Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2015/660
Karar No: 2016/284

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2015/660 Esas 2016/284 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2015/660 E.  ,  2016/284 K.

    "İçtihat Metni"

    Yargıtay Dairesi : 7. Ceza Dairesi
    Mahkemesi :Ağır Ceza

    Kaçakçılık ve resmi belgede sahtecilik suçlarından sanık ...’in beraatine ilişkin, Bakırköy 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 29.09.2009 gün ve 219-244 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesince 19.06.2013 gün ve 21830-14360 sayı ile;
    “Giz Gümrük Müşavirlik Ltd. Şirketinin ortağı ve sorumlusu olan sanığın, Atatürk Havalimanı Gümrük Müdürlüğüne tescilli 29.05.2008 tarih ve IM197240 sayılı Serbest Dolaşıma Giriş Beyannamesinin içeriğinin doğruluğunu kontrol etme yükümlülüğüne sahip olup, beyannamenin 54. bölümünü imzaladığı anlaşıldığından, sanığın üzerine atılı kaçakçılık ve resmi belgede sahtecilik suçlarından mahkûmiyeti yerine yazılı gerekçe ile beraatine karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
    Yerel mahkeme ise 26.12.2013 gün ve 213-382 sayı ile;
    “Cumhuriyet Başsavcılığınca sanık hakkında kaçakçılık ve sahtecilik suçlarını işlediği iddiasıyla ve cezalandırılması talebiyle kamu davası açılmıştır. Sanık alınan savunmasında müsnet suçları işlemediğini savunmuştur. Sanık ithalatçı firma olan ... Elektronik Hırdavat Oto Aksesuar Pazarlama San. ve Tic. Ltd. Şti. tarafından kendisine verilen vekaletnameye istinaden ithalat işlemini yürütmüş bu çerçevede ithalat işlemine ilişkin SDGB"yi düzenleyip beyannamenin 54 nolu hanesini imzalamış bulunmaktadır. Uygulamada bilindiği üzere gümrük müşavirleri ithalat ile ilgili işlemleri belge üzerinden yürütmekte olup gümrük müşavirlerinin ithal konusu eşya ile temas etmeleri onu görmeleri muayene etmeleri sıkça rastlanan bir durum değildir. Bu çerçevede gümrük müşavirlerinin görevi, ithal işlemi ile ilgili olarak düzenlenen ve kendilerince imzalanan beyannamedeki belgelerin beyanname eki belgelerle uyumlu olmasını ve beyanname ekindeki bilgilerin birbirleri ile uyumlu olmasını temin etmektir. Ancak bu belgeler arasında bir uyumsuzluk mevcut olması halinde gümrük müşavirlerinin ceza hukuku yönünden sorumluluğu söz konusu olabilecektir.
    Gümrük müşaviri sıfatı ile ithalat işlemine katılan sanığın, olay sebebi ile ceza hukuku anlamında sorumlu tutulup tutulamayacağının belirlenmesi bakımından gümrük müşaviri olarak gümrükle ilgili mevzuat hükümleri yönünden durumunun ve bu durumun sorumluluk gerektirip gerektirmediğinin tartışılması gereklidir. Gümrük Kanunu çerçevesinde, kişilerin hak ve yükümlülüklerine ilişkin olarak temsil hakkı Gümrük Kanununun 5. maddesinde düzenlenmiş bulunmaktadır. Bu madde hükmüne göre bütün kişiler gümrük mevzuatı ile öngörülen tasarrufları ve işlemleri gerçekleştirmek üzere gümrük idaresindeki işleri kendileri gerçekleştirebilecekleri gibi bu işler için bir temsilci tayin etmeleri de mümkündür. Anılan kanun hükmünde, temsilci tayin edilmesi halinde bu temsilin ne şekilde olacağı yine açıklanmıştır. Bu madde hükmüne göre temsil 2 şekilde olabilir: Doğrudan veya dolaylı temsil şeklinde. Temsilci doğrudan temsil durumunda, başkasının adına veya hesabına hareket eder. Dolaylı temsil durumunda ise kendisinin adına veya başkasının adına hareket eder. Temsilci temsil edilen kişinin namına hareket ettiğini beyan etmek, temsilin doğrudan veya dolaylı