Hukuk Genel Kurulu 2017/2687 E. , 2019/200 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Tüketici Mahkemesi
Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Mersin Tüketici Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 18.02.2014 tarih ve 2012/797 E., 2014/150 K. sayılı karar davalı vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 16.06.2014 tarih ve 2014/20331 E., 2014/19191 K. sayılı kararı ile;
“…Davacı, davalı banka şubesinden konut kredisi kullandığını, kullandığı konut kredisinin yapılandırılması sırasında davalı bankaca yapılandırma masrafı adı altında 2.694,90 TL kesinti yapıldığını ileri sürerek haksız şekilde alınan toplam 2.694,90 TL"nin davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş; yargılama sırasında talebini 6.114,00 TL olarak ıslah etmiştir.
Davalı, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile 6.079,21 TL"nin davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Davacı eldeki dava ile kendisinden 15.09.2009 tarihli yapılandırma işlemleri nedeniyle tahsil edilen yapılandırma masraflarının davalıdan tahsilini istemiş olup, talebini yapılandırma masraflarına hasretmiştir. Mahkemece, yapılandırma masrafları dışında kredinin kullanımı sırasında tahsil edilen dosya masraflarının da iadesine karar verilmiştir. Davacının talebinin aşılarak yapılandırma masrafları dışındaki kalemlerin de iadesine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, BOZMA nedenidir…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, alacak istemine ilişkindir.
Davacı, 22.04.2009 tarihinde davalı banka ile konut kredisi sözleşmesi imzalandığını, sözleşme nedeniyle dosya masrafı adı altında 3.420,00TL kesinti yapıldığını, 15.09.2009 tarihinde yeniden yapılandırma talebinde bulunduğunu, davalı banka tarafından bu kez de 2.694,90TL kesinti yapıldığını, tahsil edilen bu bedellerin zorunlu masraflar olmayıp iadesi gerektiğini, söz konusu bedellerin kendisiyle müzakere edilmeden alındığını ileri sürerek, konut kredisinin yeniden yapılandırılması sırasında tahsil edilen 2.694,90TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 05.09.2013 tarihli dilekçesi ile davalı bankadan kullandığı konut kredisi uyarınca daha önce tahsil edilen 3.420,00TL dosya masrafının da haksız olarak alındığını ileri sürerek, 3.420,00TL dosya masrafı ile 2.694,00TL yapılandırma masrafı toplamı olan 6.114,00TL’nin faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, bankaca yapılan erken ödeme ücretinin tahsili işleminin yerinde olduğunu, kredinin yeniden yapılandırılması sırasında faiz ve vade gibi kredinin esaslı unsurları değiştirilmek suretiyle davacıya yeni kredi kullandırıldığını, ilk kullandırılan kredi kapatıldığından bankaca kapatılan kredi için kanundan kaynaklanan erken ödeme ücreti alma hakkının doğduğunu, yeniden yapılandırma işleminin davacı lehine olduğunu, bankaca tahsil edilen masraf ve komisyonların bankacılık faaliyetlerinin sürdürülmesi için yasal ve zorunlu olduğunu belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, bankanın ancak yapılması zorunlu masrafların tüketiciden talep edebileceği, hangi masrafın zorunlu olduğunun ispatının da bankaya ait olduğu, yapılan kesintilerin zorunlu olup olmadığına ilişkin bilirkişi incelemesi yaptırıldığı, düzenlenen bilirkişi raporunda davalı bankanın konut kredisinin kullanılması sırasında 470,89TL özel komisyon, 1.800,00TL kullandırım komisyonu, 900,00 TL ekspertiz ücreti, 49,03TL hayat sigortası şube komisyonu tahsil edildiği, konut kredisi yapılandırma işlemi sırasında ise, 1.796,60TL kullandırım komisyonu, 898,30 TL kullandırım diğer ücretler, 46,61TL hayat sigortası şube komisyonu ve hayat sigortası primi olarak fazladan aldığı 108,78TL olmak üzere toplam 6.070,21TL’nin davacıdan haksız olarak alındığının belirlendiği, söz konusu bedellerin kullanılan kredinin zorunlu masrafı olmayıp haksız olarak tahsil edildiğinin anlaşıldığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 6.079,21TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Davalı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece, tahkikatın sona ermesine kadar yazılı ya da sözlü olarak ıslah talebinde bulunulabileceği ayrıca davanın tam ya da kısmen ıslah edilebileceği, bu durumda davacının sadece talep miktarını artırabileceği gibi dava konusunu da değiştirebileceği, somut olayda davacının 05.09.2013 havale tarihli dilekçesi ile hem dava konusunu, hem de talep miktarını ıslah ettiği, dilekçe başlığında düzeltme yazmış olsa da içeriğinden ıslah dilekçesi olduğunun açıkça anlaşıldığı, davalı vekilinin de 18.02.2014 tarihli celsede ıslah talebine karşı beyanda bulunduğu, davacı harçtan muaf olduğundan ve ıslah ile davalı tarafın uğradığı veya uğrayabileceği bir zarar bulunmadığından davacıya ödeme yaptırılmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda davacının dava dilekçesinde 2.694,90TL’yi mi, yoksa 05.09.2013 tarihli dilekçesi dikkate alındığında 6.114,00TL’yi mi talep ettiği, burada varılacak sonuca göre mahkemece davacının talebi aşılmak suretiyle karar verilip verilmediği noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle uyuşmazlığa konu ıslah kurumuna ilişkin yasal düzenlemelerin incelenmesinde yarar vardır:
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 176. maddesine göre;
“(1) Taraflardan her biri, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir.
