14. Ceza Dairesi 2013/5144 E. , 2015/717 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi
SUÇ : Beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde çocuğun basit cinsel istismarı
HÜKÜM : Mahkûmiyet
Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Hükümden sonra 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanunun 58, 59, 60 ve 61. maddeleri ile 5237 sayılı Kanunun 102, 103, 104 ve 105. maddelerinde yer alan cinsel dokunulmazlığa karşı suçların yeniden düzenlenmesi karşısında; 5237 sayılı TCK.nın 7/2. madde-fıkrasındaki "Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur" hükmü gözetilerek, lehe olan hükmün, önceki ve sonraki kanunların bütün hükümleri olaya uygulanarak ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenmesi ve her iki kanunla ilgili uygulamanın, denetime imkan verecek şekilde kararda gösterilmesi suretiyle yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
Oluş ve kabule göre de, mağdurun aşamalardaki beyanları, 27.08.2009 tarihinde Ege Üniversitesinden alınıp mağdurun makadında saat 11 hizasında anal fissüre ait iyileşmiş nedbe olduğuna ilişkin adli rapor, tanıklar Gönül ve
Meliha"nın da özellikle soruşturma aşamasındaki mağdurun beyanlarını destekleyen anlatımları ile tüm dosya kapsamına göre; sanığın eyleminin TCK.nın 103/2, 3, 6, 43. maddelerinde düzenlenen zincirleme biçimde beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçunu oluşturduğu gözetilmeden, delillerin değerlendirilmesinde hataya düşülerek beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde çocuğun basit cinsel istismarı suçundan hüküm kurulması,
Kanuna aykırı, sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, kazanılmış hak saklı kalmak kaydıyla hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK.nın 321 ve 326. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 28.01.2015 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
Karşı Oy
Mağdurun kolluk, mahkeme ve ruh sağlığı ile ilgili rapor alınırkenki öykü anlatımlarındaki ifadeleri birbirlerini doğrulamamakta ve çelişki içermektedir. Yine mağdurdan olayı ilk defa duyarak anlatan halanın beyanlarıyla mağdurun anlatımlarıda tam bir uyum içermemektedir. Bunlardan ayrı olarak mağdur mahkeme aşamasında bilahere doğruyu söylemediğini, ilgi çekmek için böyle bir yola başvurduğunu beyan etmiş. Mağdurun babası ve halası da mahkeme aşamasında mağdurun söylediklerinin doğruluğu konusunda tereddütlerini ifade etmişlerdir. Mağdurun çelişkileri olarak; kollukta üvey dedesi sanığın kendisine 3 kez eylemde bulunduğunu, ilk eylemde organını soktuğunu, diğer iki eylemin sarılma şeklinde olduğunu ve kaçtığını beyan ettiği, olayı ilk anlattığı halası olan tanık Gönül ise mağdurun kendisine organ sokma eyleminin üçüncü seferinde olduğunu anlattığını ifade etmiştir. Yine mağdur kollukta 3 defa olarak anlattığı eylemi mahkemede 4 kez yapılmış gibi anlattığı, kollukta ikinci eylemin salonda üçüncü eyleminde mutfakta olduğunu belirtmesine karşın adli tıp kurumundaki
öykü anlatımında ikinci eylemin mutfakta üçüncü eylemin ise balkonda olduğunu ifade ettiği, yine kollukta mutfakta yaptığını söylediği üçüncü eylemde sanık sarıldıktan sonra dışarı kaçtığını babaannesinin pazardan gelmesini bekleyerek onunla eve girdiğini söylemesine karşın adli tıp öykü anlatımında bu eylemi balkonda olarak ve farklı şekilde sanığın içki içtiğini tehditlerde bulunduğunu ve halasının geldiğini söylediği, yine 23.10.2009 tarihli mahkeme ifadesinde önceki ifadelerinden farklı olarak diğer yeğeni ..."ın da evde olduğunu beyan ettiği görülmüş, kısmen zeka geriliği olduğu da raporda belirtilen mağdur 23.10.2010 tarihli mahkeme ifadesinde ise, önceki ifadelerinin yalan olduğunu, kendisiyle ilgilenilmediğini, kuzeni ... ile ilgilenildiğini, sanığın halasınada bağırdığını bu durumlardan etkilendiğini bu nedenle yalan söylediğini beyan etmiştir. Sanık ise olayın intikalinden önce 25.08.2009 günü tanık kızıyla kavga ettiğini, kızın sosyal yaşantısı itibariyle herşeyi yapabileceğini mağdurun kendi yanına gelmeden önce evden kaçtığını ve 3 gün boyunca nerede kaldığının belli olmadığını, ailesinin ilgilenmediği mağdur ile kendisi ilgilendiğini ifade etmiştir. Tüm bu deliller birlikte değerlendirildiğinde; mevcut çelişkiler, ifadenin sonradan geriye alınması, sanık savunması ve dosya içeriği karşısında sanığın atılı suçu işlediğine ilişkin sübuta yeter kesin ve inandırıcı deliller bulunmadığı kanaatinde olduğumuzdan eylemin sübutuna dair sayın çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.