Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2015/14
Karar No: 2016/265

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2015/14 Esas 2016/265 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2015/14 E.  ,  2016/265 K.
"İçtihat Metni"

Mahkemesi :...Asliye Ceza
Taksirle ölüme neden olma suçundan sanığın, TCK"nun 85/1, 62/1, 50/1, 52/2, 63. maddeleri gereğince 18.200 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına ve mahsuba ilişkin, .... Asliye Ceza Mahkemesince verilen ... gün ve ... sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay .... Ceza Dairesince ... gün ve ... sayı ile;
"Sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Sanığın yönetimindeki traktör ile gündüz vakti, yerleşim yeri içerisinde, bölünmemiş, çift yönlü, parke kaplama, hafif eğimli caddede seyri sırasında dört yönlü ve ışıksız kavşağa geldiğinde, sağ yöndeki yoldan gelen ve kavşaklarda geçiş önceliğine sahip bulunan motorlu bisikletle çarpışması sonucu, motorlu bisiklet sürücüsünün öldüğü olayda; motorlu bisikletin sanığın traktörüne sağ arka yan kısmından çarptığı göz önüne alındığında, sanığın kavşakta geçişini tamamlamak üzere olup ölenle eşit kusurlu olduğunun kabulü gerektiği, hakkında iki sınır arasında temel ceza belirlenirken suçun işleniş şekli, maddede öngörülen cezanın alt ve üst sınırı nazara alınarak, adalet ve hakkaniyet kurallarına uygun bir cezaya hükmedilmesi gerektiği gözetilmeden, teşdidin derecesinde yanılgıya düşülerek fazla ceza tayin edilmesi" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
.... Asliye Ceza Mahkemesi ise ... gün ve ... sayı ile;
"Sanığın sevk ve idaresinde bulunan traktörü ile sokak üzerinde seyir halinde iken olay mahalline gelip kavşağa kontrolsüzce girdiği, bu sırada sevk ve idaresindeki motosikleti ile traktörün gidiş yönüne göre sağ taraftan kavşağa giriş yapan ölenin, traktör ile römorkun arasında kalan kısımdan traktöre çarpması ve bir müddet motosiklet ile birlikte sürüklenmesi neticesinde hayatını kaybettiği, keşif sonucu alınan bilirkişi raporları, dosyada bulunan diğer bilirkişi raporları, tutanaklar ve dosya kapsamına göre, sürücü belgesi bulunmayan sanığın kontrolsüz ve süratli bir biçimde kavşağa giriş yaparak, geçiş üstünlüğüne riayet etmeyerek meydana gelen olayda asli kusurlu olduğu, ölenin ise geçiş üstünlüğü kendisinde olmasına rağmen kontrolsüz şekilde kavşağa girerek ölümüyle sonuçlanan olayda tali oranda kusurlu olduğu, asli kusurlu sanık hakkında alt sınırdan ayrılarak cezalandırılmasına karar verildiği, kararın sanık müdafiince temyiz edildiği, temyiz incelemesi sonucu; motosiklet sürücüsünün sanığın aracının sağ arka kısmına çarptığı, sanığın geçişini tamamlamak üzere bulunduğu ve sanık ile ölenin eşit kusurlu olduğu kabul edilerek, cezası belirlenirken adalet ve hakkaniyet kurallarına uygun cezaya hükmedilmesi gerektiği gözetilmeden, teşdidin derecesinde hataya düşülerek fazla ceza tayini usul ve yasaya aykırı bulunarak kararın bozulduğu, soruşturma aşamasında alınan bilirkişi raporunda sanığın kavşaklarda geçiş üstünlüğüne uyma kuralına uymadığından asli kusurlu bulunduğu, keşif sonucunda aldırılan bilirkişi raporu ile adli tıp raporunda da aynı nedenlerle asli kusur izafe edildiği, mahkememizde alınan savunmasında sanığın; ölenin römorkla traktör arasında bulunan bölüme çarptığını ve çarpmanın etkisi ile motosikletin traktörün arka kısmına doğru sürüklendiğini beyan ettiği, çarpma noktasının da dosyada bulunan kaza sonrası çekilen fotoğraflar ve sanık beyanlarına göre traktör ile kasa arasındaki kısımdan meydana geldiği, beyanından ölenin normal hızla geldiğini gördüğünü açıkladığı, yani normal bir hızla seyretmesi durumunda gördüğü ölenin aracına karşı tedbir alabileceği, kazanın oluşuna engel olabilecek durumda olduğu, ancak köy yeri olması ve öğle saatlerinde sokak arasında yaya ya da bisikletli şahısların bulunabileceği ihtimaline rağmen dikkatsiz davrandığı, römork takılı bir traktör kullanan sanığın, aracının geçişini buna göre ayarlaması gerektiği, çarpışmanın römorkun arka kısmından değil bir bütün kabul edilmesi gereken traktörün ortasından gerçekleştiğinin kabulünde zorunluluk bulunduğu, bu nedenle dosya kapsamına, bilirkişi raporu ve mahkememiz kabulüne göre sanık ile ölenin eşit kusurlu kabul edilmesinin mümkün olmadığı ve kazanın oluşunda sanığın asli kusurlu bulunduğu, bu hususlar gözetilerek cezanın takdir kılındığı ve mahkememiz kararının usul ve yasaya uygun olduğu" şeklindeki gerekçeyle önceki hükmünde direnmiştir.
Direnme hükmünün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 03.01.2015 gün, 416308 sayı ve "onama" istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve çözülmesi gereken uyuşmazlık; taksirle bir kişinin ölümüne neden olmak suçundan sanık hakkındaki temel cezanın beş sene olarak belirlenmesinin isabetli olup olmadığı noktasında toplanmakta ise de, öncelikle hazır bulunduğu celse son söz sanığa verilmeden direnme hükmü kurulmasının savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Özel Dairenin bozma kararından sonra yerel mahkeme tarafından sanık ve müdafii ile katılanlar ve vekillerinin hazır bulunduğu ilk duruşmada bozma ilamına karşı önce sanığın diyeceklerinin tespit edildiği, ardından katılanlar vekili ve sanık müdafiinin, daha sonra iddia makamının görüşünün alındığı ve hazır bulunan sanığa son söz hakkı tanınmadan duruşmaya son verilerek direnme hükmü kurulduğu anlaşılmaktadır.
Ceza yargılamasının temel amacı olan maddi gerçeğin açığa çıkarılması için sanığın sorguya çekilmesinden sonra delillerin ortaya konulması ve tartışılması aşamasına geçilir. Ceza yargılamasında maddi gerçek iddia ve savunma makamlarının görüşlerinin tartışılması sonucu ortaya çıkar. Hâkim de kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir.
Ceza Muhakemesi Kanununun yargılama aşamasında ve hükümden önce duruşmada hazır bulunan taraflara hangi sırayla söz verileceğini, başka bir ifadeyle delillerin tartışılması sırasında kimin hangi sıra ile söz alacağını, süjelerin cevap haklarını nasıl kullanacaklarını ve duruşmanın en son kimin sözü ile bitirileceğini düzenleyen "delillerin tartışılması" başlıklı 216. maddesinde;
"1) Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir.
"2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafii ya da kanunî temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir.
"3) Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir." hükmü yer almaktadır. Buna göre ortaya konulan delillerle ilgili tartışmalarda söz, sırasıyla katılana ya da vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve varsa müdafiine veya kanunî temsilcisine verilecek, katılmış bulunduğu takdirde son söz hakkı da mutlaka sanığa tanınarak yargılama sonlandırılacaktır. Bu düzenlemelerden anlaşılacağı üzere, ceza muhakemesinde sanığın en önemli haklarından birisi de savunma hakkı olup, hazır bulunduğu duruşmada son söz sanığa verilmeden hüküm kurulması savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracaktır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 01.03.2016 gün ve 216-109; 03.03.2015 gün ve 170 -20; 03.06.2014 gün ve 1207-309; 29.01.2013 gün ve 1406-30; 28.04.2009 gün ve 77-111; 29.01.2008 gün ve 193-7; 04.12.2007 gün ve 246-261; 25.04.2006 gün ve 3-124; 06.07.2004 gün ve 138-159 sayılı kararlarında açıkça belirtildiği üzere, savunma hakkı ile yakından ilgili bulunan "son sözün sanığa ait olduğuna" ilişkin usul kuralı emredici nitelikte olup, bu kurala uyulmaması kanuna mutlak aykırılık oluşturmaktadır.
Temyiz merciince verilen bozma kararından sonra ilk derece mahkemesi tarafından yargılamaya devam olunduğunda, kamu davası henüz sonuçlanmamış bulunduğundan, ilk defa hüküm kurulurken "son sözün sanığa verilmesi" kuralı, bozmadan sonra tekrar başlayan yargılamalarda da "kamu davasının kesintisizliği ve sürekliliği" ilkesinin doğal sonucu olarak geçerli olacaktır. Kovuşturma sona erdirilip, hükmün tesis ve tefhimine geçilmesinden önce en son söz alan tarafın sanık olması gerektiği şeklinde anlaşılması gereken "son sözün sanığa verilmesi" kuralına uyulmaması durumu, "savunma hakkının kısıtlanamayacağı" kuralı ile CMK"nun 216. maddesinin üçüncü fıkrasına açık aykırılık teşkil edecek ve bu durum, temyiz incelemesi aşamasında hükmün esasına geçilmeden önce bozma nedeni kabul edilecektir.
Öğretide; "Son söz sanığındır. Son sözün sanığa verilmesi, müdafaa bakımından çok önemlidir. Bunun içindir ki son sözün hazır bulunan sanığa verilmemesi mutlak temyiz sebebi hukuka kesin aykırılık ve dolayısıyla bozma sebebi sayılmaktadır." (Nurullah Kunter-Feridun Yenisey-Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 18. Baskı, Beta Yayınları, İstanbul 2014 s. 1484); "Hüküm safhasına geçmeden önce son söz hazır olan sanığa verilmek zorundadır. Bu hüküm silahların eşitliği ve suçsuzluk karinesi ilkelerinin gereği olarak düzenlenmiş, uyulması zorunlu ve emredici bir hükümdür. Son sözün sanığa verilmesi bozmadan sonraki yargılamada da uyulması zorunlu bir usul kuralıdır." (Yener Ünver-Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, 7. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2013, cilt: 2, s. 146–149) şeklinde görüşler ileri sürülmek suretiyle, hükmün tesis ve tefhim edildiği duruşmada hazır bulunan sanığa mutlaka son sözün verilmesi gerektiği düşüncesi ittifakla benimsenmiştir.
CMK"nun 216. maddesinin birinci fıkrasındaki delillerin tartışılmasında söz sırasına ilişkin kural ile üçüncü fıkrasındaki hükümden önce son sözün duruşmada hazır bulunan sanığa ait olduğu kuralı nitelikleri ve kurala aykırılığın hukuki sonuçları itibari ile birbirinden farklıdır.
Delillerin tartışılmasındaki söz sırasına ilişkin kural gerek son oturumda, gerekse ara celselerde uygulanması gereken genel bir kural iken, son sözün duruşmada hazır bulunan sanığa ait olduğu kuralı delillerin tartışılması aşamasının tamamlanmasından sonra son celse sanığa tanınan bir haktır. Sanığın son söz hakkını kullanmasından sonra tekrar duruşmaya geri dönülmez ve artık hüküm kurulur.
Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Yerel mahkemece bozmadan sonra yapılan duruşmada sırasıyla hazır bulunan sanık, katılanlar vekili ile sanık müdafii dinlendikten ve iddia makamının bozmaya ilişkin görüşleri alındıktan sonra, sanığa son sözü sorulmadan yargılama bitirilerek hükmün tesis ve tefhimi, CMK"nun 216. maddesine açıkça aykırılık teşkil edeceğinden savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuran bu usul kuralına aykırılık nedeniyle mahalli mahkeme direnme hükmünde isabet bulunmamaktadır.
Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün, hazır bulunan sanığa son söz hakkı verilmemesi isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- .... Asliye Ceza Mahkemesinin ... gün ve ... sayılı direnme kararının, duruşmada hazır bulunan sanıktan son sözü sorulmadan direnme hükmü kurulması isabetsizliğinden, sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 24.05.2016 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


Avukat Web Sitesi