Abaküs Yazılım
14. Hukuk Dairesi
Esas No: 2014/14886
Karar No: 2016/1297
Karar Tarihi: 03.02.2016

Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 2014/14886 Esas 2016/1297 Karar Sayılı İlamı

14. Hukuk Dairesi         2014/14886 E.  ,  2016/1297 K.
"İçtihat Metni"

T.C.
YARGITAY
14. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/14886
KARAR NO : 2016/1297 Y A R G I T A Y İ L A M I
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 03.12.2013 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil olmazsa tazminat istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 10.07.2014 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
_ K A R A R _
Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı temyiz etmiştir.
Somut olayda, davacı, dava konusu ...parselde kain taşınmazın 06.08.1998 tarihinde satın alındığını, bedelin yarısının davacı tarafından ödenmesine rağmen taşınmazın devir alındığını dönemde yurt dışında yaşadığı için tapuda tam hisse ile annesi davalı E.. B.."ın malik olduğunu, taşınmazın 26.12.2002 tarihinde annesi Emine tarafından kardeşi davalı ..."e hibe yolu ile devredildiğini, 08.10.2013 tarihinde de ... tarafından tekrar annesi ..."ye satılmak suretiyle devredildiğini, adi yazılı olarak düzenlenen 22.11.2012 tarih ve 09.10.2013 tarihli belgelerde davalı Barış tarafından taşınmazın 1/2 payının davacıya ait olduğunun kabul edildiği ve 1/2 payın davacıya devredileceğinin taahhüt edildiğini ancak devirin gerçekleşmediğinden bahisle dava konusu taşınmazın inançlı işlem nedeniyle 1/2 payını iptali ile adına tescilini olmazsa 110.000,00 TL tazminatın davalılardan tahsilini talep etmiştir.
Mahkemece, davalı ... aleyhine olan tapu iptali ve tescil davası, tapuda satış işleminin yapıldığı 1998 tarihinde malik olmadığından ve sözleşmenin tarafı olmadığından husumetten reddine; davalı ... açısından da inançlı işleminin kanıtlanamadığından bahisle davanın reddine karar verilmiştir.
1-Yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve dosya kapsamına göre davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.
2-Davacı tarafından ikinci kademedeki tazminat talebinde bulunulduğundan mahkemece bu hususta olumlu veya olumsuz bir karar verilmesi gerekirken belirtilen hususun gözetilmemesi doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatıranlara iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 03.02.2016 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi..
KARŞI OY
Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil talebine ilişkindir. Davacı ile davalılar akraba olup, davalılardan Emine davacının annesi, davalı Barış davacının kardeşidir.
Davalılar, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı temyiz etmiştir..
Somut olayda, davacı, dava konusu ... parselde kain taşınmazın 06.08.1998 tarihinde satın alındığını, bedelinin yarısının kendisi tarafından ödendiğini, özel nedenlerle taşınmazdaki 1/2 payı adına devralamadığını, taşınmazın tamamının inançlı işlem kapsamında annesi davalı...adına tescil edildiğini, daha sonra uzun bir dönem yurt dışında yaşadığını, annesi davalı E.. B.."ın malik olduğu taşınmazın 26.12.2002 tarihinde kardeşi davalı ..."e hibe yoluyla devredildiğini, 08.10.2013 tarihinde de... tarafından tekrar annesi ..."ye satılmak suretiyle devredildiğini; taşınmazın davalı ... adına kayıtlı olduğu dönemde, taşınmaz üzerindeki 1/2 payın kendisine ait olduğunun davalı ...tarafından adi yazılı olarak düzenlenen 22.11.2012 tarihli belgeyle kabul edildiğini; davalı ..."ın taşınmazı 08/10/2013 tarihinde diğer davalı ..."ye devretmesine rağmen 09.10.2013 tarihli belgede de dava konusu taşınmaz üzerindeki 1/2 payın kendisine ait olduğunu imzasıyla kabul etmeye devam ettiğini, bu kabule rağmen taşınmaz üzerindeki 1/2 payın kendisine devredilmediğini belirterek, inançlı işlem nedeniyle taşınmazın 1/2 payının iptali ile adına tescilini, olmadığı takdirde 110.000,00 TL tazminatın davalılardan tahsilini talep etmiştir.
Mahkemece;
1- Davalı ... aleyhine olan tapu iptali ve tescil davasının, satış işleminin yapıldığı 06.08.1998 tarihinde davalı malik olmadığından ve sözleşmenin tarafı olmadığından husumetten reddine karar verilmiştir.
2- Davalı Emine yönünden ise, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararı uyarınca inançlı temlik sözleşmesinin ancak yazılı delille kanıtlanabileceği, davacı ile davalı Emine arasında yapıldığı iddia olunan inançlı temlik sözleşmesine ilişkin olarak davacı tarafça herhangi bir yazılı delil sunulmadığı, davalı vekilinin bu hususta tanık dinletilmesine muvafakat etmediği, sunulan 22.11.2012 ve 09.10.2013 tarihli sözleşmelerin davacı ile diğer davalı B.. Ü.. arasında imzalandığı, bu itibarla davacı ile davalı E.. B.. arasında bir inançlı temlik sözleşmesi bulunduğunun kanıtlanamadığından reddine karar verilmiştir.
Davacının ikinci kademedeki tazminat talebi yönünden, mahkemece olumlu veya olumsuz bir karar verilmemiştir.
Sayın çoğunluk, davacının ikinci kademedeki tazminat talebi yönünden, mahkemenin olumlu veya olumsuz bir karar vermemesini bozma nedeni kabul etmiştir.
Davacının ikinci kademedeki tazminat talebi yönünden, mahkemenin olumlu veya olumsuz bir karar vermemesi bir bozma nedeni ise de tapu iptal ve tescil talebiyle ilgili olarak özellikle ve öncelikle davalı ... yönünden verilen kararın aşağıdaki gerekçelerle bozulması gerektiği görüşündeyim.
İnanç sözleşmesiyle ilgili Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2013/11-376 Esas, 2014/49 Karar sayılı ve 29.01.2014 tarihli kararının gerekçe bölümünde; "Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, inanç sözleşmeleri kaynağını mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun 18. maddesi ile 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararından almakta, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir.
Söz konusu kararda; eski hukuka göre mümkün ve geçerli olan muvazaa ve nam-ı müstear iddialarının, Medeni Kanun’un yürürlüğünden sonra taşınmaz mallar hakkında dinlenip dinlenemeyeceği tartışılmıştır.
Anılan kararda; çeşitli sebep ve amaçlarla bir taşınmaz kaydına gerçek malik yerine başka bir nam ve bir sözleşmede akitlerden biri yerine üçüncü bir şahsın gösterilmesinin mümkün olduğu, bu gibi hallerde vekilin kendi namına ve müvekkili hesabına yaptığı tasarruflarda olduğu gibi hukuki bir durum veya herhangi bir maksatla üçüncü şahıslardan gerçeği gizleme gayesi güdülebileceği, "kötü niyetli ve haksız gizlemeler" dışında, belirtilen olasılıklara göre açılacak bir davanın, gerçekten, ya mevcut bir hakka dayanarak bir el değiştirme veya bir hakkın korunması niteliğini taşıyacağı; bu durumda, halefiyeti düzeltme amacıyla öncelikle mülkiyetin vekile aidiyeti düşünülse bile, temsil hükümlerine aykırı olduğundan bunun korunması ve devamına hükmolunamayacağı, zira Borçlar Kanunu’nun "müvekkil vekiline karşı muhtelif borçlarını ifa edince vekilin kendi namına ve müvekkili hesabına üçüncü şahıstaki alacağı müvekkilin olur" hükmünün bu düşünceyi doğruladığına değinildikten sonra sonuçta, nam-ı müstear davalarının dinlenebilir ve yazılı delil ile ispatının mümkün olduğuna, hükmolunmuştur..
İnançları Birleştirme Kararlarının konularıyla sınırlı, gerekçeleriyle açıklayıcı, sonuçlarıyla bağlayıcı bulunduğu tartışmasızdır. Belirtilen İnançları Birleştirme kararının sonuç bölümü uyarınca; inanç sözleşmesi olarak anılan belgenin sözleşmeye taraf olanların imzasını içermesi yeterli görülmüş olup, inanç sözleşmesine dayalı iddiaların şekle bağlı olmayan, tarafların imzasını taşıyan yazılı belge ile kanıtlanabileceği, inançlı işleme konu belgenin, akit tarihinden önce ya da sonra düzenlenmesinin sonuca etkili olmadığına hükmedilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun, 23.05.1990 gün ve 1990/1-2002 E. 1990/315 K.; 17.10.1990 gün ve 1990/14-325 E. 1990/492 K.; 29.06.2005 gün ve 2005/14-395 E. 2005/421 K.; 28.12.2005 gün ve 2005/14-677 E. 2005/774 K.; 01.07.2009 gün ve 2009/13-222 E., 2009/299 K. sayılı kararlarında da bu ilkeler benimsenmiş olup, bu kararlar, iyiniyet ve hakkaniyete ilişkin kuralların da hukukumuzun temeli olmasının bir sonucudur.
İnanç sözleşmelerinin hukuki dayanağını anlattıktan sonra uyuşmazlığın çözümünde faydalı olacağı düşünüldüğünden ispat hukuku açısından da konuya bakılması gerekmektedir.
İnançlı işlemi doğrudan düzenleyen bir kanun hükmü bulunmadığından, ispatı hakkında da kanunlarımızda bir hüküm yer almış değildir. İnançlı işlemin ana unsurları, inanç sözleşmesi ve kazandırıcı işlem (hakkın devri işlemi) nasıl özel bir şekle bağlı değilse, inançlı işlemin ispatında da, kural olarak özel bir biçim koşulunun aranmaması, inançlı işlemin ispatında genel hükümlerin uygulanması gerekir.
Buna göre, inançlı işlem nedeniyle iade, tazminat veya sözleşmenin feshini isteyen taraf 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)’nın 6. maddesi uyarınca iddiasını ispat etmek zorundadır.
İnanç sözleşmeleri kaynağını Borçlar Kanunun 18. maddesi ile 5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararından almakta olup, sözü edilen bu karar uyarınca inanç ilişkisi kural olarak ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.
Esasen, yazılı şeklin, kanıtlama aracı olduğu ilkesinden hareketle uygulamada, yine ispat vasıtası olarak yemin (mülga 1086 sayılı HUMK.m.337), ikrar ve kabul tarafı bağlayıcı kabul edilmiş, davanın (iddianın) kanıtlanabileceği sonucuna varılmıştır.
Ancak, uygulama bununla da yetinmemiş, yazılı delil başlangıcı sayılabilecek belge ve vakıaların tamamlayıcı kanıtlarla (mülga 1086 sayılı HUMK m.292), inanç sözleşmesinin varlığını kanıtlayabileceğini kabul etmiştir (Hukuk Genel Kurulunun 01.07.2009 gün ve 2009/13-222 E. 2009/299 K.; 14.07.2010 gün ve 2010/14-394 E. 2010/395 K. ile 15.04.2011 gün ve 2011/13-14 E. 2011/189 K. sayılı kararları).
Buna göre, inanç ilişkisinin varlığını kabul edebilmek için açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, yanlar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek, karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) yazılı delil başlangıcı niteliğinde bir belgenin varlığı halinde; yazılı delil başlangıcı niteliğinde belge varsa, mülga 1086 sayılı HUMK"nın 292. maddesi uyarınca inanç sözleşmesi "tanık" dahil her türlü delille ispat edilebilir." açıklamalarına yer verilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu kararına göre, 5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca inanç ilişkisi kural olarak, ancak yazılı delille kanıtlanabilir, bununla birlikte uygulamada, yazılı şeklin kanıtlama aracı olduğu ilkesinden hareketle, ispat vasıtası olarak yemin, ikrar ve kabulün de tarafları bağlayacağı kabul edilmiştir.