olduğunu belirtmek ve sahip olduğu temsil yetki belgesini gümrük idaresine ibraz etmek zorundadır. Gümrük Kanununun 61/3. maddesinde tescil edilmiş beyannamenin "ait olduğu eşyanın vergileri ve para cezalarından dolayı taahhüt niteliğinde beyan sahibini bağlar" hükmü yer almaktadır. Her ne kadar sanık hakkında resmi belgede sahtecilik ve kaçakçılık suçlarından cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmış ise de, sanığın gümrük müşaviri olup yükümlülüğünün Gümrük Kanunun 181. maddesinde dolaylı temsilden kaynaklandığının belirtildiği, ilgili maddede "...Yükümlü, beyan sahibidir. Dolaylı temsil durumunda, hesabına gümrük beyanında bulunulan kişi de yükümlüdür. Dolaylı temsilde, temsilcinin yükümlülüğü, beyanda kullanılan verilerin yanlış olduğunu bildiği veya mesleği icabı ve mutat olarak bilmesi gerektiği durumlarla sınırlıdır. 188 inci, 190 uncu ve 194 üncü maddeler uyarınca doğan gümrük yükümlülüğü için de bu hüküm uygulanır" denilmekle, dava konusu olayda sanığın işlemlerini yürüttüğü firma tarafından ibraz edilen beyanname, fatura ve diğer evraklarda yer alan bilgilerden farklı veya bu bilgilere uymayan nitelikte beyanname düzenlediğine dair bir tespitin bulunmadığı, yine işlemlerini yürüttüğü firmayla ilgili gerçeğe aykırı beyanda bulunabileceği yönünde somut bir bilgi ve belgenin bulunmamasına göre, yukarıda yer verilen mevzuat hükmü uyarınca ancak beyanda kullanılan verilerin yanlış olduğunu bildiği veya mesleği icabı ve mutat olarak bilmesi gerektiği durumlarla sınırlı sorumlu tutulabilecek sanığın, iş sahibi tarafından kendisine sunulan bilgi ve belgelere göre gümrük müşaviri olarak beyanname düzenleyerek idareye vermesi, iş sahibi tarafından sunulan belgelerde yer alan eşyayı görme ve dayanak belgelerin doğruluğunu araştırma yetki ve yükümlülüğünün bulunmadığı anlaşılmaktadır. Gümrük müşavirlerinin görev ve yetkilerini düzenleyen bir diğer hüküm ise gümrük yönetmeliğinin 563. maddesidir. Maddenin 1. fıkrasında "gümrük müşavirleri imzaladıkları beyanname ile ilgili cezai hükümlerin uygulanması açısından beyannamede belirtilen bilgiler ile beyannameye ekli belgelerin doğruluğundan ve ilgili rejimin gerektirdiği bütün yükümlülüklere uyulmasından kanunun 181/2. maddesi saklı kalmak kaydı ile sorumludurlar" hükmü yer almaktadırlar. Dosya kapsamından anlaşıldığı üzere sanık dava konusu beyanname ile ilgili gümrük işlemlerini dosyada bir sureti mevcut İstanbul 24. Noterliğince düzenlenen 14.04.2008 tarihli ve 5251 yevmiye nolu vekâletnameye istinaden yürütmüş bulunmaktadır. Söz konusu beyannameden sanığın ithalatçı şirket olan ... Elektronik Hırdavat Oto Aksesuar Pazarlama San ve Tic. Ltd. Şti."ni dolaylı temsil yolu ile şirketi temsil için yetki verildiği anlaşılmaktadır. Sanığın yukarıda açıklanan mevzuat hükümleri ve gümrük idaresine sunulan vekaletname karşısında durumu değerlendirildiğinde, sanık ithalatçı şirketi dolaylı temsil yolu ile gümrük idaresi nezdindeki işlemleri gerçekleştiren ithalatçı şirketin dolaylı temsilcisi konumundadır. Gümrük Kanununun 5. hükmü karşısında sanık dolaylı temsilci sıfatını haiz bulunduğundan kendi adına fakat ithalatçı şirket hesabına hareket etmektedir. Dolayısıyla ithalat işleminden dolayı meydana gelecek kâr ve zarar ithalatçı şirkete ait olup bu işten sadece gümrük müşaviri sıfatı ile herhangi bir menfaati bulunmamaktadır. Bu işlemden elde edeceği tek kazanım vermiş olduğu gümrük müşavirliği hizmeti karşılığında almaya hak kazanacağı bedeldir.
