Esas No: 2021/3604
Karar No: 2021/7722
Karar Tarihi: 07.04.2021
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2021/3604 Esas 2021/7722 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
BÖLGE ADLİYE
MAHKEMESİ : ... Hukuk Dairesi
DAVA TÜRÜ : ALACAK
İLK DERECE
MAHKEMESİ : ... İş Mahkemesi
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen karar, süresi içinde duruşmalı olarak davacı vekili tarafından temyiz edilmiş ise de; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 369. maddesi gereğince duruşma isteğinin miktardan reddine ve incelemenin dosya üzerinden yapılmasına karar verildikten sonra Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor sunuldu, dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, davacı asilin mobbinge uğradığını ve iş sözleşmesine işveren tarafından haklı bir sebep olmadan son verildiğini ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık ücretli izin ve manevi tazminat alacaklarının hüküm altına alınmasını talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, iş sözleşmesine davacı tarafından haklı bir sebep olmadan son verildiğini, mobbing iddiasının asılsız olduğunu savunarak davanın reddini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararının Özeti:
İlk Derece Mahkemesince, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, mobbing koşullarının oluşmadığı ancak iş sözleşmesine işveren tarafından haklı bir sebep olmadan son verildiği gerekçesiyle manevi tazminat isteminin reddine diğer taleplerin kabulüne karar verilmiştir.
İstinaf Başvurusu :
İlk Derece Mahkemesinin kararına karşı, davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararının Özeti :
Bölge Adliye Mahkemesince, davacı tanıklarının dahi işçinin kendisinin ayrıldığını duyduklarını beyan ettiği, dosya kapsamına göre işverenin değil işçinin eylemli feshi olduğu ancak işçinin kendi feshine dayanmaması nedeniyle haklı olup olmadığının tartışılamayacağı, kaldı ki işi bırakmasının hemen akabinde daha yüksek ücretle bir başka işyerinde çalışmaya başladığı bu nedenle kıdem ve ihbar tazminatlarının reddi gerektiği, davalı tarafından sunulan belgelerin resmi usullere göre kayıt altına alınan belgeler olması nedeniyle itibar edilmesi gerektiği buna göre yıllık ücretli izin alacağı talebinin de reddi gerektiği gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmiştir.
Karar süresi içerisinde davacı vekilince temyiz edilmiş olup; Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesi’nin 02.06.2020 tarihli, 2017/41652 esas ve 2020/5461 karar sayılı ilamı ile davalı vekilinin istinaf dilekçesinin ekine eklemiş olduğu yıllık izne ilişkin belgelerin yargılamanın her aşamasında sunulması mümkün olan belgeler mahiyetinde olduğu ve istinaf aşamasında dikkate alınmasında isabetsizlik bulunmadığı, ancak dosya içerisinde bulunan ve İlk Derece Mahkemesince hükme esas alınan bilirkişi raporunda hesaplamadan mahsubu yapılan 23 günlük süreyi gösteren belgelerden farklı olarak söz konusu belgelerin Adalet Bakanlığı Teknik İşler Dairesi Başkanlığı ve ... arasındaki iç yazışmalar olduğu, belgelerde davacının imzasının bulunmadığı, bu belgelere karşı davacının beyanı alınmadığı gibi ücret bordroları vs. gibi diğer işyeri belgeleri ile karşılaştırılarak iç yazışmalarda belirtilen dönemde gerçekten yıllık ücretli izin kullanıp kullanmadığı hususunun denetlenmediği, öte yandan 2004 yılından beri davalı işyerinde çalışan davacının ilk iznini 2013 yılında kullanmış olması da hayatın olağan akışına aykırı olduğu, davalı tarafından sunulan belgelerin davacıya gösterilerek, davacının anılan belgelere karşı ve çalışma süresi boyunca yıllık ücretli izin kullanıp kullanmadığı kullanmış ise kaç gün kullandığı konularında beyanı alınıp ücret bordroları vs. gibi diğer işyeri belgeleri ile karşılaştırılarak iç yazışmalarda belirtilen dönemde gerçekten yıllık ücretli izin kullanıp kullanmadığı tüm dosya kapsamındaki bilgi ve belgeler birlikte değerlendirilerek tüm dosya kapsamına göre bir karar verilmesi gerektiği gerekçesi ile mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesince, bozma ilamı sonrasında duruşmalı inceleme yapılarak, davacı asilin beyanı alınmış olup; Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesi’nin 02.06.2020 tarihli, 2017/41652 esas ve 2020/5461 karar sayılı ilamı ile yapılan bozma öncesinde olduğu gibi davacının toplam 160 gün izin kullandığı ve kullanmadığı yıllık iznin bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Temyiz Başvurusu :
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara, belgelere ve tüm dosya kapsamına göre; davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Taraflar arasındaki uyuşmazlık, yıllık ücretli izin alacağı konusunda toplanmaktadır.
