8. Hukuk Dairesi 2010/5398 E. , 2010/5302 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu İptali Ve Tescil
... ile ... aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair ... Sulh Hukuk Mahkemesinden verilen 29.12.2009 gün ve 430/2554 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davacı tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı dava dilekçesinde, davalının oğlu olduğunu, 1985 yılı sonlarında oğlunun düğününü yaptığını, bu sırada Hasan ve Mehmet Türk’e 5’er tane altın verdiğini, davalı oğluna da 3 adet altın yaptığını, kalan 2 altının yerine dava konusu tarlayı altınlara rehin olarak verdiğini, 1992 veya 1993 yılında bir traktör değerinde kendisine araba aldığını, daha önce yapılan rehin senedinin geri verilmesini istediğini, kendisine yırtıp attığını söylediğini, okur yazar olmadığını sözüne inanmak zorunda kaldığını, daha sonra kadastro çalışmaları sırasında yırtıp attığım dediği rehin senedini kadastro ekibine sunmak suretiyle uyuşmazlık konusu 119 ada 133 sayılı parseli adına tespit ve tescil ettirdiğini açıklayarak, taşınmazın tapu kaydının iptali ile adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı ..., davayı kabul etmediğini 1985 tarihli harici satış senedi ile taşınmazı satın aldığını, bu nedenle davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, taşınmazın haricen davalıya satıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kazanmayı sağlayan zilyetlik hukuki sebebine dayalı olarak TMK.nun 713/1 ve 3402 sayılı Kanunun 14. maddesi gereğince açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davasıdır.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş ise de, yapılan araştırma ve inceleme hüküm vermeye yeterli bulunmamaktadır. Uyuşmazlık konusu 119 ada 133 sayılı parsel 17.9.2005 tarihinde yapılan kadastro çalışmaları sırasında Ali oğlu ...’ün 20 yılı aşkın zilyetliğinde bulunduğu gerekçesiyle davalı ... adına tesbit edilmiş, kadastro tutanağının 17.2.2006 tarihinde kesinleşmesiyle tapu kaydı oluşmuştur. Davacı dava dilekçesinde, davalı oğlunu evlendirdiğini diğer çocuklarına altın yaptığı gibi davalıya da yaptığını eksik kalan altın yerine kendisine araba aldığını, altın yerine rehin verdiği taşınmaza ilişkin senedi geri istediğini ancak, davalının senedi yırtıp attığını söylediği halde kadastro ekibine sunmak suretiyle dava konusu taşınmazın adına tapuya kayıt ve tescilini sağladığını, bu nedenle iptal ve tescil isteğinde bulunduğunu bildirmiştir. Taraflar arasında yapıldığı iddia edilen ve savunulan 17.12.1985 tarihli “Bir Parça Tarla Satış Mabeyn Senedidir” başlığını taşıyan harici satış senedinin dosya arasında fotokopisinin bulunduğu anlaşılmıştır. Davacı kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur. Mahkemece, taşınmaz başında keşif yapılmamış, senet tanıkları ile davacı tanıkları yargılama oturumlarında dinlenilmiştir. Bu bakımdan mahkemece, önemli bir usul hatasının yapıldığı açıktır. Uyuşmazlık taşınmaza ilişkin ise, HUMK.nun 259. maddesi gereğince yerel bilirkişi ve tanıkların keşif yerinde dinlenmeleri zorunluluğu vardır. Mahkemenin buna aykırı davrandığı bir gerçektir. Yargılama tutanakları üzerinde yapılan incelemede taraflara, tanık ve delillerini bildirmeleri için yöntemine uygun bir biçimde süre verilmediği gibi tanıkların celsede hazır edilerek dinlenilmesi yönündeki ara kararları da HUMK.nun 258. maddesine aykırıdır.
Davalı taşınmazı haricen satın aldığını ve 1985 tarihli satış senedinin bulunduğunu bildirdiğine ve bu senet davacı tarafından da inkar edilmediğine göre yapılacak keşifte senedin yerel, teknik bilirkişi ve tanıklar aracılığıyla zemine uygulanmak suretiyle dava konusu edilen 119 ada 133 parseli kapsayıp kapsamadığı ve bu yere ait olup olmadığı açık bir biçimde saptanmalı, senet uymakla birlikte davalının taşınmaz üzerindeki zilyetliğinin hangi tarihte başladığı ve ne şekilde sürdürüldüğü hususları yerel bilirkişi ve tanıklardan sorulup belirlenmeli, zilyetlikle birleşmeyen senedin hukuken bir değer taşımayacağı ve alıcısına herhangi bir hak bahşetmeyeceği hususları gözönünde tutulmalı, yerel bilirkişi ve tanıklar HUMK.nun 258 ve 259. maddeleri gereğince çağrılıp keşif yerinde dinlenmeli, satışın yapıldığı ve senedin düzenlendiği 17.12.1985 tarihinden itibaren dava konusu taşınmazın davacı mı, yoksa davalı tarafından mı tasarruf edildiğinin kesin bir biçimde saptanmasına çalışılmalı, yerel bilirkişilerin mahkemece tayin edinilmesi düşünülmeli, tanık ve delillerinin bildirmeleri için süre ve imkan tanınmalı, ondan sonra toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı bir gerekçe ile eksik araştırma ve incelemeye dayalı olarak hüküm kurulmuş olması usul ve kanuna aykırıdır.
Öte yandan dava Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmekte olup, yazılı yargılama prensibi geçerlidir. Yani iddia ve savunmaya ilişkin tüm delillerin taraflarca hazırlanıp bildirmesi zorunluluğu vardır. Dosya üzerinde yapılan incelemede, senet tanıkları taraflarca bildirilmediği halde mahkemece, kendiliğinden çağrılıp dinlenmeleri usul hükümlerine ve az önce açıklanan ilkeye aykırıdır.
Davacının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde olduğundan kabulü ile yerel mahkeme hükmünün HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA ve 17,15 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine 04.11.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.