    Gümrük müşaviri sıfatı ile hareket eden sanığın hukuki durumunun tayini bakımından tartışılması gereken bir diğer husus ise, sanığın söz konusu ithalat işlemi sebebi ile ceza hukuku kuralları çerçevesinde ithalat işleminde meydana gelen usulsüzlükten dolayı sorumlu tutulup tutulmayacağı hususudur. Bu konuda yukarıda açıklandığı üzere Gümrük Kanununun 61 ve Gümrük Yönetmeliğinin 563. maddelerindeki hükümler mevcuttur. Özellikle yönetmeliğin 563. maddesindeki hüküm tek başına değerlendirildiğinde gümrük müşavirlerinin düzenlemiş oldukları beyannamelerdeki bilgilerin doğruluğundan cezai hükümlerinin uygulanması bakımından sorumlu oldukları, burada yer alan "cezai hükümlerin" ne olduğu konusunda bir açıklık bulunmadığından ceza hukuku anlamında ceza getiren ceza hükümlerinin de bu kapsama dahil edilerek gümrük müşavirlerinin buradan hareketle ceza hukuku anlamında sorumluluklarının mevcut olduğu gibi bir husus ortaya çıkmaktadır. Ancak yönetmelik hükmü yasaya aykırı olamayacağından yönetmeliğin 563. maddesi hükmü, kanunun 61. maddesi hükmü ile birlikte değerlendirildiğinde söz konusu sorumluluğun sadece vergiler ve gümrük kanununda öngörülen idari yaptırım niteliğindeki para cezalarından dolayı cezai hükümlerin uygulanmasını düzenlediği anlaşılmaktadır. Aksi halin kabulü halinde ceza hukuku alanında gerçekte hukuk sorumluluğuna ait bir kavram olan objektif sorumluluğun mevcut olduğu kabul edilmiş olur.
    Zira objektif sorumluluk durumunda sorumluluğu gerektiren bir olayın gerçekleşmesi halinde sorumlu kişinin kasıt ya da kusurunun olması aranmaksızın sadece sorumluluğu gerektiren durumun gerçekleşmesi ve bu durumdan o kişinin sorumlu olması sebebi ile o kişi sorumlu tutulmaktadır. Dolayısıyla objektif sorumluluk hallerinde kişinin sorumlu olacağı haller önceden belirlenmiş olup, bu hallerin gerçekleşmesinde kasıt veya kusur aranmamaktadır. Buna karşılık ceza hukuku anlamında cezai sorumluluğun söz konusu olabilmesi için ceza hukuku anlamında suç teşkil eden hareketi yapan kişinin öncelikle kastının ya da kusurunun olması gereklidir. Yargıtay bozma ilamında gümrük idaresine tescil edilen beyannamedeki bilgilerin doğru olmasının sorumluluğu gümrük müşaviri olan sanığa yüklenmek sureti ile bilgilerin doğru olmadığı sabit olduğundan, gümrük müşaviri olan sanığın bu durumun meydana gelmesinden dolayı herhangi bir kastının olup olmadığına bakılmaksızın sorumlu görülerek müsnet suçları işlediğinin kabul edilerek mahkûmiyetine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Oysa somut olaya baktığımızda, olay beyanname muhteviyatı eşyanın yapılan sayım ve kontrolü sonucunda eşyanın beyan edilenden farklı cins ve sayıda olması şeklinde gerçekleşmiştir. Kendisi belgeler üzerinden ve temsilci sıfatı ile işlem gören dava konusu eşyaya herhangi bir şekilde temas etmediği anlaşılan sanığın söz konusu eşya cins ve miktarındaki farklılığı bilmesi mümkün olmadığı gibi bildiğini gösteren herhangi bir delilde söz konusu değildir. Kaldı ki gümrük müşaviri olarak hareket eden sanığın dolaylı temsilci sıfatı ile hareket ettiğinden işlemden herhangi bir menfaati de bulunmamaktadır. Bu sebeplerle gümrük idaresine tescil edilen beyannamelerin içeriğindeki bilgilerin doğru olmamasından sanığın sorumlu tutularak müsnet suçları işlediği sonucuna varılması ceza hukuku sorumluluğu ilkesine aykırı olup aynı zamanda hakkaniyete de uygun düşmemektedir.