4857 sayılı İş Kanununun 59. maddesinde, iş sözleşmesinin herhangi bir nedenle sona ermesi halinde, işçiye kullandırılmayan yıllık izin sürelerine ait ücretlerin son ücret üzerinden ödeneceği hükme bağlanmıştır. Yıllık izin hakkının ücrete dönüşmesi için iş sözleşmesinin feshi şarttır. Bu noktada, sözleşmenin sona erme şeklinin ve haklı nedene dayanıp dayanmadığının önemi bulunmamaktadır.
Yıllık izinlerin kullandırıldığı noktasında ispat yükü işverene aittir. İşveren yıllık izinlerin kullandırıldığını imzalı izin defteri veya eşdeğer bir belge ile kanıtlamalıdır. Bu konuda ispat yükü üzerinde olan işveren, işçiye yemin teklif edebilir.
Akdin feshi halinde kullanılmayan yıllık izin sürelerine ait ücret, işçinin kendisine veya hak sahiplerine ödenir. Böylece, iş sözleşmesinin feshinde kullanılmayan yıllık ücretli izin hakkı izin alacağına dönüşür.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 31. maddesinde, hakimin davayı aydınlatma ödevi düzenlenmiş olup, madde uyarınca, hakim uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabileceği, soru sorabileceği ve delil gösterilmesini isteyebileceği düzenlenmiştir.
Somut uyuşmazlıkta; İlk Derece Mahkemesi tarafından hükme esas alınan bilirkişi raporunda davalıya ait işyerinde 12/11/2004-23/07/2013 tarihleri arasında 8 yıl 8 ay 11 gün çalışması bulunan davacının çalışmaya başladığı tarihten itibaren 50 yaşın üzerinde olduğu dikkate alınarak 160 gün yıllık ücretli izne hak kazandığı, sunulan belgelere göre 2013 yılında toplam 23 gün yıllık ücretli izin kullandığı buna göre davacının kullandırılmayan 137 gün yıllık ücretli izin hakkı bulunduğu kabul edilerek hesaplama yapılmıştır.
Davalı vekili, istinaf dilekçesine eklediği belgeler ile davacının yıllık ücretli izin alacağının tamamını kullandığını savunmuştur. Bölge Adliye Mahkemesi, resmi usullere göre kayıt altına alındığı gerekçesiyle bu belgelere itibar etmiş ve açıklanan gerekçe ile yıllık ücretli izin alacağı talebinin reddine karar verilmiştir.
