
Esas No: 2015/276
Karar No: 2016/263
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2015/276 Esas 2016/263 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi : Sulh Ceza
Taksirle bir kişinin yaralanmasına neden olmak suçundan sanığın beraatına ilişkin, ... Sulh Ceza Mahkemesince verilen ... gün ve ... sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay .. Ceza Dairesince ... gün ve ..-... sayı ile;
"Tarafların sevk ve idarelerindeki araçlarla meskûn mahalde, akşam saatlerinde ışık kontrollü kavşakta seyir halinde iken çarpışmaları şeklinde gerçekleşen olayda, her ne kadar hangi araç sürücüsünün kırmızı ışık ihlali yaptığı belirlenememiş ise de, 2918 sayılı Kanunun 52. maddesi gereğince sürücülerin müteyakkız vaziyette ve hız azaltarak kavşak mahallinden geçiş yapmaları zorunluluğunun bulunması karşısında bu kurala aykırı davranışları sebebiyle sanığın en azından tali düzeyde kusurlu bulunduğu ve hukuki durumunun buna göre takdir ve tayini gerektiği düşünülmeden beraatine hükmedilmesi" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
... Sulh Ceza Mahkemesi ise ... gün ve ... sayı ile;
"Kazanın meydana gelmesinde sanığın hız kuralına uymadığının etkili bulunduğuna ilişkin hiçbir delil mevcut değildir. Esasen olayın olduğu yer ve sanığın savunması gözönüne alındığında hızın kazanın oluşumunda etken olmadığı açıktır. Zira sanık sevk ve idaresindeki otomobili ile kazanın olduğu yerde hızlı da gitse, yavaş da gitse müşteki ışık ihlali yapmış ise kazanın meydana gelmesi kaçınılmazdır. Çünkü sanık ışık ihlali yapmadığını, müştekinin ışık ihlali yaparak idaresindeki araç ile kendi aracının sol ön tekerine çarptığını ileri sürmüştür" gerekçesiyle önceki hükmünde direnmiştir.
Direnme hükmünün de katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 25.03.2014 gün, 87189 sayı ve "onama" istekli tebliğnamesiyle Yargıtay 12. Ceza Dairesine, Özel Dairece de Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve çözülmesi gereken uyuşmazlık; bir kişinin yaralanması ile sonuçlanan trafik kazasında sanığın kusurunun bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
İncelenen dosya kapsamından;
Olay gecesi sevk ve idaresindeki aracı ile meskûn mahalde, sekiz metre genişliğinde, tek yönlü, zemini kuru, düz ve asfalt kaplama olup, aydınlatması bulunan ışık kontrollü kavşağa gelen sanığın, kavşak içerisinde seyrini sürdürdüğü esnada, aynı kavşakta bulunan motosiklet ile çarpışması neticesi motosiklet sürücüsünün hayati tehlike geçirmeyecek, ancak basit tıbbi müdahaleyle giderilemeyecek ve vücudunda orta derecede kemik kırığı oluşacak şekilde yaralandığı,
Yerel mahkemece yapılan keşif esnasında hazır bulunan trafik eğitmeni bilirkişinin; kazanın meydana geldiği yerin yerleşim yeri içerisinde, sekiz metre genişliğinde, orta refüjle bölünmüş, tek yönlü, zemini kuru, düz ve asfalt kaplama olan otoban çıkışındaki ışıklı dönel kavşak olup, kaza vaktinin gece, görüşün far ışığı altında açık olduğu, aydınlatma, yol şerit çizgisi, yaya kaldırımı, trafik lambası ile işaret ve levhalarının bulunduğu, trafik görevlisi ya da yolda herhangi bir çalışma bulunmadığı, sanığın görüş alanı içerisinde gidiş istikametine göre kaza mahallinde ve dolayısıyla çarpma noktasına gelmeden önce trafik ışıklarının bulunduğu yerde "DUR" biçiminde trafik levhası ile çalışır vaziyette fasılalı yanıp sönen trafik lambası olduğu, mağdurun görüş alanı içinde trafik ışıklarının da çalışır şekilde bulunduğu, sanığın görüş alanı içindeki trafik ışıkları ile çarpma noktası arasındaki mesafenin yaklaşık altı metre, müştekinin ışıklardan çarpma noktasına kadar olan mesafesinin ise takriben kırk metre olduğu, günün her saati yoğun bir araç trafiği gözlenen kaza mahallindeki yolun geometrik yapısı itibarıyla çok yönlü kavşak olup, kavşak başlangıçlarında bulunan fasılalı ışıkların yanması neticesi otobana giriş çıkış ile caddeye gidiş gelişin bu mahalden yapıldığı, sanığın sevk ve idaresindeki aracı ile far ışıkları altında çevre yolu üzerindeki otoyoldan çıkış yaparak dönel kavşağa geldiğinde "DUR" levhası ile trafik ışıklarının bulunduğu görüş alanındaki mahalde, beyanına göre yeşil fasılalı ışıkta geçerken otomobilinin sol ön far ve köşe kısımlarıyla motosikleti ile seyreden mağdurun