Bilindiği gibi, 12.01.2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun;
1- "İspat hakkı" kenar başlıklı 189. maddesinin üçüncü fıkrasında, "(3) Kanunun belirli delillerle ispatını emrettiği hususlar, başka delillerle ispat olunamaz.",
2- "Kanunda düzenlenmemiş deliller" kenar başlıklı 192. maddesinde, "(1) Kanunun belirli bir delille ispat zorunluluğunu öngörmediği hâllerde, Kanunda düzenlenmemiş olan diğer delillere de başvurulabilir.",
3- "Senetle ispat zorunluluğu" kenar başlıklı 200. maddesinde, "(1) Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri ikibinbeşyüz Türk Lirasını geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir. Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma gibi bir nedenle ikibinbeşyüz Türk Lirasından aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz.
(2) Bu madde uyarınca senetle ispatı gereken hususlarda birinci fıkradaki düzenleme hatırlatılarak karşı tarafın açık muvafakati hâlinde tanık dinlenebilir.",
4- "Senede karşı tanıkla ispat yasağı" kenar başlıklı 201. maddesinde, "(1) Senede bağlı her çeşit iddiaya karşı ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler ikibinbeşyüz Türk Lirasından az bir miktara ait olsa bile tanıkla ispat olunamaz.",
5- "Delil başlangıcı" kenar başlıklı 202. maddesinde, "(1) Senetle ispat zorunluluğu bulunan hâllerde delil başlangıcı bulunursa tanık dinlenebilir.
(2) Delil başlangıcı, iddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belgedir.",
6- "Senetle ispat zorunluluğunun istisnaları" kenar başlıklı 203. maddesinin birinci fıkrasının "a" bendinde "(1) Aşağıdaki hâllerde tanık dinlenebilir:
a) Altsoy ve üstsoy, kardeşler, eşler, kayınbaba, kaynana ile gelin ve damat arasındaki işlemler.",
Hükümlerine yer verilmiştir.
Kanunlarımızda, gerek inançlı işlemi gerekse inanç sözleşmesini doğrudan düzenleyen bir hüküm bulunmamaktadır. İnanç sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümünde dayanak yapılan 5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında, inançlı işlemin ispatı için yazılı delil aranmış olup, geçerliliği için şekil şartı (yazılı belge) aranmamıştır.
6100 sayılı Kanunun 189. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca, bir hususun belirli delillerle ispatını ancak kanun emredebilir. Bu hüküm uyarınca, içtihadı birleştirme kararı ile dahi bir hususun belirli bir delille ispatı şart koşulamaz, yargılama ispat konusundaki kanun hükümlerine göre yapılmalıdır.
Öte yandan, uyuşmazlığın çözümünde dayanak yapılan İçtihadı Birleştirme Kararı, konusuyla sınırlı, gerekçesiyle açıklayıcı ve sonuçlarıyla görülmekte olan benzer davalar için bağlayıcıdır.
5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararına konu inançlı işlem, 6100 sayılı Kanunun 203. maddesinin birinci fıkrasının "a" bendinde sayılan altsoy, üstsoy, kardeşler, eşler, kayınbaba, kaynana ile gelin ve damat arasındaki işlemlerden olmadığına göre, ispat şekli için aranan yazılı delil bu dava için bağlayıcı olamayacaktır.
Yerel mahkeme kararıyla, İçtihadı Birleştirme Kararına yanlış anlam verilmek suretiyle, inançlı işlemin ispatında aranan yazılı delil geçerlilik koşulu gibi değerlendirilmiş, ispat hukukuna ilişkin hükümler ise nazara alınmamış ve davalı Emine yönünden açılan dava yazılı belge bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.
Davaya konu inançlı işlemin, altsoy–üstsoy olan ana-oğul arasında yapıldığı iddia olunduğuna göre, özellikle ve öncelikle davalı... yönünden açılan davanın ispat hukukuna ilişkin genel hükümler çerçevesinde ve özellikle 6100 sayılı Kanunun senetle ispatın istisnasını düzenleyen 203. maddesi nazara alınarak çözülmesi gerekir. Ancak, tapu iptal ve tescil talebinin kabul edilmemesi durumda, her iki davalı yönünden davacının ikinci kademedeki tazminat talebi konusunda olumlu veya olumsuz bir karar verilmelidir. Açıklanan farklı gerekçelerle sayın çoğunluğun görüşüne katılamıyorum.

Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


Avukat Web Sitesi