Kararın davacı vekili tarafından temyizi üzerine, Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesi’nin 02.06.2020 tarihli, 2017/41652 esas ve 2020/5461 karar sayılı ilamı ile davalı vekilinin istinaf dilekçesinin ekine eklemiş olduğu yıllık izne ilişkin belgelerin yargılamanın her aşamasında sunulması mümkün olan belgeler mahiyetinde olduğu ve istinaf aşamasında dikkate alınmasında isabetsizlik bulunmadığı, ancak dosya içerisinde bulunan ve İlk Derece Mahkemesince hükme esas alınan bilirkişi raporunda hesaplamadan mahsubu yapılan 23 günlük süreyi gösteren belgelerden farklı olarak söz konusu belgelerin Adalet Bakanlığı Teknik İşler Dairesi Başkanlığı ve ... arasındaki iç yazışmalar olduğu, belgelerde davacının imzasının bulunmadığı, bu belgelere karşı davacının beyanı alınmadığı gibi ücret bordroları vs. gibi diğer işyeri belgeleri ile karşılaştırılarak iç yazışmalarda belirtilen dönemde gerçekten yıllık ücretli izin kullanıp kullanmadığı hususunun denetlenmediği, öte yandan, 2004 yılından beri davalı işyerinde çalışan davacının ilk iznini 2013 yılında kullanmış olması da hayatın olağan akışına aykırı olduğu, davalı tarafından sunulan belgelerin davacıya gösterilerek, davacının anılan belgelere karşı ve çalışma süresi boyunca yıllık ücretli izin kullanıp kullanmadığı kullanmış ise kaç gün kullandığı konularında beyanı alınıp ücret bordroları vs. gibi diğer işyeri belgeleri ile karşılaştırılarak iç yazışmalarda belirtilen dönemde gerçekten yıllık ücretli izin kullanıp kullanmadığı tüm dosya kapsamındaki bilgi ve belgeler birlikte değerlendirilerek tüm dosya kapsamına göre bir karar verilmesi gerektiği gerekçesi ile kararın bozulmasına karar verilmiştir.
Bozma sonrasında, Bölge Adliye Mahkemesince duruşmalı inceleme yapılarak, davacı asilin dosyada yer alan Adalet Bakanlığı Teknik İşler Dairesi Başkanlığı ve ... arasında iç yazışma niteliğinde bulunan, davacının izin kullandığı tarih aralığı ve süresinin paylaşıldığı ancak davacının imzasını içermeyen belgelere karşı diyecekleri sorulmuş olup; davacı asil 08.09.2020 tarihli celse beyanında: “ benim kullandığım izinler belgelere dayalıdır. Kayıtlarda ne şekilde ise öyle kullanılmıştır. 2-3 günlük verilen izinler mazeret izni olarak hastane yada başka özel işlerim için kullanmışımdır. Onun dışındakiler de 10 gün ve üzerinde izin kullanmışsam bunlar yıllık izindir. Benim hatırladığım 2011 yılında hacca gitmiştim. 26 Ekim- 06 Aralık arasında yıllık iznimi tam olarak kullanmıştım. Diğer yıllık izinlerim söylediğim gibi kayıtlarda benim imzamı taşıyanlar geçerlidir. İmzasız olanları kabul etmem dedi. Dosya içerisinde mevcut davalı kurumca düzenlenen izin kullandığına dair belgeler ayrı ayrı gösterildi. Benim bunları hatırlamam mümkün değil. Ancak yukarıda da söylediğim kısa süreli olanlar mazeret izinleridir. Uzun süreli ve imzalı olanlar yönünden yıllık izin sayılıp sayılmaması sizin taktirinizdedir. Resmi kurum olduğu için yazılı ve imzalı olarak kullandırılırdı” şeklinde beyanda bulunmuştur. Görüldüğü üzere davacı imzasını içermeyen iç yazışma niteliğindeki belgeleri kabul etmediğini, söz konusu belgeler içerisinde yalnızca 10 gün ve üzeri olanların yıllık ücretli izne ilişkin olduğunu kabul ettiğini beyan etmiştir.
Öte yandan, dosya içerisinde 2011/1. ay ile 2013/8. aylara ilişkin ücret bordroları yer almakta olup; söz konusu ücret bordrolarında da yıllık izin ücretine ilişkin tahakkukların bulunmadığı görülmektedir.
Hal böyle olmakla birlikte, Bölge Adliye Mahkemesince bozma sonrası yapılan değerlendirmede herhangi bir gerekçeye yer verilmeksizin, davacının imzasını içermeyen iç yazışma mahiyetindeki belgelere de itibar edilmek suretiyle davacının kullanmadığı yıllık izni bulunmadığı gerekçesi ile yıllık izin ücreti alacağı talebinin reddine karar verilmiş ise de, bu karar hatalı olmuştur.
