Ceza Genel Kurulu 2014/705 E. , 2015/245 K.
"İçtihat Metni"Tebliğname :2014/10799
Mahkemesi : BAKIRKÖY 10. Ağır Ceza
Günü : 26.09.2013
Sayısı : 143-262
Sanıklar B.. B.., O.. K.., T.. Ö.., B.. T.. ve K.. D..’nin yağma suçundan 5237 sayılı TCK"nun 149/1-a-b-c-d-h-son, 168/2-3, 62, 53. maddeleri uyarınca 7 yıl 9 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmalarına, hak yoksunluğuna, sanıklar O.. K.. ve B.. B.."ın cezalarının TCK"nun 58/6. maddesi uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine, cezalarının infazından sonra denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına, tüm sanıklar hakkında şikâyetçi H.. B.."ya yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan ayrıca ceza verilmesine yer olmadığına ilişkin, Bakırköy 10. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 07.06.2012 gün ve 279-190 sayılı hükmün sanıklar müdafileri ile Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 11.04.2013 gün ve 28622-7888 sayı ile yağma suçu yönünden onanmasına, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu yönünden ise;
“Yağma kastı ile işyerine gelen sanıkların işyerinde gece bekçisi olarak çalışan yakınan H.. B..’nın ellerini beraberinde getirdikleri plastik kelepçe ile bağlayıp yere yatırdıkları, başında biri sırtına dizini koyup beklerken diğerlerinin kasayı açmaya çalıştığı, açamayınca kasayı kamyonete yükleyip götürdükleri, bu süre zarfında yakınanın zorla alıkonulduğu, ayrıca olay yerinden ayrılırken ellerini çözmediklerinin anlaşılması karşısında; sanıkların özgürlüğü kısıtlama suçundan cezalandırılmaları yerine yazılı biçimde beraatlarına karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 26.09.2013 gün ve 143-262 sayı ile;
“...Olayımızda H.. B.. eylemin başladığı iş yerinin güvenlik görevlisi olup, etkisiz kılınması eylemin gerçekleşmesi için zorunlu olduğundan, para aranması, paranın bulunduğu düşünülen kasanın açılmaya çalışıldığı süreçte de karşı koymasının engellenmiş olmasının bu eylem için zorunlu unsur olduğu, görev yeri içerisinde bu şekilde muhafaza edilmesi de yine eylemin kendi özelliklerinden kaynaklı ve bu eyleme özgü bir zorunluluk olduğundan artık suçun unsuru olarak karşımıza çıkmaktadır. Aksi halde zaten suç vasfının değişmesi de gündeme gelecek olduğundan bu hususa özellikle dikkat edilmesi gerekmektedir.
Sanıkların para olduğunu düşündükleri kasayı orada açmayı başaramayınca beraberlerinde götürmeye karar verip oradan ayrılmaları ve ayrılırken H.. B.."nın ellerini bağlı olarak bırakmaları da olağan biçimde ve yine olay yerinde görevli olan Hasan yönünden yer olarak farklılık yaratmadığı ancak sanıkların başlangıçta var olan ve nitelik değiştiren suçun dahi bu niteliğinin değişmesi sonucuna bağlı olarak eylemin tamamlanabilmesi için olay yerinden ayrılan sanıklara gerek H.. B.."nın gerek bu yakınıcının haber vereceği unsurlar veya yardım isteyeceği birimlerin müdahale etmemesine bağlı olacaktır. O halde sanıkların H.. B.. veya bir başka dış etkenin kendilerine müdahale olmaksızın olay yerinden beraberlerinde götürdükleri eşyaları tam olarak kendi hakimiyet sahalarına ve serbest tasarruflarına sokabilmelerinin de böyle bir engel ile karşılaşmamalarına bağlı olacaktır. Varolan eylemin nitelikli yağma şeklinde ortaya çıkaran görevli bekçinin etkisiz hale getirilmesi olduğundan suçun tamamlanması aşamasına kadar da "etkisizlik olgusunun" sürdürülmesi sonucunu beraberinde getirmektedir. Burada amaçlanan suçun veya delillerinin bildirilmemesinin temin edilmesi olarak kabul edilebilir.
