8. Hukuk Dairesi 2010/2157 E. , 2010/5303 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu iptali,tescil ve alacak
... ile ... aralarındaki tapu iptali, tescil ve alacak davasının kısmen kabulüne ve kısmen reddine dair Saray / Tekirdağ Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 09.07.2009 gün ve 45/202 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili, davalının dip miras bırakanı ...’den intikal eden miras payını 4.5.1972 tarihli senetle vekil edenine sattığını açıklayarak, 486 parselin tapu kaydının davalıya intikal etmesi gereken miras payı oranında iptali ile vekil edeni adına tesciline, olmadığı takdirde ödediği satış bedelinin dava tarihi itibariyle karşılığı 6000 TL"nin yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, uyuşmazlık konusu taşınmazdaki payını sattığını, ancak bedelini eksik ödemesi nedeniyle başka taşınmaz devredildiğini açıklayarak davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, tapuya kayıtlı taşınmazın haricen satışının geçersiz olduğu gerekçesiyle tapu iptali ve tescil talebinin reddine; davanın alacak isteği yönünden kısmen kabulüyle 274,40 TL"nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava konusu parsel 1950 m2 yüzölçümü ve sebze bahçesi vasfı ile 2.2.1960 tarihinde davalı miras bırakanı Habibe Çotar (soyadı tashih ile Yörük ) adına itirazsız kesinleşen kadastro çalışması üzerine tapuya tescil edilmiş olup, halen de davalının miras bırakanı adına tapuya kayıtlıdır. Davacı 1972 yılında yapılan satışla davalının miras bırakanı adına kayıtlı 486 parselde davalının miras payını satın aldığını açıklayarak iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur. Davalının miras bırakanı-kayıt maliki Habibe’nin 1962 yılında öldüğü anlaşılmaktadır. Miras payının satışının yapıldığı 4.5.1972 tarihinde dava konusu 486 parsel sayılı taşınmaz tapuda miras bırakan adına kayıtlı bulunan bir yerdir. Davacının mirasçı sıfatı bulunmamaktadır. Miras bırakanın ölümü ile TMK.nun 599.maddesine göre mirasçılar mirası bir bütün olarak kazanırlar. Taksime kadar tereke elbirliği mülkiyeti hükümlerine tabidir. Kural olarak mirasçılardan birinin elbirliği mülkiyeti hükümlerine tabi bir taşınmazı veya miras payını 3. kişiye satışı geçerli sonuç doğurmaz. Miras bırakan Habibe’nin terekesi taksim edilmediğine göre böyle bir satış, başka bir ifadeyle miras bırakandan kalan ve iştirak halinde mülkiyet hükümlerine tabi bulunan bir taşınmazdaki miras payının mirasçılardan biri tarafından üçüncü kişiye satışı iştirak çözülmediği sürece geçersiz olduğu gibi, satın alan kişiye de mülkiyetin aktarılmasını talep hakkı tanımaz. Bu nedenlerle tapu iptali ve tescil davasının reddine karar verilmiş olmasında isabetsizlik bulunmamaktadır. Davacı vekilinin buna dair temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun bulunan iptal ve tescil isteğinin reddine ilişkin hüküm bölümünün ONANMASINA,
Geçersiz satış sözleşmesine konu olan bedelin tahsiline yönelik temyiz itirazlarına gelince; az yukarıda da açıklandığı gibi davacı dava konusu taşınmaz bölümünü tapu dışı yolla satın aldığını, satış bedelinin 500 TL olduğunu açıklamıştır. Ekim 1940 tarih ve 10/77 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararına göre harici satışın hüküm ifade etmemesi durumunda taraflar verdiklerini geri alabilirler. Somut olayda davacının 1972 yılında davalıya dava konusu taşınmazın satış bedeli karşılığı 500 TL ödediği hususuna davalı tarafından da açıkça karşı konulmamıştır. Bilindiği üzere geçerli bir sebebe dayanmaksızın bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına kayan değerlerin eksiksiz iadesi denkleştirici adalet düşüncesine dayanır. Denkleştirici adalet ilkesi ise, haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği bu kazanımı geri vermek zorunda olduğunu ve eski hale getirtmede mal varlığında artış olan tarafın yükümlülüğünün bulunduğunu ifade eder. Ülkemizde yaşanan ve uzun yıllar boyu yüksek oranlarda seyreden enflasyon nedeni ile belli bir miktar paranın verildiği tarihteki alım gücü ile aynı miktar paranın aradan geçen zamana bağlı olarak iade günündeki alım gücünün farklı ve çok daha az olduğu bir gerçektir. Hukuken geçersiz sözleşmeler tasfiye edilirken, denkleştirici adalet kuralı gözardı edilmemelidir. Mahkemece davacının harici satış nedeniyle ödediğini bildirdiği 500 TL"nin karşılığının hesaplanması için dosya bilirkişiye tevdii ile belirlenen bedelin davalıdan tahsili yönünde hüküm kurulmuş ise de, mevcut bilirkişi raporları gerek bilirkişilerin uzmanlık alanı gerekse ulaşılan sonuç itibariyle hüküm vermeye yeterli bulunmamıştır. Davacının ödediği bedelin ödeme tarihinden itibaren çeşitli ekonomik etkenler nedeniyle azalan alım gücünün enflasyon, tüketici eşya fiyat endeksi, döviz kurları, altın, memur maaşı ve işçi ücretlerindeki artışlar ve benzeri unsurların ortalamaları alınmak suretiyle dava tarihine kadar ulaşacağı alım gücünün denkleştirici adalet ilkeleri gereğince saptanması gerekir. Bu nedenle dosyanın konusunda uzman bir hukukçu, bir iktisatçı ve bu işlerde uzmanlığı bilinen bir bankacıdan oluşan bilirkişi kuruluna verilmesi, davalıya harici satış nedeniyle ödenen bedelin uyarlama kuralları gereğince hesaplanması dava tarihine kadar ulaşacağı değerin belirlenmesi bu bakımdan bilirkişilerden açıklamalı, denetime açık ve gerçek durumu yansıtır rapor alınması ondan sonra sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak karar verilmiş bulunması doğru değildir.
Davacı vekilinin, temyiz itirazlarının açıklanan nedenlerle kabulü ile HUMK.nun 428.maddesi gereğince usul ve yasa hükümlerine uygun bulunmayan yerel mahkeme hükmünün satış bedeline ilişkin kısmının BOZULMASINA ve aşağıda dökümü yazılı 17,15 TL peşin harcın onama harcına mahsubuna 04.11.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.