11. Hukuk Dairesi 2015/12115 E. , 2016/3117 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada....... Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 07/03/2014 tarih ve 2013/89-2014/81 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin yurtdışında çalıştığı dönemde kazandığı birikiminin değerlendirilmesi ve her istediği zaman geri alabileceği kârlı bir yatırıma dönüştürmek için davalılara bir belge karşılığında 1996 tarihinde 300.000 DM yatırdığını ve bu paranın yatırdığında paranın her istediği anda geri alabileceği ve yüksek oranda kâr edebileceği taahhüdünde bulunduğunu, müvekkiline verilen belgenin hisse senedi veya ortaklık belgesi olmadığını, bu nedenle de ortaklık ilişkisinden bahsedilemeyeceğini, müvekkiline teslim edilmiş bir hisse senedinin olmadığını, kanuna uygun surette kurulmuş bir ortaklık ilişkisinin bulunmadığını bu nedenle de fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla davalılara verilen 300.000 DM"nin bugünkü karşılığı olan 292.970,24 TL"lik alacağının şimdilik 6.500,00 TL"lik kısmının ödendiği tarih itibari ile işleyecek ticari faizi ile müvekkiline ödenmesine, müvekkili ile davalı şirket arasında geçerli bir ortaklık ilişkisinin bulunmadığının tespitini ve yatırım ilişkisinin..... bankalar kanununa ve diğer mevzuata aykırı şekilde kurulan yatırım ilişkisinin hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili, davacının ortaklık payı, şirket pay defterine kaydedildiğinden... ve ... hükümlerine göre ortaklık sıfatını kazandığını, şirkette ortak olması sebebiyle de davadaki taleplerinin TTK 329 maddesine aykırı olduğunu, davacının kendisinin kandırılarak hile ve desislerle ortak yapıldığı yönündeki iddialarının da hukuki değerinin olmadığını zira BK 31 maddesine göre böyle bir iddianın da, hak düşürücü süre içerisinde talep edilmediğini, BK 126 maddesine göre de şirket ve ortaklar arasındaki davanın BK 26 maddesine göre 5 yıllık zaman aşımı süresine tabi olduğundan bahisle davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davacının bedel iadesi yönündeki talebinin TTK 329"a göre şirketin kendi paylarını temellük etmesi yasak olması ve ortağın da... 405"e göre sermaye payı olarak şirkete verdiği payı geri isteyemeyeceği kuralı gereği, talebinin yerinde olmadığını, davacının iddiasında geçen ihraç primi pay alındığı iddiası ise şirkete bir miktar para verildiği ve istenildiği zaman geri alınabileceği yönündeki iddiasıyla çeliştiği, bir kısım davalılar yönünden ise TTK 336"da yer verilen sorumluluk halleri yönünden 3.bentteki aykırılık yönünden zaman aşımının dolduğunu, ceza dosyalarında hukuk hakimini bağlayacak maddi vakaların bulunmaması nazara alındığında davacının sebepsiz zenginleşmeden söz edebilmesi için davalı şirketin mal varlığında bir zenginleşmenin gerçekleştiğini ispatlaması bu çerçevede davacı tarafından doğrudan davalı Şirket"e bir miktar para verildiği hususunun ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava geçerli şekilde ortaklık ilişkisi kurulmadığının tespiti, hukuka aykırı şekilde kurulan yatırım ilişkisi çerçevesinde davalı tarafından tahsil edilen paranın istirdadına ilişkindir.
Mahkemece, bilirkişi raporu benimsenerek davanın reddine karar verilmiş ise de, raporda mevcut saptamalar, dosyadaki diğer kanıtlar ve özellikle tarafların karşılıklı iddia ve savunmaları nazara alındığında raporun sonuç değerlendirmesine itibar etmek mümkün değildir.
Şöyle ki, davalı yan vekili, işbu davada, davacının ortaklar pay defterinde ortak sıfatıyla kayıtlı bulunduğundan bahisle sermaye payının istenemeyeceğini ileri sürerek davanın reddini istemektedir. Mahkemece benimsenen bilirkişi raporunda ise, bu hususta, davalı Şirket"in muhasebe kayıtlarında ve ticari defterlerinde sermaye hesabında davacının ortaklığına rastlanılmadığı, davacının pay defterinde yer alan kayıtlarda davacının hamiline yazılı pay sahibi (ortak) olarak belirtildiği, pay defterindeki kayıtların etiket yapıştırılmak suretiyle oluşturuldukları, pay defterinin bu haliyle davacının şirkete ortak olduğunu gösterir nitelikte bulunmadığından davalı Şirket tarafından bu yönde ileri sürülen savunmaya itibar edilemeyeceği tespitlerine yer verilmiştir. Bu durumda, davalı yanın salt pay defterine dayalı “ortaklık” savunmasına kıymet izafe edilmesi söz konusu değildir.
