8. Hukuk Dairesi 2010/4780 E. , 2010/4853 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu İptali ve Tescil
... ile Hazine ve Belediye Başkanlığı aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kısmen kabulüne ve kısmen reddine dair Tufanbeyli Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 11.03.2002 gün ve 7/15 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davalı Hazine temsilcisi tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili, dava dilekçesinde; dava konusu yerlerin de içinde bulunduğu taşınmazın 360 ada 74 sayılı parselle kadastro çalışmaları sırasında mera olarak sınırlandırıldığını, bu parsel içerisinde mevkii ve sınırlarını açıkladığı iki parçadan ibaret toplam 35000 m2 yüzölçümlü taşınmazın vekil edenine ait 1966 tarih 1601 ve 1602 nolu vergi kayıtları kapsamında kaldığını, 50-60 yıldan beri vekil edeninin aralıksız çekişmesiz ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduğunu açıklayarak sınırları belirtilen iki parça taşınmazın vekil edeni adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazineyi temsilen Tufanbeyli Mal Müdürlüğü ile davalı ... Başkanlığına dava dilekçesi tebliğ edilmesine karşın yargılama oturumlarına katılmadıkları ve cevap vermedikleri anlaşılmıştır.
Mahkemece, teknik bilirkişi Mehmet Atacan’a ait 28.01.2002 günlü rapor ve krokisinde A ve B harfleriyle işaretlenen taşınmaz bölümleri yönünden davanın kısmen kabulüyle davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesi üzerine; hüküm; davalı Hazine temsilcisi tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kazanmayı sağlayan zilyetlik ve vergi kayıtları gibi hukuki sebeplere dayanılarak TMK.nun 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14.maddesi gereğince açılan mera sınırlandırılmasının iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, kabulüne karar verilen taşınmaz bölümlerinin mera niteliğinde bulunmadığı ve davacıya ait vergi kayıtları kapsamında kaldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş ise de mahkemenin bu görüşüne katılma olanağı bulunmamaktadır. 22.11.1995 tarihinde taşınmazın bulunduğu yörede yapılan kadastro çalışmaları sırasında Karaçat mevkii, 1938 tarih 2660 tahrir nolu vergi kaydı uygulanmak suretiyle 360 ada 74 sayılı parsel orta malı olarak sınırlandırılmıştır. Vergi kaydının miktarı 280 hektar (2.800.000 m2) olup, sahibi hanesinde köy orta malı yazılıdır. Yani köye ait mera kaydı uygulanmak suretiyle tespitin yapıldığı anlaşılmıştır. Tutanağın edinme sebebi üzerinde yapılan incelemede; kadastro çalışmaları sırasında davacının kendisine ait 1966 tarih, 1601 ve 1602 nolu vergi kayıtlarını sunduğu, kadastro ekibince yapılan değerlendirmede köye ait mera kaydının daha eski tarihli olması nedeniyle ve taşınmazın mera olduğu da gözetilerek davacıya ait vergi kayıtlarına üstünlük tanınmadığı ve bu gerekçeyle orta malı olarak taşınmazın sınırlandırıldığı belirlenmiştir. Gerçekten yerinde yapılan keşifte de gerek revizyon gören vergi kayıtları ve gerekse davacı tarafa ait vergi kayıtları zemine uygulanmış, her üç vergi kaydının da taşınmazı kapsadığı anlaşılmıştır. Her ne kadar yerel bilirkişi ve tanıklar taşınmaz bölümlerinin mera olmadığını, davacıya ait kültür arazisi olduğunu bildirmişler ise de, tutanağın edinme sebebinde de vurgulandığı gibi ilk arazi yazımının yapıldığı 1938 yılında dava konusu taşınmaz 2660 tahrir numarasıyla köy orta malı olarak belirlenmiştir. Taşınmaz o tarihte orta malı mera olarak tespit edildiğine göre kadim meradan orta malı mera olarak yazıldığının kabulü gerekmektedir. Davacının daha sonradan 1966 yılında 1601 ve 1602 vergi numarasıyla iki parça taşınmazı adına yazdırması sözü edilen orta malı vergi kaydı karşısında hukuken bir değer taşımaz. Kaldı ki, vergi kayıtları kişinin tek başına başvurusu ve beyanıyla düzenlenmektedir. Bu bakımdan köy orta malı olarak belirlenen 1938 tarih 2660 tahrir nolu vergi kaydı karşısında davacının tek taraflı beyanıyla verilen 1966 tarih, 1601 ve 1602 tarihli vergi kayıtlarına üstünlük tanınamaz ve değer verilemez. Taşınmaz kadim meradan orta malı mera olarak 1938 yılında yazılıma tabi tutulduğuna göre bu tür taşınmazlar üzerinde sürdürülen zilyetliğin süresi neye ulaşırsa ulaşsın hukuken geçerli bir sonuç doğurmaz. (4342 sayılı Kanun md. 3,4,5) Zilyede ve sonradan alınan vergi kayıt maliklerine herhangi bir hak bahşetmez. Kabule göre de meranın bütünlüğünün bozulduğu açıktır.
Saptanan bu somut ve hukuki olgular karşısında keşifte dinlenen ve takdiri delil niteliğinde bulunan yerel bilirkişi ve tanık beyanlarına da üstünlük tanınamaz. Taşınmaz bölümlerinin kadim meradan açılarak elde edildiğinin kabulü gerektiğinden bu gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı biçimde kısmen kabulüne karar verilmiş olması usul ve kanuna aykırıdır.
Davalı Hazine temsilcisinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde olduğundan kabulü ile yerel mahkeme hükmünün açıklanan nedenlerle ve HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 18.10.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.