Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/2008
Karar No: 2019/172

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/2008 Esas 2019/172 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2017/2008 E.  ,  2019/172 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

    Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Ulukışla Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 20.12.2012 tarihli ve 2011/60 E., 2012/146 K. sayılı karar davalı vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 29.05.2014 tarihli ve 2014/3094 E., 2014/7137 K. sayılı kararı ile;
    “…Dava, komşuluk hukukundan kaynaklanan maddi tazminat isteğine ilişkindir.
    Davacı, davalı şirket tarafından dere üzerine yapılan köprü nedeniyle suların yükseldiği, su baskınlarına maruz kalması nedeniyle meyve ağaçlarının kurumasına sebebiyet verildiğinden 9.217,00 TL tazminatın davalıdan tahsilini talep etmiştir.
    Davalı vekili, tespitin arazide hemen yağış sonrası yapıldığını, bu aşamada zararın meydana gelmediğini, davanın reddini savunmuştur.
    Mahkemece, davanın kısmen kabulüne, 8.171,47 TL tazminatın dava tarihinden itibaren faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
    Hükmü, davalı vekili temyiz etmiştir.
    Mahkemece, hükme esas alınan ziraat mühendisi bilirkişi raporuna göre, taşınmazın elma bahçesi ve tarla olarak değerleri arasındaki farktan oluşan bedel ile kuruyan fidanların değerleri toplamı olan 8.171,47 TL tazminata hükmedilmiş ise de dava konusu taşınmazın meyve bahçesi niteliğini tamamen kaybetmediği, taşınmazdaki 15 adet fidanının hayatiyetini kaybettiği, taban su seviyesi aynı şekilde devam ettiği takdirde meyve ağaçlarının ölümlerinin devam edeceği anlaşılmaktadır.
    Somut zarar henüz gerçekleşmeden, muhtemel zarar nedeniyle komşuluk hukukuna aykırılığın giderilmesi istenemez. Mahkemece, ileride başka zararları oluştuğu takdirde bu zararlarının tazminini de isteyebileceği gözetilerek davacının sadece taban suyunun yükselmesi sonucu fidanlarının kuruması ve hayatiyetlerini kaybetmesi nedeniyle dava tarihi itibariyle gerçekleşen mevcut zararının hüküm altına alınması gerekirken muhtemel zararının tazminine karar verilmesi doğru görülmemiş, bu sebeple hükmün bozulması gerekmiştir...”
    gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.


    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Dava, haksız fiilden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir.
    Davacı vekili, yol yapım çalışması sırasında dere üzerine davalı şirket tarafından inşa edilen köprü tabanının dere yatağından yüksek olması nedeniyle deredeki suyun birikerek davacıya ait bahçeye taştığını ve bunun sonucunda taşınmaz üzerinde bulunan meyve ağaçlarının kuruduğunu, taban suyunun yükselmesi nedeniyle taşınmazın meyve bahçesi olarak kullanılmasının artık mümkün olmadığını, bu durumun Ulukışla Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/11 D.iş sayılı dosyadan yapılan tespitteki bilirkişi raporu ile de belirlendiğini ileri sürerek 9.217,00TL tutarındaki zararının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
    Davalı vekili, davacı tarafın yaptırdığı tespitte bilirkişi tarafından yapılan ölçümde teknik hata bulunduğundan tespit raporunu kabul etmediklerini, arazide bulunan su göleti ve yeraltı su yüksekliğinin yoğun yağışa bağlı dönemsel olarak arttığını ve süreklilik göstermediğini; bilirkişilerin "mevcut fidanların zarar görmediğini ancak ileriki zamanlarda zarar görebileceğini, taşınmazın normal tarla bitkileri ile tarım yapmaya müsait olduğunu" taşınmazın ve menfezin bu hâlde kalması hâlinde taşınmazda değer kaybı oluşacağını kabul ederek hesaplama yaptığını, arazi bedeline ilişkin olarak yapılan hesaplamanın fahiş olduğunu ve yapılan hesaplamanın değer kaydı değil tüm arazi değeri olduğunu beyanla davanın reddini savunmuştur.
