8. Hukuk Dairesi 2010/1408 E. , 2010/4952 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tescil
... ile Hazine ve ... aralarındaki tescil davasının kabulüne dair .... Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 24.12.2009 gün ve 477/85 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı, dava dilekçesinde mevki ve sınırları gösterilen yaklaşık 20 dönümlük taşınmazın 25 yıldan fazla süre ile tarım arazisi olarak tasarruf edildiğini açıklayarak adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiş, davalı Hazine vekili, davanın reddine karar verilmesini savunmuş, mahkemece iktisap şartları gerçekleştiğinden davanın kabulüne karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş ise de yapılan araştırma ve inceleme eksiktir. Dava konusu taşınmazın hangi nedenle tespit dışı bırakıldığı teknik bilirkişinin krokili raporu eklenmek suretiyle Kadastro Müdürlüğünden sorulmamış, teknik bilirkişi vasıtası ile pafta üzerinde inceleme yapılmamıştır. Uyuşmazlık konusu taşınmaz, 1971 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında tespit dışı bırakılan bir yer olup Afşin Belediyesi sınırları içerisinde kalmaktadır. Belediye imar planı içerisinde bulunan bir yerin şartları oluştuğu takdirde olağanüstü zamanaşımı yoluyla kazanılması mümkündür. İmar planı içerisinde olma kazanmaya engel teşkil etmez. 3402 sayılı Kadastro Kanununun 17.maddesinin son fıkrası imar ve ihya bakımından imar planı içerisinde olmamayı bir koşul olarak öngörmüş olup imar planı içerisinde bulunan yerlerin imar ve ihya yoluyla kazanılması yasaklanmıştır. Gerçekten de bir yerin imar ve ihya yoluyla kazanılabilmesi için İl, İlçe ve Kasabaların imar planı içerisinde olmaması gerekir. Görülmekte olan davada taşınmazın imar planı içerisinde kalıp kalmadığı, imar planı içerisinde ise hangi tarihte onaylı plan kapsamına alındığı üzerinde durulmamış, tescil konusu taşınmazın sınırlarında bulunan 249 ada 15,16,17,18,19,20 ve 21 parsellere ait tapu kayıtları, kadastro tutanakları ile varsa dayanak, tapu ve vergi kayıtları ile hüküm dosyaları istenilerek tescil konusu yeri ne gösterdiği tespit edilmemiştir.
Bundan ayrı; teknik bilirkişi tarafından düzenlenen krokili raporda, tescili istenen taşınmazın sınırında dağlık alan, yakın çevresinde ortamalı mera, güney sınırında ise, ark bulunmaktadır. Mahkemece taşınmazın niteliğinin belirlenmesi bakımından usulüne uygun olarak mera araştırması yapılmamış, sınırındaki su arkı dikkate alınarak 5403 sayılı Kanunun 26.maddesiyle değişik 3402 sayılı Kanunun 14.maddesi uyarınca taşınmazın sulu tarım arazisi niteliğinde olup olmadığı belirlenmemiştir.
Uyuşmazlık dava konusu taşınmazın niteliğinin belirlenmesi ile ilgilidir. Başka bir ifade ile dava konusu taşınmazın öncesinin mera niteliğindeki yerlerden olup olmadığı hususunun araştırılması ile ilgilidir. Bir yerin öncesinin veya hâlihazır durumunun tahsisli veya kadim meralardan olup olmadığı ayrı usul ve şekilde araştırılmaya tabidir. Zira tahsisli ve kadim meraların oluşumu itibariyle farklılıkları vardır. Tahsisli meralar, yetkili merciler tarafından kamunun yararlanmasına ayrılmak suretiyle ve tahsis yoluyla oluştuğu halde, kadim meralar, başlangıcı bilinmeyen bir zamandan beri geleneksel olarak o yer halkının yararlanması suretiyle kamu malı niteliğini kazanırlar. Yargıtay HGK’nun 30.10.1991 tarih 1991/8-427-544 ve 3.5.1995 tarih ve 1995/17-149-502 sayılı kararlarında da belirtildiği gibi bir yerin yetkili bir merci tarafından mera olarak tahsis edilmesi, evveliyatı itibariyle o yerin mutlak surette mera olarak kabulüne yeterli olmadığı gibi zilyetlikle iktisap iddiasının dinlenmesine de engel değildir. Ne var ki, yetkili merci tarafından bir yerin mera olarak tahsisinin yapılmış olması durumunda gerçek kişinin o yerdeki zilyetliği sona ereceğinden mera olarak tahsisin yapıldığı tarih itibariyle kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülk edinme koşullarının saptanması gerekir. Taşınmazın tahsis yoluyla değil de kadim mera olduğunun anlaşılması halinde ise hiçbir şekilde kazandırıcı zamanaşımı yoluyla iktisabı mümkün değildir. Bu durumda mahkemece yapılacak iş; tahsisli veya kadim mera olup olmadığının usulüne uygun şekilde araştırılmasıdır.
Taşınmazın tahsisli meralardan olup olmadığı hususu araştırılırken, öncelikle bu yerde mera tahsisinin bulunup bulunmadığının İl Özel İdaresi ve İl Tarım Müdürlüğünden sorulması, varsa mera norm kararı ile tahsis tutanağı ve paftası getirtilerek mahallinde uygulanıp nizalı taşınmazın bu belgeler kapsamında kalıp kalmadığı, mera norm kararına göre tahsis edilen meranın menşei norm kararından araştırılarak tahsisin mevcut kadim meradan mı, yoksa 4342 sayılı Mera Kanununun 5. maddesinde sıralanan yerlerden mi yapıldığı tahkik ve tesbit edilmelidir. Taşınmazın öncesinin kadim mera niteliğinde olup olmadığı hususu araştırılırken yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına göre, komşu köylerden seçilecek yerel bilirkişi ve tanık ifadeleri ve uzman bilirkişi ziraat yüksek mühendisi aracılığı ile tespiti, toprak tevzi komisyonu veya kadastroca işlem gören yerlerde komşu parsellere ait tutanak ve dayanağı belgeler getirtilerek mahalline uygulanmak suretiyle dava konusu taşınmaz yönünü ne şekilde gösterildiği tespit edilerek nizalı taşınmaz ve çevreleyen komşu taşınmazın mera niteliğinde olup olmadığı araştırılarak belirlenecek niteliğe göre yukarıda açıklanan hususlar da düşünülerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ve inceleme sonunda yazılı şekilde karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi uyarınca BOZULMASINA, 21.10.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.