20. Hukuk Dairesi 2015/2467 E. , 2016/2763 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVACILAR : ... - ...
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacılar vekili ile davalı ... vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacılar vekili mahkemeye sunduğu 16/05/2013 havale tarihli dava dilekçesinde; ... ili, ... ilçesi, ... mahallesinde bulunan 1181 parsel sayılı arsa niteliğinde ve 442.00 m2 yüzölçümündeki taşınmazın müvekkilleri adına tapuda kayıtlı iken kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığından bahisle, Samandağı Asliye Hukuk Mahkemesinin ... Esas ve ... Karar sayılı ilâmı ile tapu kaydının bedelsiz olarak iptaline karar verildiğini ve kararın 05/05/2004 tarihinde kesinleştiğini beyan ederek, taşınmazın tam değerinin mahkemece tespiti ile 250.000 TL"nin iptal kararının kesinleşme tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı ... tahsili ile müvekkillerine ödenmesi istemiyle dava açmıştır.
Davalı ... vekili mahkemeye sunduğu 24/06/2013 tarihli cevap dilekçesinde; taşınmazın tapu kaydının mahkeme kararı ile hükmen iptal edildiğini, hukukî olay ve açılan dava ile ... arasında illiyet bağı bulunmadığını ve bu nedenle ... tazmini kusurlu sorumluluğu olmadığını ileri sürerek davanın reddini talep etmiştir.
Davacı vekili, keşif sonrasında belirlenen taşınmazın değeri üzerinden 09/12/2013 tarihinde mahkemeye sunduğu ek layihada; davasını harcını tamamlamak suretiyle 428.100,-TL. olarak yasal faiziyle birlikte ıslah etmiştir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile 372.620,16.-TL"nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile iptal edilen tapu kaydındaki payları oranında davalılara ödenmesine; fazlaya dair istemin reddine, davacı kendini vekil ile temsil ettirdiğinden kabul edilen miktar üzerinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT"ye göre hesaplanan 27.557,00.-TL vekâlet ücretinin davalıdan tahsili ile davacılara verilmesine, davalı kendini vekil ile temsil ettirdiğinden reddedilen miktar üzerinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT"ye göre hesaplanan 6.402,00.-TL vekâlet ücretinin davacılardan tahsili ile davalıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davacılar vekili ile davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava konusu ... ili, ... ilçesi, ... mahallesinde bulunan 1181 parsel sayılı arsa niteliğinde ve 442.00 m2 yüzölçümündeki taşınmaz ifraz suretiyle ... Belediyesi adına 21.08.1959 tarihinde kayıtlı iken alım ve satış işlemleri sonunda ½ hisse oranında ... adına 5.10.1984 tarihinde 2358 yevmiye ile ... adına 8.10.1990 tarihinde 3359 yevmiye ile tescil edilmiştir. Davacılar taşınmazı güven ilkesine dayalı olarak satın almışlardır.
Dava, tapu kaydının hükmen iptali nedeniyle 4721 sayılı Tük Medenî Kanununun 1007. maddesine göre açılan tazminat istemine ilişkindir.
Dosyaya getirtilen tapu kayıtları ile belgelerin ve kesinleşmiş ilâm örneklerinin incelenmesinde; dava konusu taşınmazın kıyı kenar çizgisi içerisinde kalması nedeniyle ... Asliye Hukuk Mahkemesinin ... Esas ...Karar sayılı ilâmı ile taşınmazın tapu kaydının iptaline, müdahalesinin menine ve üzerindeki inşaatın kal"ine karar verildiği ve kararın Yargıtay denetiminden geçerek 05.05.2005 tarihinde kesinleştiği ve hükmün infaz edilerek tapu kütüğüne işlendiği ve sayfasının kapatıldığı anlaşılmaktadır.
Eldeki dava 16/05/2013 tarihinde açılmıştır. Tapu iptali tescil kararı 05.05.2005 tarihinde kesinleştiğine göre davanın 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 146. maddesinde belirtilen 10 yıllık dava zamanaşımı süresi içerisinde açıldığı anlaşılmaktadır.
4721 sayılı TMK"nın 1007. maddesinde "Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücû eder." hükmü yer almakta olup bu düzenlemeye göre devletin sorumluluğu resmî sicile güvenden doğan kusursuz sorumluluktur. Sicile güvenden doğan kusursuz sorumluluk, tapu siciline bağlı çıkarların ve aynî hakların yanlış tescili sonucu değişmesi ya da yitirilmesi ile bu haklardan yoksun kalınması temeline dayanır. Çünkü, sicillerin doğru tutulmasını üstlenen ve taahhüt eden devlet, gerçeğe aykırı ve dayanaksız kayıtlardan doğan zararları da ödemekle yükümlüdür. Kusurun varlığı ya da yokluğu, Devletin sorumluluğu için önem taşımaz. Sadece, Devletin memuruna rücûu halinde kusurun varlığı önemlidir. Kesinleşen bir mahkeme hükmünün infazı yasal zorunluluk olup tapu memurunun bu nedenle kusurundan söz edilemez.
