
Esas No: 2014/218
Karar No: 2016/256
Karar Tarihi: 10.05.2016
Kasten Yaralama - Ölüme Neden Olma - Taksirle Öldürme - Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2014/218 Esas 2016/256 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2014/218 E. , 2016/256 K.
"İçtihat Metni"
Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Günü : 26.11.2013
Sayısı : 214-229
Temyiz Edenler : Sanık müdafii, katılanlar vekili
Kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçundan sanık ...’in eyleminin taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçunu oluşturduğu kabul edilerek 5237 sayılı TCK’nun 23 ve 86/2. maddeleri delaletiyle 85/1, 62, 53 ve 54. maddeleri uyarınca 3 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve müsadereye ilişkin, Bolu Ağır Ceza Mahkemesince verilen 17.05.2011 gün ve 220-88 sayılı hükmün sanık müdafii ve katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yüksek 12. Ceza Dairesince 17.06.2013 gün ve 29739-16416 sayı ile;
"5237 sayılı TCK’nun 23. maddesinde, kastı aşan suçlarda veya neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda cezalandırılabilmek için failin meydana gelen sonuç açısından en azından taksirle hareket etmesi gerektiği belirtilmiş, madde gerekçesinde de, hükmün konuluş amacının, objektif sorumluluk anlayışının terk etmek olduğu, bu tür sorumluluğun, ortaçağ kanonik hukukunun kalıntısı olan "versari in re ilicita" yani hukuka aykırı bir durumda olan bunun bütün neticelerine katlanır anlayışının ürünü olduğu, çağdaş ceza hukukunun bu anlayışı çoktan terk ettiği, düzenlemeyle meydana gelen ağır netice açısından sorumluluk için neticeye ilişkin olarak en azından taksir dolayısıyla kusurlu olunması gerektiği belirtilmiştir.
Kanunun 87/4. maddesinde ise, kasten yaralama sonucunda ölümün meydana gelmesi halinde failin nasıl cezalandırılacağı hüküm altına alınmıştır. Ancak maddedeki atfın 86. maddenin 1. ve 3. fıkralarına yapılmış olması nedeniyle, bu hükmün aynı maddenin 2. fıkrasında kalan yaralanma eylemleri açısında uygulanması mümkün değildir.
Basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilir nitelikte yaralanma sonucunda mağdurun ölmesi halinde, 5237 sayılı TCK’nun 23 ve 87/4. maddelerinin uygulanması imkânı bulunmadığından, failin sorumluluğunun genel hükümler kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir. Meydana gelen sonuç, (ölüm) öngörülebilir ise ve fail bu sonucu öngörmeksizin hareket etmişse, 5237 sayılı TCK’nun 22/2. maddesi uyarınca taksirle öldürme suçunu düzenleyen 85. maddesi uyarınca, öngörülebilir sonuç fail tarafından da öngörülmüş ancak istenmemiş ise fail bilinçli taksirle öldürme suçundan Kanunun 85 ve 22/3. maddeleri uyarınca, fail öngördüğü sonucu kabullenerek fiilini icra etmiş ise bu kez de, olası kastla öldürme suçundan sorumlu tutulmalıdır.
Failin ölüm sonucunu öngörmesi mümkün olmakla birlikte, gerekli özeni göstermeyerek ölüme neden olması halinde faili taksirle öldürmekten sorumlu tutmak mümkün ise de, ölüm sonucunun meydana gelmesinin öngörülmesi mümkün değilse failin taksirle öldürmeden sorumlu tutulması mümkün değildir.
Neticenin öngörülebilir olmaması halinde, faili meydana gelen ağır sonuçtan sorumlu tutmak, yeniden objektif sorumluluğun kabulü anlamına gelecektir ki, böyle bir kabul kusur sorumluluğunu benimseyen ceza kanununun sistematiğine de aykırıdır.
