8. Hukuk Dairesi 2010/5399 E. , 2010/5146 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tescil
... ve müşterekleri ile Hazine, ..., ... ve ... aralarındaki tescil davasının kabulüne dair ... Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 01.07.2009 gün ve 27/81 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalı Hazine ve DSİ. Genel Müdürlüğü vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
KARAR
Davacılar vekili, kazanmayı sağlayan zilyetlik nedenine dayanarak dava dilekçesinde mevkii ve sınırları gösterilen yaklaşık 3000 m2 yerin vekil edenleri adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar Hazine ve ... vekili, davanın reddine karar verilmesini savunmuş, davalı köy tüzel kişiliği yargılama oturumlarında temsil olunmamıştır.
Mahkemece, önceki kararda davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiş, Dairece tescil konusu yerin sınırında Devlet karayolu ve DSİ sulama kanalı bulunması nedeniyle karayolu ve sulama kanalına ilişkin kamulaştırma harita ve belgelerinin getirtilerek taşınmazın niteliğinin belirlenmesi gerektiğine işaret edilerek bozma sevkedilmiş, mahkemece yeniden davanın kabulüne, teknik bilirkişi raporunda gösterilen 10200, 04 m2 yüzölçümlü yerin davacılar adına tapuya tesciline karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı Hazine ve ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava; TMK.nun 713/1, 3402 sayılı Kanunun 14 ve 17. maddeleri uyarınca tapusuz taşınmazın tescili isteğine ilişkindir. Dava konusu taşınmaz, 1983 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında tespit dışı bırakılan bir yerdir. Mahkemece, bozma ilamına uyularak davanın kabulüne karar verilmiş ise de bozma gerekleri tam olarak yerine getirilmemiştir. Kadastro Müdürlüğünün karşılık yazısında, taşınmazın hangi nedenle tesbit dışı bırakıldığının belirlenemediği bildirilmiştir. Ancak tescil konusu yer orijinal paftasında mera olarak işaretlenmiş olmasına karşın mahkemece usulüne uygun olarak kadim mera araştırması yapılmamış, taşınmazın meradan elde edilen yerlerden olup olmadığı duraksamaya yol açmayacak şekilde belirlenmemiştir.
Diğer yönden, davacılardan Cemalettin Polat, 01.06.2006 tarihli keşif sırasında, taşınmazın 15 yıla yakın süredir ekilip biçilmediğini, 2005 yılında tekrar kullanılmaya başlandığını bildirmiş, mahkemece taşınmaz üzerindeki zilyetliğin iradi olarak terk edilip edilmediği, sürdürülen zilyetliğin aralıksız ve nizasız olup olmadığı üzerinde durulmamıştır.
Bundan ayrı; DSİ kamulaştırma haritasının uygulanması sonunda teknik bilirkişi B harfiyle gösterilen yerin sulama kanalı altında kaldığını, A ile gösterilen bölümün kamulaştırma sınırları dışında olduğunu açıklamıştır. B harfiyle gösterilen bölüm üzerine sulama kanalı yapılmakla bu yer kamu malı niteliğine dönüşmüştür. Mahkemece kazanma koşullarının gerçekleştiğinin belirlenmesi halinde bu bölüm yönünden davacıların zilyetliğinin tesbitine karar verilmesi gerekirken tescil kararı verilmiş olması doğru görülmemiştir.