kendi beyanına göre yeşil fasılalı ışıkta geçip çarpma noktasına geldiğinde aracının ön kısmı ile çarpması neticesinde yaşamını tehlikeye sokmayacak, basit bir tıbbi müdahale ile giderilemeyecek, hayat fonksiyonlarını orta derecede etkileyecek nitelikte kemik kırılmasına neden olacak şekilde yaralanmasıyla sonuçlanan kazanın vuku bulduğu, tarafların olay anında alkolsüz olup, sanığın sürücü belgesinin mevcut, müştekinin ise kullandığı araca uygun yeterli bir sürücü belgesinin bulunmadığı, sanığın standardı yüksek otoban çıkışından cadde üzerindeki dönel kavşağa gelmeden, "görüş alanı içerisindeki kavşağa girmeden önce durup kavşaktaki tüm araçlara yol vermesi" gerektiğini belirten trafik levhalarını ciddi bir uyarı olarak kabul edip, hızını asgari hadde düşerek trafik ışıklarının bulunduğu mahaldeki kavşak başlangıcında durarak, sol tarafından gelen araçların hız ve yakınlığını dikkate alıp güvenle karşı istikamete geçmesi gerekirken ifadesinden anlaşılacağı üzere kaza mahallindeki ışıklı kavşakta kendisine yanan kırmızı fasılalı ışıkta durup, kavşak içindeki trafik akışını önemsemeyerek acele edip hareketlenmesi ile kazanın oluşumunda etkili bulunduğu, müşteki sürücünün kaza mahalline gelmeden önce görüş alanı içindeki fasılalı yanan kırmızı ışığı ihlal ettiğinin kabulü halinde; günün her saatinde yoğun bir trafik akışı bulunan çok yönlü ve ışıklı kavşakta, otoyola giriş yapan veya sola dönmek isteyen sürücülerin önünü kapatacağından, kaza mahalline gelmeden kavşakta bir araçla çarpışmanın tereddütsüz olacağı düşüncesi ile ağırlıklı olarak sanığın ışık ihlali yaptığı kanaati hâsıl olsa da, kullandığı araca uygun yeterli sürücü belgesi bulunmayan mağdurun, mesleki acemiliği ile kullanılması özel beceri isteyen ve diğer araçlara göre yolda daha az yer kaplayan iki tekerli motosikletiyle yeşil fasılalı trafik ışığının yanmasını takiben geçiş hakkı kendisinin olmakla birlikte sağındaki kavşak kolundan yaklaşan aracın durumunu gözetmeksizin yönetimindeki motosikleti görüş alanındaki ışıklı kavşak içerisine sevk ederek kavşağa girmiş bulunan otomobilin sol ön kaporta ve teker kısmına çarptırması ile olaya katkı verdiğinden dikkatsiz ve tedbirsiz davranışları ile olaya tali derecede etkili olduğu, bahsedilen hususlar doğrultusunda tarafların kazanın oluşumunda hatalı tutum ve davranışları açıklanmış ise de, kavşakta hangi sürücünün ışık ihlali yaparak olayı meydana getirdiği hususunda çelişki bulunduğundan, delillerin takdiri mahkemeye ait bulunmak üzere, sanığın kırmızı ışık ihlali yaptığının kabulü halinde; sevk ve idaresindeki aracı ile kaza mahallindeki çok yönlü ve ışık kontrollü kavşağa gelmeden, görüş alanında bulunan ve araçların durması gerektiğini gösteren "DUR" trafik levhasını ciddi uyarı kabul edip, hızını asgari hadde düşürerek kendisine yanan kırmızı fasılalı ışıkta durup sol tarafından giden araçların konumunu önemseyerek, sonrasında yanan yeşil fasılalı ışıkla birlikte acele etmeden güvenle kavşak içerisinde seyrini sürdürmesi gerekirken, yola gereken dikkat ve özeni vermemiş, ışık kontrollü kavşakta kendisine yanan kırmızı ışığın sarı fasılalı ışığa dönmesiyle birlikte kavşağa giriş yapıp, ilk geçiş hakkını yeşil ışıkta kavşak alanına girmiş bulunan müşteki idaresindeki motosiklete bırakmamış, dikkatsiz, özensiz ve nizamlara aykırı hareket etmiş olup, olayda asli ve tam kusurlu bulunduğu, yeşil fasılalı ışıkta geçtiğinin kabulü durumunda ise; hatalı bir tutum ve davranışının bulunmadığı, mağdurun motosikleti ile kavşağa yeşil fasılalı ışıkta giriş yaptığı sırada karıştığı olayda hatalı tutum ve davranışı görülmediğinden atfı kabil kusurunun bulunmadığı, mağdurun kırmızı ışık ihlali yaptığının kabulü durumunda ise; teknik donanımı itibarıyla kullanılması özel bir beceri isteyen motosiklet ile sürücü belgesiz olarak kaza mahallinde araç trafiğini önemsemeyip yola gereken dikkati vermeyerek kendisine yanan kırmızı ışığa rağmen ışık kontrollü kavşağa giriş yaptığı, ilk geçiş hakkını gidiş yönüne göre sağ taraftaki otoban çıkış hizasında bulunan araca bırakmadığı, dikkatsiz, tedbirsiz ve nizamlara aykırı hareketleri ile olayda asli ve tam kusurlu olduğu, bu ihtimalde sanığın kavşağa yeşil ışıkta giriş yaptığı sırada karıştığı olayda herhangi bir hatalı tutum veya davranışı bulunmadığından atfı kabil kusurunun da olmadığını belirttiği,
Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi raporunda; olay yerinin ışık kontrollü kavşak olup, yolun sekiz metre genişliğinde, tek yönlü, zemini düz, kuru ve asfalt kaplama, zamanın gece, aydınlatmanın mevcut ve olay yerinin meskûn mahal olduğu, sinyalizasyon ışıklarının kaza anında çalışır vaziyette bulunup, çarpışma noktasının kavşak içinde olduğu, sanık ve müşteki sürücülerin kendilerine yeşil ışık yandığını belirttikleri, ifadelerinin birbiriyle çelişki arzettiği, trafik kazası tespit tutanağında trafik ışıklarının çalışır vaziyette olup, hangi tarafa ne şekilde yandığı tespitinin yapılamadığı, sanık savunması, müşteki ifadesi, trafik kazası tespit tutanağı, olay yeri keşfi, keşfe dayalı olarak bilirkişi tarafından tanzim olunan rapor, mahal durumunu gösteren fotoğraf, kroki ve tüm veriler incelenerek, birbiriyle çelişen ifadelerden dolayı trafik ışıklarının hangi istikamete yeşil yandığı konusunda kesin bir kanaate varılamadığı, delillerin takdiri mahkemeye ait olmak üzere olayın alternatifli bir biçimde değerlendirilmesinin uygun görüldüğü, sanığın seyir istikametine yeşil ışık yandığının kabulü durumunda; aracı ile ışıklı dönel kavşağa geldiğinde kırmızı ışıkta bekleyerek ışık dönüşümünün ardından, kendi yönüne yanan yeşil ışığı takiben kavşağa girdiği sırada kırmızı ışıkta gelip kavşağa giren motosikletin önünü kapatarak çarpışmaları şeklinde gerçekleşen olayda atfı kabil kusurunun bulunmadığı, mağdurun motosikleti ile seyri sırasında kavşağa yaklaşırken süratini azaltarak kırmızı ışıkta durması gerekirken, ışık ihlalinde bulunarak trafik kazasına sebebiyet verdiği, dikkat ve özen yükümlülüklerine aykırı hareketleri ile olayda asli ve tam kusurlu bulunduğu, mağdurun seyir istikametine yeşil ışık yandığının kabulü halinde; mevcut verilere göre sanığın yönetimindeki otomobili ile olay yerine geldiğinde yola gereken dikkatini vermediği, sinyalizasyon kontrollü kavşak içerisindeki araçların geçişlerini tamamlamasını beklemeden hareket ettiği, kontrolsüz olarak kırmızı ışıkta kavşağa girip, ışık ihlalinde bulunarak olaya sebebiyet verdiği, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareketi ile meydana gelen olayda asli ve tam kusurlu bulunduğu, müştekinin sevk ve idaresindeki motosikleti ile seyri sırasında, kendisine yanan ışığı takiben kavşakta geçiş yaptığı olayda atfı kabil kusurunun bulunmadaığı bilgilerine yer verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan ... Kollukta; "Olay tarihinde motosikletimle seyir halinde idim. Önümde araçlar vardı. Trafik ışıkları da yeşil yanıyordu. Öndeki araçların arkasından nizami olarak harekete geçtim. Sağ taraftaki araçlara kırmızı ışık yanarken plakasını alamadığım bir otomobil bana çarptı."
Duruşmada; "Olay sırasında bize yeşil ışık yanıyordu. Kavşağa girdim. Kavşaktaki geçişimi neredeyse tamamlamak üzereydim. Arkamda da araçlar vardı. Sol taraftan gelecek araçlara kırmızı ışık yandığı halde sanığın kullandığı otomobil ışık ihlali yapıp bana çarptı. Yere düşünce kaskım başımdan fırladı. Kırıklar nedeniyle ağrılarım devam etmektedir. Sanık hiç bir zarar gideriminde bulunmamıştır. Şikâyetçiyim, davaya katılmak istiyorum."
Keşifte; "Olay günü motosikletimle seyir halinde idim. Hızımı yirmi otuz kilometreye düşürerek kavşağa girdim. Bir araç önümden geçip gitti. Ben de arkasından gidiyordum. Sağ tarafa baktığımda süratli gelen otomobilin bana sol ön taraftan çarptığını gördüm. Sonrasını hatırlamıyorum. Çarpan otomobilin yanında başka araç olup olmadığını bilmiyorum. Ben ışık ihlali yapmadım. Yola devam etmeden önce bana yeşil ışık yanıyordu. Sol tarafımda otobana giren araçlar kırmızı ışık yandığı için durmakta idiler."
Sanık ... Kollukta; "Olay akşamı saat ondokuz sıralarında otomobilimle kavşakta kırmızı ışıkta durdum. Ardından yeşil ışığın yanması ile hareket ettim. Bu sırada sol tarafımdan gelen motosiklet kırmızı ışık ihlali yaparak aracımın sol ön çamurluğuna çarptı. Sürücüsü yere düştü ve yüzünden yaralandı. Hemen aracımdan inip yaralıya müdahale ettim. Ambulans çağırdım. Adını sonradan öğrendiğim şahıstan ehliyetsiz araç kullandığı ve kırmızı ışık ihlali yaptığı için şikâyetçiyim."
