8. Hukuk Dairesi 2010/2258 E. , 2010/5125 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu İptali Ve Tescil
...le Hazine aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kabulüne dair ...Sulh Hukuk Mahkemesinden verilen 16.11.2009 gün ve 55/109 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalı Hazine temsilcisi tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
KARAR
Davacı, kısmen miras yolu ile intikal ve kısmen de satın alma ve zilyetlik nedeniyle 105 ada 49 parselin davalı Hazine üzerindeki tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine temsilcisi, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, kazanma koşullarının oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne, 105 ada 49 parselin tapu kaydının iptali ile davacı adına tesciline karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı Hazine temsilcisi tarafından temyiz edilmiştir.
Dava konusu parsel, senetsizden 12017,09 m2 yüzölçümüyle Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve ekonomik yarar sağlaması mümkün bulunan yerlerden olduğu belirtilmek suretiyle, ham toprak vasfıyla 29.1.2008 tarihinde Hazine adına tesbitle, itirazsız 11.8.2008 tarihinde kesinleşmiştir.
Dava, TMK.nun 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesi gereğince açılan tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Öncelikle, uyuşmazlık konusu parsele ait tapu kaydının getirtilerek davanın kayıt malikine yöneltilip, yöneltilmediği belirlenmelidir. Davacı uyuşmazlık konusu taşınmazın kısmen miras bırakanı-babasından kaldığını, kısmen de 3. kişiden satın alındığını açıklayarak iptal ve tescile karar verilmesini istemiştir. Mahalli bilirkişi ve tanıklar da dava konusu taşınmazın bir bölümünün davacıya babası ...’dan intikal ettiğini, bir bölümünün de davacı tarafından 25.3.1988 tarihli senetle satın alındığını bildirmiştir. Davacı, dava dilekçesinde dava konusu parselin babasından intikal ettiğini ileri sürmüş, intikal şekli hakkında herhangi bir açıklamada bulunmadığı gibi yerel bilirkişi ve tanıklarda bu konuda beyanda bulunmamıştır. Taşınmazın bir kısmının davacıya babasından intikal ettiği ileri sürüldüğüne göre, yerel bilirkişi ve tanıkların yeniden dinlenerek nizalı parselin bu bölümünün davacıya intikal şekli üzerinde durulmalıdır. Mahkemece yapılacak iş; mahallinde yeniden keşif icrasıyla yerel bilirkişi ve tanık beyanlarına göre dava konusu taşınmazın belirlenecek bölümünün miras yoluyla intikal ettiği anlaşıldığı takdirde, taksim edilip, edilmediğinin sorulup belirlenmesi; miras bırakana ait mirasçılık belgesinin istenilmesi, davalı taşınmazın miras yoluyla intikal ettiği, taksim yapılmadığı ve başka mirasçı bulunduğunun belirlenmesi halinde, TMK.nun 701 maddesi gereğince tereke elbirliği mülkiyeti hükümlerine tabi olduğuna, elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp, her birinin hakkı ortaklığa giren malların tamamına yaygın bulunduğuna ve TMK.nun 640 ve 702. maddeleri hükümlerine göre elbirliği mülkiyetinde tasarrufi işlemlerde oybirliği arandığına, yani tüm mirasçıların katılımıyla tasarrufi işlemler yapılacağına, kural olarak davada tasarrufi bir işlem olduğuna, mirasçılardan biri tek başına adına tescil isteyemeyeceğine ve tüm mirasçılar adına tescil istenilmediği için, dışarıda kalan mirasçıların davaya katılmalarının sağlanması veya miras ortaklığına temsilci yoluyla da davanın yürütülmesi mümkün olmadığına göre miras bırakandan intikal eden bölüm bakımından açılan davanın reddine karar verilmesi gerektiğini düşünmek olmalıdır. Bundan başka, niza konusu taşınmazın satın alındığı iddia edilen bölümüne ilişkin olarak dosyada mevcut 25.3.1988 tarihli senet de yapılacak keşifde uygulanmalıdır.
Öte yandan; bir taşınmazın kazanmayı sağlayan zilyetlik yoluyla edinilebilmesi için zilyetlik koşullarının yanı sıra taşınmazın nitelik itibariyle kazanıma elverişli yerlerden olması da gerekir. Uyuşmazlık konusu taşınmaz ham toprak vasfı ile tesbit edildiğine göre, yapılacak keşifde ziraatçı uzman bilirkişiden taşınmazın niteliğinin belirlenmesine esas olacak şekilde ayrıntılı ve çevre taşınmazlarla mukayeseli rapor alınması, komşu parsellere ait kadastro tutanakları ve varsa dayanak kayıtlar getirtilerek, nizalı yönü ne olarak gösterdikleri üzerinde durulması, dava konusu taşınmazın kuru veya sulu vasfının tesbiti gerekir.
Ayrıca, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14.maddesi hükmüne göre zilyetliğin bu kanunda yazılı belgelerden birisi ile ispatı yoluna gidilmeyen hallerde, zilyedin aynı çalışma alanı içinde kazanabileceği miktar sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönümü geçmeyecektir. Anılan hüküm gözönünde tutularak 26.07.1972 tarihinden sonra davacı, belirlenecek ölüm ve intikal tarihine göre gerektiği takdirde miras bırakanı ile diğer mirasçılar ve devreden satıcıları adına kadastro yolu ile veya açılan dava sonunda tescil edilmiş taşınmaz veya taşınmazlar var ise bunların miktarları, çalışma alanları, tescil tarihleri Tapu Sicil Müdürlüğü ile Kadastro Müdürlüğünden, açılmış dava olup olmadığı o yer Hukuk Mahkemeleri Yazı İşleri Müdürlüğünden sorulup belirlenmelidir. Belirtilen hususlar yerine getirildikten sonra oluşacak durum ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilerek, sonucuna göre hüküm kurulması gerekir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı Hazine temsilcisinin temyiz itirazlarının kabulü ile usul ve yasa hükümlerine uygun bulunmayan hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, 28.10.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.