlenebilir.
(2) Delil başlangıcı, iddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belgedir.”,
6- “Senetle ispat zorunluluğunun istisnaları” kenar başlıklı 203. maddesinin birinci fıkrasının “a” bendinde “(1) Aşağıdaki hâllerde tanık dinlenebilir:
a) Altsoy ve üstsoy, kardeşler, eşler, kayınbaba, kaynana ile gelin ve damat arasındaki işlemler.”,
Hükümlerine yer verilmiştir.
İnanç sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümünde dayanak yapılan 5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında, inançlı işlemin ispatı için yazılı delil aranmış olup, inançlı işlemin geçerliliği için şekil şartı aranmamıştır.
6100 sayılı Kanunun 189. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca, bir hususun belirli delillerle ispatını ancak kanun emredebilir. Bu hüküm uyarınca, içtihadı birleştirme kararı ile dahi bir hususun belirli bir delille ispatı şart koşulamaz, yargılama ispat konusundaki kanun hükümlerine göre yapılmalıdır.
Yerel mahkeme kararıyla, İçtihadı Birleştirme Kararına yanlış anlam verilmek suretiyle, inançlı işlemin ispatında aranan yazılı delilin geçerlilik koşulu gibi değerlendirildiği, kardeşler arasındaki ispat hukukuna ilişkin hükümlerin ise nazara alınmadığı ve yazılı belge bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddedildiği anlaşılmıştır.
Davaya konu inançlı işlemin, kardeşler arasında yapıldığı iddia olunduğuna göre, davanın ispat hukukuna ilişkin genel hükümler çerçevesinde ve özellikle 6100 sayılı Kanunun senetle ispatın istisnasını düzenleyen 203. maddesi nazara alınarak, davacının bildirmiş olduğu deliller de değerlendirilmek suretiyle çözülmesi gerekir.
Açıklanan gerekçelerle, dava konusu 720 ve 721 parsel sayılı taşınmazlar yönünden yerel mahkemenin hukuka aykırı kararı bozulması gerekirken, onanmasına yönelik sayın çoğunluğa katılamıyorum.