Açıklanan nedenlerle, TMK"nın 1007. maddesinde düzenlenen resmî sicile güvenden doğan objektif (kusursuz) sorumluluk halinin, 818 sayılı Kanunun 41. maddesiyle (6098 sayılı Borçlar Kanununun 49. ve devamı maddesinde) düzenlenen haksız fiil sorumluluğu ile ilgisi bulunmadığından, aynı Kanunun 72. maddesindeki (818 sayılı Kanunun 66. maddesi) zamanaşımı kurallarının uygulanma imkanı olmadığı gibi, TMK"nın 1007. maddesine dayanılarak açılan davalar için de ayrıca zamanaşımı süresi belirlenmemiştir. Bu itibarla, 6098 sayılı Borçlar Kanununun 146. maddesindeki (818 sayılı Kanunun 125. maddesi) 10 yıllık genel zamanaşımı süresinin uygulanması İHS 1 nolu ek protokol ile koruma altına alınan mülkiyet hakkının korunmasında esas olup, işbu davada zamanaşımı süresi dolmamıştır.
Kural olarak; 6098 sayılı Borçlar Kanununun 49. ve devamı maddesinde düzenlenen haksız fiilden kaynaklanan tazmini sorumluluk, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte doğar ve zamanaşımı süresi başlar. 4721 sayılı TMK"nın 1007. maddesinde düzenlenen objektif (kusursuz) sorumluluk halinin varlığının kabulünde; tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararların karşılanması amacını güden Devletin tazmini sorumluğu ise; mülkiyetin sona ermesi veya mülkten yararlanma hakkına açık ve kesin müdahale gerçekleştiği ve bu anlamda bir yerin kamu malı niteliğinde orman veya mera, yaylak, kışlak olması, kıyı kenar çizgisi içerisinde kumluk alanda kalması nedeniyle tapu kaydını iptal eden mahkeme kararının kesinleştiği tarihte başlar. Bu durumda, taşınmazın makul ve gerçek değerinin saptanmasında dava tarihi değil, mülkiyet hakkına müdahalenin gerçekleştiği ve zararın doğduğu tarih esas alınmalıdır.
Özel ve tüzel kişiler adına, Medenî Kanunda öngörülen haklar kullanılmak suretiyle, mahkemece hükmen verilen ve kesinleşen ilâm yolu ile veya alım, satış, intikal, ferağ, hibe/bağış ve takas gibi yöntemlerle tapuya tescil edilen taşınmazların, tapu kayıtlarının hükmen veya tapuda yapılan geçersiz belgelere dayalı olarak yolsuz işlemler sonucu iptali nedeniyle Medenî Kanununun 1007. maddesinden kaynaklanan Hazinenin kusursuz sorumluluğuna dayalı olarak açılan tazminat istemli davalarda;
Öncelikle; çekişmeli taşınmazın tapudaki niteliği ile hali hazır eylemli ve hukukî niteliğinin saptanması gerekir. Öncelikli olarak yapılacak bu belirleme ile taşınmazın tazminata esas alınacak niteliğinin saptanmasında kullanılacak yöntemi açısından önemlidir.
Dava konusu taşınmaz tapu kaydında arsa niteliğindedir. Taşınmaz şehir imar planı kapsamında arsa niteliğinde/şehir imar planı dışında mücavir alanda veya dışında olmakla birlikte 11/03/1983 tarih ve 17984 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan ve 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun 17/7/1972 tarihli ve 1610 sayılı Kanunla değişik 12. maddesinin 3. fıkrasına göre 8/02/1983 tarihinde kararlaştırılan ve 01/01/1983 tarihi itibariyle geriye doğru sene başı esas alınarak yürürlüğe giren 83/6122 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı çerçevesinde ve 17/04/1998 gün ve 1996/3 E. - 1998/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun Kararındaki ölçütlere göre; yol, su, elektrik, kanalizasyon, doğal gaz, temizlik/çöp gibi belediyenin altyapı hizmetlerinden yararlandığı gözetilerek arsa niteliğini kazanmış ve arsa niteliğinde olduğu kabul edilen taşınmazın, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 11. maddesinde belirtilen yönteme göre; Taşınmazın, “a) Cins ve nevini, b) Yüzölçümünü. c) Kıymetini etkileyebilecek bütün nitelik ve unsurlarını ve her unsurun ayrı ayrı değerini, d) Varsa vergi beyanını, e) Kamulaştırma tarihindeki resmî makamlarca yapılmış kıymet takdirlerini, f) Arazilerde; taşınmaz mal veya kaynağın kamulaştırma tarihindeki mevki ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması halinde getireceği net gelirini, g) Arsalarda; kamulaştırılma gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre satış değerini, h) Yapılarda; (…)(2) resmi birim fiyatları ve yapı maliyet hesaplarını ve yıpranma payını, ı) Bedelin tespitinde etkili olacak diğer objektif ölçüleri, Esas tutarak düzenleyecekleri raporda bütün bu unsurların cevaplarını ayrı ayrı belirtmek suretiyle ve ilgililerin beyanını da dikkate alarak gerekçeli bir değerlendirme raporuna dayalı olarak taşınmaz malın değerini tespit ederler.” denildiğinden çekişmeli taşınmazın tapu kaydının iptaline ilişkin kararın kesinleşme tarihindeki en yakın emsal satışlar baz alınarak emsal karşılaştırması yöntemine göre değer biçilmesi gerekirken, dava tarihine göre değer biçilmesi ve buna göre de yasal faiz yürütülerek, yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.
Ayrıca; Islaha esas alınan 5.12.2013 tarihli asıl raporda taşınmazın dava tarihine göre toplam değeri 428.100.-TL. olarak belirlendiği halde, 21.03.2014 tarihli ek raporda bu değer 372.620,16 TL olarak hesaplanmış ve bu farklılığın tapu kaydında 22.04.2011 tarihi yerine 22.04.2008 tarihi olarak alındığı ve TUİK değerlerinden kaynaklandığı belirtilmiş ise de bu tarihlerden neyin kastedildiği anlaşılamamıştır.
Bu nedenle, somut olayda; dava konusu taşınmaz tapu kaydında arsa niteliğinde olup, mülkiyetin el değiştirdiği tarih itibariyle 11/03/1983 tarih, 1983/6122 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile 17/04/1998 tarih ve 1996/3 E. - 1998/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararındaki ölçütlere göre arsa niteliğinde ise ya da arsa niteliğini kazanmışsa, arsaların bedelinin değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre mülkiyete müdahalenin gerçekleştiği tarihteki değerinin hesaplanması zorunludur.
Somut olayda, tapu kaydında arsa niteliğinde olan taşınmazın kıyı kenar çizgisi içerisinde kalması nedeniyle mahkemece, hükmen tapu kaydı iptal edildiğine göre; 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 11. maddesinde ve Kanunun ilgili yönetmeliğinde belirtilen yönteme göre ve ayrıca 11/03/1983 tarih, 1983/6122 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile 17/04/1998 tarih ve 1996/3 E. - 1998/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararındaki ölçütler çerçevesinde; kıyı kenar çizgisi içerisinde kalması olgusunun taşınmaz değerine olan olumlu yada olumsuz etkileri, taşınmazın arsa niteliği dışında, bu hukuki niteliği yönünden de ayrıca tartışılmalıdır.
Bu itibarla, taşınmazın arsa olarak kabulü halinde, emsal satışların değerlendirme tarihi olan mülkiyetin el değiştirdiği ve hükmün kesinleştiği tarihindeki karşılıklarının fiyat artış endekslerinin uygulanması suretiyle tespiti, bundan sonra emsal ile dava konusu taşınmazın eksik ve üstün yönlerinin neler olduğu ve oranları açıklanmak suretiyle değer biçilmesi gerekirken, bilirkişi raporunda bu yönteme uyulmadan değerlendirme tarihinde de yanılgıya düşülerek değer biçilmiştir.
Bu nedenle, taraflara dava konusu taşınmaza yakın bölgeden, benzer yüzölçümlü ve yakın tarihli satışları bildirmeleri için imkan tanınması, lüzumu halinde re"sen emsallerin araştırılması ve bunların kayıtlarının celbi yoluna gidilmesi ve fen elemanı ile inşaat, ziraat ve mülk bilirkişiden oluşturulacak bilirkişi kurulu ile taşınmaz başında yeniden keşif ve inceleme yapılarak rapor alınması ve değerlendirme tarihi itibariyle dava konusu taşınmaz ile bilirkişi kurulunca emsal kabul edilecek taşınmazların, satışına ilişkin belgeler ilgili Tapu Müdürlüğünden, Arsa Metrekare Rayiç Bedeli Takdir Komisyonu tarafından belirlenen emlak vergisine esas olan m2 değerleri de ilgili Belediye Başkanlığı Emlak Vergi Dairesinden istenip, dava konusu taşınmazın emsal taşınmazlara göre eksik veya üstünlük oranı yönünden bilirkişi kurulu raporu da denetlenerek, sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, taşınmaza genel deyimlerle ve piyasa rayicinden söz ederek tapu iptali tescil kararının kesinleştiği tarih yerine dava tarihine göre değer biçen bilirkişinin yetersiz raporu esas alınarak karar verilmesi, doğru bulunmamıştır.
Açıklanan hususlar gözetilmeksizin, eksik inceleme ve araştırmaya dayanılarak yazılı biçimde hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacılar vekili ile davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA 07/03/2016 günü oy birliği ile karar verildi.