Yapılan açıklamalar ışığında; sanığın ölenle tartıştığı sırada elindeki tornavida ile ölenin baş kısmına vurduğu, ölenin sol kaşında derin 1,5-2 cm boyutlarında, basit tıbbi müdahale ile giderilebilir kesi oluşacak şekilde yaralandığı, olay sırasında fenalaşıp yere yığıldığı, strese bağlı kalp hastalığının aktif hale gelmesi nedeniyle hastanede yaklaşık 1 ay sonra öldüğü olayda; sanığın eyleminin TCK"nun 87/4 maddesinde düzenlenen suça temas ettiği gözetilmeksizin yazılı şekilde karar verilmesi" isabetsizliğinden bozulmasına oy çokluğuyla karar verilmiş,
Daire Üyesi G. Yalvaç, "...Sanığın ölenle tartışıp, elindeki tornavida ile başında hafif sıyrık oluşturacak şekilde yaralanması sonucu, kendisinde mevcut kalp rahatsızlığının aktif hale gelmesi nedeniyle tedavi gördüğü hastanede kronik kalp damar rahatsızlığına bağlı olarak ölmesinde, sanığın TCK"nun 87/4. maddesinden sorumlu tutulması suçta ve cezada kanunilik ilkesine aykırıdır, diğer yönden ölenin fenalaşması üzerine sanığın herhangi bir eylemi saptanamadığından, fiil taksirle öldürme kapsamında da değerlendirilemez, yukarıda anlatıldığı şekilde meydana gelen olayda, sanığın TCK"nun 86/2, 86/3-e maddesi ile cezalandırılması gerektiği" görüşüyle karşı oy kullanmıştır.
Yerel mahkeme ise 26.11.2013 gün ve 214-229 sayı ile;
"5237 sayılı TCK’nun 86. maddesinin 3. fıkrasının başlı başına bir ceza öngörmeyip sadece maddenin 1 ve 2. fıkra kapsamındaki kasten yaralama suçlarının ağırlaştırıcı nedeni olması, 5237 sayılı TCK’nun 87/4. maddesinin uygulanabilmesi için 86/1. maddesi kapsamında bir yaralanmanın aranması, madde metninde TCK’nun 86/2. maddesine yapılmış bir atfın söz konusu olmaması nazara alındığında, sanığın ticari alışverişte bulunduğu maktule kalp rahatsızlığı olduğunu bilmeksizin olay günü basit derecede etkili eylemde bulunduğu, inzimam eden olayın stresi ve eforu sonucunda gelişen kalp yetmezliği sonucu ölümün meydana geldiği olayda, ölüm sonucunu istememekle birlikte öngördüğü anlaşıldığından 5237 sayılı TCK’nun 23, 86/2-3.e maddeleri delaletiyle 85/1 maddesi uyarınca taksirle ölüme neden olma suçundan dolayı hüküm kurulması gerekmektedir" gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii ve katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 03.04.2014 gün ve 26418 sayılı "onama" istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık hakkında hakaret suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşmiş olup direnmenin kapsamına göre inceleme taksirle ölüme neden olmak suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Suçun sübutuna ve olayın oluşuna ilişkin bir tartışma bulunmayan olayda; Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin nitelendirilmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Müteahhitlik yapan sanık ... ile inşaat malzemeleri ticareti yapan ... arasında borç ilişkisi olduğu, sanık ve ..."nun 20.04.2010 günü saat 14.20 sıralarında Bolu İl Merkezi Sümer Mahallesi, Mudurnu Kavşağında bulunan sanığın yaptığı inşaatın önünde tesadüfen karşılaştıkları, tanıkların beyanlarına göre sanığın ..."nu durdurup “Sen neden karımın yanında benden para istiyorsun, ben dolandırıcı mıyım, utanmıyor musun, şerefsiz” biçiminden sözler söyleyerek üzerine yürüdüğü, ..."nun geri geri kaçmaya çalıştığı sırada sanığın yumruk atıp sonrasında pantolonunun sağ arka cebinden çıkardığı kontrol kalemi ile ölenin kafasına vurduğu, ..."nun aniden fenalaşarak bahçe duvarının yanına doğru geçip oturmaya çalıştığı sırada yere yığıldığı, çevreden gelen şahısların ve sanığın müdahale etmeye çalıştıkları, ambulans ile olay yerinden hastaneye kaldırılan ..."nun 25.05.2010 tarihinde öldüğü,