Duruşmada; "Olay tarihinde sevk ve idaremdeki otomobil ile kırmızı ışık yandığı için kavşağa gelip bekledim. Işık yeşile döndüğünde hareket etmeye başladım. Henüz ikinci vitese geçmişken sol tarafımdan gelen motosiklet aracımın sol ön tekerine çarptı. Kaza bu şekilde meydana geldi. Işık ihlali yapmadım."
Keşifte; "Olayın meydana geldiği kavşakta yolun en sağında bulunuyordum. Kırmızı ışık yandığı için durdum. Sol tarafımda başka araç yoktu. Yeşil ışık yanınca hareket etmeye başladım. Bu sırada müştekinin sevk ve idaresindeki motosiklet ani bir şekilde sol ön lastik ve çamurluk kısmından otomobilime çarptı. İkinci vitese yeni geçmiştim. Işık ihlali de yapmadım. Hızla gelip motosiklete çarpsaydım fren izi bulunurdu."
Şeklinde beyanda bulunmuştur.
Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki çözüme ulaşılması bakımından, öncelikle taksir ve unsurları üzerinde durulması gerekmektedir.
Kural olarak suç yalnızca kastla işlenebilir. Ancak yasada açıkça gösterilen hallerde taksirle de işlenebileceği kabul edilmiştir. Failin cezalandırılabilmesi için, kanunda açık bir düzenleme bulunmasının zorunlu olduğu istisnai bir kusurluluk şekli olan taksir, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 22. maddesinin ikinci fıkrasında; "dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi" şeklinde açıklanmıştır.
Arapça "kusur" kökünden türetilmiş olan taksir; "kısaltma, bir işi eksik yapma, bir şeyi yapabilirken çekinip yapmama, kusur etme, kabahat ve günah" anlamlarına gelmektedir. (Kayıhan İçel, Ceza Hukukunda Taksirden Doğan Sübjektif Sorumluluk, Cezaevi Matbaası, İstanbul 1967, s. 22) Hukuki anlamda ise; neticenin fail tarafından öngörülebilir olduğu halde öngörülmemesi şeklinde ortaya çıkabileceği gibi, öngörüldüğü halde istenmemesi biçiminde de gerçekleşebileceği ifade edilmektedir. (Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen-Ahmet Caner Yenidünya, Türk Ceza Kanunu Şerhi, Adalet Yayınevi, Ankara 2014, 2. Baskı, c. 1, s. 590)
Öğreti ve yargısal kararlarda da; "failin suç tipindeki neticeye yönelik kast içerisinde olmadan, fakat zorunlu olduğu özeni gösterdiği takdirde neticenin meydana gelmesi mümkün bulunmayan hallerde, tespit edilmiş suç tipini hukuka aykırı olarak ihlal etmesi; bir kimsenin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranmak suretiyle, istemediği ve fakat öngörülebilir bir neticeyi gerçekleştirmesi" biçiminde tanımlanmıştır. (Ayhan Önder, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınevi, İstanbul 1992, c. 2, s. 336; Turan Tufan Yüce, Türk Ceza Hukuku Temel Kavramları, Turhan Kitapevi, Ankara 1984, s. 59; Faruk Erem, Türk Ceza Kanunu Şerhi, Seçkin Yayınevi, Ankara 1993, c. 1, s. 508; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, Ankara 2015, 8. Baskı, s. 172-173; Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen-Ahmet Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara 2014, 8. Baskı, s. 318; Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınevi, İstanbul 2015, 4. Baskı, s. 254; Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, 18. Baskı, s. 251)
Suçun manevi unsurlarından olan kast gibi taksirde de birlikte yaşamanın getirdiği kurallara uyulmaması söz konusudur. Toplumsal hayatta belli faaliyetlerde bulunan kişilerin başkalarına zarar vermemek için bir takım önlemler alma ve bazı davranış kurallarına uyma zorunluluğu bulunmaktadır. Bu kurallar birlikte yaşama mecburiyetinden doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç, bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirir. Taksirli suçta fail; dikkatli, tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için ceza yaptırımı ile karşılaşır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen, sonuca iradi bir hareketle sebep olmaktan kaynaklanmaktadır.
Taksirle gerçekleştirilen bazı fiillerin kanunda suç olarak tanımlanıp cezaî yaptırıma bağlanmasıyla, insanların gittikçe yoğunlaşan ve karmaşık hale gelen toplum hayatı içerisinde daha dikkatli davranmalarının temini amaçlanmaktadır. Kanun ve ortak hayat tecrübelerinin sonucu olarak kendisine toplum tarafından yüklenen dikkat ve özen mükellefiyetini ihlal eden ve bu hareketiyle öngörülebilir zararlı bir neticeye sebep olan kişinin taksirle işlenen suçlara ilişkin cezaî sorumluluğu benimsenmiş, fakat taksirden sözedilebilmesi için failin hareketi ile meydana gelen zararlı netice arasında nedensellik bağının varlığı aranmıştır. Diğer bir ifade ile bütün suçlarda olduğu gibi, taksirli suçlarda da fiil ile netice arasında nedensellik bağının bulunması cezalandırmanın şartını teşkil edecektir.
