Esas No: 2015/1622
Karar No: 2019/196
Karar Tarihi: 21.02.2019
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2015/1622 Esas 2019/196 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki “hizmet tespiti" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Bakırköy 9. İş Mahkemesince davanın reddine dair verilen 16.11.2011 tarihli ve 2008/1340 E.-2011/747 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 09.05.2013 tarihli ve 2012/2848 E.-2013/9348 K. sayılı kararı ile;
"…Dava, davacının 16.02.2005-14.03.2005 tarihleri arasında davalıya ait işyerinde geçen ve Kuruma bildirilmeyen çalışmalarının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasa"nın 79. maddesi bu tip hizmet tespiti davaları için özel bir ispat yöntemi öngörmemiş ise de davanın niteliği kamu düzenini ilgilendirdiği ve bu nedenle özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi gerektiği Yargıtay"ın ve giderek Dairemizin yerleşmiş içtihadı gereğidir. Bu tür davalarda öncelikle davacının çalışmasına ilişkin belgelerin işveren tarafından verilip verilmediği yöntemince araştırılmalıdır. Bu koşul oluşmuşsa işyerinin gerçekten var olup olmadığı kanun kapsamında veya kapsama alınacak nitelikte bulunup bulunmadığı eksiksiz bir şekilde belirlenmeli daha sonra çalışma olgusunun varlığı özel bir duyarlılıkla araştırılmalıdır. Çalışma olusu her türlü delille ispat kazanabilirse de çalışmanın konusu niteliği başlangıç ve bitiş tarihleri hususlarında tanık sözleri değerlendirilmeli, dinlenen tanıkların davacı ile aynı dönemlerde işyerinde çalışmış ve işverenin resmi kayıtlara geçmiş bordro tanıkları yada komşu işverenlerin bordrolarına resmi kayıtlarına geçmiş çalışanlardan seçilmesine özen gösterilmelidir. Bu tanıkların ifadeleri ile çalışma olgusu hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde belirlenmelidir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.9.1999 gün 1999/21-510-527, 30.6.1999 gün 1999/21-549-555- 3.11.2004 gün 2004/21- 480-579 sayılı kararları da bu doğrultudadır.
Somut olayda, davacının davalı işyerinden 14.03.2005 tarihinde bir günlük bildiriminin olduğu, Kurum müfettişinin 28.03.2008 tarihli iş kazası raporunda, davacının da içinde bulunduğu servis aracının yaptığı kaza sonucu gerçekleşen olayın iş kazası olduğu, davacının da aralarında bulunduğu işçilerin olay günü 14.03.2005 tarihinde işyerinde çalıştığının tespit edildiği, davacının önceki çalışma iddiası ile ilgili dava açması gerektiğinin bildirildiği, Kurum müfettişine ifade veren bazı tanıkların davacının kazadan önce de çalıştığı yolunda beyanda bulunduğu, davacının 14.03.2005 tarihli jandarmaya verdiği ifadesinde, kaza günü işe başlayacağını söylediği,ancak yargılama sırasında işverenin yönlendirmesi sonucu bu şekilde beyanda bulunduğunu iddia ettiği, davalıya ait iki ayrı işyerinin bulunduğunun anlaşıldığı,bu işyerlerinde çalıştığı anlaşılan tanıkların davacının kazadan önce de çalıştığını doğruladığı anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, davacı ile aynı dönemlerde işyerinde çalışmış veya komşu işverenlerin bordrolarına resmi kayıtlarına geçmiş çalışanları, yoksa işyeri sahipleri tespit edilip beyanlarına başvurulmadan yazılı gerekçelerle sonuca gidilmesi isabetsiz olmuştur.
Yapılacak iş; davanın nitelikçe kamu düzenini ilgilendirdiği nazara alınarak, davalı işverene ait olduğu anlaşılan 1005563 ve 1053415 sicil numaralı işyerlerine ait uyuşmazlık konusu dönemi kapsayan dönem bordrolarını ilgili Kurumdan getirtmek, davacı ile aynı dönemlerde işyerinde çalışmış ve işverenin resmi kayıtlarına geçmiş bordro tanıkları ya da komşu işverenlerin bordrolarına resmi kayıtlarına geçmiş çalışanları yoksa işyeri sahipleri tespit edilip beyanlarına başvurmak, davacının davalıya ait işyerinde çalıştığı süreyi kuşkuya yer vermeyecek şekilde tespit etmek, askerlik döneminde tespit kararı verilemeyeceğinden davacının askerliğe sevk ve terhis tarihlerini sormak ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar vermektir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin eksik araştırma sonucu yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır..."
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin 16.02.2005-14.03.2005 tarihleri arasında davalı şirkette çalıştığını ancak çalışmalarının Sosyal Güvenlik Kurumuna (SGK/Kurum) bildirilmediğini, 14.03.2005 günü işverence temin edilen servisle iş yerine giderken kaza geçirdiğini, bu kaza nedeni ile düzenlenen Kurum raporunda da kazanın iş kazası olduğunun belirtildiğini ileri sürerek 16.02.2005 tarihinden başlayan ve Kuruma bildirilmeyen hizmet süresinin tespitine ve yatırılmayan primlerin davalı şirketten tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı şirket vekili, davacının müvekkili şirkette çalışması olmadığını, kaza nedeni ile kollukta verdiği ifadesinde 14.03.2005 tarihinde işe başlamak için iş yeri servisine bindiğini, henüz şirkette çalışmaya başlamadığını beyan ettiğini, 28.11.2006 tarihli ve ÇÜ/130 sayılı raporda da iş kazası ile ilgili kanaate varılamadığının bildirildiğini belirterek davanın reddini istemiştir.
Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili, davacının iddia ettiği dönemde aylık prim bildirgelerinde ismine rastlanmadığını, ilk kez 14.03.2005 tarihinde Kuruma bildirildiğini, bu nedenle Kurum kayıtları ile örtüşmeyen talebin reddi gerektiğini belirterek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davacının 14.03.2005 tarihinde jandarma görevlilerine verdiği ifadesinde kazanın olduğu gün işe başlamak üzere iş yerine gitmek için serviste bulunduğunu beyan ettiği, bu beyanı ile iş kazasından dolayı yapılan teftiş sırasındaki ve mahkemedeki beyanlarının birbiriyle çeliştiği, aynı araçta bulunan ve sigortasız çalıştırıldığı tespit edilen diğer işçilerin geçmiş çalışmalarını bertaraf edecek yönde beyanda bulunmadıkları gerekçesiyle 16.02.2005-13.03.2005 tarihleri arasında süreye ilişkin tespit talebinin bu nedenle; 14.03.2005 tarihindeki çalışmasının ise zaten Kurumca tescil edildiğinden bahisle davanın tümden reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan nedenlerle bozulmuştur.
Mahkemece, önceki gerekçeye ilaveten davacının iddiasını ispat etmek için dinlettiği tanıkların beyanlarının birbiri ile çeliştiği, ayrıca davalı şirkete ait iki iş yerine ait aylık hizmet ve prim belgelerinden davacı tanığı İbrahim"in beyanında belirttiği gibi Morgen Tekstil isimli iş yerindeki tüm çalışanların davalı şirkete geçişini doğrulayacak şekilde işçi girişi olmadığının tespit edildiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından davacının 14.03.2005 tarihinde jandarmada verdiği ifadesinin kendisini bağlayıp bağlamayacağı, bu beyanı ile iş müfettişi ve mahkemedeki beyanları arasında çelişki bulunup bulunmadığı, burada varılacak sonuca göre davacının 16.02.2005-14.03.2005 tarihleri arasındaki hizmetlerinin tespitine ilişkin mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin yeterli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun (5510 sayılı Kanun) Geçici 7/1’inci maddesinde, “Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı, 02/09/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı, 08/06/1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanunlar ile 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı Kanun’un Geçici 20"nci maddesine göre sandıklara tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiili hizmet süresi zammı, itibari hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları Kanun hükümlerine göre değerlendirilirler.” düzenlemesinin yer alması ve genel olarak kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralı karşısında, davanın yasal dayanağının mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu (506 sayılı Kanun) ve anılan Kanun’un 79’uncu maddesi olduğu kabul edilmelidir.
5510 sayılı Kanun’un Geçici 7’nci maddesi uyarınca, uygulama yeri bulan 506 sayılı Kanunun 2’nci ve 6’ncı maddelerinde öngörülen koşulların oluşmasıyla birlikte çalıştırılanlar, kendiliğinden sigortalı sayılırlar. Ancak, bu kimselerin ayrıca aynı Kanun"un 3’üncü maddesinde sayılan istisnalara girmemesi gerekir. Çalıştırılanların, başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın sigortalı niteliğini kazanmaları 506 sayılı Kanun’un 6"ncı maddesinin birinci fıkrasında yer alan açık hüküm gereğidir.
Ne var ki, sigortalıların bazı haklardan yararlanmaları öncelikle Kuruma bildirilmeleri, belirli süre prim ödemiş olmaları ve kanunun gerektirdiği bilgilerin açık bir şekilde bilinmesi koşullarına bağlıdır. Anılan bilgi ve belgelerin Kuruma ulaştırılmaması veya eksik ulaştırılması hâlinde ise bildirimsiz (kaçak) çalıştırma olgusu ortaya çıkacaktır. Bu durum, prim ve gelir vergisi ödememek için işverenlerce sıklıkla başvurulan bir yol olup, ülkenin gerçeklerinden biridir. İşte bu noktada, işçinin bir takım yasal haklardan yararlanabilmesi için sigortalı hizmetinin tespitini istemesi gereği ortaya çıkmaktadır.
Somut olayda uygulanması gereken mülga 506 sayılı Kanun"un 79’uncu maddesinde, "Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları kurumca tespit edilmeyen sigortalıların hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak hizmet tespiti isteyebilecekleri” hükme bağlanmıştır.
Sigortalı tarafından açılan hizmet tespiti davasında her türlü delille kanıtlanabilen çalışma olgusunun usulünce belirlenmesinden sonra, bu çalışmanın sigortalı çalışma olup olmadığı; ardından çalışılan zaman üzerinde durulmalıdır.
Sosyal güvenlik hukukunun hem kamu hukuku, hem de özel hukuk alanında kalan özellikleri dikkate alındığında, özellikle hizmet tespiti davalarında kendiliğinden araştırma ilkesinin ağır bastığı görülür. Gerçekten hizmet tespiti davaları, taraflarca hazırlama ilkesi kapsamı dışında olup, kendiliğinden araştırma ilkesi söz konusudur.
Sigortalılık başlangıç tarihi ve hizmet tespitine yönelik davaların kamu düzenini ilgilendirdiği ve bu nedenle özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi Yargıtay’ın yerleşmiş içtihadı gereği olduğundan, kamu düzenini ilgilendiren hizmet tespiti davalarında, hâkimin özel bir duyarlılık göstererek delilleri kendiliğinden toplaması ve sonucuna göre karar vermesi gerekir. Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı bu davalarda ispat yükü, bir tarafa yüklenemez.
Öte yandan, hizmet tespiti davalarının amacı, hizmetlerin karşılığı olan sosyal güvenlik haklarının korunması olduğundan, tespiti istenen dönemde kişinin sigortalı niteliği taşıyıp taşımadığı ile yapılan işin kanun kapsamına girip girmediği araştırılmalıdır. Çalışma iddiasının gerçeğe uygunluğu ancak bu koşullar varsa inceleme konusu yapılabilecektir.
Çalışma olgusu her türlü delille ispatlanabileceğinden bu davalarda iş yerinde tutulması gerekli dosyalar ile Kurumdaki belge ve kanıtlardan yararlanılmalı, ücret bordroları getirtilmeli, müfettiş raporları olup olmadığı araştırılmalı, mümkün oldukça tespiti istenen dönemde iş yerinin yönetici ve görevlileri, iş yerinde çalışan öteki kişiler ile o iş yerine komşu ve yakın iş yerlerinde, tarafları veya iş yerini bilen veya bilebilecek durumda olanlar zabıta marifetiyle araştırılarak saptanmalı, sigortalının hangi işte hangi süre ile çalıştığı, çalışmanın konusu, sürekli, kesintili, mevsimlik mi olduğu, başlangıç ve bitiş tarihleri ve alınan ücret konularında beyanları alınarak; tanıkların sözleri değerlendirilirken bunların inandırıcılığı üzerinde durulmalı, verdikleri bilgilere nasıl vakıf oldukları, işveren ve işçiyle, iş yeriyle ilişkileri, bazen uzun yılları kapsayan bilgilerin insan hafızasında yıllarca eksiksiz nasıl taşınabileceği düşünülmeli, beyanları diğer yan delillerle desteklenmelidir.
Bu amaçla, tanıkların, hizmet tespiti istenen tarihte, iş yeri veya komşu iş yeri sigortalısı ya da işvereni olup olmadıkları araştırılmalı, davalı Kurumdan, bu kişilerin belirtilen tarihte sigortalılık bildirimlerinin hangi iş yerinden yapılmış olduğu da sorularak, elde edilen bilgilerin ifadelerde belirtilen olgularla örtüşüp örtüşmediği de irdelenmeli, iş yerinin kapsam, kapasite ve niteliği ile bu beyanlar kontrol edilmelidir.
Diğer taraftan bu davalarda işverenin çalışma olgusunu kabulünün ya da reddinin tek başına hukuki bir sonuç doğurmayacağı da göz önünde tutulmalıdır.
Nitekim açıklanan hususlar Hukuk Genel Kurulunun 15.09.1999 tarihli ve 1999/21-510 E.-1999/527 K.; 30.06.1999 tarihli ve 1999/21-549 E.-1999/555 K.; 03.11.2004 tarihli ve 2004/21-480 E.-2004/579 K.; 25.02.2009 tarihli ve 2009/10-41 E.-2009/93 K.; 24.06.2009 tarihli ve 2009/21-249 E.-2009/291 K; 27.01.2010 tarihli ve 2009/10-578 E.-2010/37 K.; 07.04.2012 tarihli ve 2012/21-137 E.-2012/433 K.; 12.06.2013 tarihli ve 2012/10-1635 E.-2013/823 K. ve 25.09.2013 gün ve 2013/21-182 E.-2013/2013/1401 K. sayılı kararlarında da benimsenmiş ve aynı ilkelere vurgu yapılmıştır.
Yine belirtelim ki, 1982 Anayasasının 12"nci maddesinde herkesin kişiliğine bağlı dokunulamaz, devredilemez, vazgeçilemez temel hak ve hürriyetlere sahip olduğu, 60"ıncı maddede ise herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğu hükmüne yer verilmiştir. Bu iki hüküm birlikte değerlendirilecek olursa, sosyal güvenlik hakkının kişiye sıkı sıkıya bağlı dokunulamaz ve feragat edilmez bir hak olduğu sonucuna ulaşılır.
Yukarıdaki açıklamaların ışığında somut olayın değerlendirilmesine gelince; davacı vekili, müvekkilinin 16.02.2005-14.03.2005 tarihleri arasında davalı şirkete ait iş yerinde çalıştığını ancak çalışmalarının Kuruma bildirilmediğini ileri sürerek hizmet süresinin tespitini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece, davacıya ait sigortalı hizmet cetveli, 28.03.2008 tarihli ve 25/İR-21 sayılı Teftiş Kurulu 2 No"lu Grup Başkanlığı müfettişi tarafından düzenlenen rapor ekleri ile birlikte, ayrıca aylık prim ve hizmet belgeleri getirtilip davacı ve davalı şirket tanıklarının beyanı alındıktan sonra, davacının jandarma görevlilerine verdiği ifadesinde kazanın olduğu gün işe başlamak üzere iş yerine gitmek için serviste bulunduğuna ilişkin beyanı esas alınıp bu beyanın kendisini bağlayacağı, ayrıca bu beyanının işverenin zorlaması ve tehdidi altında verildiğine ilişkin iş müfettişindeki beyanı ile Mahkemedeki açıklamaları arasında çelişki bulunduğu gibi, bu yöndeki iddiaların ispat edilemediği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Ne var ki, sosyal güvenlik hakkının Anayasa ile güvence altına alınan temel bir insan hakkı olması yanında sigortalı olma hak ve yükümünden kaçınılamayacağına ve vazgeçilemeyeceğine ilişkin Kanun hükümleri karşısında, üstelik Mahkemenin bu tür davaların kamu düzenine ilişkin olmasından ötürü resen araştırma ve delil toplama yükümlülüğü altında olduğu dikkate alındığında, davacının 14.03.2005 tarihinde iş yerine ait servis aracında iken meydana gelen kazadan bir gün sonra 15.03.2005 tarihinde şikayetçi sıfatı ile jandarma görevlilerine verdiği beyanının kendisini ve Mahkemeyi bağlayacağını kabul etmenin mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır. Kaldı ki, davacı bu beyanını işverenin baskı ve zorlaması ile ayrıca hastane masraflarının karşılanacağı ve işe devam edeceğinin vaad edilmesi nedeni ile verdiğini ileri sürdüğü gibi, iş müfettişine beyanda bulunan ve kaza sırasında servis aracında olan bazı çalışanlar davacının kazadan önce iş yerinde çalıştığını belirtmişlerdir.