    Yapılan yargılama sırasında da sanığın savunmasının aksini gösterir, cezalandırılmasına yeterli müsnet suçları işlediğini kanıtlayan her türlü şüpheden uzak, kesin, inandırıcı, somut ve yasal herhangi bir delil elde edilememiştir. Tersine dosyadaki delil durumuyla uyumlu olayı ayrıntılı olarak irdeleyen ve bu sebeple Mahkememizce itibar edilen bilirkişiler İsmet Kılıç ve Zikri Cenk Bora tarafından tanzim edilen bilirkişi raporunda, sanıklar ... ve Serkan Yüksel"in olaydan sorumlu tutulmamaları gerektiğine dair kanaat belirtilmiştir. Bir fiilin sabit olduğunu kabul edilerek faili hakkında mahkûmiyet hükmü kurulabilmesi için, fiilin sabit olduğu hususunun mahkûmiyete yeterli her türlü şüpheden uzak, kesin, inandırıcı, somut ve yasal delillerle kanıtlanması gereklidir. Bu durum karşısında sanık ... yönünden fiilin sabit olduğu hususunda ortada bir şüphenin mevcut olduğunun kabulüyle mevcut olan işbu şüphenin, şüpheden sanık yararlanır kuralı gereğince sanık lehine yorumlanarak, adı geçen sanığın müsnet suçlardan beraatine karar verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır” gerekçesiyle önceki hükmünde direnmiştir.
    Bu hükmün de katılan vekili tarafından da temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C.Başsavcılığının 08.07.2015 gün ve 97292 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın üzerine atılı kaçakçılık ve resmi belgede sahtecilik suçlarının sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de, aleyhe olan bozma kararına karşı sanığın beyanı alınmadan direnme hükmü verilip verilemeyeceği hususunun öncelikle ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    Yerel mahkemece, aleyhe bozmadan sonra yapılan yargılamada, duruşma gün ve saatini bildirir davetiyenin sanığa tebliğ edildiği ancak duruşmaya katılmadığı, duruşmada hazır bulundurulması sağlanarak sanıktan aleyhine olan bozma kararına karşı diyecekleri sorulmadan müdafiinin dinlenilmesi ile yetinilip önceki hükümde direnilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.
    1412 sayılı CMUK"nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 326/2. maddesine göre, hükmün aleyhe bozulması halinde davaya yeniden bakacak mahkemece, sanıktan bozmaya karşı diyeceğinin sorulması zorunlu olup müdafiin dinlenilmesi ile de yetinilemez. Aynı kurala 5271 sayılı CMK"nun 307/2. maddesinde de yer verilmiş olup anılan bu kanun hükümleri uyarınca sanığa, bozmada belirtilen ve aleyhinde sonuç doğurabilecek olan hususlarda beyanda bulunma, kendisini savunma ve bu konudaki delillerini sunma imkânı tanınmalıdır. Bu düzenleme, savunma hakkının sınırlanamayacağı ilkesine dayandığından, uyulmasında zorunluluk bulunan emredici kurallardandır.
    Bu zorunluluk beraat hükmünde direnilmesi halinde de geçerlidir. Zira Ceza Genel Kurulunca yapılacak inceleme sonucunda Özel Dairenin aleyhe bozması isabetli bulunup yerel mahkeme hükmünün bozulması mümkündür. 1412 sayılı CMUK"nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 326/3. maddesi uyarınca ısrar üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen kararlara uymak mecburidir. Bu durumda sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyeceği sorulmadan beraat hükmünde direnilebileceğinin kabulü savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurabilecektir. Savunma hakkı sanığın vazgeçilmez ve en önemli hakkı olup bu hakkın sınırlanması 1412 sayılı CMUK"nun 308/8. maddesi uyarınca mutlak bozma nedenidir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun duraksamasız uygulamaları da ısrar edilen önceki hüküm beraat dahi olsa sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyecekleri sorulmadan direnme kararı verilemeyeceği yönünde bulunmaktadır.
    Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;
    Yerel mahkeme hükmünün Özel Daire tarafından aleyhine bozulması nedeniyle bozmaya karşı sanığın beyanının alınması gerektiği gözetilmeden, müdafiinin dinlenilmesi ile yetinilip yokluğunda yargılamaya devam olunarak direnme kararı verilmesi 1412 sayılı CMUK"nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 326/2. maddesine aykırıdır.
    Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün, aleyhe olan bozmaya karşı sanığın beyanı alınmadan yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Bakırköy 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 26.12.2013 gün ve 213-382 sayılı direnme hükmünün, aleyhe olan bozmaya karşı sanığın beyanı alınmadan yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
    2- Dosyanın, mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 31.05.2016 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi