1. Hukuk Dairesi 2014/21751 E. , 2017/2447 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptali-tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı ve davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ... "in raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Davacı; mirasbırakan babası...’ın maliki olduğu 428 ada 9 parsel sayılı taşınmazını cami yapılması şartlı şerh ile 15.10.1992 tarihinde Türkiye Diyanet Vakfına bağışta bulunduğunu, mirasbırakanın 14/02/2009 tarihinde vefat ettiğini, bağışlamayı ... Müftülüğü"nün 2012 yılı Eylül ayında kendisini araması ile öğrendiğini, taşınmaza gerek imar durumu gerekse fiziki şartlar nedeniyle cami yapılmasının mümkün olmadığının tespit edildiğini, davalıya, taşınmazın iade edilmesi ve bağış şartının yerine getirilmemesi nedeniyle manevi tazminat ödenmesi yönünde ihtarname gönderdiğini, ihtarname gereği yapılmadığından tapunun iptali ile adına tesciline, olmadığı takdirde şimdilik 150.000,00 TL’nin bedel tahsiline ve 30.000,00 TL manevi tazminata karar verilmesini istemiştir.
Davalı; davada 1 yıllık geri alım hakkı süresinin dolduğunu, fiziki ve teknik nedenlerle bağış şartının yerine getirilemediğini, manevi tazminat talebinin hiçbir haklı gerekçesi ve hukuki dayanağının bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davalı vakıf tarafından şartın yerine getirilmediği, taşınmazın imar durumu ve fiziki özellikleri nedeniyle cami yapımına uygun olmadığı, bundan sonra da bu şartı gerçekleştirme olanağının bulunmadığı anlaşılmakla davacı tarafın tapu iptali ve tescil talebinin kabulüne, koşulları gerçekleşmediğinden manevi tazminat talebinin reddine karar verilmiş, karar davacı ve davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Toplanan deliller ve dosya içeriğine nazaran davalının manevi tazminat isteminin reddine dair kararda bir isabetsizlik bulunmadığından davacının temyiz itirazının reddine, davalının temyizine gelince;
Bilindiği üzere; bağıştan dönme (rücu) bağışlayanın tek taraflı bağışlanana varması gerekli beyanıyla geriye yürüyerek (makable şamil) hukuki ilişkiye son veren yenilik doğurucu bir haktır. Bağışlanan bağışlayana veya yakınlarına karşı bir cürüm işlerse veya yasa gereği yapmakla zorunlu olduğu ödevlerini önemli surette aksatırsa yahut bağışlamayı sınırlayan ödevleri haklı bir sebep olmaksızın yerine getirmezse bağışlayan bağıştan dönme (rücu) sebebini öğrendiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde beyanda bulunmak veya dava açmak suretiyle bağıştan dönebilir. Bağıştan dönme (rücu) 6098 s. Türk Borçlar Kanununun 295. (818 s. Borçlar Kanununun 244.) maddesinde aynen; “Bağışlayan, aşağıdaki durumlardan biri gerçekleşmişse, elden bağışlamayı veya yerine getirdiği bağışlama sözünü geri alabilir ve bağışlananın istem tarihindeki zenginleşmesi ölçüsünde, bağışlama konusunun geri verilmesini isteyebilir:
1. Bağışlanan, bağışlayana veya yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse.
2. Bağışlanan, bağışlayana veya onun ailesinden bir kimseye karşı kanundan doğan yükümlülüklerine önemli ölçüde aykırı davranmışsa.
3. Bağışlanan, yüklemeli bağışlamada haklı bir sebep olmaksızın yüklemeyi yerine getirmemişse.” şeklinde hükme bağlanmıştır. Yasa koyucu söz konusu Türk Borçlar Kanununun 295. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları hükmüyle mirastan ıskat sebeplerini düzenleyen Türk Medeni Kanununun 510. maddesi arasında paralellik sağlamış, bağıştan yararlanan kişiyi bağışlayanın devamlı baskısından kurtarmak istemiştir. Gerçekten basit olayların dönme (rücu) nedeni sayılması, yukarıda değinilen mahzurun yanında açıklanan yasa maddelerinde izlenen amaca aykırı bir durum yaratacağı gibi hak ve adalet duygularını da zedeler. Bu itibarla her iki madde hükümleri birlikte değerlendirilerek olayların kapsamları, nitelikleri özellikle vahamet derecelerinin göz önünde bulundurulması zorunludur. Hemen belirtmek gerekir ki; bağıştan dönme (rücu) kurulmuş olan bir sözleşmeyi sonradan ortaya çıkan sebeplere göre sona erdiren yenilik doğurucu bir hak olduğundan, bağışlanan ancak dönme (rücu) anında elinde kalan miktarı vermekle yükümlüdür. Bu hak TBK"nin 297. (818 s. Borçlar Kanununun 246.) maddesine göre geri alma sebebinin öğrenilmesinden itibaren bir yıl içerisinde kullanılmalıdır.
Somut olaya gelince: dava 06.12.2012 tarihinde açılmış olup Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü Ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 1. maddesi gereğince Türk Borçlar Kanununun yürürlüğünden önceki fiil ve işlemlere dayanılarak açılan davalarda Borçlar Kanununun 246. maddenin uygulanması gerektiği açıktır.
Borçlar Kanununun “Müruru zaman ve dava hakkının mirasçılara intikali” başlıklı 246. maddesinde;
“Vahibin, rücu sebebine vakıf olduğu günden itibaren bir sene içinde hibeden rücu etmeğe hakkı vardır.
Vahip sene geçmeden vefat ederse dava hakkı, mirasçılarına intikal eder ve mirasçılar senenin hitamına kadar rücu davası ikame edebilirler.
Mevhubunleh, haksız olarak tasavvur ve tasmim ile vahibi öldürür veya rücu hakkını kullanmaktan menederse, mirasçılar hibenin feshini dava edebilirler.” denilmektedir.
Miras bırakan tarafından 16.03.2007 tarihinde verilen dilekçede bağış koşullarının yerine getirilemeyeceğinin öğrenildiği, miras bırakan tarafından süresinde bağıştan rücu istemli dava açılmadığı, bu durumda mirasçı tarafından da rücu istemli dava açılamayacağından davanın reddi gerekirken davanın kabulüne karar verilmesi doğru değildir.
Davalının bu yöndeki temyiz isteminin kabulüyle hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 08.05.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.