Şu hâlde Mahkemece davalı şirkete ait 1005563 ve 1053415 SGK sicil numaralı iş yerlerine ait tüm dönem bordroları (aylık prim ve hizmet belgeleri) eksiksiz olarak getirildikten sonra davacı ile aynı dönemde iş yerinde çalışmış ve işverenin resmi kayıtlarına geçmiş bordro tanıkları ya da komşu işverenlerin bordrolarına geçmiş çalışanları yoksa iş yeri sahipleri tespit edilip beyanlarına başvurularak, ayrıca davacının askerliğe sevk ve terhis tarihlerini sormak sureti ile toplanacak delillerin değerlendirilmesi sonucu karar verilmesi gerektiğine işaret ederek bu yönde yeterli inceleme ve araştırmaya dayanmayan mahkeme kararını bozan Özel Daire kararı yerindedir.
Ancak bunlara ilaveten dosya içeriğinden kaza ile ilgili hazırlanan 28.11.2006 tarihli ve ÇÜ/130 sayılı başka bir iş müfettişi raporunun daha bulunduğu anlaşılmakta olup, bu raporun getirtilmediği görülmektedir. Ayrıca davacının Bakırköy 3. İş Mahkemesinin 2006/3087 E. sırasına kayden açtığı başka bir dava olduğu ve Mahkemece getirtilerek incelendiği duruşma tutanaklarında belirtilmiş ise de, davanın içeriği dosya kapsamından tespit edilemediği; ayrıca davacı vekilinin delil listesinde dayandığı Büyükçekmece 3. Asliye Ceza Mahkemesinin dosyasının getirtilerek incelenmediği ve her iki dava evrakının somut uyuşmazlıkla ilgili bilgi ve belgelerinin dosya içine alınmadığı görülmüştür. Bu iki dosya getirtilerek incelenmeli ve uyuşmazlıkla ilgili evrakın onaylı örneği dosyaya kazandırılmalıdır.
Başka bir husus ise, davacı tanığı İbrahim Ay beyanında "... Biz davacı ile daha önce Morgen Tekstil isimli başka bir işyerinde çalışıyorduk 2004 yılının Aralık ayı sonunda Morgen Tekstil kapandı ancak müşteri portföyünden dolayı Morgen çalışanlarının tamamı davalı şirkete geçiş yaptı. Çalışanların tamamı 01 Ocak 2005 tarihi itibariyle davalı şirkete geçiş yapmıştır. Davacıda 01 Ocak 2005 tarihinde bu şekilde davalı şirkette çalışmaya başlamıştır..." şeklinde açıklamalarda bulunmuş olup, davacı ile bu tanığının sigortalı hizmet cetvellerinden 09.08.2004-31.01.2005 tarihleri arasında dava dışı ..... Teks. Grup İç Giyim San. ve Tic. A.Ş."ye ait 2 1414 01 01 1115055 034 29-05 SGK sicil numaralı iş yerinde çalıştıkları görülmüştür. Mahkemece bu iş yerine ait 2005/1. dönem bordrosu getirtilerek bunun üzerinden tanığın beyanında belirtildiği şekilde bir işçi geçişinin tespit edilemediğine gerekçede yer verilmiş ise de, dava dışı bu şirket ile davalı şirket arasında iş yeri devri olup olmadığı, iş yerinin işçilerle birlikte davalı şirkete devrine ilişkin bir anlaşma yapılıp yapılmadığı ilgili kurumlardan (Vergi Dairesi, Ticaret Sicil Müdürlüğü, Sosyal Güvenlik Kurumu gibi) sorularak bu husus açıklığa kavuşturulmamıştır.
O hâlde Özel Daire bozma kararında belirtilen hususlar yanında 28.11.2006 tarihli ve ÇÜ/130 iş müfettişi raporunun, Bakırköy 3. İş Mahkemesinin 206/3087 Esas ve Büyükçekmece 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 2007/365 E. sayılı dosyalarının getirtilerek incelenmesi, uyuşmazlıkla ilgili evrakın onaylı örneklerinin alınması ve dava dışı ..... Teks....A.Ş"ye ait iş yerinin davalı şirkete işçileri ile birlikte devredilip devredilmediği konusunda araştırma yapılması hususları da bozma kararına ilave edilmelidir.
Hâl böyle olunca direnme kararı Özel Daire bozma kararı yanında, yukarıda belirtilen ilave nedenlerle bozulmalıdır.
S O N U Ç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle ve yukarıda açıklanan ilave sebeplerle BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 21.02.2019 tarihinde oy birliği ile ve kesin olarak karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.