Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2006/4-133 Karar No: 2006/39
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2006/4-133 Esas 2006/39 Karar Sayılı İlamı
Özet:
Davalı ile davacı arasında uygulamanın iptali davası görülmüş ve davanın reddi yönünde karar verilmiştir. Ancak, davacı tarafından yapılan itiraz üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi kararı bozmuş ve dosya yeniden incelenmiştir. Yeniden yapılan incelemede, mahkeme önceki kararında direnmiştir. Hukuk Genel Kurulu ise, mahkemenin kararında ayrıntılı bir hüküm fıkrası oluşturulmadığını ve bu durumun HUMK'nun 388. maddesi ile belirlenen açıklık ve netlik prensibine aykırı olduğunu belirtmiştir. Bu nedenle, mahkemenin kararı HUMK'nun 429. maddesi gereğince bozulmuştur. Kanun maddeleri ise şu şekildedir: HUMK'nun 388, 389 ve 381. maddeleri.
Hukuk Genel Kurulu 2006/4-133 E. , 2006/39 K.
"İçtihat Metni"
Mahkemesi : İstanbul 2.Tüketici Mahkemesi Günü : 10.6.2005 Sayısı : 3-811
Taraflar arasındaki "uygulamanın iptali" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 2.Tüketici Mahkemesince davanın reddine dair verilen 13.4.2004 gün ve 155-396 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine,Yargıtay 4 .Hukuk Dairesi"nin 27.9.2004 gün ve 11452-10600 sayılı ilamıyla bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu"nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 388.maddesinde belirtilmiştir. Hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait her hangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir. Aynı kural HUMK.nun 389.maddesinde de tekrarlanmıştır. Keza HUMK.nun 381.maddesi (kararın tefhimi en az 388.maddede belirtilen hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçilerek okunması suretiyle olur). Bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki,dava içinden davalar doğar,Hükmün hedefine ulaşılmasını engeller, Kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz. Ayrıca bozma kararı ile ilk hüküm hayatiyetini yitirdiğinden ona atıf suretiyle hüküm tesisinin yukarıda açıklanan kurallara uygun düşmeyeceği de aşikardır. Öte yandan Yargıtay"ın yerleşmiş görüşü de bu yöndedir (Hukuk Genel Kurulu"nun 19.6.1991 gün 323/391 sayılı ve 10.9.1991 gün 281-415 sayılı ve 25.9.1991 gün 355-440 sayılı kararları). Ceza Genel Kurulu"nca da C.M.U.K.nun benzer hükümleri taşıyan 261 ve 268 maddelerinin uygulanmasında bozulan kararın geçerliliğini ve yerine getirilme yeteneğini yitirdiğinden "önceki hükümde direnilmesine" denilmekle yetinilerek ve atıf suretiyle hüküm kurulamayacağı kabul edilmiştir (Ceza Genel Kurulu"nun 2.2.1976 gün 22-25 sayılı kararı). Somut olayda da aslolan kısa kararda, hüküm fıkrası oluşturulmamış; yalnızca "önceki kararda direnilmesine" denilmekle yetinilmiştir. O itibarla mahkemece HUMK.nun 388.maddesinin açık hükmü gözetilmeksizin yazılı biçimde karar verilmesi doğru değildir. Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır. S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının iadesine, 8.3.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.