Öte yandan, bilirkişi heyeti raporunda, davalı kayıtlarında, davacının doğrudan şirkete para ödediğine ilişkin bir kayıt bulunmadığı saptamasında bulunulmuş ve bu durumda davacının elindeki “Ortaklık Durum Belgesi” başlıklı belgenin davalı Şirket"in kaşe ve yetkili imzalarını içermemesi de gözetildiğinde, işbu dava bakımından davacı lehine delil kabul edilemeyeceği değerlendirilmiştir. Halbuki, delil, gerek HUMK"nın 238 ve gerekse de HMK"nın 187. maddesi uyarınca çekişmeli hususların halli için ikame edilir. Davalı yan savunmasında, davacının dayanağı belgeye karşı çıkmamış, söz konusu belgenin davacının iddiasının aksine davacının şirkete ortak olma amacıyla para vermiş olduğunu gösterdiğini savunmuştur. Şu halde, mezkur belgenin mahiyetinin, başka söyleyişle, belgenin tarafların hangisinin savunmasını teyid eder mahiyette bulunduğu hususunun, yine tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde ancak özellikle dosyadaki diğer delillerle birlikte ele alınıp uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması gerektiği açıktır.
Bu çerçevede, bilirkişi heyeti raporunda da yer alan dosyadaki diğer deliller ve özellikle de..., ..., Maliye Bakanlığı ve ... tarafından düzenlenen raporlar incelendiğinde, davalı Şirket"çe, tasarruf sahiplerinden para toplanmasına...nin kuruluşunu müteakip 1989 yılından itibaren başlandığı, dolayısıyla... Markı bazında hisse satışı ve kâr payı dağıtımlarının bu tarihten itibaren süregeldiği, toplanılan paraların belli boyutlara ulaşması nedeniyle 1995 yılı sonlarında davalı ..."in kurulduğu, ..."nin kurulmasıyla bu işlemlerin holding bünyesine geçirilerek takip edilmeye başlandığı, yasal defter kayıtları ve bunların mesnedi belgeler üzerinde görülmemesine karşın 1995-1996-1997 yıllarında tasarruf sahiplerine .. bazında kâr payı
adı altında ödemeler yapıldığı, tasarruf sahiplerine “Ortaklık Durum Belgesi” adı verilen belgeler verilmeye başlandığı,...tarafından devam ettirilen sistemde her gün tasarruf sahiplerinden para toplandığı ve pay sahiplerinin her zaman ellerindeki hisseleri iade ederek ana paralarını alabildikleri,... kapsamındaki şirketlerin mali tablolarına göre çoğunun faaliyetleri sonucunda önemli tutarlarda zarar ettiklerinin anlaşıldığı, dolayısıyla... tarafından dağıtılan ana para ve nakit kâr paylarının ancak bu dönemlerde sistemin yeni katılımcılardan toplanılan paralarla adeta bir “saadet zinciri” oluşturularak karşılanabilmesinin mümkün olduğu... tarafından 17.06.1997 tarihinden itibaren tasarruf sahiplerinden elden toplanılan paraların kayıtlara da işlenilmediği, bu paraların toplamı ve hak sahiplerinin kimlerden oluştuğu konusunda bilgi temin edilemediği,.... tarafından tasarruf sahiplerine hisse senedi teslim edilerek veya makbuz karşılığında satılan hisselerin daha sonra geri alındığı, yeni ortak olmak isteyen kişilere de hisse senedi teslim edilerek veya yeni makbuz düzenlenerek satıldığı, böylelikle Türkiye ve Avrupa"nın çeşitli ülkelerine yayılmış pay sahiplerine satılmak istenen hisselerin pay almak isteyen kişilere devredilmesinde Şirket"in aracı rolü üstlendiği, menkul kıymetlerin alım satımında yapılacak her türlü aracılığın ..."nın 30"uncu maddesi uyarınca sermaye piyasası faaliyeti olduğu, Şirket"in bu faaliyetlerin yürütülmesi için...."nın 31. maddesi uyarınca alınması gereken yetki belgesine sahip bulunmadığı, ... ...."nin, kendi hisselerinin devrine aracılık etmesinin izinsiz bir sermaye piyasası faaliyeti olması nedeniyle..."nın 4. maddesine aykırılık oluşturduğu ve yine anılan kanuna göre ilgililer hakkında suç teşkil ettiği, şirketçe tasarruf sahiplerine yapılan taahhütlerin sözlü olarak verilmesi ve fonların “hisse senedi”, “ortaklık belgesi” veya “Kâr"a İştirak Makbuzu” gibi belgelerle toplanıldığı, diğer yandan, tasarruf sahiplerine katılımları karşılığında çeşitli adlarla verilen bu belgelerin TTK ve... hükümleri çerçevesinde ortaklık hakkını temsil etmeyen belgeler niteliğinde olduğu, toplanan fonların kısmen şirket kayıtlarına intikal ettirildiği ve genellikle Holding yönetim kurulu üyeleri ve çalışanları adına açılan banka hesaplarında tutulduğu, bu çerçevede şirketlerin ortaklık defterleri ve muhasebe kayıtlarının, fon toplanması esnasında yaşanan kayıt dışılığın sistemle bağdaştırılabilmesi ve toplanan fonların şirket yetkililerince şahsi menfaatler doğrultusunda değerlendirilebilmesi amacıyla gerçeği yansıtacak şekilde tutulmadığı, yapılan denetimlerde, şirketlerin gerçek mali oturumlarını yansıtan muhasebe kayıtlarına ve/veya mali tablolarına ulaşılamadığı saptamalarına yer verilmiştir.
Diğer yandan, Türkiye"de açılan işbu dava ve benzeri davalar dışında, bir kısım şahıslar tarafından yine.... aleyhine yurtdışında da pek çok alacak davaları açıldığı, kabulle sonuçlanan bu davaların Türkiye"de tenfizi için yine pek çok dava açıldığı, Hukuk Genel Kurulu"nun 26/11/2014 tarih ve 2013/11-1136 E, 2014/974 K. sayılı ilamına da konu olan kararda olduğu gibi tenfizi istenen diğer yabancı mahkeme kararlarında da davalı tarafından görevlendirilen elemanların, tasarruf sahiplerine yapacakları yatırımın niteliği konusunda öncelikle anaparanın emin ellerde olduğu, her daim geri alınabileceği yolunda yanıltıcı beyanlarda bulundukları, böylelikle tasarruf sahiplerinden toplanan paraların bu tür yatırıma yönlendirildiği, görevlendirilen ve yasal zemini olmayan elemanların sözü edilen biçimdeki beyan ve taahhütleriyle muhtemelen dolandırıcılık eylemini hedeflediklerini gösterdiği, şeklinde vakıaların saptandığı, Dairemize intikal eden pek çok dava dosyasında aynı vakıaların kabul ve dermeyan edilmiş olduğu, bu biçimde para toplanan tasarruf sahiplerinin sayısının tam olarak bilinememekle birlikte, 15.000 civarında bulunduğunun tahmin edildiği saptamasına yer verildiği gözlenmiştir.
Bilirkişi raporunda davacının söz konusu tasarruf sahipleri arasında bulunduğunun ispatlanamadığı görüşüne yer verilmiş ise de, yukarıda sıralanan tüm veriler ve özellikle davalının savunmasında, Dairemize yansıyan diğer dava dosyalarında olduğu üzere, davacının şirket ortağı olması nedeniyle yatırdığı parayı isteyemeyeceği yolundaki savunması birlikte değerlendirildiğinde, davacının davalı Şirket"e para yatırmış olan diğer tüm tasarruf sahiplerinden ayrık bir durumunun bulunmaması nedeniyle, davacının da söz konusu kişiler arasında olmasının hayatın olağan akışına uygun bir durum olduğu, bunun aksini kabul etmek için dosyada bir delil bulunmadığı gibi esasen davalının, davacının diğer tasarruf sahiplerinden daha farklı bir konumda bulunduğuna dair bir savunmasının olmadığı, olmuş olsa dahi aksini ispat yükünün, bunu ileri süren tarafa, olayımızda davalı Şirket"e ait olup davalı yanca bu yolda dosyaya sunulmuş herhangi bir ispat vasıtası olmadığı anlaşılmakla mahkemece de benimsenen rapordaki bu değerlendirmeye katılmak mümkün görülmemiştir.
Tüm bu sıralanan hususlar, devletin resmi raporları çerçevesinde belgeleriyle ortaya konulmuş olup, yukarıda bilirkişi raporuna yansıtılan şirketin muhasebe kayıtları üzerinde yapılan inceleme sonuçları ve davacının elindeki ortaklık durum belgesi ile birlikte değerlendirildiğinde, davacıdan da tıpkı diğer tasarruf sahiplerinden olduğu gibi mevzuat hükümlerine aykırı olarak, istendiğinde derhal ve işlemiş kar payı ile birlikte iade edileceği taahhüdü ile para toplandığı, taraflar arasında sahih bir ortaklık ilişkisinin bulunmadığı, davalı Şirket"in bu yolda oluşturduğu kayıtların usulüne uygun ve sağlıklı kayıtlar olmayıp tıpkı işbu davada davalı yanın savunmasına da yansıdığı üzere herhangi bir sorumluluk durumunda TTK"nın 405. maddesine dayalı olarak iadeden kaçınma ve yasal olmayan şekilde para toplanması olgusunun örtülmesine yönelik eylem ve işlemlerden ibaret bulunduğu, hal böyle olmakla, davalı Şirket"in söz konusu eylem ve işlemlerinin, kül halinde, davacı ve onun durumunda bulunanlar bakımından davalı Şirket yöneticileri tarafından görevlendirilen elemanlar marifetiyle ika edilen bir haksız fiil teşkil ettiği, davalı Şirket"in söz konusu haksız fiil ve onun sonuçlarından 6762 sayılı TTK"nın 321/son maddesi uyarınca sorumlu tutulması gerektiğinin kabulü zorunludur. Şu halde, mahkemece değerlendirme ve sonuç bakımından çelişkiler içeren bilirkişi heyeti raporu benimsenmek ve davalının “ortaklık” savunmasına itibar edilmek suretiyle davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, davacı vekilinin temyiz itirazının kabulüyle yerel mahkeme kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 21/03/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.