Adli Tıp Kurumu Bolu Şube Müdürlüğünce düzenlenen raporda; ölende 20.04.2010 tarihinde maruz kaldığı kontrol kalemi ile kasten yaralama olayı sırasında oluşan sol kaşın üzerindeki derin, yaklaşık 1,5-2 cm boyutlarında, kenarları düzgün, kanamalı lezyonun; kafatasında kırığa, kafa içi değişime, herhangi bir iç organ veya büyük damar lezyonuna neden olmadığı dikkate alındığında; basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte bulunduğu ve doğrudan öldürücü nitelikte olmadığı, otopsi bulgularına göre kişide kronik kalp-damar hastalığının mevcut olduğu, olay anına kadar aktif ve hareketli olan ..."nun olay sırasında yaralanmasını müteakip olay yerinde geçirdiği akut myokard infarktüsü nedeniyle kısa sürede fenalaştığı, kaldırıldığı hastaneye kalp ve solunumu durmuş vaziyette kabul edildiği, burada uygulanan canlandırma işlemini takiben kalp atımlarının geri döndüğü, ancak solunum cihazına bağlı olarak ve hipoksik beyin (dolaşım ve solunumun durması sırasında beynin oksijensiz kalması sonucunda gelişen ağır beyin hasarı) tablosu ile hastanede tedaviye alındığı, ilerleyen dönemde birkaç kez daha duran kalbinin müdahale ile çalıştırıldığı, tedavisi sırasında genel durumunda herhangi bir düzelme görülmeyerek 25.05.2010 tarihinde öldüğünün belirtildiği,
Adli Tıp Kurumu Ankara Morg İhtisas Dairesinde yapılan otopsi işleminde; ölenin sol dış kaş kenarında hafif çöküklük gösteren 1x0.1 cm"lik nedbe alanı, boynun ön alt bölümünde üzeri sütüre, kenarları sarı yeşil enfekte görünümde 1 cm"lik trakeostomi kesi, burun sırt kısmında üstte üzeri hafif kabuklu 0.3x0.1 cm"lik sıyrık olduğu, kişinin kesin ölüm nedeninin ve ölüm ile karıştığı kavga arasında illiyet bağı bulunup bulunmadığının İstanbul Adli Tıp İhtisas Kurulundan sorulması gerektiğinin bildirildiği,
İstanbul Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunca düzenlenen raporda ise; olayın gelişimi, tıbbi belgelerde kayıtlı veriler ile otopside saptanan bulgular birlikte değerlendirildiğinde, kendisinde kronik kalp damar hastalığı bulunan kişinin ölümünün olayın efor ve stresi ile kendisinde mevcut kalp damar hastalığının aktif hale geçmesi sonucu meydana gelmiş olduğu, 20.04.2010 tarihinde meydana gelen olay sonrası fenalaşarak kaldırıldığı hastanede iyileşmeden öldüğü dikkate alındığında olay ile ölüm arasında illiyet bağı bulunduğu, kişide olay sonrası sol kaş üzerinde yaklaşık 1,5-2 cm boyutlarında kenarları düzgün kanamalı olarak tanımlanan lezyonun, kişinin yaşamını tehdit eder bir durum olmadığı, basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte bulunduğunun belirtildiği,
Olay yerini gösterir Özel Yağmur Yüksek Öğrenim Kız Öğrenci Yurdunun güvenlik kamera görüntülerinin incelemesinde; yurt bahçesinin yan tarafında sanık ile ..."nun 20.05.2010 günü saat 14.23.43"te görünmeye başladıkları, ..."nun geri geri kaçmaya çalıştığı esnada sanığın üzerine yürüdüğü, 14.23.44"te sanığın sağ yumruğu ile ..."nun sol tarafına yumruk attığı, 14.23.47"te sanığın pantolonunun sağ arka cebinden net olarak görülmeyen bir cisim çıkardığı ve 14.23.50"te bu cismi ..."nun kafasının sol tarafına doğru sallayarak vurduğu, 14.24.04"te tarafların ayakta yüz yüze konuşmaya başladıkları, 14.25.08"de ..."nun sanık ile ayakta konuştuğu esnada aniden fenalaşarak sarsıntı geçirdiği ve bahçe duvarının yanına geçerek oturmaya çalıştığı, 14.25.23"de ..."nun fenalaşarak yere yığıldığı, bu esnada sanığın da yanında bulunduğu, çevreden gelen vatandaşların ..."na müdahale etmeye çalıştığı, gelen sağlık ekipleri ile ..."nun hastaneye sevk edildiğinin tespit edildiği,
Sanığın aşamalarda; ... ile tartıştıklarını kabul ettiği ancak iteklemediğini ve ona vurmadığını, tartışma sırasında ...’nun aniden fenalaştığını, düşmemesi için kendisini tutup yere yatırdığını, hemen ambulansı aradığını, ...’nda kalp rahatsızlığı olduğunu bilmediğini savunduğu,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki çözüme ulaşılabilmesi bakımından, konuya ilişkin yasal düzenlemelerin incelenmesinde yarar bulunmaktadır.
