8. Hukuk Dairesi 2016/16813 E. , 2019/1969 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu İptali Ve Tescil
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş olup ek kararın davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
KARAR
Davacılar vekili, dava konusu 253 parsel sayılı taşınmazın, malik ...’nın bir kısım mirasçıları tarafından 23.6.1950 ve 14.2.1952 tarihli harici senetlerle dava dışı... ve ...’a satıldığını, onlardan da vekil edenlerinin miras bırakanları ... Kabaklı’nın 11.2.1959 tarihinde dava konusu yeri satın aldığını, o tarihten itibaren önce miras bırakan ..., ölümü ile de vekil edenleri tarafından taşınmazın zilyet ve tasarruf edildiğini belirterek, ... veresesi adına bulunan tapu kaydının TMK"nin 713/2. maddesi uyarınca hukukî değerini yitirdiğini ileri sürerek dava konusu taşınmazın tapı kaydının iptali ile payları oranında vekil edenleri adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir.
Bir kısım davalılar ... ve müşterekleri vekili ile 20.12.1995 tarihli yargılama oturumuna katılan bir kısım davalılar, kazanma koşularının oluşmadığını, tapulu yerlerde harici satışın geçersiz olduğunu, yapılan bir satış da bulunmadığını açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuşlar, bir kısım davalılara ise dava dilekçesi ilanen tebliğ edilmiştir.
Kayıt malikinin mirasçılarından görünen ..., ... ve ...’in dosyaya ibraz edilen mirasçılık belgesine göre mirasçısının Hazine olarak belirlenmesi sebebiyle davaya dahil edilen davalı Hazine vekili, tapulu taşınmazların haricen satışının mümkün olmadığını açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece ilk hükümle, davanın kabulüne karar verilmesi üzerine, hükmün davalılar tarafından temyzi edilmesi üzerine, Daire"nin 4.10.2010 tarihli ve 2010/4514 Esas 210/4523 Karar sayılı ilamı ile, taraf teşkili tamamlanmadan savunma hakkı kısıtlanarak yargılamaya devam edildiği ve esas hakkında karar verildiği, taraf teşkilinin sağlanması gerektiği gerekçesi ile bozulmuştur. Mahkemesince yeniden yapılan yargılama sonucunda, Anayasa Mahkemesi kararı ile ölmüş sözcüğü iptal edilerek metinden çıkarılmış olduğu, TMK"nin 713/2 maddesi uyarınca tapulu bir malın mülkiyetinin zilyetlikle kazanım koşullarının değiştiği ve ölmüş bir kişinin tapulu malının zilyetlikle kazanılamayacağının hüküm altına alındığı, kaç sene sürmüş olursa olsun Anayasa"nın belirtilen hükümlerine göre artık hüküm ifade etmeyen bir zilyetliğe, 713/1"deki zilyetliğin hukuki sonuçlarını bağlamanın hukuken mümkün olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir. Bu defa, mahkemece, ek kararla, davacılar vekilinin temyiz başvurusunun tebliğ tarihinden sonra 15 günlük yasal süre dolduktan sonra 27/10/2014 tarihinde yapıldığı ve temyiz başvurusunun süresinde olmamaması nedeniyle temyiz isteminin reddine karar verilmiştir.
Mahkemece, davacılar vekilinin temyiz itirazının reddine karar verilmiş ise de, Tebligat Kanunu 11. maddesi vekile yapılacak tebligatı düzenlemiş olup, vekil olmadığı takdirde daimi çalışanına tebligat yapılmaktadır. Buna ek olarak Tebligat Tüzüğü 28. madde gereği tebliğ memurunun tebligatta mutlaka tevziat saatlerini ve kişinin nerede olduğunu tebliğ mazbatasına yazması gerekmektedir. Tebliğ memurunun Tebligat Yönetmeliği’nin 36. maddesi gereği ise kimlik araştırması yapması, buna göre muhatabın veya kanun ve yönetmeliğe göre muhatap adına tebliğ yapılacak kişilerin kimlikleri ile şartları taşıyıp taşımadıklarını incelemesi gerekmektedir. Somut olayda; davacılar vekiline karar 30.09.2014 tarihinde aynı adreste ehli ve yetkili kişisi imzasına tebliğ edilmiş olup, tebligat mazbatasına tevziat saatleri ve avukatın nerede olduğu yazılmamıştır. Temyiz dilekçesi ise 27.10.2014 tarihinde verilmiştir. Yukarıda açıklanan sebeplerle davacılar vekiline yapılan karar tebliği usulüne uygun olmadığından temyiz talebi süresinde kabul edilmekle mahkemenin temyiz isteminin süresinde olmadığından bahisle reddine dair 21.06.2016 tarihli ek kararın kaldırılması gerekmiştir. İşin esasının incelenmesine geçildi.
Dava, TMK 713/1 ve 713/2 maddesinde yazılı bulunan “ölüm” hukuki nedenine dayalı mülkiyet aktarımına yönelik tapu iptali ve tescil davasıdır.
Tüm dosya içeriği ve toplanan delillerden, dava konusu 253 parsel sayılı taşınmazın kadastro ile 04.10.1932 tarihinde davalılar murisi "... Veresesi" adına tapuya tescil edildiği, 24.11.1988 tarihinde taşınmazın murisin mirasçılarına intikal ettiği, dosyasına sunulan ..."nın İskenderun Sulh Hukuk Mahkemesinin 1974/783 Esas 1975/384 Karar ve 09.06.1975 tarihli veraset ilamında murisin ölüm tarihinin tam olaak belirtilmediği ancak 50 yıl önce vefat ettiğinin belirtildiği, davacılar vekilinin, muris ...’nın bir kısım mirasçıları tarafından 23.6.1950 ve 14.2.1952 tarihli harici senetlerle dava konusu taşınmazı dava dışı... ve ...’a satıldığını, onlardan da vekil edenlerinin miras bırakanları ... Kabaklı’nın 11.2.1959 tarihinde dava konusu yeri satın aldığını, o tarihten itibaren önce miras bırakan ..., ölümü ile de vekil edenleri tarafından taşınmazın zilyet ve tasarruf edildiğini belirterek tapu iptal ve tescil isteğinde bulunduğu anlaşılmaktadır.
Somut olayda, mahkemece, her ne kadar, Türk Medeni Kanunu 713/2 maddesindeki ""ölmüş"" ibaresinin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiği, davacının bu durumda ölüm sebebinden yararlanamayacağı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş ise de, bu görüşe katılma olanağı bulunmamaktadır.
Şöyle ki; Kural olarak, tapulu bir taşınmazın olağanüstü zamanaşımı yoluyla iktisabı mümkün değildir. Ancak kanunun açıkça izin verdiği ayrık durumlarda tapulu bir taşınmazın tamamının veya belli bir payının koşulları oluştuğu takdirde olağanüstü zamanaşımı yoluyla kazanılması mümkün olabilir. Kanunda düzenlenen ayrık hallerden biri de, TMK"nin 713/2. maddesidir. Anılan fıkranın önceki düzenlemesinde “aynı koşullar altında, maliki tapu kütüğünden anlaşılmayan veya 20 yıl önce ölmüş ya da hakkında gaiplik kararı verilmiş bir kimse adına kayıtlı bulunan taşınmazın tamamının veya bölünmesinde sakınca olmayan bir parçasının zilyedi de o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir” denilmiştir.
Aynı Kanun maddesinin 1. fıkrasında ise; “tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak 20 yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir.” düzenlemesine yer verilmiş, 5. fıkranın son cümlesinde de; “Mülkiyet, birinci fıkrada öngörülen koşulların gerçekleştiği anda kazanılmış olur.” ilkesi getirilmiştir.
Anılan kanuni düzenlemelere göre; tapulu bir taşınmazın tamamının veya bölünmesinde sakınca olmayan bir parçasının zilyedi adına tesciline karar verilmesi için, malikin ya da paydaşın ölmüş olması, yukarıda açıklanan koşullarda en az 20 yıl süre ile zilyet olunması ve bu süre içinde tapu kaydının intikal görmemesi gerekmektedir. Başka bir anlatımla, belirtilen koşulların tamamlanmasıyla mülkiyet kendiliğinden zilyede geçmiş olur. Mahkemece, sonradan verilen iptal ve tescile ilişkin karar yenilik doğurucu(inşai) nitelikte olmayıp, önceden doğmuş mülkiyet hakkının belirlenmesi niteliğindedir.
Her ne kadar, TMK"nin 713/2. maddesinin 2. fıkrasında yer alan “ölmüş” sözcüğü, Anayasa Mahkemesinin 17.03.2011 tarihli ve 2009/58 Esas, 2011/52 Karar sayılı kararıyla iptaline ve yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmişse de; Anayasa"nın 153/5. fıkrasında “iptal kararlarının geriye yürüyemeyeceği” açıklanmıştır. Nitekim Anayasa Mahkemesi de, 12.12.1989 tarihli ve 1989/11 Esas, 1989/48 Karar sayılı kararında iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralını kabul etmek suretiyle, hukuksal ve nesnel alanda sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadar ki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır.
Tüm bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde; TMK"nin 713/1 ve 2. fıkralarına dayalı olarak açılan tapu iptal ve tescil davalarında, koşullarına uygun olarak 20 yıllık zilyetlik süresinin tamamlandığı anda mülkiyetin kazanıldığının ve zilyet lehine kazanılmış (müktesep) hak doğduğunun kabulü gerekmektedir. Şu halde, Anayasa Mahkemesince yürürlüğün durdurulması kararının verildiği 17.03.2011 tarihi ya da davanın açıldığı tarihten hangisi önce ise, o tarihe kadar kazanma koşulları tamamlanmışsa, tapunun iptaliyle zilyet adına tesciline karar verilmesi gerekmektedir. Davanın yürürlüğün durdurulması kararının verildiği 17.03.2011 tarihinden önce veya sonra açılmış olmasının bir önemi bulunmamaktadır.
Bundan ayrı, harici satış senetleri sadece tapulu taşınmazın satın alındığı tarihten itibaren kural olarak satın alan kişi veya kişilerin zilyetliğinin hangi tarihte başladığı bakımından kabul edilebilir. Bunun dışında tapulu taşınmazların TMK"nin 706, TBK"nin 237, 2644 sayılı TK"nin 26. maddesi gereğince alım ve satımları resmi şekilde yapılmadığı sürece hukuken geçerli bir sonuç doğurmayıp, alıcıya herhangi bir hak bahşetmez, TMK"nin 713/1. maddesine dayalı istek hakkında da hiç şüphesiz olumlu bir sonuç doğurmaz. Yani, tapulu taşınmazların kazanmayı sağlayan zilyetlikle edinilmesi mümkün değildir. Sadece bunun tek istisnasını TMK"nin 713/2. fıkrasında yer alan hukuki sebeplere dayalı olarak açılan davalar oluşturmaktadır.
Yapılan açıklamalar karşısında; davada TMK"nin 713/2. maddesinde yer alan “ölüm” sebebine dayanıldığına göre, yukarıda yapılan açıklamalar karşısında iddia ve savunma doğrultusunda tarafların delillerinin dayanılan sebep dikkate alınarak toplanması ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre işin esası ile ilgili bir hüküm kurulması gerekirken, hataya düşülerek yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş olması doğru olmamıştır.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle, davacılar vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan kabulü ile Yerel Mahkeme hükmünün 6100 sayılı HMK"nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK"un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, taraflarca HUMK"un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 26.02.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.