(2) Aynı davada, taraflar ancak bir kez ıslah yoluna başvurabilir."
Madde metninden anlaşılacağı üzere ıslah kısmen ya da tamamen yapılabilir.
6100 sayılı HMK’nın 180. maddesi uyarınca, davasını tamamen ıslah ettiğini bildiren taraf, bu bildirimden itibaren bir hafta içinde yeni bir dava dilekçesi vermek zorundadır. Aksi hâlde, ıslah hakkı kullanılmış sayılır ve ıslah hiç yapılmamış gibi davaya devam edilir.
Davanın tamamen ıslah edilmesi hâlinde, dava dilekçesi dâhil yapılmış olan bütün usul işlemleri yapılmamış sayılır. Bunun doğal sonucu olarak, dava dilekçesinde yer alan ilk talep içeriği değil, ıslah yoluyla açıklanan talep içeriği nazara alınarak araştırma ve inceleme yapılması ve mahkemece verilecek hükümde de ıslahla ileri sürülen istemin karşılanması gerekir.
Kısmen ıslah, 6100 sayılı HMK"nın 181. maddesinde;
"(1) Kısmen ıslaha başvuran tarafa, ıslah ettiği usul işlemini yapması için bir haftalık süre verilir. Bu süre içinde ıslah edilen işlem yapılmazsa, ıslah hiç yapılmamış gibi davaya devam edilir." şeklinde düzenlenmiştir.
Davanın kısmen ıslahında; davada yapılmış olan belli bir usul işlemi ıslah edilir (düzeltilir) ve bundan sonraki usul işlemlerinin (ıslah edilen usul işlemi ile ilgili oldukları ölçüde) yapılmamış sayılması sağlanır (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı, C: IV, İstanbul 2006 s. 4014).
Dava veya savunmanın değiştirilmesi ve genişletilmesi yasağının istisnası olan ıslah, davanın başka bir anlatımla iddia veya savunmanın tamamen ya da kısmen değiştirmenin aracıdır ve yenilik doğurucu bir haktır. Dava sebebini, talep sonucunu değiştiren ve bu şekilde tamamen ıslah yoluna başvuran taraf isterse, taleplerini arttırma veya genişletme sureti ile kısmen ıslah yoluna başvurabilir.
Islah, iyiniyetli tarafın davayı açtıktan veya kendisine karşı bir dava açıldıktan sonra öğrendiği olgularla ilgili yanlışlıklarını düzeltmesine, eksiklikleri tamamlamasına, bu çerçevede yeni deliller sunabilmesine olanak sağlayan bir kurumdur.
Islah bir hak olarak usul ekonomisi ilkesi kapsamında değerlendirilmelidir.
6100 sayılı HMK’nın “Usul ekonomisi ilkesi” başlıklı 30. maddesinde; “Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür” düzenlemesine yer verilmiştir. Usul ekonomisi ilkesi, Anayasal dayanağı olan bir ilke olup 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 141/son maddesinde, davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğuna açıkça işaret edilmiştir.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut uyuşmazlık değerlendirildiğinde;
Yanlar arasında 22.04.2009 tarihinde “Sabit Faizli Konut Finansmanı Kredi Sözleşmesi” imzalanmıştır. Davacının talebi üzerinde 15.09.2009 tarihinde kredi sözleşmesi yeniden yapılandırılmıştır.
Davacı 26.11.2012 havale tarihli dava dilekçesinde, kredi sözleşmesinin imzalanmasından sonra 3.420,00TL, ayrıca yeniden yapılandırma işlemi sırasında 2.694,90TL kesinti yapıldığını belirterek, yeniden yapılandırma işlemi sırasında ikinci kez tahsil edilen 2.694,90TL’nin iadesi talep etmiş ise de yargılama sırasında 05.09.2013 havale tarihli dilekçesi ile kredi sözleşmesinin imzalanması sırasında tahsil edilen 3.420,00TL’nin de haksız olarak alındığını belirterek talebini 6.114,00TL’ye yükseltmiştir.
Davacının kendisinden haksız olarak tahsil edildiğini iddia ettiği bedeller aynı kredi sözleşmesinden kaynaklanmakta olup, 05.09.2013 tarihli dilekçesi ile kredi sözleşmesinin imzalanmasından sonra yapılan 3.420,00TL kesintinin de iadesini isteyerek talep sonucunu artırmıştır.
Davacının talep sonucunu artırmasına ilişkin bu dilekçesi kısmi ıslah niteliğinde olup, ek dava açmak yerine bu şekilde kısmi ıslah yoluyla talep sonucunu artırması mümkün bulunmakla ayrıca usul ekonomisine de uygundur.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, yeniden yapılandırma masraflarının tahsili istemiyle açılan davaya, ayrı bir dava konusu olan ve kredi sözleşmesinin imzalanması sırasında davalı bankaca tahsil edilen alacak kalemlerinin ıslah yolu ile davaya dâhil edilmesinin mümkün olmadığı, bu nedenle bozma kararının yerinde olduğu görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
Açıklanan nedenlerle direnme kararı yerindedir.
Diğer taraftan gerekçeli karar başlığında, dava tarihi 26.11.2012 olduğu hâlde 19.09.2014 olarak gösterilmesine ilişkin yanlışlık, mahallinde düzeltilebilir maddi hata niteliğinde bulunduğundan bozma nedeni yapılmamıştır.
Ne var ki, Özel Dairece yerel mahkemece kabul edilen alacak miktarına yönelik inceleme yapılmadığından, bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararı yerinde olup, kabul edilen alacak miktarına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 13. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun Geçici 3’üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 440-III/1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 21.02.2019 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.