    Mahkemece, davalının yol çalışması sırasında şantiye alanına ulaşmak amacıyla inşa ettiği köprü nedeniyle taban suyunun yükselmesine bağlı olarak kullanım şeklinin değişmesinden kaynaklanan davacı taşınmazındaki değer kaybı ve fidanların kuruması nedeniyle oluşan zarardan davalının sorumlu olduğu belirtilerek 8.171,47TL’nin dava tarihinden işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
    Davalı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
    Mahkemece önceki gerekçelerle ve özellikle köprü ve menfez tesisinin inşası sonrası yakındaki dere ile tarım arazisi niteliğindeki davacıya ait arazi arasındaki kot farkının en az 120 cm azalması sonucu yükselen taban suyuna bağlı olarak dava konusu taşınmazda meyve üretiminin yapılmasının teknik olarak mümkün olmadığı, bunun yerine sadece tarla bitkileri yetiştirmenin mümkün olacağı, dolayısıyla arazinin vasfının değiştiği, bu hâli ile taşınmazın değerinin düşmesi hususu davacının gelecekte doğacak değil, hâlen mevcut ve dava tarihi itibari ile gerçekleşmiş bir zararı oluşturduğu vurgulanmak suretiyle direnme kararı verilmiştir.
    Direnme hükmünü davalı vekili temyiz etmiştir.
    Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davalı tarafından köprü inşası sonrasında taşınmazdaki taban suyunun yükselmesi nedeniyle taşınmazda oluşan değer kaybının mevcut bir zarar mı yoksa muhtemel zarar mı olduğu; burada varılacak sonuca göre taşınmazın değer düşüklüğünün talep edilip edilemeyeceği noktalarında toplanmaktadır.
    Dava, haksız fiil hukuksal nedenine dayalı maddi tazminat istemine ilişkindir.
    Borçlar Kanunu’nda sorumluluk nedenleri arasında düzenlenen haksız fiil hukuka aykırı bir eylemle başkasına zarar verilmesidir. Borçlar hukukumuzda genel kural, kusura dayanan haksız fiil sorumluluğudur. Bununla birlikte gerek Türk Borçlar Kanunu’nda gerek Türk Medeni Kanunu’nda gerekse bazı özel kanunlarda kusur aranmayan sorumluluk (kusursuz sorumluluk) hâlleri de yer almaktadır.
    Haksız fiillin varlığı, diğer bir ifadeyle aralarında önceden bir münasebet bulunmaksızın veya önceden mevcut münasebet ihlal edilmeksizin birisinin hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar vermesi hâlinde tazminat borcu ortaya çıkabilir. Bu takdirde akde muhalefet (sözleşmeye aykırılık) değil haksız fiilin varlığı; akdi mesuliyet (sözleşmeye dayalı sorumluluk) değil, akit dışı mesuliyet (sözleşme dışı sorumluluk) söz konusu olur.
    Hukuka aykırı fiiller, hukuk nizamının tasvip etmediği fiillerdir. Bu gibi fiilleri ika edenlere hukuk nizamı fiilden meydana gelen zararı tazmin mükellefiyeti yükler, yani bunların failleri fiillerinden sorumlu olurlar.
    Şu hâlde hukuk düzeninde hukuka aykırı fiillere izafe ettiği hukuki netice, fiilden meydana gelen zararı tazmin borcunun doğmasıdır. Fail bu neticeyi önceden düşünmez ve düşünse bile bunun ortaya çıkmasını arzu etmez. Failin iradesi tazminat ödeme hukuki neticesine değil, hukuka aykırı bir neticeye (kast hâlinde) veya maddi bir neticeye (ihmal hâlinde) yönelmiş bulunmaktadır.