Esasen uyuşmazlık, dava konusu taşınmazın niteliğinin belirlenmesi ile ilgilidir. Başka bir ifade ile dava konusu taşınmazın öncesinin mera niteliğindeki yerlerden olup olmadığı hususunun araştırılması ile ilgilidir. Bir yerin öncesinin veya halihazır durumunun tahsisli veya kadim meralardan olup olmadığı ayrı usul ve şekilde araştırılmaya tabidir. Zira tahsisli ve kadim meraların oluşumu itibariyle farklılıkları vardır.Tahsisli meralar, yetkili merciler tarafından kamunun yararlanmasına ayrılmak suretiyle ve tahsis yoluyla oluştuğu halde, kadim meralar, başlangıcı bilinmeyen bir zamandan beri geleneksel olarak o yer halkının yararlanması suretiyle kamu malı niteliğini kazanırlar. Yargıtay HGK"nun 30.10.1991 tarih 1991/8-427-544 ve 3.5.1995 tarih ve 1995/17-149-502 sayılı kararlarında da belirtildiği gibi bir yerin yetkili bir merci tarafından mera olarak tahsis edilmesi, evveliyatı itibariyle o yerin mutlak surette mera olarak kabulüne yeterli olmadığı gibi zilyetlikle iktisap iddiasının dinlenmesine de engel değildir. Ne var ki, yetkili merci tarafından bir yerin mera olarak tahsisinin yapılmış olması durumunda gerçek kişinin o yerdeki zilyetliği sona ereceğinden mera olarak tahsisin yapıldığı tarih itibariyle kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülk edinme koşullarının saptanması gerekir. Taşınmazın tahsis yoluyla değil de kadim mera olduğunun anlaşılması halinde ise, hiçbir şekilde kazandırıcı zamanaşımı yoluyla iktisabı mümkün değildir. Bu durumda mahkemece yapılacak iş; tahsisli veya kadim mera olup olmadığının usulüne uygun şekilde araştırılmasıdır.
Taşınmazın tahsisli meralardan olup olmadığı hususu araştırılırken öncelikle bu yerde mera tahsisinin bulunup bulunmadığının İl Özel İdaresi, Tapu Sicil Müdürlüğü ile İl Tarım Müdürlüğünden sorulması, varsa mera norm kararı ile tahsis tutanağı ve paftası getirtilerek mahallinde uygulanıp nizalı taşınmazın bu belgeler kapsamında kalıp kalmadığı, mera norm kararına göre tahsis edilen meranın menşei norm kararından araştırılarak tahsisin mevcut kadim meradan mı, yoksa 4753 sayılı Kanunun 8. maddesine göre Bakanlık emrine geçen yerlerden mi yapıldığı tahkik ve tespit edilmelidir. Taşınmazın öncesinin kadim mera niteliğinde olup olmadığı hususu araştırılırken yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına göre, komşu köylerden seçilecek yerel bilirkişi ve tanık ifadeleri ile uzman bilirkişi ziraat yüksek mühendisi aracılığı ile tespiti, toprak tevzi komisyonu veya kadastroca işlem gören yerlerde komşu parsellere ait tutanak ve dayanağı tapu kaydı, vergi kaydı veya hüküm dosyaları getirtilerek mahalline uygulanmak suretiyle dava konusu taşınmaz yönünün ne şekilde gösterildiği tesbit edilerek nizalı taşınmaz ve çevreleyen komşu taşınmazın mera vasfında olup olmadığı araştırılarak niteliği belirlenmelidir. Dava konusu yerin tespit dışı bırakılma nedeni de gözönünde tutularak Öğretim Üyesi seviyesinde Ziraat Fakültesi Toprak Bölümünden bir ziraat mühendisi, bir harita veya kadastro mühendisi ile bir jeologdan oluşacak üç kişilik uzman bilirkişi kurulu marifetiyle dava tarihine göre 20 – 25 yıl öncesine ait ve iki ayrı tarihte çekilmiş stereoskopik çift hava fotoğraflarının getirtilip stereoskop aletiyle yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda inceleme yaptırılarak taşınmazın niteliği,
meradan elde edilen yerlerden olup olmadığı, ne zaman kullanılmaya başlandığının belirlenmesine çalışılması gerekir. Tanık ve bilirkişi sözleri bilimsel esaslara göre hazırlanan bilirkişi raporlarıyla denetlenmeli, öncesinin mera olup olmadığı, üzerinde imar-ihya işlemlerine başlandığı ve tamamlandığı tarih ile tarımsal amaçlı zilyetlik başlangıç tarihinin ayrı ayrı belirlenmesi, 20 yıllık kazanma süresinin imar ve ihyanın tamamlandığı tarihten itibaren dava tarihine kadar hesaplanmasının düşünülmesi, temyiz incelemesi sırasında göz önünde tutulmak üzere HUMK.nun 366. maddesi hükmü uyarınca tescil konusu taşınmaz ve çevresinin resimlerinin çektirilip mahkeme hakimi tarafından onaylandıktan sonra dosya arasına konulması, ondan sonra elde edilecek sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı olarak davanın kabulüne karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.
Davalı Hazine ve ... vekilinin yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle ve HUMK. nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 28.10.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.