04.11.2004 tarih ve 5252 sayılı Kanununun 12. maddesi ile, 1 Haziran 2005 tarihi itibarıyla yürürlükten kaldırılan 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 452. maddesi;
"Katil kastiyle olmıyan darp ve cerh veya bir müessir fiilden telefi nefis husule gelmiş olursa fail, 448 inci maddede beyan olunan ahvalde sekiz, 449 uncu maddede yazılı ahvalde on ve 450 nci maddede muharrer ahvalde on beş seneden aşağı olmamak üzere muvakkat ağır hapse mahkum olur.
Eğer telefi nefis failin fiilinden evvel mevcut olup da failce bilinmiyen ahvalin birleşmesi veyahut failin idaresinden hariç ve gayrimelhuz esbabın inzimamı ile vukua gelirse, 448 inci maddede beyan olunan ahvalde beş seneden, 449 uncu maddede muharrer ahvalde yedi seneden ve 450 nci maddede yazılı ahvalde fail on seneden aşağı olmamak üzere ağır hapis cezası ile cezalandırılır" hükmünü içermekte iken benzeri bir düzenlemeye, objektif sorumluluk esasının terk edilmesi nedeniyle 5237 sayılı TCK"da yer verilmemiştir.
Suçu, “yasada tanımlanmış bir haksızlık” olarak öngören yeni suç teorisinde, bir hareketi yapan kişi, bu hareketin tüm sonuçlarından her koşulda sorumlu tutulmamakta, bir başka anlatımla “kusursuz sorumluluk” terkedilmiş olmaktadır. (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3. bası, s.166 vd.) 765 sayılı TCK’daki objektif sorumluluk esasının yerine 5237 sayılı TCK’da haksızlığın birer gerçekleştirilme şekli olarak kast–taksir kombinasyonuna, yani netice sebebiyle ağırlaşmış suçlara yer verilmiştir. Bu nedenle uyuşmazlığın çözümü için, 5237 sayılı TCK’nun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde, suçun manevi unsurları arasında gösterilen kast-taksir kombinasyonu, yani netice sebebiyle ağırlaşmış suç üzerinde durulmalıdır.
5237 sayılı TCK’nun “Netice sebebiyle ağırlaşmış suç” başlıklı 23. maddesi “(1) Bir fiilin, kastedilenden daha ağır veya başka bir neticenin oluşumuna sebebiyet vermesi halinde, kişinin bundan dolayı sorumlu tutulabilmesi için bu netice bakımından en azından taksirle hareket etmesi gerekir” şeklindedir. Buna göre; failin gerçekleştirdiği bir eylemde, kastettiğinden daha ağır veya başka bir sonucun meydana gelmesi halinde, sorumlu tutulabilmesi için, netice bakımından en azından taksirle hareket etmiş olması gerekmektedir. Fail, bu sonucun meydana gelmesinden taksirle bile sorumlu tutulamıyorsa, objektif sorumluluğun kaldırılmasının doğal bir sonucu olarak, sadece nedensellik bağının bulunuyor olması, neticeden sorumlu tutulması için yeterli olmayacaktır.
Öğretide, neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçun, gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç ve görünüşte ya da gerçek olmayan neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç olarak iki farklı şeklinin bulunduğu kabul edilmektedir. Gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda, failin hareketi sonucunda kastettiğinden daha ağır bir netice ortaya çıkmakta olup, gerçekleşen aşırı netice dolayısıyla bağımsız bir suç tipi ortaya çıkmaktadır. Örneğin, yaralama suçunda mağdurun ölmesi, gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç halidir. Görünüşte neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda ise, failin hareketi sonucunda suçun oluşması için aranan neticeden başka, niteliği de farklı olan daha ağır bir netice ortaya çıkmakta olup, gerçekleşen aşırı netice dolayısıyla temel suç niteliği aynı kalmakla beraber yalnızca ceza ağırlaştırılmaktadır. Örneğin, cinsel istismar suçunda mağdurun ruh veya beden sağlığının bozulması, görünüşte neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç halidir. (Nur Centel, Hamide Zafer, Özlem Çakmut, Türk Ceza Hukukuna Giriş, 3. Bası, s. 415 vd.; Mehmet Emin Artuk, Ahmet Gökçen, A.Caner Yenidünya, TCK Şerhi, c.I, s.495 vd.)