Ceza Genel Kurulunun 15.09.2015 gün ve 202-271; 18.11.2014 gün ve 179-499; 18.02.2014 gün ve 10-80; 25.03.2008 gün ve 43-62; 01.02.2005 gün ve 213-3; 23.03.2004 gün ve 12-68; 09.10.2001 gün ve 181-204 ile 21.10.1997 gün ve 99-202 sayılı kararlarında açıkça vurgulandığı ve öğreti ile uygulamada da benimsendiği üzere taksirin unsurları;
1- Taksirle işlenebilen bir suç olması,
2- Hareketin iradiliği,
3- Neticenin iradi olmaması,
4- Hareketle netice arasında nedensellik bağının bulunması,
5- Sonucun öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması,
Şeklinde kabul edilmektedir.
Taksirli suçlarda da gerek icrai, gerekse ihmali hareketlerin iradi ve meydana gelen sonucun öngörülebilir olması, bunun yanında hareketle netice arasında illiyet bağı bulunması gerekmektedir. Olayda iradi bir davranışın bulunmaması halinde taksirden sözedilemeyecek, öngörülemeyen neticenin gerçekleşmesi durumunda da failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.
Taksirli hareket ile meydana gelen netice arasında illiyet bağı bulunmaması halinde fail bu sonuçtan sorumlu tutulamayacaktır. Neticenin gerçekleşmesinde mağdur veya başka bir kişinin taksirli davranışının da etkili olması halinde, diğer taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum failin sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi, taksirin vasfını da değiştirmeyecektir. TCK"da taksirle işlenen suçlarda kusurun derecelendirilmesi suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hal ancak temel cezanın tespitinde dikkate alınabilecektir.
Zararlı neticenin, failin hareketinin, mağdurun ya da üçüncü bir kişinin hareketleri ile birleşmesi sonucunda meydana geldiği durumlarda, taksirle sorumluluk şartlarının bulunup bulunmadığının belirlenmesi açısından, neticeye kimin sebebiyet verdiği, failin iradi hareketi ile netice arasındaki nedensellik bağının kesilip kesilmediğinin tespit edilmesi gerekmektedir. Mağdur ya da üçüncü kişinin hareketinin ya da bir başka nedenin neticenin tek sebebi olduğu veya zararlı neticenin yalnızca bu kişilerin kusurlu hareketlerinden kaynaklandığı durumlarda, failin hareketi ile netice arasındaki nedensellik bağının ortadan kalktığı kabul edilmelidir. Buna karşılık failin kusurlu hareketine mağdur ya da üçüncü bir kişinin kusurlu hareketinin eklendiği ve neticenin çeşitli kusurlu hareketlerin birleşmesinden meydana geldiği hallerde, nedensellik bağı kesilmeyecek, TCK"nun 40. maddesine göre taksirli suçlarda iştirak ilişkisi mümkün olmadığından, aynı kanunun 22. maddesinin dört ve beşinci fıkralarına göre herkes kendi kusurundan dolayı ve kusuruna göre sorumlu olacaktır.
Öğretide; "Üçüncü bir kişinin veya mağdurun hareketlerinin failin taksirli hareketine eklenmesi halinde nedensellik ilişkisinin ortadan kalkıp kalkmadığı araştırılmalıdır. Eklenen hareketler kusurlu değil ise, neticenin failin taksirli hareketinden kaynaklandığı kabul edilir. Failin hareketi dışındaki diğer hareketler kusurlu ise bunların taksirin varlığını tamamen ya da kısmen kaldırıp kaldırmadığına bakılmalıdır." (Nur Centel-Hamide Zafer-Özlem Çakmut, Ceza Hukukuna Giriş, Beta Yayınevi, 8. Baskı, İstanbul, 2014, s. 366); "Birden fazla kişinin birleşen fiilleri ile neticeye neden oldukları hallerde, faillerin hareketleri ile netice arasındaki nedensellik ilişkisi özel önem taşır. Belirtelim ki bu hallerde her bir kişinin hareketi ile netice arasında nedensellik ilişkisinin bulunması ön koşuldur. Ekip halinde faaliyet gösterenlerden birine diğerini denetleme ve kişiler arasında koordinasyonu sağlama yükümlülüğü yüklenmiş ise kişi bu yükümlülüğe uygun davranmadığı için neticeye sebebiyet vermiş olabilir. Bu halde kişi neticeden sorumlu olur." (Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınevi, 4. Baskı, İstanbul, 2015, s. 254); "Failin kusurlu hareketine mağdurun kusurlu hareketi de eklenmiş ve netice bu iki kusurlu hareketin birleşmesinden meydana gelmişse (ortak kusur) failin sorumluluğu ortadan kalmış olmaz. Nitekim bu ihtimalde taksirler arasında takas söz konusu olmayıp, fail kusuru oranında taksirli suçtan cezalandırılır." (Mehmet Emin Artuk- Ahmet Gökçen-Ahmet Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 8. Baskı, Ankara, 2014, s. 341); "Birden çok kişinin davranışı birlikte neticeye sebebiyet vermiş ve katılanlar özen yükümlülüğüne aykırı hareket etmişse netice objektif olarak isnad edilebilir ve herkes kendi taksirli fiilinden dolayı kusuruna göre sorumlu olur. Bu gibi hallerde önceki taksirli hareket ile netice arasında illiyet bağı bulunmamasından veya kesilmesinden söz edilmesi doğru değildir." (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 7. Baskı, Ankara, 2014, s. 214); "Fail zaten taksirli hareket ediyor ve bir başkasının taksirli hareketi buna ekleniyorsa, failin hareketi ile netice arasındaki nedensellik bağı mevcut olmaya devam eder. Bu durumda mesele artık nedensellik bağı meselesi değil, failin ve üçüncü kişinin kusurunun tespiti meselesidir. Bir inşaatın yıkımı sırasında yoldan gelip geçenlere zarar verilmemesi hususunda gerekli tertibatı almayan, örneği yıkım alanını tahta perde ile çevirmeyen müteahhit, iki işçisinin binadan sökülen kalası dikkatsizce sokağa atmaları sonucu meydana gelen neticeden işçileriyle beraber taksirinden dolayı sorumludur." (Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 16. Baskı, Ankara, 2013, s.241) şeklindeki görüşlere yer verilmiştir.
Öte yandan trafik kazaları, genellikle trafik kurallarının ihlali neticesinde gerçekleşir ve failin kusuru da ihlal edilen trafik kuralına göre belirlenir.
Nitekim sürücülerin karayollarında uymaları gereken yasak ve kuralları düzenleyen 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 52. maddesi;
"Sürücüler:
a) Kavşaklara yaklaşırken, dönemeçlere girerken, tepe üstlerine yaklaşırken, dönemeçli yollarda ilerlerken, yaya geçitlerine, hemzemin geçitlere, tünellere, dar köprü ve menfezlere yaklaşırken, yapım ve onarım alanlarına girerken, hızlarını azaltmak,
b) Hızlarını, kullandıkları aracın yük ve teknik özelliğine, görüş, yol, hava ve trafik durumunun gerektirdiği şartlara uydurmak,
c) Diğer bir aracı izlerken yukarıdaki fıkrada belirlenen durumları göz önünde tutarak güvenli bir mesafe bırakmak,
d) Kol ve grup halinde araç kullananlar, araçları arasında yönetmelikte belirtilen esaslara uygun olarak diğer araçların güvenle girebilecekleri açıklıklar bulundurmak,
Zorundadırlar" şeklinde düzenlenmiştir.
Bu hüküm uyarınca sürücülerin dönemeçli veya dar yollarda ilerlerken, dönemeçlere, yapım ve onarım alanlarına girerken, kavşaklara, tepe üstlerine, yaya geçitlerine, hemzemin geçitlere, tünellere, dar köprü ve menfezlere yaklaşırken hızlarını azaltıp, kullandıkları aracın yük ve teknik özelliklerine, görüş, yol, hava ve trafik durumunun gerektirdiği şartlara uygun hale getirmeleri gerekmektedir.
Bu açıklamalardan sonra, taksir ve taksirle yaralama suçuyla ilgili yasal hükümler de kısaca gözden geçirilmelidir.
TCK"nun 22. maddesi;
"1) Taksirle işlenen fiiller, kanunun açıkça belirttiği hâllerde cezalandırılır.
2) Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanunî tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.
3) Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi hâlinde bilinçli taksir vardır; bu hâlde taksirli suça ilişkin ceza üçte birden yarısına kadar artırılır.
4) Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir.
5) Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan dolayı sorumlu olur. Her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir.
6) Taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ailevî durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez; bilinçli taksir hâlinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir" şeklindedir.
Madde gerekçesinde de; "Taksirden dolayı kusurluluğun matematiksel olarak ifadesi mümkün değildir. Ancak, normatif değerlendirmeyle hâkim tarafından belirlenen kusurluluk göz önünde bulundurulmak suretiyle, suçun cezasında belli bir oranda indirim yapılabilir.
Taksir dolayısıyla kusurun belirlenmesi normatif değerlendirmeyle mümkün olmakla birlikte, somut olayda dikkat ve özen yükümlülüğünün ihlâl edilip edilmediğinin belirlenmesi açısından bilirkişi incelemesi yaptırılabilir. Örneğin ölümle sonuçlanan ameliyat sırasında hastaya yapılan tıbbi müdahalenin tekniğine uygun olarak yapılmış olup olmadığının tespiti açısından bilirkişi incelemesine gerek bulunduğu muhakkaktır. Keza, ölüm veya yaralanma ile sonuçlanan trafik kazasında, sürücülerin trafik kurallarına uyup uymadıklarının, hangi trafik kuralının ne suretle ihlâl edildiğinin, trafiğe çıkarılan aracın teknik bakımdan herhangi bir arızası olup olmadığının belirlenmesi açısından da bilirkişi incelemesi yapılabilir. Ancak, bu durumlarda bilirkişinin yapacağı inceleme işin tekniği ile sınırlı olmalıdır. Bunun dışında, bilirkişi tarafından münhasıran hâkimin yetkisinde bulunan kusurluluk konusunda herhangi bir değerlendirme yapılmamalıdır. Aksi yöndeki tutum, bilirkişilik görevinin sınırını aşmayı ve hâkimin yerine geçmeyi ifade eder.
Hâkim, bu teknik veriler çerçevesinde somut olayda failin kusurlu olup olmadığını takdir edecektir. Failin kusurlu bulunması halinde, kusurun ağırlığı ve diğer sebepleri de göz önünde bulundurmak suretiyle, suçun kanuni tanımındaki cezanın alt ve üst sınırı arasında bir cezaya hükmedecektir.
Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda herkes kendi kusuru göz önünde bulundurulmak suretiyle sorumlu tutulur. Taksirli suçun kanuni tanımında belirlenen netice birden fazla kişinin karşılıklı olarak işledikleri taksirli fiiller sonucunda gerçekleşmiş olabilir. Örneğin bir trafik kazasında sürücü ile yaya veya her iki sürücü de taksirle hareket etmiş olabilir. Bu gibi durumlarda neticenin oluşumu açısından her kişinin taksirli fiili dolayısıyla kusurluluğu bir diğerinden bağımsız olarak belirlenmelidir. Aynı şekilde birden fazla kişinin katılımıyla gerçekleştirilen bir ameliyatın ölüm veya sakatlıkla sonuçlanması durumunda, ameliyata katılan kişiler müştereken hareket etmektedirler. Ancak tıbbın gereklerine aykırılık dolayısıyla ölüm veya sakatlıkla sonuçlanan bu ameliyatta işlenen taksirli suçun işlenişi açısından suça iştirak kuralları uygulanamaz. Kanunun suça iştirake ilişkin hükümleri, kasten işlenen suçlarda suçun işlenişine iştirak eden kişilerin sorumluluk statülerini belirlemektedir. Birden fazla kişinin katılımıyla yapılan ameliyat sırasında meydana gelen ölüm veya sakatlık neticeleri bakımından her bir kişinin sorumluluğu kendi kusuru göz önünde bulundurulmak suretiyle belirlenmelidir. Bu tespitte diğer kişilerin kusurlu olup olmadığı hususu dikkate alınamaz" ifadelerine yer verilmiştir.
TCK"nun ikinci kısmının birinci bölümünde hayata karşı suçlar arasında yer verilen 89. maddesi;
"1) Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
2) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,
b) Vücudunda kemik kırılmasına,
c) Konuşmasında sürekli zorluğa,
d) Yüzünde sabit ize,
e) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
f) Gebe bir kadının çocuğunun vaktinden önce doğmasına,
Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, yarısı oranında artırılır.
3) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,
c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,
d) Yüzünün sürekli değişikliğine,
e) Gebe bir kadının çocuğunun düşmesine,
Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, bir kat artırılır.
4) Fiilin birden fazla kişinin yaralanmasına neden olması hâlinde, altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
5) Taksirle yaralama suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır. Ancak, birinci fıkra kapsamına giren yaralama hariç, suçun bilinçli taksirle işlenmesi halinde şikâyet aranmaz" şeklinde düzenlenmiştir.
Bu aşamada bilirkişilerin atanması, bilirkişi raporları ve bu raporların yargı mercileri nezdinde bağlayıcı olup olmadıkları üzerinde de durulması gerekmektedir.
Ceza Muhakemesi Kanununun "Bilirkişinin Atanması" başlıklı 63. maddesinde;
"1) Çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına re"sen, Cumhuriyet savcısının, katılanın, vekilinin, şüphelinin veya sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcinin istemi üzerine karar verilebilir. Ancak hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukukî bilgi ile çözülmesi olanaklı konularda bilirkişi dinlenemez.
2) Bilirkişi atanması ve gerekçe gösterilerek sayısının birden çok olarak saptanması, hâkim veya mahkemeye aittir. Birden çok bilirkişi atanmasına ilişkin istemler reddedildiğinde de aynı biçimde karar verilir.
3) Soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı da bu maddede gösterilen yetkileri kullanabilir" şeklindeki düzenlemeye yer verilmiştir.
Bilirkişi, Ceza Muhakemesi Kanununa Göre İl Adlî Yargı Adalet Komisyonlarınca Bilirkişi Listelerinin Düzenlenmesi Hakkında Yönetmeliğin üçüncü maddesinde; "çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde oy ve görüşünü sözlü ya da yazılı olarak vermesi için başvurulan gerçek veya tüzel kişi" şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanımdan hareketle denilebilir ki, sahip bulunduğu uzmanlık bilgisiyle mahkemeye bir ispat sorununda yardımcı olup, tanzim ettiği raporu delil değil, "delil değerlendirmesi aracı" olan bilirkişiye başvurmanın amacı, "çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde görüş alınmasıdır." Bununla birlikte ceza muhakemesinde bilirkişi kendiliğinden bir rol edinemez. Bir sorunun ne zaman uzmanlığı ya da özel veya teknik bir bilgiyi gerektirip gerektirmediğine bilirkişi görevlendirmekle yetkili olan Cumhuriyet savcısı veya hâkim karar verecektir.
Anılan hükümler uyarınca hâkim, çözümü ancak özel veya teknik bir bilgi gerektiren hallerde bilirkişi dinleyebilir veya rapor isteyebilir. Hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümü mümkün bulunan konularda ise bilirkişiye başvurmayacaktır. Kanun koyucunun uzmanlığa, özel veya teknik bir bilgiye ihtiyaç bulunduğunu baştan kabul ettiği "akıl hastalığı, parada sahtecilik, moleküler genetik inceleme" gibi hususlar dışında hâkimin bilirkişi raporu alması mecburiyeti bulunmadığı gibi, bilirkişi raporu da mahkemeyi bağlayıcı nitelikte değildir.
Meydana gelen bir kazada sanığın kusurlu bulunup bulunmadığı hususunun uzmanlık gerektiren özel ve teknik bir konu olduğu açık ise de, bu konudaki bilirkişi raporunun hâkimin delilleri serbestçe takdir yetkisini elinden almayacağı bilinmektedir.
Nitekim bu husus, 2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanununun 23/C–3 maddesinde; "Adli Tıp Genel Kurulu kararları nihai olmakla beraber mahkemelerin delilleri serbestçe takdir hususundaki yetkilerini kısıtlamaz" şeklinde hüküm altına alınmıştır.
Diğer taraftan ceza yargılaması, failin suçu işlediği yönünde hakkında kamu davası açılmasını gerektirir nitelikte şüphe bulunup bulunmadığının tespit edildiği soruşturma evresi ile başlar ve kamu davası açılmasını gerektirir yeterlilikte herhangi bir delil elde edilememesi ya da en azından kuşku bulunamaması halinde kovuşturmaya yer olmadığına, dava açılmasını gerektirir yeterlilikte bir şüphe veya delil bulunması halinde ise iddianame tanzim olunarak açılan kamu davasının yapılan yargılaması neticesinde kanunda belirtilen hükümlerden birinin verilmesi ve hükmün kesinleşmesi ile sona erer. Kovuşturma evresi sonucunda mahkemece değerlendirilen deliller, suçun var olduğu ve yargılamaya konu olan fiilin sanık tarafından işlendiği hususunda yeterli vicdani kanaat oluşturuyorsa mahkûmiyet hükmü kurulacak, aksi durumda sanığın beraatına karar verilecektir.
Amacı her somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suç işlediği sabit bulunan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden birisi de öğreti ve uygulamada; "suçsuzluk" ya da "masumiyet karinesi" olarak adlandırılan ve Latince; "in dubio pro reo" olarak da ifade edilen "şüpheden sanık yararlanır" ilkesidir. Bu ilkenin özü bir ceza davasında sanığın cezalandırılmasına karar verilebilmesi bakımından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlaka sanık lehine değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği ve gerçekleştirilme biçimi konusunda şüphe belirmesi durumunda da geçerlidir. Sanığın üzerine atılı bulunan suçlardan cezalandırılmasına karar verilebilmesinin temel şartı, suçun hiçbir şüpheye yer vermeyecek kesinlikle ispat edilebilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olay ve iddialar aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkûmiyeti, toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp, diğer bir kısmı gözardı edilerek ulaşılan kanaatlere değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı, bu ispat hiçbir şüphe veya başka türlü oluşa imkân vermeyecek açıklıkta olmalıdır. Yüksek de olsa ihtimale dayanılarak sanığın mahkûmiyetine karar vermek, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm kurmak anlamına gelecektir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Olay gecesi sevk ve idaresindeki aracı ile meskûn mahalde, sekiz metre genişliğinde, tek yönlü, zemini düz, kuru ve asfalt kaplama olup, aydınlatması mevcut bulunan ışık kontrollü kavşağa gelen sanığın kırmızı ışıkta durduğu, aksi her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı herhangi bir delille ispatlanamayan savunmasına göre kendi istikametine yeşil ışık yandığında hareket ederek kavşak içerisinde seyrine başladığı, henüz kavşak alanında iken, aynı kavşağa giriş yapan ve kullandığı araca uygun yeterli sürücü belgesine sahip bulunmayan mağdurun yönetimindeki motosikletle çarpışması neticesi mağdurun hayati tehlike geçirmeyecek, ancak basit tıbbi müdahaleyle giderilemeyecek ve vücudunda orta derecede kemik kırığı oluşacak şekilde yaralandığı sabit kabul edilen ve zeminde de herhangi bir fren izi tespit edilemeyen olayda, kırmızı ışıkta geçtiği ya da kavşak alanına süratli veya dikkatsiz ve tedbirsiz biçimde girdiği ya da mağduru görmesine rağmen hızını azaltmadığı hususunda herhangi bir delil elde edilemeyen, dolayısıyla trafik kazasının meydana gelmesinde atfı kabil kusuru bulunmayan sanığın beraatına ilişkin yerel mahkeme direnme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk Görüşüne Katılmayan Genel Kurul Başkanvekili Ve Sekiz Genel Kurul Üyesi; "Bir kişinin yaralanması ile neticelenen trafik kazasında sanığın tali derecede kusurlu olduğu ve taksirle yaralama suçundan cezalandırılması gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulması gerektiği" düşüncesiyle karşıoy kullanmıştır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Usul ve kanuna uygun bulunan ... Sulh Ceza Mahkemesinin ... gün ve ... sayılı direnme hükmünün ONANMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 24.05.2016 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.