Öncelikle davacının imzasını içerir izin formları ile (belirtmek gerekir ki, davacı asilin celse beyanının aksine 10 gün ve altında izin içermekle birlikte yıllık izin olduğu açıkça belli olan ve davacı imzasını içerir 19.11.2009-20.11.2009 tarihleri arasındaki 2 işgünü, 21.02.2013-22.02.2013 tarihleri arasındaki 2 iş günü, 03.06.2013-07.06.2013 tarihleri arasındaki 5 işgünü, 24.06.2013-28.06.2013 tarihleri arasındaki 5 işgünü içerir yıllık izin sürelerine ilişkin formlar ile davacının imzasını içerir 10 günü aşan 08.07.2013-22.07.2013 tarihleri arasındaki 11 işgünü içerir yıllık izin formu dahil olmak üzere) ile davacının imzasını içermeyen işyeri iç yazışmaları mahiyetinde olan, ücret bordroları vs. diğer işyeri kayıtları ile de yıllık ücretli izin olarak kullandırıldığı denetlenemeyen izin formlarından yalnızca davacı asil tarafından 08.09.2020 tarihli celsedeki beyanında kabul edildiği şekilde, 10 gün ve üzerinde kullanılan izinlerin yıllık izinden sayılması gerektiği hususu dikkate alınarak kullanılan yıllık izin sürelerinin tespiti ile yıllık izin ücreti alacağının yeniden değerlendirilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
Kabule göre, Bölge Adliye Mahkemesi gerekçesinde belirtilen davacının kullandığı yıllık izin sürelerine ilişkin değerlendirmelerin hatalı yapıldığı görülmüştür. Örneğin, davacının 23.06.2008-27.06.2008 tarihleri arasında 10 gün izin kullandığı ifade edilmiş ise de, bu tarih aralığında 5 gün izin kullanıldığı; 11.08.2008-22.08.2008 tarihleri arasında 5 gün izin kullandığı ifade edilmiş ise de, 10 gün izin kullandığı; 22.09.2008- 26.09.2008 tarihleri arasında 3 gün izin kullandığı ifade edilmiş ise de, 5 gün izin kullandığı; 11.02.2009-13.02.2009 tarihleri arasında 2 gün izin kullandığı ifade edilmiş ise de, 3 gün izin kullandığı; 26.08.2010-27.08.2010 tarihleri arasında 5 gün izin kullandığı ifade edilmiş ise de, 2 gün izin kullandığı; 27.10.2011-06.12.2011 tarihleri arasında 15 gün izin kullandığı ifade edilmiş ise de, 26 gün izin kullandığı; 08.07.2013-22.07.2013 tarihleri arasında 5 gün izin kullandığı ifade edilmiş ise de, 11 gün izin kullandığı anlaşılmaktadır. Ancak davacının 160 gün izin süresine hak kazandığının İlk Derece Mahkemesince hükme esas alınan bilirkişi raporu ile tespit edildiği, davacı vekilinin bu tespite karşı istinaf başvurusunun bulunmadığı ve yapılan hesaplamanın davacının yaşı ve hizmet süresine uygun olması nedeniyle hak kazanılan yıllık izin süresinin değerlendirilmesinde herhangi bir hatanın bulunmadığı, öte yandan Bölge Adliye Mahkemesi ilamının gerekçesinde bahsi geçen tüm belgelerin yeniden değerlendirilmesi sonucunda kullanılan izin süresinin toplam 168 gün olması nedeniyle bu hatanın sonuca etkili olmadığı anlaşılmakla bozma sebebi yapılmamış ise de, yeniden yapılacak değerlendirmede gün hesaplamalarının doğru şekliyle dikkate alınması gerektiği hususu gözden kaçırılmamalıdır.
SONUÇ:Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, peşin alınan temyiz karar harcının istek halinde ilgiliye iadesine 07.04.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi