Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2015/3461
Karar No: 2019/155
Karar Tarihi: 14.02.2019

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2015/3461 Esas 2019/155 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2015/3461 E.  ,  2019/155 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : Adana 5. İş Mahkemesi
    TARİHİ : 26/05/2015
    NUMARASI : 2015/136-2015/398


    Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Adana 5. İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 17.12.2013 tarihli ve 2012/10 E.-2013/967 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi davalı vekilince istenilmesi üzerine Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 08.12.2014 tarihli ve 2014/17972 E.-2014/22238 K. sayılı kararı ile;
    "…1-Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine.
    2-Davacı vekili, davacının 26.11.1979-2000 tarihleri arasında çalıştığını, emekli olduğunda emekli ikramiyesi verilmediğini, vakıf senedi 121.maddeye göre 2 yıl sonra 2002 yılında müracaat ettiğinde ise emeklilik ikramiyesinin 121 /4 maddesi gereği emekli ikramiyesi ödenmeyeceğinin bildirildiğini, vakıf senedindeki bu değişiklikten davacının haberi olmadığını iddia ederek emeklilik ikramiyesinin tahsilini talep etmiştir.
    Davalı davacının 121/4.maddesindeki şartları yerine getirmediğinden davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
    Mahkemece davacının davalı iş yerinde toplam 24 yıl 4 ay 7 gün çalıştığı, davacının emekli olduktan sonra mağduriyeti nedeni ile çalışmak zorunda kaldığı, vakıf senedindeki değişikliğin öncelikle davacı vakıf üyesine bildiriminin yapılması gerektiği, vakıf hükümlerinin davacının geçen hizmet süresi itibari ile de hakkaniyete ve genel hukuk kurallarına aykırı şekilde yorumlanamayacağı hususu dikkate alınarak davanın kabulüne karar verilmiştir.
    Vakıf senedi 121.maddesine göre sözleşmesi banka tarafından feshedilenler ancak ara vermeksizin ve başka bir yerde çalışmamak şartıyla isteğe bağlı üyeliklerini devam ettirmek suretiyle emekli ikramiyesine hak kazanabilirler. Davacının dosya arasındaki kayıtlardan isteğe bağlı primlerini ödemeye devam etmediği, senetteki açık hükme rağmen işten ayrılmasından sonra başka bir işyerinde çalışarak emekliliğe hak kazandığı anlaşılmaktadır. Davacının başka bir yerde çalışmama şartına ilişkin 121.madde değişikliğinden haberi olmadığı iddia edilmiş ise de sunulan kayıtlardan senet değişikliğine ilişkin bütün şubelere bildirimin yapıldığı davacının banka şube yöneticisi olarak şubeye tebliğ yapılmış ise de şahsına yapılan bir tebliğ olmadığını, alınan kararları bildiğine karine teşkil etmeyeceğini savunduğu görülmüştür. Davacı şube yöneticisi olarak gerek genel kurul gerekse yapılan değişikliklerden şubelere bildirim yapılması suretiyle haberdar olduğu anlaşılmakla Vakıf Senedi 121.maddesindeki başka bir yerde çalışmama ve isteğe bağlı primleri ödeme şartlarını yerine getirmediğinden davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmiş olması hatalı olup bozma nedenidir..."
    gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
    TEMYİZ EDEN: Davalı vekili

    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Dava, emekli ikramiyesi alacağının tahsili istemine ilişkindir.
    Davacı vekili, müvekkilinin Pamukbank T.A.Ş"de (Banka) çalıştığı sırada tabi olduğu ve daha sonra Türkiye Halk Bankası A.Ş"ye devredilen Pamukbank Memur ve Müstahdemleri Emekli ve Yardım Sandığınca kendisine emekli ikramiyesi ödenmesi gerekirken Vakıf Senedinin (Senet) 121"inci maddesindeki şartları yerine getirmediği gerekçesi ile ödeme yapılmadığını, ancak ne bu maddeden ne de bu maddede yapılan değişiklikten haberdar olduğunu, iş sözleşmesinin Banka tarafından feshinden sonra çalışmak zorunda olduğunu belirterek emekli ikramiyesinin davalıdan tahsilini talep etmiştir.
    Davalı Türkiye Halkbankası Emekli Sandığı Vakfı (Vakıf/Sandık) vekili, davacının iş sözleşmesinin feshinden sonra başka yerde Sosyal Güvenlik Kurumuna (SGK/Kurum) tabi olarak çalıştığını ayrıca Sandığa isteğe bağlı primleri yatırmadığını, bu nedenle Senedin 121"inci maddesindeki şartları taşımayan davacıya ödeme yapılmasının mümkün olmadığını, Vakfın her sene genel kurul yaptığını ayrıca Senedin ulaşılabilir olduğunu belirterek davanın reddini istemiştir.
    Mahkemece, davacıya Vakıf Senedindeki değişikliğin bildirilmesi gerektiği, ayrıca davacının hizmet süresi dikkate alındığında Senet hükmünün hakkaniyete ve genel hukuk kurallarına aykırı yorumlanamayacağı gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
    Davalı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan nedenle bozulmuştur.
    Mahkemece, sosyal güvenlik hakkı ile bu hakla ilgili ulusal ve uluslararası mevzuata ilişkin açıklamalara yer verildikten sonra, Vakıf Senedi hükümlerinin anılan mevzuata aykırı olamayacağı, davacıya Tebligat Kanunu hükümlerine göre yapılan bir tebligat bulunmadığı, şubelere yapılan bildirimin usulüne uygun tebligat sayılamayacağı, bu durumda davacının Senetteki değişiklikten haberdar olmadığı, eksik primlerin ise her zaman tamamlanmasının mümkün olduğu gerekçesi ile önceki kararda direnilmiştir.
    Direnme kararı davalı vekilince temyiz edilmiştir.
    Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından davacının Vakıf Senedinin 121"inci maddesinden ve bu maddede yapılan değişiklikten haberdar olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre bu madde hükmü karşısında emekli ikramiyesine hak kazanıp kazanamayacağı noktasında toplanmaktadır.
    Uyuşmazlığın çözümü için sosyal güvenlik, sosyal güvenlik hakkı, Sosyal Güvenlik Kurumları, özel sandıklar, vakıf ve vakıf senedi değişikliği konuları üzerinde kısaca durmakta fayda vardır.
    Sosyal devletin gerçekleşme aracı olan sosyal güvenlik kavramı da tüm boyutları ile değerlendirildiğinde, " insanlığın eski ve derin bir gereksiniminin somut bir belirtisidir. Bu gereksinme, yarın"dan emin olma isteği"dir. Evrensel bir ilkeye dönüşen ve çağdaş uygarlığın simgesi olan sosyal güvenlik veya daha geniş anlamı ile sosyal koruma; özde, bireyin karşılaşacağı ekonomik veya fizyolojik yaşamı için tehlike (risk) oluşturan olaylara karşı bir güvence arayışının ürünüdür. Tehlikeyle karşılaşan bireylere, asgari bir güvence, sosyal koruma sağlamak, sosyal güvenliğin varoluş nedenidir. Günümüzdeki ekonomik kriz, teknolojik gelişmeler ve üretim sürecindeki dönüşümün çalışan insanlar üzerindeki olumsuz yansımaları sosyal güvenliğin önemini daha da arttırmıştır (Güzel, A./ Okur, A. Rıza/ Caniklioğlu, N.: Sosyal Güvenlik Hukuku, 16. Bası, İstanbul Ekim 2016, s.2).
    Sosyal güvenlik, her şeyden önce herhangi bir nedenle kısmen ya da tamamen çalışamaz duruma düşen ve bu nedenle gelir kaybına uğrayan, muhtaç duruma düşenlere, insan onuruna yaraşır asgari bir yaşam düzeyi sürmeleri için gerekli olan geliri sağlar (Tuncay, A.Can/Ekmekçi, Ö: Sosyal Güvenlik Hukuk Dersleri, 18. Bası, İstanbul 2016, s: 5).
    Sosyal güvenlik, insanları sosyal risklere (iş kazası, meslek hastalığı, hastalık, sakatlık, yaşlılık, ölüm, analık, işsizlik gibi) karşı koruma amacı güttüğünden bir amaç olarak sosyal sigortalar ile sosyal yardımlar ve hizmetler yolu ile gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır.
    Sosyal güvenliği temin etmede kullanılan teknikler bireysel ve kollektif olmak üzere ikiye ayrılabilir. Bireysel teknikte, kişi kendi sosyal güvenliğini kendisi sağlamaya çalışır. Bu kapsamda kişinin kazandığı parasının bir kısmını harcamayıp biriktirmesi başka bir deyişle tasarruf etmesi bireysel tekniktir.
    Kollektif sosyal güvenlik tekniklerinde başkasının işe karışması sözkonusudur. Tarih boyunca değişik kollektif sosyal güvenlik teknikleri uygulanmış ise de, artık günümüzde sosyal sigortalar adı altında en gelişmiş ve yaygın teknik uygulanmaktadır. Bir ülkede çalışanların maruz kalabilecekleri belli sayıdaki sosyal riskin, zorunlu olarak işçi ve işverenlerin de katılmasıyla devlet tarafından kurulup örgütlenen fakat özerk yönetilen bir kurum tarafından karşılanmasına yönelik bir sigorta tekniğidir. İlgililerin maddi katkısıyla gerçekleştirildiği için "katılımlı (ya da primli) sosyal güvenlik rejim"leri arasında yer alır. Genel olarak işçi-işveren ve devlet üçlüsünün mali desteğiyle gerçekleştirilir. Prim miktarı rizikonun ağırlığına değil, ücretin yüksekliğine göre belirlenir (Tuncay/Ekmekçi, s. 17).
    Sosyal güvenliğin insanları sosyal risklere karşı koruma yükümlülüğü uluslararası hukuk normları ve Anayasa ile güvence altına alınmış ve temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkını doğurur. Bu hak bireyleri toplum içinde iktisadi bakımdan desteklemeyi, muhtaçlığa düşmesini önlemeyi, sosyo- ekonomik ve fizyolojik risklerin sonuçlarına karşı korumayı hedef alan bir haktır (Arıcı, K. : Türk Sosyal Güvenlik Hukuku, Ankara 2015, s: 95). Diğer bir ifadeyle sosyal güvenlik hakkı ortaya çıkabilecek sosyal riskleri önlemeyi amaçlar (Yargıtay HGK"nın 04.04.2018 tarihli ve 2015/10-2678 E.- 2018/678 K. sayılı kararı).
    1982 Anayasasının sosyal güvenliği üç maddede düzenlediği görülmektedir. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 22"nci maddesinde yer alan ve her insanın sosyal güvenlik hakkına sahip olduğunu öngören hüküm paralelinde düzenleme getiren Anayasanın 60"ıncı maddesine göre, "Herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar." Bunun yanında 61"inci madde sosyal güvenlik bakımından özel olarak korunması gereken kişileri saymıştır. 65"inci maddeye göre ise, "Devlet sosyal ve ekonomik alanlarda Anayasa ile belirlenen görevlerini bu görevlerin amaçlarına uygun öncelikleri gözeterek, mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getirir."
    Sosyal güvenlik bir insan hakkı olarak kişinin elinden alınamayacağı gibi, bundan vazgeçilmesi de mümkün değildir. Sosyal güvenlik hakkı herkese tanınan bir hak olup buna "sosyal güvenlikte genellik ilkesi" denilebilir. Öte yandan sosyal güvenlik devlete Anayasa ile verilen bir ödevdir. Herkesin sosyal güvenliğini sağlamak için devletin gerekli önlemleri alması ve teşkilatı kurması gerekir. Bu nedenle sosyal güvenlik hakkı pozitif statü hakları arasında yer alır.
    Ülkemizde devlet kendisine Anayasa ile verilen sosyal güvenliği sağlama konusundaki ödevini yerine getirmek amacı ile sosyal güvenlik kurumları oluşturmuştur. Öncesinde işçileri kapsamına alan 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu (506 sayılı Kanun/ 506 sayılı SSK Kanunu) ile oluşturulan Sosyal Sigortalar Kurumu, memur ve sözleşmeli personele ilişkin 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu ile kurulan Emekli Sandığı, esnaf ve sanatkarlar ile diğer bağımsız çalışanların tabi olduğu 1479 sayılı Kanun ile kurulu Bağ-Kur bulunmakta idi. Daha sonra tarım işçilerinin sosyal güvenliği 17.10.2003 tarihli ve 2925 sayılı Kanunla Sosyal Sigortalar Kurumuna, tarımda bağımsız çalışanların sosyal güvenliği ise 17.10.1983 tarihli ve 2926 sayılı Kanunla Bağ-Kur"a bırakılmıştı. 16.05.2006 tarihli ve 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu ile kurulan Sosyal Güvenlik Kurumu dağınık hâlde bulunan üç sosyal güvenlik kurumunu kaldırarak hepsini bünyesinde toplamıştır.
    Bugün ülkemizde sosyal güvenliği sağlayan tek kurum Sosyal Güvenlik Kurumu gibi görünse de, işsizlik sigortasını yöneten Türkiye İş Kurumu ile Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) mensuplarına ek nitelikte sosyal güvenlik sağlayan Ordu Yardımlaşma Kurumu (OYAK) yanında bazı banka ve sigorta şirketleri ile meslek odaları mensuplarına sosyal güvenlik hizmeti veren vakıf statüsündeki özel sandıkları da unutmamak gerekir.
    Bazı bankalar, sigorta ve reasürans şirketi, ticaret ve sanayi odaları ve borsalar veya bunların teşkil ettikleri birlikler, burada çalışan personelin malüllük, yaşlılık ve ölümlerinde yardım yapmak üzere vakıf ya da dernek şeklinde özel sandıklar kurmuşlardı. Bu sandıklar 506 sayılı SSK"nın yayını tarihine kadar burada çalışanların (ki bu kişilerin büyük çoğunlu 1936 tarihli eski 3008 sayılı İş Kanununun kapsamı dışında bıraktığı fikir işçileriydi) sosyal güvenliklerini sağlamaktaydı. Yine de bu sandıklar özel bir kuruluş kanunu olmadığı, özel hukuk kurallarına göre kuruldukları ve çalıştıkları için SSK"nun kapsamına girmeleri gerekiyordu. 506 sayılı Kanun, bu sandıkların bazı özelliklerini gözönünde tutarak, geçici 20. maddesiyle bazı şartları yerine getirmeleri kaydıyla, varlıklarını sürdürmelerine ve SSK Kanunu kapsamı dışında kalmalarına olanak tanımıştır. Gerekli şartları yerine getirenler sosyal güvenlik alanında kanunla kurulmuş emekli sandıkları niteliğini kazanmışladır (Tuncay/Ekmekçi, s. 126).
    Bu sandıkların 506 sayılı Kanun"un yayımı tarihinden itibaren altı ay içinde ilgili bulundukları kuruluşun tüm personelini kapsayacak ve bu personelin iş kazaları ile meslek hastalıkları, hastalık, analık, malullük, yaşlılık ve ölüm ile eşlerinin analık, eş ve çocuklarının hastalık hâllerinde en az 506 sayılı Kanun"da belirtilen yardımları sağlayacak ve kapsamdaki personelin diğer bir kuruma geçmeleri hâlinde kendi sandıklarındaki kazanılmış haklarının da diğer ilgili sandığa veya aralarında kuracakları diğer bir sandığa geçmesini sağlayacak surette kendilerini bir vakıf hâline getirmeleri gerektiği geçici 20"inci maddede hükme bağlanmış olup sözü edilen sandıklar vakıf statüsüne sokulmuştur.
    Nitekim 09.03.1983 tarihli ve 1983/1 E.-1983/1 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da (İBK) "... 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun geçici 20. maddesinde öngörülen sandıklardan yaşlılık aylığı bağlanmış kimseler, sonradan ayrıca Sosyal Sigortalar Kanunu hükümlerinden de yararlanarak yaşlılık aylığı alamazlar." sonucuna varılırken bu sandıkların "kanunla kurulu emekli sandıkları" olarak kabulü gerektiği gerekçede belirtmiştir.
    506 sayılı Kanun 5510 Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanun"un 106"ncı maddesi ile yürürlükten kaldırılmış ise de, aynı madde hükmü gereğince hâlen yürürlükte olan 506 Sayılı Kanunun geçici 20"nci maddesi kapsamında kurulan sandıklar az yukarıda sözü edilen İBK"da da açıkça belirtildiği gibi, Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur ve T.C. Emekli Sandığı gibi sosyal güvenlik kuruluşlarından olup bağlı bulundukları kuruluşların personeli ile ilgili olarak 506 Sayılı Kanun"un sistematiği içinde Sosyal Sigortalar Kurumunun yüklendiği görevleri ve sağladıkları hakları yerine getirmek üzere kuruldukları için, sosyal güvenlik hukukunun temel ilkelerinin bu sandıklar için de geçerli olduğunun kabulü gerekir.
    Bununla birlikte bu sandıklarca bazen üyelerine emekli ikramiyesi adı altında ödeme yapıldığı görülmektedir. Emekli ikramiyesi, emekli olan kimseye ödenen toplu bir para olup, çalışmaları karşılığında sigortalıya yapılan bir ödüllendirmedir. Niteliği itibariyle, uzun yıllar çalışma karşılığı, sigortalıya verilen ödül niteliğinde bir toplu ödeme olan emekli ikramiyesinin, aylık veya gelir olarak nitelendirilmesi hukuken mümkün olmadığı gibi, sosyal güvenlik hakkı kapsamında sosyal güvenlik kurumunun sağladığı haklar arasında kabul edilemeyeceği açıktır.
    Bir başka anlatımla, emekli ikramiyesinin niteliği itibariyle iş kazalarıyla meslek hastalıkları ve ölüm yardımlarından hak kazanılan gelir ve aylıklara ya da genel sağlık sigortalısı veya bakmakla yükümlü olduğu kişilerin alacaklarına ilişkin bulunmadığı söylenebilir.
    Vakıflara gelince; Medeni Kanun"da kişiler hukuku kitabında düzenlenen tüzel kişilerin ikincisi vakıflar olup dernek, belli bir ortak amaç etrafında toplanmış gerçek kişilerin meydana getirdiği "kişi topluluğu" iken; vakıf, kişilerin mal varlıklarından ayırdıkları belli bir mal veya malları belirli ve sürekli bir amaca tahsis etmelerinden oluşan mal topluluğudur.
    Nitekim 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun (4721 sayılı Kanun/TMK/ 4721 sayılı TMK) 101"inci maddesinde vakfın tanımı yapılmış olup, "Vakıflar, gerçek veya tüzel kişilerin yeterli mal ve hakları belirli ve sürekli bir amaca özgülemeleriyle oluşan tüzel kişiliğe sahip mal topluluklarıdır. " şeklindedir. 4721 sayılı Kanun ile yürürlükten kaldırılan 743 sayılı Türk Kanunu Medenisinin (743 sayılı Kanun/743 sayılı TKM) 73"üncü maddesine göre ise "Vakıf, başlıbaşına mevcudiyeti haiz olmak üzere, bir malın belli bir gayeye tahsisidir. ".
    Dini vakıflar, aile vakıfları, kamuya yararlı vakıflar gibi çeşitli tiplerde vakıf örgütlenmeleri bulunduğu gibi, 743 sayılı Kanun"un 903 sayılı Kanunla eklenen 77/A ve mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu"nun 468"nci maddelerine göre kurulan çalıştırılanlara ve işçilere yardım vakıfları da mevcuttur. 743 sayılı Kanun"un 77/A maddesinde;
    "Türk Ticaret Kanununun 468 inci maddesi gereğince kurulan istihdam edilenler ve işçilere yardım vakıfları ayrıca aşağıdaki hükümlere tabidirler.
    Vakfın uzuvları, faydalananlara, vakfın teşkilatı, faaliyeti ve mali durumu hakkında gerekli bilgiyi vermeye mecburdurlar.
    İstihdam edilenler ve işçiler vakfa aidat ödedikleri takdirde, en az bu ödemeleri nispetinde idareye iştirak ederler. Mümkün olduğu nispette personel arasından gösterilecek temsilcileri bizzat seçerler.
    İstihdam edilenler ve işçilerin ödemelerine tekabül ettiği nispette, kaideten, vakfın mamelekinin istihdam edene karşı bir alacaktan ibaret olması yalnız bu alacağın temin edilmiş olması halinde caizdir.
    Faydalananlar vakfa aidat ödedikleri veya vakfı düzenliyen hükümler onlara edayı talep hususunda bir hak bahşettiği takdirde, vakfın edalarını dava yoliyle talebedebilirler." hükmü bulunmaktadır.
    Mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu"nun 468"nci maddesine göre ise;
    Esas mukavelede şirketin müstahdem ve işçileri için yardım sandıkları vesair yardım teşkilatı kurulması ve idamesi maksadiyle akçe ayrılması derpiş olunabilir.
    Yardım maksadına tahsis olunan para ve diğer mallar, şirket mallarından ayrılarak bunlarla Medeni Kanun hükümleri dairesinde bir tesis meydana getirilir.
    Tesis senedinde, tesis mallarının şirkete karşı bir alacaktan ibaret olacağı tasrih olunabilir.
    Şirketten alınandan başka müstahdem veya işçilerden de aidat alınmışsa, hizmet münasebetinin sonunda tesis şartlarına göre bu akçeden faydalanmadıkları takdirde müstahdem ve işçilere hiç değilse ödedikleri meblağlar ödeme tarihlerinden itibaren % 5 faiziyle birlikte geri verilir."
    743 sayılı Kanun ile 6762 sayılı Kanun"daki düzenlemelere benzer hükümlerin 4721 sayılı TMK"nın 110"uncu ve 6201 sayılı Türk Ticaret Kanunu"nun (6102 sayılı TTK) 522"nci maddelerinde de bulunduğu görülmektedir. 743 sayılı Kanun"un 77/A ve 4721 sayılı TMK"nın 110"uncu maddelerindeki düzenlemeye göre vakfın organları vakıftan faydalananlara, vakfın teşkilatı, faaliyeti ve mali durumu hakkında gerekli bilgiyi vermeye mecburdurlar.
    Hemen belirtelim ki, birçok banka bünyesinde sosyal güvenliği temin etmek için kurulan 506 sayılı Kanun"un geçici 20"nci maddesi kapsamındaki sandıklar dışında mensuplarına ek sosyal güvenlik sağlayan "munzam sandıklar" kurulmuştur. Bu sandıklar da vakıf statüsündedir ve bu sandıkların yasal dayanakları 506 sayılı Kanun"un yürürlükten kaldırılmış olan 128"inci, TMK"nın 110"uncu (743 sayılı TKM 77/A) ve 6102 sayılı TTK"nın 522"nci (mülga 6762 sayılı TTK"nın 468"inci) maddeleridir.
    Vakfın kuruluşu ise iki şekilde olmaktadır. Vakıf ölüme bağlı bir tasarrufla kurulabileceği gibi, bir kimsenin sağlığında hüküm ifade etmek üzere vakıf kurması da mümkündür. Bu ikinci hâlde, vakıf kurmak isteyen kişinin bu yöndeki iradesini noterlikçe düzenlenecek resmî bir senet ile açıklaması gerekir (743 sayılı Kanun m. 74/1; 4721 sayılı Kanun m. 102/II).
    Vakıf kurma aşamasında noterde düzenlenmesi zorunlu olan vakıf senedinde vakfın adı, amacı, bu amaca özgülenen mal ve haklar, vakfın örgütlenme ve yönetim şekli ile yerleşim yeri gösterilir (4721 sayılı TMK m. 106; 743 sayılı MK m. 75).
    Vakıflar Türk Hukukunda tescil ile tüzel kişilik kazanırlar. 743 sayılı Kanun"un 903 sayılı Kanun ile değişik 74"üncü maddesinin birinci fıkrasında tescilin vakfedenin ikâmetgahının bulunduğu yerdeki asliye mahkemesinde tutulan sicile yapılacağı hükme bağlanmıştır. 4721 sayılı TMK"nın 102"nci maddesinin birinci fıkrasında da aynı yönde hüküm bulunmaktadır. Mahkeme kararı ile sicile tesciline karar verilen vakıf ayrıca bildirim üzerine Vakıflar Genel Müdürlüğü nezdinde tutulan merkezi sicile de kaydedilir ve Resmî Gazetede ilan edilir ( 4721 sayılı TMK m. 104/3; 743 sayılı MK m. 74/3).
    Bir vakıf kurulduktan ve tüzel kişilik kazandıktan sonra, vakfın amacı doğrultusunda varlığını sürdürmesi ve yönetim organlarınca da bu amacın gerçeklestirilmesi yönünde faaliyette bulunulması esastır. Bu nedenle vakfeden tarafından kurulan vakfa ait senette belirlenen vakfın amaç ve orgütlenme biçiminin kural olarak, değiştirilip genişletilmesi mümkün değildir. Bununla birlikte öyle bazı durumlar oluşabilir ki, vakıf senedinde değişkliğe gidilmesi, yönetim, mal ve amaç dışındaki unsurlarda veya bu unsurlarda değişiklik yapılması ihtiyacı ortaya çıkabilir.
    Vakıf senedinde değişikliğe ilişkin olmak üzere 743 sayılı TKM"nin 79 (idarenin değiştirilmesi), 80 (gayenin değiştirilmesi) ve 80/A (malların değiştirilmesi) başlıkları altında vakıf senedindeki bu hususlara ilişkin yapılacak değişiklikler ve şartları düzenlenmiştir. Bu hükümlere bakıldığında yapılmak istenen değişiklik açısından Kanunda öngörülen şartların gerçekleşip gerçekleşmediğini belirleme yetki ve görevinin mahkemeye verildiği, senetteki değişikliğin ancak mahkemece uygun bulunduğu takdirde yürürlük kazandığı görülmektedir.
    4721 sayılı TMK ise 112 ve 113"üncü maddelerinde aynı hususları düzenlemiştir. TMK"nın "Yönetimin değiştirilmesi" başlıklı 112"nci maddesinde;
    "Haklı sebepler varsa mahkeme, vakfın yönetim organı veya denetim makamının istemi üzerine diğerinin yazılı görüşünü aldıktan sonra vakfın örgütünü, yönetimini ve işleyişini değiştirebilir.
    Mahkeme, denetim makamının başvurusu üzerine, (...) duruşma yaparak yöneticileri görevden alabilir ve vakıf senedinde başka bir hüküm yoksa yenisini seçebilir.";
    "Amacın ve malların değiştirilmesi" başlıklı 113"üncü maddesinde ise;
    "Durum ve koşullardaki değişmeler yüzünden vakıf senedinde yazılı amaca bağlı kalınması vakfedenin arzusuna açıkça uymayacak hâle gelmiş ise mahkeme, vakfın yönetim organı veya denetim makamının başvurusu üzerine diğerinin yazılı görüşünü aldıktan sonra vakfın amacını değiştirebilir.
    Amacın gerçekleşmesini önemli ölçüde güçleştiren veya engelleyen koşulların ve yükümlülüklerin kaldırılmasında veya değiştirilmesinde de aynı hüküm uygulanır.
    Amaca özgülenen mal ve hakların daha yararlı olanları ile değiştirilmesini veya paraya çevrilmesini haklı kılan sebepler varsa mahkeme, vakfın yönetim organı veya denetim makamının başvurusu üzerine diğerinin yazılı görüşünü aldıktan sonra gerekli değişikliğe izin verebilir." düzenlemeleri yer almaktadır.
    Bu kapsamda olmak üzere yukarıda sözü edilen 113"üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca amacın gerçekleşmesini önemli ölçüde güçleştiren veya engelleyen koşulların ve yükümlülüklerin kaldırılması veya değiştirilmesi de mümkündür.
    Şunu da belirtelim ki, uyuşmazlık konusu Vakıf Senedi değişikliğinin yapıldığı 27.06.1992 tarihinde yürürlükte bulunduğu anlaşılan 25.07.1970 gün ve 7/1066 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile kabul edilen 21.08.1970 tarihli ve 13586 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Türk Medeni Kanunu Hükümlerine Göre Kurulan Vakıflar Hakkındaki Tüzüğün (Tüzük) 16"ncı maddesinin ikinci fıkrasında "... Vakfın uzuvları, vakıftan faydalananlara, vakfın teşkilatı, faaliyeti ve mali durumu hakkında gereken bilgiyi vermek zorundundadırlar. Bu zorunluluk, her yıla ait bilanço ve hesap durumu hakkındaki raporların faydalananların incelemelerine açık bulundurmak suretiyle yerine getirilir..." ;
    25"inci maddesinin son fıkrasında ise, "Türk Ticaret Kanununun 468 inci maddesi gereğince kurulan vakıflardan 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun Geçici 20 nci maddesi hükümlerine tabi olan vakıfların vakıf senetlerinde yapılacak her çeşit değişiklik, Vakıflar Genel Müdürlüğünün yazılı düşüncesi alındıktan ve Çalışma Bakanlığının tasdikinden sonra yetkili asliye mahkemesi tarafından kararlaştırılır. " hükmü bulunmaktadır.
    Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olayın değerlendirilmesine gelince; davacı vekili, müvekkilinin 26.11.1979 tarihinde Bankada çalışmaya başladığını, 2000 yılında iş sözleşmesinin feshedildiğini, Bankadan ayrıldıktan sonra, tabi olduğu Sandıkça iki yıl daha prim ödediği takdirde emekli olabileceğinin bildirildiğini ayrıca maddi açıdan zor durumda olduğundan dolayı çalışmak zorunda kaldığını, emeklilik için iki yıl sonra Sandığa müracaat eden müvekkiline emekli ikramiyesi ödenmeyeceğinin bildirildiğini ancak müvekkilinin ne emeklik ikramiyesine ilişkin Senedin 121"inci maddesinden ve bu madde yapılan değişiklikten haberdar olmadığını ileri sürerek emekli ikramiyesi alacağının davalı Sandıktan tahsilini talep etmiştir.
    Davacının Bankada çalışmakta iken tabi olduğu Pamukbank T.A.Ş. Memur ve Müstahdemleri Emekli Sandığının 230 sayılı Kanun ile Pamukbank T.A.Ş"nin Türkiye Halk Bankasına devri nedeni ile Türkiye Halk Bankası A.Ş. Emekli Sandığı Vakfı ismini aldığı, Sandığın 506 sayılı Kanun"un geçici 20"nci maddesi kapsamında sosyal güvenlik kurumu niteliğinde olduğu ve bu Kanun"un sağladığı menfaatleri üyelerine sağlama amacı güttüğü açıktır.
    Davacının 26.01.2002 tarihli talebi üzerine Sandıkça 02.04.2002 tarihli karar ile yaşlılık aylığı bağlandığı, emekli ikramiyesi ödenmesine ilişkin talebinin ise 16.08.2002 tarihli ve 2183 sayılı yazı ile Bankadan ayrıldıktan sonra başka bir sosyal güvenlik kurumuna tabi çalışması olduğundan reddedildiği, davacının 2000 ve 2001 yıllarında SGK"ya tabi olarak çalıştığı dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır.
    Öte yandan Senedin emekli ikramiyesini düzenleyen 121"inci maddesinin öncesinde, "Bu madde uyarınca evvelce yaşlılık ve malüllük aylığı almaya hak kazananlara ve bunların eş ve çocuklarına ödenen emekli ikramiyesi 16.7.1988 tarihi itibariyle kaldırılmıştır. 16.7.1988 tarihinden önce Bankada işe girenlerin hakları saklıdır.
    01.8.1979 tarihinden önce Bankaya girenlerin bu maddeye ilişkin yapılan önceki değişiklikten doğan hakları saklıdır. Ancak 16 Temmuz 1988 tarihinden önce işe girip ikramiye almaya hak kazananlara Bankada çalıştıkları her tam yıl için ödenecek ikramiye tutarı emekli oldukları tarihte yasal olarak ödenmesi gereken kıdem tazminatı tavanını aşamaz. Pamukbank Türk Anonim Şirketinde çalışmakta iken iş akdi iş kanununun 17. maddesinin 2. bendine göre tazminatsız feshedilenlere ikramiye ödenmez." şeklinde olduğu, ancak 27.06.1992 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantısında 121"inci maddede değişiklik yapılarak daha önce yaşlılık ve malullük aylığı almaya hak kazananlara ve bunların eş ve çocuklarına ödenen emekli ikramiyesinin 16.07.1988 tarihi itibariyle kaldırıldığı ancak bu tarihten önce Bankada işe girenlerin haklarının saklı tutulduğu, 01.08.1979 tarihinden önce Bankaya girenlerin ise bu maddede yapılan önceki değişiklikten doğan haklarının korunduğu, istifa ederek Bankadan ayrılanlara emekli ikramiyesi ödenmeyeceği, ancak Bankada çalışmakta iken iş sözleşmesi Banka tarafından feshedilenlerden ara vermeksizin ve başka bir yerde çalışmamak şartıyla isteğe bağlı üyeliklerini devam ettirenlere aylık almaya hak kazandıkları takdirde ikramiye ödeneceği, 16.07.1988 tarihinden önce Bankaya girip ikramiye almaya hak kazananlara Bankada çalıştıkları her tam yıl için ödenecek ikramiye tutarının emekli oldukları tarihte yasal olarak ödenmesi gereken kıdem tazminatı tavanını aşamayacağı, iş sözleşmesi İş Kanunu"nun 17"nci maddesine göre feshedilenlere ikramiye ödenmeyeceği yönünde düzenlemeler yapıldığı, bu değişikliğin Vakıf yönetim kurulunun 29.05.1992 tarihli ve 344 sayılı toplantısında alınan karara istinaden 27.06.1992 tarihli olağan genel kurulda kabulü ve Vakıflar Genel Müdürlüğünün muvafakati ile T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının onayı üzerine T.C. Beyoğlu 3. Asliye Hukuk Hakimliğinin 1992/641 E.-1992/753 K. sayılı kararı ile tescil edildiği, söz konusu genel kurul kararına karşı süresi içinde açılan dava olduğuna dair dosya içinde bilgi, belge ve iddia bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda tamamen yürürlükteki mevzuata uygun olarak yapılan Senet değişikliğinin bağlayıcı olduğu kuşkusuzdur.
    Diğer taraftan 26.11.1979 tarihinde Bankada müfettiş yardımcısı olarak işe başlayan davacının senedin 121"inci maddesinde değişiklik yapılan 27.06.1992 tarihinde Adana Yağcami Şubesinin yöneticisi (müdürü) olduğu, Vakfın olağan genel kurulu hakkındaki (6) nolu ve 03.06.1992 tarihli sirkülerde 27.06.1992 tarihinde yapılacak olağan genel kurul toplantı gündeminin bütün şube, bölge ve bölümlere gönderildiği, gündemde Vakıf Senedinin 121"inci maddesinde yapılacak değişikliğin de yer aldığı, 18.06.1992 tarihli seçim tutanağında 27.06.1992 tarihinde yapılacak genel kurul toplantısına Yağcami Şubesini temsil etmek üzere katılacak delegeyi seçmek için yönetici Ahmet Yılmaz (davacı) başkanlığında yapılan toplantıda oy çokluğu ile Tamer Oral"ın seçildiği yazılı olup davacının toplantıya katılanlar arasında bulunduğu, isminin karşısında imza olduğu ayrıca yönetici onayı kısmında da adının ve atfen imza yer aldığı görülmüştür. Vakıfça 19.08.1992 tarihinde "Bütün Şubelere Ve Birimlere" diye gönderilen sirkü konusunun "27.06.1992 tarihli olağan genel kurul hk" şeklinde olduğu ve Vakfın 27.06.1992 tarihli olağan genel kurul toplantı zaptının üyelerin bilgilerine sunulmak üzere ilişikte gönderildiği belirtilmiştir.
    Öyle ise, senedin 121"inci maddesinde yer alan iş sözleşmesi Banka tarafından feshedilenlerden ara vermeksizin ve başka bir yerde çalışmamak şartıyla isteğe bağlı üyeliklerini devam ettirenlere aylık almaya hak kazandıkları takdirde ikramiye ödeneceğine ilişkin değişiklik tarihinde banka şubesinde yönetici olarak çalışan, bu değişikliğin yapıldığı genel kurula katılacak delegenin seçildiği toplantıya başkanlık eden davacının, 19.08.1992 tarihli, konusu 27.06.1992 tarihli genel kurul toplantı tutanağı olan sirkü de dikkate alındığında sözü edilen değişiklikten haberdar olduğunu kabul etmek gerektiği sonucuna varılmıştır.
    Yine değişikliğin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan 743 sayılı Kanun ile bu Kanun"un vakıflara ilişkin hükümlerinin uygulanmasını teminen çıkarılan Tüzük"te vakıf senetlerinde yapılacak değişikliklerin vakıftan faydalananlara tebliğ edileceğine ilişkin bir düzenleme bulunmayıp, vakıftan faydalananlara bilgi verilmesi zorunluluğundan bahsedilmiştir.
    Şu hâlde davacı, Vakıf Senedinin emekli ikramiyesini düzenleyen 121"inci maddesindeki değişiklikten ve maddede yer alan ikramiyeye hak kazanmak için gerekli şartlardan haberdar olduğu hâlde, bu şartları yerine getirmediğinden emekli ikramiyesine hak kazanması mümkün değildir.

    Hâl böyle olunca, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi doğru olmamıştır.
    Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
    SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 14.02.2019 tarihinde oy birliği ile ve kesin olarak karar verildi.


    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi