3. Hukuk Dairesi 2017/920 E. , 2018/10852 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ:ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki alacak davasının davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı, davaya konu yerin davalılar ile müşterek mülkiyetinde olduğunu, 1955-1956 yıllarında taşınmazların 45 m2 kısma tekabül eden yeri bedeli babasına göndererek, şehir dışında olduğundan satın almasını istediğini, ancak babasının taşınmazı kendi adına aldığını, bunu davalıların tümü tarafından bilindiğini, dava konusu taşınmazların 45 m2"lik kısmın kendisine ait olduğu hususunda tanığı ya da başkaca yazılı bir belgesi bulunmadığından bu hususta davalılara yemin teklifi talep ettiğini belirterek ... ili ... ... Mahallesi 446 ada 110 ve 114 nolu parsellerde bulunan taşınmazların 45m2" lik kısmın mülkiyetinin kendisine ait olduğunun tespit ve adına tesciline mümkün değil ise 45m2"lik kısmın bedelinin davalılardan alınarak tarafına verilmesine karar verilmesi talep etmiştir.
Davalılar, davacının kadastro kesinleşmesinden önceki döneme ait bir hak talebinde bulunduğunu, kadastro tutanaklarının kesinleşmesinden 10 yıl sonra kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itirazda bulunulamayacağını ve dava açılamayacağını ileri sürerek davanın reddini dilemişlerdir.Mahkemece, davanın zamanaşımından reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.Anılan karar 16.Hukuk Dairesi"nin 2014/18209 Esas- 2015/5313 Karar sayılı ve 04.05.2015 tarihli kararı ile “Dava, kadastro tespitinden önceki sebeplere dayalı tapu iptal ve tescil istemine ilişkin olup, 3402 sayılı Yasa"nın 12/3. maddesi uyarınca, kadastro tespitlerinin kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıl geçtikten sonra, tespitten önceki nedenlere dayanılarak tespite karşı dava açılamaz. Sözü edilen süre, hak düşürücü olup, mahkemece re"sen gözetilmelidir. Somut olayda; çekişmeli taşınmazın kadastro tespiti 25.02.1976 tarihinde kesinleşmiş dava ise, 10 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra 05.09.2011 tarihinde açılmıştır. Hal böyle olunca; mahkemece, davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, benzer gerekçelerle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi isabetsiz olup bozma nedeni ise de; yapılan bu yanlışlığın düzeltilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, hüküm fıkrasının 1 numaralı bendinde yazılı, “zamanaşımı” sözcüğünün hüküm fıkrasından çıkarılarak, yerine “hak düşürücü süre” sözcüklerinin eklenmesine ve hükmün düzeltilmiş bu şekli ile onanmasına, HMK’nın 297. maddesinde öngörüldüğü üzere, kararın hüküm sonucu kısmında taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. Somut olayda; davacı, dava dilekçesinde çekişmeli taşınmazların 45 metrekarelik bölümünün tapu kaydının iptali ile adına tescili, olmadığı takdirde bu kısma ilişkin bedelin tazmini istemiyle terditli olarak talepte bulunmuştur. Hükmün gerekçesi incelendiğinde, davacının tapu iptali ve tescil talebine ilişkin olarak gerekçe gösterilmesine karşılık davacının bedel isteminin neden kabul ya da reddedildiğine dair herhangi bir gerekçe sevk edilmemiştir. Bir başka deyişle mahkemece davacının bedel istemini de kapsar şekilde açık bir gerekçe gösterilerek bu talebe ilişkin olumlu veya olumsuz herhangi bir hüküm kurulmamıştır. Bu halde, mahkemece davacının bedel talebi yönünden olumlu veya olumsuz bir değerlendirme yapılmaması isabetsizdir. ” gerekçesi ile bozulmasına karar verilmiştir.Mahkemece, bozma ilamına uyulmasına karar verildikten sonra 17.03.2016 tarihli son kararı ile; 25.12.2012 tarihinde tapu iptal tescil talebine ilişkin verilen red kararı düzeltilerek onandığından dolayı tapu iptal tescil talebi ile ilgili her hangi bir karar verilmesine yer olmadığına, davacının açmış olduğu bedel tazmini ile ilgili talebin reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından tarafından temyiz edilmiştir.Uyuşmazlık, sebepsiz zenginleşmeden kaynaklanan alacağın tahsiline ilişkindir.Medeni Kanunu"nun 6.maddesine göre “Kanuna aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan, ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimse iddia ettiği olayı kanıtlaması gerekir.Somut olayda ispat yükünün davacı tarafa düştüğü hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Davacı dava dilekçesinde, taşınmaz bedelinin kendisi tarafından murise gönderildiğini delillendirecek yazılı belge bulunmadığını bu nedenle yemin deliline dayandığını belirtmiştir.Yemin, taraflardan birinin davanın çözümünü ilgilendiren bir olayın doğru olup olmadığı konusunu, kanunda belirtilen usule uyarak, mahkeme önünde, kutsal sayılan değerlerle teyit eden ve kesin delil vasfı yüklenmiş sözlü açıklamalardır (03.03.2017 gün ve 2015/2 E., 2017/1 K. sayılı YİBK). Bir ispat vasıtası olan yeminin konusu HMK"nın 225. maddesine göre, davanın çözümü bakımından önem taşıyan, çekişmeli olan ve kişinin kendisinden kaynaklanan vakıalardır. Görüleceği üzere yemin, tarafın kendisinden kaynaklanan (ondan sadır olan) vakıalar hakkında verilebilir.Yemin delilinin kesin bir delil olması yani, hakimi bağlaması ve bunun ötesinde uyuşmazlığı kesin bir şekilde çözmesi nedeniyle, yemin sorusunun yeteri kadar açık bir şekilde tespit edilmesi gerekmektedir.
Yemin teklif eden taraf, karşı tarafa hangi vakıalar hakkında yemin önerdiğini mahkemeye bildirir, yemin sorusunu ve formülünü ise hakim hazırlar. Yemin sorusunun hazırlanmasında, hakim yemin teklif edenin belirttiği hususlardan yararlanır. Yemin sorusunun isabetli ve doğru hazırlanması gerekir. Hakim, yemin metnini hazırlarken, yemin metninin olaya uygun olmasına dikkat eder. Aksi takdirde hazırlanan yemin metnine göre yapılan yemin amacına ulaşmayabilir. Hakim yemin metnini hazırlarken, yemin teklif edenin iradesi çerçevesinde hareket etmeli; karşı taraf da yemini, kendisine teklif edilen yemin çerçevesinde eda etmelidir.
Yemin sorularının hazırlanarak tarafa okunması üzerine, yemin edecek olan taraf yemin etmeye hazır bulunduğunu ve ancak yemin sorusunun yanlış ve eksik olduğunu, dolayısıyla düzeltilmesinden sonra yemin edeceğini bildirirse, bu hususun yerinde görülmesi halinde, hakim yemin sorusunu yeniden düzenleyerek veya ek sorular getirerek tarafa yöneltmelidir. Aksi takdirde, eksik ve yanlış yemin sorusuna taraf cevap vermek zorunda olmadığından, böyle bir durumda onun yeminden kaçındığından ve dolayısıyla burada onun aleyhine bir ikrarın varlığından söz edilebilmesi doğru olmaz.Bozma ilamından sonra yapılan yargılamada mahkemece, davacının hazırlamış olduğu yemin metni içeriğinin mülkiyetin tespiti ile ilgili olması nedeni ile uyuşmazlık konusu bedel yönünden herhangi bir beyan içermediğinden, yeminin eda edilmesine yönelik ara karardan dönüldüğü, dosyada bedele ilişkin başkaca bilgi ve belge bulunmadığından davanın reddine karar verildiği anlaşılmıştır.Yukarıda açıklanan hususlar gözönünde bulundurularak mahkemece, öncelikle bedel talebine yönelik yemin metninin hazırlanması bakımından yemin teklif eden davacı tarafa kesin süre verilerek, yemin sorusu yeteri kadar açık bir şekilde tespit edip, karşı tarafın da yemini kendisine teklif edilen yemin metni çerçevesinde eda etmesi sağlandıktan sonra hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçelerle yazılı şekilde davanın reddi yönünde karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ: Yukarıda yazılı nedenlerle, hükmün HUMK" un 428.maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nın geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK" un 440.maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 31.10.2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.