    Borçlar Kanunumuza göre haksız fiil sorumluluğu, kural olarak (istisnası kusursuz sorumluluk hâlleri) failin (zarar verenin) kusurlu olmasına bağlıdır. Kusur sorumluluğuna dayanan haksız fiil, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 41. maddesinde “Mesuliyet Şartı” başlığı altında; “Gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs, o zararın tazminine mecburdur. Ahlâka mugayir bir fiil ile başka bir kimsenin zarara uğramasına bilerek sebebiyet veren şahıs, kezalik o zararı tazmine mecburdur.” şeklinde ifade edilmiştir.
    01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 49. maddesinde de benzer bir düzenlemeye gidilerek kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar verenin bu zararı gidermekle yükümlü olduğu belirtilmiştir.
    Gerek mülga BK’nın 41. maddesi gerekse TBK’nın 49. maddesi hukuka aykırı kusurlu bir fiille başkasına zarar veren kimsenin bu zararı tazmine mecbur olduğunu belirtmektedir. Böylece haksız fiilden sorumluluk, tazminat borcunun kaynağını oluşturmaktadır.
    Hem mülga BK’nın 41. maddesi hem de TBK’nın 49. maddesi uyarınca haksız fiil sorumluluğundan bahsedilebilmesi için bir fiilin bulunması, fiilin hukuka aykırı olması, kusurun bulunması, hukuka aykırı fiille zarar verilmesi ve hukuka aykırı fiil ile zarar arasında uygun illiyet bağının bulunması gerekmektedir. Netice itibariyle haksız fiilin; fiil, hukuka aykırılık, kusur, zarar ve uygun illiyet bağından ibaret olmak üzere beş unsuru bulunduğu söylenebilir. Bu unsurların tümünün bir arada bulunmadığı, bir veya birkaç unsurun eksik olduğu durumlarda, haksız fiilin varlığından söz edilemeyecektir.
    Haksız fiil sorumluluğundan bahsedilebilmesi için öncellikle sorumlu tutulacak kişinin işlediği bir fiilin (eylemin) bulunması gerekmektedir. Kendisinden tazminat istenen şahsın bir fiili yoksa sorumluluğu da söz konusu olmaz (Oğuzman K./Öz T.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Cilt 2, İstanbul 2018, s.13).
    Bununla birlikte haksız fiil sorumluğunun doğabilmesi için sadece fiilin varlığı yeterli değildir. Aynı zamanda fiilin hukuka aykırı olması gerekmektedir. Kanunlarımız bir fiilin nasıl ve hangi niteliklere sahip olduğu takdirde hukuka aykırı sayılacağını açıklamamıştır. Genel bir ifadeyle denilebilir ki hukuka aykırılık, kişilerin mal ve şahıs varlıklarını doğrudan doğruya koruyan emredici bir hareket tarzı kuralına aykırılık hâlinde ortaya çıkmaktadır (Tunçomağ, K.: Türk Borçlar Hukuku, Cilt: 1, 6. Baskı, İstanbul 1976, s.506).
    Haksız fiillerde hukuka aykırılık önceden mevcut bir hukuki ilişkinin yüklediği borçları yerine getirmemek şeklinde değil, objektif hukuk kaidelerinin her fert için uyulmasını mecburi kıldığı umumi vazifelere aykırı hareket tarzında bulunma şeklinde ortaya çıkar.
    Fransız Hukukuna göre başkasına zarar veren bir davranış failin kusurundan ileri geliyorsa hukuka aykırı sayılır. Bu sübjektif sistemdir. Bu sistemde davacı kendisine zarar veren fiilin bir hukuk kuralına aykırı düştüğünü ispatlamak zorunda değildir. Zira kusura dayanan her “zarar verici” fiilin hukuka aykırı olması asıldır. İsviçre-Türk Hukukunda ise objektif sistem benimsenmiştir. Buna göre hukuka aykırılık kusurdan bağımsız ve gerekiyorsa davacıdan ayrıca ispat etmesi beklenen bir unsurdur. O hâlde Türk Hukukuna göre, fiilin belli bir hukuk kuralına aykırılığı sabit olmadıkça haksız fiil sorumluluğundan söz edilemeyecektir (Tekinay,S./Akman, S./Burcuoğlu, H./Altop, A.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1993, s.476).