5237 sayılı TCK’nun 23. maddesinde düzenlenmiş bulunan neticesi sebebiyle ağırlaşmış suça ilişkin genel kuralın, özel hükümler arasında kendisine yer bulduğu maddelerin başında gelen TCK’nun 87. maddenin 4. fıkrası; “Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki maddenin birinci fıkrasına giren hallerde sekiz yıldan oniki yıla kadar, üçüncü fıkrasına giren hallerde ise oniki yıldan onaltı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur” şeklindedir. Maddede, gerçekleştirilen kasten yaralama eylemi TCK’nun 86. maddesinin 1 veya 3. fıkraları kapsamında bulunur ve bunun sonucunda da ölüm meydana gelirse, en azından taksirle hareket etmiş olmak koşuluyla faile belirtilen cezaların verileceği öngörülmektedir. Madde metnindeki anlatımın açıklığı karşısında, TCK"nun 86/2. maddesinde düzenlenen basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde yaralanma sonucu ölümün meydana gelmesi hali 87/4. fıkrası kapsamında değerlendirilemeyecektir.
Bu aşamada uyuşmazlığın sağlıklı bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi bakımından taksir ve unsurları üzerinde de durmak gerekecektir.
5237 sayılı TCK"nun 22/2. maddesinde “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi” şeklinde tanımlanan taksir haksızlığın gerçekleştirilme biçimlerinden birisidir (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3.bası, s.248 vd.) Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için bir takım önlemler alması ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama zorunluluğundan doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirir, fail tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 20.05.2008 gün ve 51-117; 25.03.2008 gün ve 43-62; 11.03.2008 gün ve 275-49; 01.02.2005 gün ve 213-3; 23.03.2004 gün ve 12-68; 09.10.2001 gün ve 181-204; 21.10.1997 gün ve 99-202 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında da vurgulandığı gibi, öğretide ve uygulamada taksirin unsurları;
1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
2- Hareketin iradi olması,
3- Neticenin iradi olmaması,
4- Hareketle netice arasında nedensellik bağının bulunması,
5- Neticenin öngörülebilir olmasına karşın fail tarafından öngörülememesi, şeklinde kabul edilmektedir.
Bütün suçlarda olduğu gibi taksirli suçlarda da, hareket ile sonuç arasında nedensellik bağının varlığı cezalandırmanın koşuludur. Taksirli suçlarda nedensellik bağının varlığının kabulü için, failin hareketinden bağımsız bir etkenin sonuca tek başına neden olmaması gerekir.
Bu açıklamalar ışığında tüm dosya içeriği birlikte değerlendirildiğinde;
Sanığın, olay günü tartıştığı ölene yumruk atıp cebinden çıkardığı kontrol kalemi ile sol kaşının üstüne doğru vurup basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek biçimde onu yaraladığı, kendisinde kronik kalp damar hastalığı mevcut bulunan ...’nun bu olayın meydana getirdiği efor ve stresin tesiri ile fenalaşıp hastaneye kaldırıldığı, gelişen kalp durması ve beynin oksijensiz kalması sonucu olaydan otuz beş gün sonra hastanede vefat ettiği olayda, sanığın eyleminin TCK"nun 86/2. maddesi kapsamında kalan kasten yaralama olduğunda kuşku bulunmamakta olup bu nedenle de eyleminin TCK’nun 87/4. maddesine uyduğunu kabule kanunen imkan bulunmamaktadır.
Sanık öldürme kastı ile hareket etmemiş, ancak kendisinden on dokuz yaş büyük olan 61 yaşındaki öleni itekleyerek baş bölgesine yumruk atıp, kontrol kalemi ile şiddetli biçimde vurarak yaralamak suretiyle kalp krizi geçirebileceğini öngörmüş, fakat neticeyi yani ölümü arzulamamıştır. Bu nedenle sanığın eyleminin taksirle ölüme neden olmak suçunu oluşturduğunu kabul eden yerel mahkeme direnme hükmünde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Bu itibarla, yerel mahkeme direnme gerekçesinin isabetli olduğuna ve hükmün esasının incelenmesi için Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Bolu Ağır Ceza Mahkemesinin 26.11.2013 gün ve 214-229 sayılı hükmündeki direnme gerekçelerinin İSABETLİ OLDUĞUNA,
2- Dosyanın, hükmün esasının incelenmesi için Yargıtay 12. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 10.05.2016 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için destek@ictihatlar.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.