Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2015/228
Karar No: 2016/270

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2015/228 Esas 2016/270 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2015/228 E.  ,  2016/270 K.

    "İçtihat Metni"

    Yargıtay Dairesi : 2. Ceza Dairesi
    Mahkemesi :Asliye Ceza

    Mühür bozma suçundan sanık ..."in 5237 sayılı TCK"nun 203/1, 62, 50/1-a ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 3.000 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye ilişkin, Düzce 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 09.02.2012 gün ve 414-66 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 2. Ceza Dairesince 12.11.2013 gün ve 15941-26172 sayı ile hükmün onanmasına karar verilmiştir.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 07.05.2014 gün ve 139540 sayı ile;
    “Normlar hiyerarşisi dikkate alındığında temel norm niteliğindeki Anayasamızın 2. maddesinde Devletimizin "hukuk devleti" olduğu açıkça belirtilmiştir. Malum olduğu ve bir çok yargı kararında da vurgulandığı üzere; hukuk devleti ile "tüm eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve hürriyetleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasaya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm Devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık devletin" ifade bulduğu kabul edilmektedir.
    Yine Anayasamızın 38. maddesinin birinci fıkrasında, "Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz"; üçüncü fıkrasında ise "Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur" hükümleri mevcuttur.
    Anayasanın 38. maddesinde belirtilen bu hususlar 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun "Suçta ve Cezada Kanunilik İlkesi" başlıklı 2. maddesinde düzenlenmiş ve bu maddede "İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz" hükmüne de yer verilmiştir.
    İtiraza konu davadaki "mühür bozma" suçu 5237 sayılı Kanunun 2. Kitabının 3. Kısmının 4. Bölümünde "Kamu Güvenine Karşı Suçlar" başlığı altında düzenlenmiş olup, suçun konusu; kanun veya yetkili makamların emrine göre bir şeyin olduğu gibi korunması veya üzerinde değişiklik yapılmaması amacıyla konulan mühürdür. Bu suçla korunan değer ise; kamu idaresinin, dolayısıyla devletin otoritesidir. Madde gerekçesi ile metni birlikte ele alındığında, kanunla verilmiş yetkiye dayalı olarak ve usulüne uygun bir şekilde yetkili makam tarafından konulan mührün kaldırılması ya da konuluş amacına aykırı hareket edilmesi ile bu suçun sübut bulacağı kabul edilmelidir.
    Ülkemizde, daha önce Devlet organları tarafından yerine getirilen elektrik ile doğalgaz dağıtım ve satışı, özelleştirme uygulamaları nedeniyle dağıtım ve perakende satış lisansı sahibi özel hukuk tüzel kişileri olan şirketlere devredilmiştir. Bu noktada; elektrik ile doğalgazın dağıtım ve satışının, özelleştirme uygulamaları ile özel şirketlere devredilmesinin ardından, bu şirketlerin görevlilerince yapılan mühürleme işlemleri ve buna aykırı davranışların ceza hukuku açısından "mühür bozma" suçunu ya da bir başka suçu oluşturup oluşturmayacağı konusunda tereddüt doğmaktadır.
    Zira, mühür bozma suçunun fiil öğesi bağlamında hukuka aykırılık unsurunun oluşması için mühürleme yetkisinin yasal dayanağının bulunmasında zorunluluk bulunmakta olup, gerek söz konusu özelleştirmelere dair 25.11.1994 gün ve 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun, 20.02.2001 gün ve 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu, 14.03.2013 gün ve 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu gerekse başka özel bir kanunda özelleştirme sonrasında özel şirketlere mühürleme yetkisi verildiğine ve buna aykırı davrananlar hakkında TCK"nun 203. maddesinin uygulanacağına dair hüküm bulunmamaktadır.