Temadi eden bu olaylarda temadinin son bulduğu ana kadar etkisiz kılınması suçun veya delillerinin bildirilmesini önlemeyi zorunlu kılmaktadır. H.. B.. yağma suçuna dönüşen eylemde amaç değil suçun unsurlarında bir araç olarak olaya dahil olmuş, temadiliğinin sona erdiği ana kadarda bu özelliğini korumuştur. Sanıkların buradaki amaçları temadi eden nitelikli yağma suçunun işlenme süreci sırasında ayrıca ve müstakilen H.. B.." nın özgürlüğünün kısıtlanması olmayıp eyleme suçun tamamlanacağı an ile suçun veya delilerinin bildirilmemesinin sağlanacağı ana kadar serbestçe hareket edip bilgi verip yardım istemesinin önlenmesidir.
Kabul edilen tüm bu değerlendirmeler ışığında H.. B.."nın suçun üzerinde gerçekleştirildiği bir süje olmayıp, suç vasfının nitelendirilmesinde ara unsur olduğu, doğrudan doğruya bu kişinin hedeflenmeyip açıklanan hususlarda eylemin tamamlanmasını ve eylemler ile birlikte kişilerin de ortaya çıkmasını önlemek amaçlı yine görev yaptığı yer ve zaman dilimine paralel olarak etkisiz kılınmasının TCK 109. maddesinde tanımlanan özgürlüğün kısıtlanması olarak değerlendirilmemesinin gerekeceği" gerekçesiyle önceki hükmünde direndiğini belirtmiş, ancak herhangi bir hüküm kurmamıştır.
Bu hükmün de Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C.Başsavcılığının 10.11.2014 gün ve 10799 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıkların yağma suçu yanında ayrıca kişiyi hürriytinden yoksun kılma suçundan da cezalandırılmaları gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkin ise de; önceki hükümde direnilmesine karar vermekle yetinen yerel mahkemenin, hüküm fıkrasını yeniden kurma zorunluluğu bulunup bulunmadığı hususu, Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca ön sorun olarak öncelikle ele alınıp değerlendirilmelidir.
İncelenen dosya kapsamından;
Yerel mahkemece bozmadan sonra yapılan yargılamada ilk hükümde direnilmesine karar verildiği ancak önceki hükme atıf yapılmasıyla yetinilerek, hem kısa kararda hem de gerekçeli kararda yeni bir hüküm kurulmadığı anlaşılmaktadır.
Yargıtay’ın istikrarlı uygulamalarına göre; bir hüküm bozulmakla tamamen ortadan kalkacağından, yerel mahkemelerce direnme kararı verilirken, 5271 sayılı CMK’nun 230, 231 ve 232. maddelerine uygun yeni bir hüküm kurulması zorunlu olup, aksi hâl 1412 sayılı CMUK"nun 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince halen yürürlükte bulunan 308. maddesi uyarınca mutlak hukuka aykırılık oluşturmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş kararlarında da vurgulandığı üzere, CMK’nun 230 ve 232. maddeleri uyarınca, aynı kanunun 223. maddesine göre verilen hükmün ne olduğu hiçbir tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmeli, bozulmakla tamamen ortadan kalkan ve infaz yeteneğini yitiren önceki hükme atıf yapılmasıyla yetinilmemeli, kesinleştiği takdirde başka bir kararın varlığını gerektirmeden infaza esas alınabilecek nitelikte yeni bir hüküm verilmelidir. Nitekim, Ceza Genel Kurulunun 12.05.1998 gün 104-171, 01.04.2008 gün 42-69 ile 29.09.2009 gün 125-207 sayılı ve 04.11.2014 gün 648-477 sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Yerel mahkemece, belirtilen ilkeler doğrultusunda işlem yapılmamış, bozulmakla ortadan kalkan önceki hükümde direnilmesine karar verildikten sonra, 5271 sayılı CMK’nun 230 ve 232. maddeleri uyarınca verilen kararın ne olduğu ve hükümde bulunması zorunlu olan“sonuç (hüküm)” kısmı eksik bırakılmıştır.
Bu itibarla, sair yönleri incelenmeyen direnme hükmünün belirtilen bu usulü nedenle bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Bakırköy 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 26.09.2013 gün ve 143-262 sayılı direnme hükmünün, usul ve kanuna uygun olarak direnme hükmü kurulmaması isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 23.06.2015 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.