    Kusura dayanan haksız fiil sorumluluğu için aranan diğer ve en önemli şartlarında biri ise hukuka aykırı fiili işleyen kişinin kusurlu olmasıdır. Hukuka aykırılık, fiilin bir hukuk kuralına aykırı olduğunu, kusur ise bu hukuk kuralına aykırı fiile ilişkin iradesi sebebiyle failin davranışının kınanan bir davranış olmasını ifade eder.
    Kusur, bir hareket tarzının hukuk düzeninde muahezesini ihtiva eden bir nitelendirmedir. Ancak hukuk dilinde kısaltılmış olarak, kınanan hareket tarzının kendisi kusur olarak ifade edilir. “Kusurlu hareket tarzıyla zarara sebebiyet veren” yerine “kusuruyla zarara sebebiyet veren” denilir.
    Kast, kusurun en ağır derecesidir. Kast, failin hukuka aykırı sonucu tasavvur ettiğini (bu sonucun bilincinde olduğunu) ve bu sonucu istediğini ifade eder. İhmal ise hukuka aykırı sonucu arzu etmemesine rağmen bu sonucun meydana gelmemesi için iradesini yeter derecede kullanmaması, hâl ve şartların gerektirdiği dikkat ve özeni göstermemesidir.
    İhmal, hukuka aykırı neticeyi önlemek için durum ve şartların gerektirdiği özeni göstermemek olduğuna göre, hâkimin önüne gelen her olayda failin irade ve zekâsını, kabiliyetlerini, fizik vasıflarını, bilgisini dikkate alması ve failin hukuka aykırı neticeyi önceden öngörüp göremeyeceğini ve önleyip önleyemeyeceğini tespit etmelidir. Fail, şahsi nitelikleri itibariyle hukuka aykırı neticeyi görüp önleyemeyecek vaziyette idiyse ihmali olmadığı kabul edilmelidir (Tandoğan H: Türk Mes’liyet Hukuku, Ankara 1961, s.54).
    Haksız fiil sorumluluğundan söz edebilmek için gereken diğer bir şart ise zararın ortaya çıkmasıdır. BK’nın 41 (TBK’nın 49.) maddesi zarardan bahsetmekle beraber kanunda zarar tanımı yapılmamıştır. Doktrin ve yargısal içtihatlarda zarar “geniş anlamda zarar” , “dar anlamda zarar” olmak üzere ikiye ayrılmıştır.
    Geniş anlamda zarar, bir kişinin malvarlığında veya kişi varlığında (manevi varlığında) iradesi dışında meydana gelen eksilmeler olarak tanımlanmaktadır (Tandoğan,s. 63). Buna “karşılık dar anlamda zarar” teknik anlamdaki maddi zararı ifade etmekte olup, bu zarara malvarlığı zararı da denilmektedir.
    Maddi zarar, bir kimsenin malvarlığında iradesi dışında meydana gelen azalmadır. Malvarlığının zarar verici fiil olmasa idi bulunacağı durumla fiil sonucu aldığı durum arasındaki fark, zararı oluşturur (Nomer, H.: Haksız Fiil Sorumluluğunda Maddi Tazminatın Belirlenmesi, İstanbul 1996, s. 6 vd.). Sorumluluk hukukunda zararı tazmin borcunun doğabilmesi için haksız fiillerde hukuka aykırı bir davranış, tehlike sorumluluğunda tehlikenin gerçekleşmesi, olağan sebep sorumluluğunda objektif özen yükümlülüğünün ihlali sonunda zararın gerçekleşmesi gerekir. Bu davranış olumlu olabileceği gibi yapılması mümkün olan bir hareketi yapmama şeklinde olumsuz bir davranış da olabilir.
    Hukuka aykırı bir fiil işleyen kimse ancak bu fiilinin sebep olduğu zararları tazminle yükümlüdür. Bir kimseden fiilinin sebep olmadığı bir zararın tazmininin istenememesi mantık icabıdır. Şu hâlde zarar ile fiil arasında mantıki illiyet bulunmayan bir zararın tazmini istenemez.
    Fakat fiille mantıki illiyet bağı bulunan bütün zararlardan faili sorumlu tutmak da adil olmayabilir. Hayat tecrübelerine göre, bir fiilin, olayların normal akışında meydana getirebileceği zararlarla olan mantıki illiyet bağına uygun illiyet bağı denilmektedir. Mantıki illiyet zinciri içinde bir sebebin zararı meydana getirmeye uygun bir sebep olup olmadığı araştırılacaktır.
    Haksız fiilde zarar, malvarlığının mevcut durumuyla hukuka aykırı fiil olmasaydı arz edeceği durum arasındaki farkı ifade eder. Haksız fiil nedeniyle meydana gelen azalma, değişik açılardan sınıflandırılabilir. Ortaya çıkış zamanı bakımından ise zarar, mevcut, müstakbel ve muhtemel zarar olarak ayrıma tabi tutulmaktadır.
    Mevcut zarar, zararın hesap edildiği tarihe kadar gerçekleşmiş olan zarardır. Müstakbel zarar ise, bu tarihte gerçekleşmiş olmayan fakat başka bir unsurun eklenmesine gerek olmaksızın normal olarak gerçekleşmesi beklenen zarardır. Sağ kolu kesilen kişinin ekonomik geleceğinin sarsılması sebebiyle uğrayacağı zarar müstakbel zarara örnektir. Müstakbel zararın miktarının ispatı imkânsızdır. Bunu hâkim takdir edecektir.
    Muhtemel zarar ise henüz var olmayan ancak eklenecek bir riskin gerçekleşmesi hâlinde var olma ihtimali bulunan zarardır. Yaralandığı için ağır bir ameliyat geçiren bir kimsenin ölmesi riskine bağlı zararlar, muhtemel zarara örnek olarak verilebilir. Muhtemel zararın tazmini, risk gerçekleşmedikçe söz konusu olmaz (Oğuzman, K./Öz,T.: Borçlar Hukuku genel Hükümler. Cilt 2, İstanbul 2013, s. 43 vd.).
    Burada hemen belirtilmelidir ki maddi tazminat, bir kimsenin mamelekinde iradesi dışında meydana gelen eksilmenin, bir başka ifade ile maddi zararın giderilmesi için sorumlu olan şahıs tarafından yerine getirilmesi gereken edadır. Diğer bir tanımla da tazminat, borçlu tarafından yapılan ve alacaklı mamelekindeki eksilmeyi telafi eden bir edadır. Tazminat hukukunun bir ilkesi olarak, sorumluluk şartları gerçekleştiği takdirde, zarar veren, zarar görenin malvarlığında oluşan eksilmeyi gidermek durumundadır.
    BK’nın “Tazminat Miktarının Tayini” üst başlıklı 43. maddesinin 1. fıkrasında hâkimin, olayların özelliklerine ve durumun gereğine göre zararın miktarını tespit edeceği hükme bağlanmıştır. Burada hâl ve mevkiin icabından amaç, somut olayın niteliğidir.
    Kaynağına, sebebine, zarar veren ile zarar gören arasındaki hukuki ilişkiye ve her somut olayda farklı şekillerde gündeme gelebilecek benzeri ölçütlere göre, zararın niteliği, kapsamı ve miktarı, her olayın kendine özgü yapısı içerisinde, değişen bir özellik gösterecektir.
    Açıktır ki, hükmedilecek tazminat, hiçbir şekilde zarar miktarından fazla olamaz. Zarar miktarı tazminatın azami sınırını teşkil eder (Turgut Uyar, Açıklamalı – İçtihatlı Borçlar Kanunu Genel Hükümler, Birinci Cilt, 1990 bası, s. 549). Bir başka ifadeyle, tazminat miktarı hiçbir zaman gerçek zararı aşmamalıdır.
    Kısaca, tazminat miktarının belirlenmesinde, zarar görenin gerçek zararının esas alınması zorunlu olup; burada ilke, zarar doğurucu eylem, zarar görenin malvarlığında gerçekten ne miktarda bir azalmaya neden olmuş ise, zarar verenin tazminat borcu da, o miktarda olmalıdır.
    Tazminatın üst sınırının uğranılan zarar olmasından çıkarılabilecek sonuç, tazminatın her zaman mevcut zararı tamamen karşılayacak nitelikte olmayabileceği ve bununla birlikte kesinlikle zarardan fazla olamayacağıdır. Tazminat davalarında öncelikle zararın hesaplanması yapılacaktır. Zararın hesaplanmasından sonra olayın özellikleri ve uygulanacak indirim sebepleri hâkim tarafından göz önünde bulundurularak tazminata hükmedilecektir.
    Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince; dosya içinde bulunan tapu kaydından 129 ada 13 parsel sayılı taşınmazın bahçe vasfı ile davacı adına kayıtlı olduğu anlaşılmaktadır. Hükme esas alınan 23.11.2012 tarihli bilirkişi raporunda dava konusu taşınmazda elli yaşlarında elma ağaçlarının bulunmasının taşınmazda köprü inşa edilmeden önce taban suyu sorunun olmadığını gösterdiği, köprü menfezi ile taşınmaz arasındaki kot farkı dikkate alındığında taşınmazın meyve bahçesi olarak kullanılmasının mümkün olmadığı ancak tarla bitkileri yetiştiriciliğinde kullanılabileceği, bunun da taşınmazın değerinde düşüklüğüne sebep olduğu ve taşınmazın menfez yapılmasaydı meyve bahçesi olarak değeri ile kullanım şeklinin zorunlu olarak değişmesi sonucu oluşan değer arasındaki farkın değer düşüklüğü olduğu, davacının zararını taşınmazda kuruyan fidanların değeri ile değer düşüklüğü toplamının oluşturduğu belirtilmiştir.
    Yukarıda da ifade edildiği üzere haksız fiil işleyerek bir başkasına zarar veren kişi, bu zararı tazmin etmekle yükümlüdür. Tazminatın amacı, zarar verici olay meydana gelmemiş olsaydı zarar gören hangi durumda bulunacak idiyse o durumu sağlamak suretiyle zararı telafi etmektir. Tazminat hukukunun ilkelerinden biri olan tam tazmin ilkesi gereği, zarar veren sebep olduğu zararı tümüyle tazmin etmelidir. Bu ilkeye göre, zarar veren, “tüm zararı”, ancak “sadece sebep olduğu zararı” tazmin edecektir, bir başka ifade ile zarar gören sadece gerçek zararını (mevcut zararını) talep edebilecektir. Haksız fiil sonucu meydana gelen değer düşüklüğünün (kaybı) de kişinin malvarlığının aktifinde meydana gelen azalma olması nedeniyle mevcut zarar olduğu tartışmasızdır.
    O hâlde mahkemenin taşınmazda kullanım şeklinin değişmesi sonucu meydana gelen değer düşüklüğünün mevcut zarar olduğu gerekçesiyle verdiği direnme kararı yerindedir.
    Ne var ki, Özel Dairece bozma nedenine göre hüküm altına alınan tazminatın miktarına ilişkin temyiz incelemesi yapılmadığından bu yönde inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
    S O N U Ç: Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme uygun bulunduğundan, davalı vekilinin hüküm altına alınan tazminatın miktarına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 14. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 19.02.2019 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.




    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi