1. Hukuk Dairesi 2014/20534 E. , 2017/2815 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın davacı ... yönünden davasını feragat nedeniyle reddine, diğer davacılar yönünden kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 23.05.2017 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat ... ile temyiz edilenler vekili Avukat ... geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakan anneleri ...’in kayden paydaşı olduğu 36489 ada 3 parsel sayılı taşınmazdaki payını satış suretiyle davalı oğlu ...’e devrettiğini, temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı, bedelsiz ve muvazaalı olduğunu, işlem tarihinde davalının alım gücünün bulunmadığını ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile miras payları oranında adlarına tesciline karar verilmesini istemişler, davacılardan ... yargılama aşamasında davasından feragat etmiştir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacı ...’nın davasının feragat nedeniyle reddine, diğer davacıların davasının temlikin muvazaalı olduğu gerekçesi kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanana delillerden, mirasbırakan ...’in kayden paydaşı olduğu 36489 ada 3 parsel sayılı taşınmazdaki 83/135 payını 17.12.1987 tarihinde satış suretiyle davalı oğlu ...’e temlik ettiği, 1934 doğumlu murisin 12.08.1991 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak tarafların kaldığı, başkaca mirasçının bulunmadığı, davacılardan Musa’nın ön inceleme duruşmasından önce 01.02.2013 tarihinde davadan feragat ettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Bilindiği ve Türk Medeni Kanunu"nun 6.maddesinde düzenlendiği üzere "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olayların varlığını ispatla yükümlüdür." Yine 6100 sayılı HMK"nun 190/1.maddesi gereğince "ispat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
Somut olayda, davacılar iddialarını ispat edecek deliller ortaya koymamışlar, dinlenen davacı tanıkları temlikin mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla yapıldığı hususunda bir beyanda bulunmamış, aksine davadan feragat eden ve davanın kabulü halinde mirasçı sıfatı ile taşınmazda pay sahibi olacak davacı ..., davalının taşınmazı bedeli karşılığında satın aldığını beyan etmiştir.
Açıklanan bu olgular, yukarıda değinilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde; mirasbırakanın satış akdiyle yaptığı pay temlikinin gerçek iradesini yansıttığı, dava konusu taşınmazın davalıya temlikinin muvazaalı olmayıp gerçek satış olduğu, davacıların iddialarını HMK 190/1, TMK 6.maddesi uyarınca kanıtlayamadıkları sonucuna varılmaktadır.
Hâl böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile davanın kabulüne karar verilmiş olması doğru değildir.
Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 02.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.480.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 23.05.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.