    Ayrıca, 24.11.1994 tarih ve 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanunun 37. maddesinin 27.04.1995 gün ve 4105 sayılı Kanunla değişik (a) bendindeki "Bu Kanun hükümleri gereğince özelleştirme programına alınan kuruluşlar özel hukuk hükümlerine tabi olup, bunlar hakkında varsa kendi kuruluş kanunları ile diğer kanunlarda yer alan bu Kanuna aykırı hükümler ve 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümleri uygulanmaz" hükmü ile 5237 sayılı Kanunun "Tanımlar" başlıklı 6. maddesinin gerekçesinde "kamusal faaliyet, Anayasa ve kanunlarda belirlenmiş olan usullere göre verilmiş olan bir siyasal kararla, bir hizmetin kamu adına yürütülmesidir. …Buna karşılık, kamusal bir faaliyetin yürütülmesinin ihaleye dayalı olarak özel hukuk kişilerince üstlenilmesi durumunda, bu kişilerin kamu görevlisi sayılmayacağı" şeklindeki açıklama da gözden kaçırılmamalıdır.
    Aksi düşünceyi destekler nitelikte, 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanununa dayanılarak çıkarılan 25.09.2002 günlü Elektrik Piyasası Müşteri Hizmetleri Yönetmeliğinin 13/3. maddesinde "Dağıtım lisansı sahibi tüzel kişi, kaçak elektrik enerjisi tükettiği tespit edilen gerçek veya tüzel kişilerin elektriğini keserek Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunur" şeklinde bir hüküm bulunsa da, Anayasanın 2. ve 38. maddeleri ile 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 2. maddesi karşısında bu hükmün, özel bir şirketin tatbik ettiği mührün bozulması eyleminin Türk Ceza Kanununun 203. maddesinde düzenlenen suçu ya da ceza hukuku kapsamında bir başka suçu teşkil edeceği şeklinde yorumlanması mümkün değildir.
    Yüksek Yargıtay 11. Ceza Dairesi"nin 2013 yılı Ekim ayı sonlarından başlayarak bu tür olaylarla ilgili olarak benzer gerekçe ile verdiği çok sayıda bozma ilamı da mevcuttur. Bunlara; 25.10.2013 gün ve 2012/11538 Esas-2013/15400 Karar, 08.11.2013 gün ve 2012/11861 Esas-2013/16388 Karar, 12.11.2013 gün ve 2012/10982 Esas-2013/16626 Karar, 09.01.2014 gün ve 2013/4341 Esas-2014/320 Karar, 17.03.2014 gün ve 2013/17253 Esas-2014/4894 Karar, 17.04.2014 gün ve 2013/17610 Esas-2014/7518 Karar sayılı kararları örnek olarak verilebilir.
    Bu durum karşısında, bu tür olaylarda, mühürleme işleminin yapıldığı tarih ile dağıtım ve satışın ilgili özel şirkete devredilme tarihleri büyük önem taşımaktadır. Zira, mühürleme işlemi, devir sonrasında özel şirket görevlileri tarafından yapılmış ise, 5237 sayılı TCK"nun 203. maddesinde düzenlenen "mühür bozma" suçunun unsurlarının oluşmayacağının kabulü gereklidir.
    Bu açıklamalara dayalı olarak somut olayı ele aldığımızda; söz konusu yerde özelleştirme uygulamaları nedeniyle dağıtım ve perakende satış işinin Sakarya Elektrik Dağıtım Anonim Şirketine devir tarihi 11.02.2009 ve yargılamaya konu mühürleme işleminin yapıldığı tarih ise 06.01.2011 olup, söz konusu mühürleme işleminin devir sonrasında lisans sahibi bu özel şirket görevlileri tarafından yapıldığı açıktır.
    Bu hususlar dikkate alındığında, yargılama konusu olayda da 5237 sayılı TCK"nun 203. maddesinde düzenlenen "mühür bozma" suçunun unsurlarının oluşmadığı" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
    CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 2. Ceza Dairesince 03.02.2015 gün ve 23042-1564 sayı ile, itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Sanık hakkında elektrik enerjisi hakkında hırsızlık suçundan verilen beraat hükmü temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olup, itirazın kapsamına göre inceleme mühür bozma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmüyle sınırlı olarak yapılmıştır.
    Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; katılan şirketin özelleştirilmesinden sonra aboneliğin kapatılması nedeniyle şirket görevlileri tarafından konulan mühre rağmen sanığın mührü kaldırıp abone olmadan kaçak elektrik kullandığı olayda; TCK"nun 203/1. maddesinde düzenlenen mühür bozma suçunun yasal unsurlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    Sanığın kiracı olarak oturduğu evdeki elektrik aboneliğinin kapatılması nedeniyle katılan şirket görevlilerince 06.01.2011 günü elektriğin kesilerek sayacın mühürlendiği, 27.01.2011 günü ise katılan şirket görevlilerince sanığın evinde yapılan kontrollerde; sanığın tahliye olan enerjiyi katılan şirketin izni ve bilgisi olmadan açarak kullandığının tespit edildiği,
    Suç tarihinde Düzce"de elektrik dağıtım işinin katılan Sakarya Elektrik Dağıtım A.Ş. tarafından yapıldığı ve bu şirketin suç tarihinden önce 11.02.2009 tarihinde özelleştirildiği,
    Sanığın aşamalarda; suç kastının bulunmadığını savunduğu,
    Anlaşılmaktadır.
    Uyuşmazlığın isabetli bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi bakımından, öncelikle "suçta ve cezada kanunîlik" ilkesinin üzerinde durulması gerekmektedir.
    Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 38. maddesinde, "Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez. Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkûmiyetinin sonuçları konusunda da yukarıdaki fıkra uygulanır. Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur." şeklinde düzenlenen suçta ve cezada kanunilik ilkesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 7. maddesinde "Hiç kimse, işlendiği zaman ulusal veya uluslararası hukuka göre suç oluşturmayan bir eylem veya ihmalden dolayı suçlu bulunamaz. Aynı biçimde, suçun işlendiği sırada uygulanabilir olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez." şeklinde hüküm altına alınmıştır.
    5237 sayılı TCK"nun 2. maddesinde de;
    "(1) Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz.
    (2) İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz.
    (3) Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz. Suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz." hükmü ile belirtilen ilkeye yer verilmiştir.
    Ceza hukukunun temel ilkelerinden birini oluşturan suçta ve cezada kanunîlik ilkesi uyarınca, hangi fiillerin suç teşkil ettiğinin ve bu fiillere uygulanacak yaptırımların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde kanunda gösterilmesi gerekmektedir. Bireylerin yasak fiilleri önceden bilmeleri düşüncesine dayanan bu ilkeyle, temel hak ve özgürlüklerinin korunmasının güvence altına alınması amaçlanmaktadır.
    Ceza veya güvenlik tedbiri yaptırımı uygulanabilmesi için fiili kanunun "açıkça" suç sayması gerektiğinden, suç ve cezaların şekli bakımdan kanunla düzenlenmesi yeterli olmayıp, içerik bakımından da belirli amacı gerçekleştirmeye elverişli olmaları gerekir. Ceza hukukunda "belirlilik” ilkesi olarak tanımlanan ilkeye göre, suç ve ceza içeren kanun maddesinde hangi davranışların suçu oluşturduğunun açık ve anlaşılır bir biçimde tarif edilmesi, sınırlarının belli olması ve suç için uygulanacak ceza ile güvenlik tedbirlerinin gösterilmesi gerekmektedir. Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılı olup birey hangi somut eylem ve olguya, hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını bilmelidir. Birey ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri öngörebilir ve davranışlarını belirler. Hukuk güvenliği, normların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.
    Suç ve yaptırımların ancak kanunla düzenlenebileceği, Anayasanın 7. maddesi gereğince ise yasama yetkisinin Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olduğu gözetildiğinde, idare organlarınca kararname, tüzük, yönetmelik, karar, tebliğ ve sirküler gibi işlemlerle suç ve ceza konulamaz. Nitekim bu husus 5237 sayılı TCK"nun 2. maddesinin 2. fıkrasında "İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz" şeklinde açıkça belirtmiştir. Ayrıca Anayasanın suçta ve cezada kanunîlik ilkesine yer veren 38. maddesi, temel hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlandırılabileceğine ilişkin 13. maddesi ve kanun hükmünde kararnamelerle hak ve özgürlükler alanında düzenleme yapılamayacağına ilişkin 91. maddesi de, idarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamayacağını açıkça ortaya koymaktadır.
    Bu açıklamalardan sonra 5237 sayılı TCK"nun 203. maddesinde düzenlenen "mühür bozma" suçunun unsurlarının açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
    Mühür bozma suçu 765 sayılı TCK"nun "Devlet İdaresi Aleyhinde İşlenen Cürümler" başlıklı üçüncü babının "Mühür Fekki ve Hükümetin Muhafazasında Bulunan Eşyayı Çalmak" başlıklı onuncu faslındaki 274. maddesinde düzenlenmişken, 5237 sayılı TCK"nun "Topluma Karşı Suçlar" başlıklı üçüncü kısmının, "Kamu Güvenine Karşı Suçlar" başlıklı dördüncü bölümünde "Mühür bozma" başlıklı 203. maddesinde; “Kanun veya yetkili makamların emri uyarınca bir şeyin saklanmasını veya varlığının aynen korunmasını sağlamak için konulan mührü kaldıran veya konuluş amacına aykırı hareket eden kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiştir.
    Millete ve Devlete Karşı Suçlar 5237 sayılı Kanunun dördüncü kısmında, 247 ila 343. maddeleri arasında 8 bölüm halinde düzenlenmiştir. Görüldüğü üzere kanun koyucu 5237 sayılı TCK"nu sistematiğinde “Mühür Bozma” suçunu Devlet otoritesine karşı işlenen suçlar bölümünde değil kamu güvenine karşı işlenen suçlar bölümünde düzenlemiştir. Nitekim mevzuat gereği konulan mührün kaldırılmasının kamu güvenini sarsacağı hususunda da şüphe bulunmamaktadır.
    Madde gerekçesinde de belirtildiği üzere, madde, esasta bir şeyin saklanmasını veya varlığının olduğu gibi muhafazasını sağlamak üzere, kanunun veya yetkili makamların emrine uyularak konulmuş mührün kaldırılmasını veya konuluş amacına aykırı hareket edilmesini cezalandırmaktadır. Mührün konulmasının esas nedeni, durumun aynen muhafazasını sağlamaktır.
    Mühür, kanunun verdiği yetkiye dayanılarak ya da yetkili makamın emri gereğince konulmalıdır. Ancak yetkili makama mühürleme emri verme yetkisinin de yine kanunla verilmiş olması gerekmektedir.
    Mühür koyma gerekliliği doğrudan kanundan kaynaklansa bile mührü koyma işlemi buna yetkili olan kişilerce yerine getirilmelidir.
    Mühür bozma suçu, mührün kaldırılması veya konuluş amacına aykırı hareket edilmesi ile oluşmaktadır. Seçimlik hareketlerden birinin yapılması ile suç oluştuğundan, ayrıca bir zarar veya somut bir tehlikenin doğması gerekli görülmemiştir.
    Suçun seçimlik hareketlerinden ilki, kanun veya yetkili makamın emri ile konulan mührün kaldırılmasıdır. Mührün kaldırılması fiili, mührün konulduğu eşya üzerinden sökülmesi ya da bozulması şeklinde işlenebilir.
    Suçun oluşumu açısından diğer seçimlik hareket ise; mührün konuluş amacına aykırı davranılması olarak düzenlenmiştir. Bu seçimlik hareketin gerçekleştirilmesinde, konulan mührün fiziken kaldırılması suçun oluşması açısından şart değildir. Örneğin, mührün bir faaliyetin engellenmesi için konulması halinde, mühür sökülmese bile faaliyete devam edilmesi durumunda suç oluşabilecektir.
    Mühür bozma suçu yalnızca kasten işlenebilir; genel kast yeterli olup saik önemli değildir. Failin, mührün yetkili merci tarafından konulduğunu, bu mührün eşyanın varlığını koruma veya varlığını sürdürme amacını güttüğünü, yaptığı hareketin mührü sökmeye yönelik bulunduğunu bilmesi ve bu hareketi istemesi gerekir.
    Suçta ve cezada kanunîlik ilkesi ve mühür bozma suçuna ilişkin bu açıklamalardan sonra Türkiye"de elektrik dağıtım ve satış hizmetlerine ilişkin mevzuat ve özelleştirme sürecinin üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır.
    Türkiye’de elektrik üretimi, iletimi, dağıtım ve satış hizmetleri, daha önce bir kamu iktisadi teşebbüsü olan Türkiye Elektrik Kurumunca (TEK) gerçekleştirilirken, TEK, Bakanlar Kurulu’nun 12.08.1993 tarih ve 93/4789 sayılı kararı ile Türkiye Elektrik Üretim-İletim A.Ş. (TEAŞ) ve Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. (TEDAŞ) adı altında iki ayrı iktisadi devlet teşekkülü olarak yeniden yapılandırılmış, 1994 yılında TEAŞ ve TEDAŞ tüzel kişiliğe kavuşturulmuştur. TEDAŞ, Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun 02.04.2004 tarih ve 2004/22 sayılı kararı ile özelleştirme programına alınmış, bölgesel elektrik dağıtım şirketleri oluşturulduktan sonra, elektrik dağıtım ve perakende satış şirketlerinin işletme hakkı hisse devri yoluyla dağıtım ve perakende satış lisansı sahibi özel hukuk tüzel kişilerine devredilmiştir.
    4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanunun 37. maddesinin (a) bendinde; "Bu Kanun hükümleri gereğince özelleştirme programına alınan kuruluşlar özel hukuk hükümlerine tabi olup, bunlar hakkında varsa kendi kuruluş kanunları ile diğer kanunlarda yer alan bu Kanuna aykırı hükümler ve 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümleri uygulanmaz." hükmü öngörülmüştür.
    4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanununun suç tarihinde yürürlükte bulunan halindeki 1. maddesinin 1. fıkrasında; "Bu Kanunun amacı; elektriğin yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve çevreyle uyumlu bir şekilde tüketicilerin kullanımına sunulması için, rekabet ortamında özel hukuk hükümlerine göre faaliyet gösteren, mali açıdan güçlü, istikrarlı ve şeffaf bir elektrik enerjisi piyasasının oluşturulması ve bu piyasada bağımsız bir düzenleme ve denetimin yapılmasının sağlanmasıdır" şeklindeki düzenlemeyle kanunun amacı açıklanmış, 2. fıkrasında kanunun kapsamı belirlenmiş, 3. fıkrasında müşteri hizmetleri yönetmeliğinin; "Dağıtım ve perakende satış faaliyeti gösteren tüzel kişilerin görüşleri alınmak suretiyle TEDAŞ tarafından hazırlanarak dağıtım ve perakende satış lisansları hükümleri uyarınca dağıtım şirketleri, perakende satış şirketleri ile söz konusu şirketlerden hizmet alan tüm taraflara uygulanacak standart, usul ve esasları belirleyen kuralları,..." ifade edeceği belirtilmiş, "Elektrik Piyasası Faaliyetleri" başlıklı 2. maddesinin ikinci fıkrasında ise;
    "(2) Piyasada faaliyet gösterecek tüzel kişilerin faaliyetlerinde uymaları gereken usul ve esaslar bu Kanun ve ilgili yönetmeliklerle düzenlenir..." şeklindeki düzenlemeyle piyasada faaliyet gösterecek şirketlerin uymaları gereken usul ve esasların kanun ve yönetmelikle düzenleneceği belirtilmiş, 4. maddesi ile de kamu tüzel kişiliğini haiz, idari ve mali özerkliğe sahip ve bu kanun ile kendisine verilen görevleri yerine getirmek üzere Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu kurulacağı ifade edilmiştir.
    Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu tarafından hazırlanan ve 25 Eylül 2002 tarih ve 24887 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Elektrik Piyasası Müşteri Hizmetleri Yönetmeliğinin 1. maddesinde; “Bu Yönetmeliğin amacı; dağıtım sistemine bağlanmak isteyen veya bağlı olan tüketiciler ile bu tüketicilere bağlantı anlaşması, perakende satış sözleşmesi veya ikili anlaşma kapsamında hizmet veren taraflara uygulanacak standart, usul ve esasların belirlenmesidir” şeklindeki düzenlemeyle yönetmeliğin amacı açıklanmış, 2. maddesinde; “Bu Yönetmelik; tüketicilere dağıtım seviyesindeki hizmetlerin, yeterli, kaliteli ve sürekli olarak sunulması için;
    a) Verimli ve kesintisiz hizmet sağlanmasına ilişkin olarak uyulması gereken hizmet kalitesi standartlarına,
    b) Elektrik enerjisi tüketiminin tespiti ve tahakkuk ettirilmesine,
    c) Tüketim amaçlı olarak elektrik enerjisi ve/veya kapasitenin rekabet ortamında temin edilebilmesi için uyulması gereken esas ve usullere,
    d)Müşteri şikayetlerinin alınması, değerlendirilmesi ve müşterilerin bilgilendirilmesine yönelik esas ve usullere,
    e) Müşterilerin hak ve yükümlülükleri ile müşteri zararlarının tazminine,
    ilişkin hükümleri kapsar” şeklindeki düzenlemeyle de kapsamı tespit edilmiş, “Sisteme bağlantı yapılması” başlıklı 7. maddesinde “Bağlantı anlaşması yapmış olan gerçek veya tüzel kişinin müşteri olarak dağıtım sistemine bağlantısının yapılabilmesi için, perakende satış sözleşmesi veya ikili anlaşmanın dağıtım lisansı sahibi tüzel kişiye tevsik edilmesi gereklidir.
    Sisteme bağlantı yapılmadan önce, dağıtım lisansı sahibi tüzel kişi tarafından;
    a) İmar yerleşim alanında üç iş günü içerisinde,
    b) İmar yerleşim alanı dışında ise beş iş günü içerisinde,
    müşterinin ölçü cihazları ve devrelerinin uygunluğu kontrol edilerek sayaç ve ölçü devrelerinin ilgili bölümleri mühürlenir ve sayaç okuması yapılarak tespit edilen ilk endeks değeri ve sisteme bağlantı yapılması hakkında tutanak düzenlenir” denilerek sisteme bağlantı yapılırken uyulması gereken usuller düzenlenmiştir. "Kaçak elektrik enerjisi tüketimi” başlıklı 13. maddesinin 3. fıkrası; “Dağıtım lisansı sahibi tüzel kişi, kaçak elektrik enerjisi tükettiği tespit edilen gerçek veya tüzel kişilerin elektriğini keserek Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunur” şeklinde iken 13.07.2011 tarihinde “Dağıtım lisansı sahibi tüzel kişi, kaçak tespit süreci sonucunda kaçak elektrik enerjisi tüketimi tespit edilen gerçek veya tüzel kişilerin elektrik enerjisini keserek mühür altına alır ve Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunur” şeklinde değiştirilerek kaçak elektrik kullandığı tespit edilen gerçek ve tüzel kişilerin elektriğinin kesilerek mühürleneceği hüküm altına alınmıştır.
    30.03.2013 gün ve 28603 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunun 30. maddesiyle 4628 sayılı Kanunun başlığı "Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun" şeklinde, 1. maddesi de madde başlığı ile birlikte; "Amaç ve tanımlar; Bu Kanunun amacı; Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun teşkilat, görev, yetki ve sorumluluğu ile personelinin özlük işlerine ilişkin esasları düzenlemektir" biçiminde değiştirilmiştir. Bu kanunun amacı 1. maddesinde; "Bu Kanunun amacı; elektriğin yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve çevreyle uyumlu bir şekilde tüketicilerin kullanımına sunulması için, rekabet ortamında özel hukuk hükümlerine göre faaliyet gösteren, mali açıdan güçlü, istikrarlı ve şeffaf bir elektrik enerjisi piyasasının oluşturulması ve bu piyasada bağımsız bir düzenleme ve denetimin yapılmasının sağlanması" olarak açıklanmış, kanunun kapsamı 2. maddesinde; "Bu Kanun; elektrik üretimi, iletimi, dağıtımı, toptan veya perakende satışı, ithalat ve ihracatı, piyasa işletimi ile bu faaliyetlerle ilişkili tüm gerçek ve tüzel kişilerin hak ve yükümlülüklerini kapsar" şeklinde belirlenmiş, "Elektrik Piyasası Faaliyetleri" başlıklı 4. maddesinin 2. fıkrasında da "Piyasada faaliyet gösterecek tüzel kişilerin faaliyetlerinde uymaları gereken usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir" hükmüne yer verilmiştir.
    6446 sayılı Kanuna dayanılarak çıkarılan, 08.05.2014 gün ve 28994 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Elektrik Piyasası Tüketici Hizmetleri Yönetmeliğinin 1. maddesinde yönetmeliğin amacı; "Bu Yönetmeliğin amacı; perakende satış sözleşmesi veya ikili anlaşma kapsamında hizmet alan veya veren taraflara uygulanacak standart, usul ve esasların belirlenmesidir" şeklinde gösterilmiş, 2. maddesinde kapsam; "(1) Bu Yönetmelik; tüketicilere hizmetlerin yeterli, kaliteli ve sürekli olarak sunulması için;
    a) Verimli ve kesintisiz hizmet sağlanmasına ilişkin olarak uyulması gereken hizmet kalitesi standartlarına,
    b) Elektrik enerjisi tüketiminin tespiti ve fatura edilmesine,
    c) Kaçak ve usulsüz elektrik enerjisi kullanımının tespiti ve bu kapsamda yapılacak iş ve işlemlere,
    ç) Perakende satış sözleşmesinin içeriği ile imzalanmasına,
    d) Tüketici şikâyetlerinin yapılması, bu şikâyetlerin değerlendirilmesi ve sonuçlandırılması ile tüketicilerin bilgilendirilmesine yönelik usul ve esaslara,
    e) Tüketicilerin hak ve yükümlülükleri ile tüketici zararlarının tazminine,
    f) Serbest tüketicilerin hak ve yükümlülüklerine,
    g) Güvence bedellerine ilişkin usul ve esaslara,
    ilişkin hükümleri kapsar" biçiminde gösterilmiş, 4. maddesinde mühürleme; "Sayaç ve ölçü devresi elemanlarına dışarıdan yapılacak müdahaleyi önlemek amacıyla lisans sahibi tüzel kişiler tarafından ilk enerji verme, sayaç ve ölçü devresi elemanlarını kontrol ve durumunu tespit etme, enerji kesme ve açma gibi işlemler yapıldıktan sonra mühür ile ölçü düzeneğini muhafaza altına alma ya da aldırma yöntemi" olarak tanımlanmış, "Kaçak elektrik enerjisi tüketimi" başlıklı 26. maddesinin 4. fıkrasında; "Dağıtım lisansı sahibi tüzel kişi, kaçak tespit süreci sonucunda kaçak elektrik enerjisi tüketimi tespit edilen gerçek veya tüzel kişilerin elektrik enerjisini keserek sayacı mühürler ve Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunur" hükmü getirilmiş, 32. maddesine göre tüketicinin "Sayaç ve ölçü devreleri mühürsüz olduğu halde ilgili tüzel kişilere haber vermeden elektrik enerjisi tüketmesi" halinde usulsüz elektrik enerjisi tüketmiş sayılacağı belirtilmiştir.
    Görüldüğü üzere dağıtım lisansı sahibi özel hukuk tüzel kişilerine elektrik dağıtım ve satış faaliyeti kapsamında mühürleme yapmaya ilişkin olarak kanunla verilmiş herhangi bir yetki bulunmamaktadır.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Sanığın, katılan Sakarya Elektrik Dağıtım A.Ş."nin özelleştirilmesinden sonra kiracı olarak oturduğu evdeki elektrik aboneliğinin kapatılması nedeniyle şirket görevlileri tarafından sayaca konulan mühre rağmen mührü kaldırıp abone olmadan kaçak elektrik kullandığı olayda; mühür bozma suçunun oluşabilmesi için mühürleme yetkisinin kanunla verilmesi zorunlu olup mühürlemeyi yapan şirkete kanunla böyle bir yetki verilmediğinden, mühür bozma suçunun unsurlarının oluşmadığı kabul edilmelidir.
    Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün, sanığın üzerine atılı mühür bozma suçunun unsurları oluşmadığı gözetilmeden beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
    Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Genel Kurul Üyesi; "Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmesi gerektiği" düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
    2- Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 12.11.2013 gün ve 15941-26172 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
    3- Düzce 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 09.02.2012 gün ve 414-66 sayılı hükmünün sanığın üzerine atılı mühür bozma suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
    4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 24.05.2016 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi