Esas No: 2013/1675
Karar No: 2013/1675
Karar Tarihi: 18.9.2014
Tarihi eser vasıflı taşınmazın kamu yararı olmaksızın kamulaştırılması - Kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil istemi - Kamulaştırma bedelinin düşük tespit edilmesi - Mahkeme kararlarının gerekçesiz olması - Adil yargılanma - Mülkiyet - Konut dokunulmazlığı - AYM İkinci Bölüm 2013/1675 Esas 2013/1675 Karar Sayılı İlamı
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
MÜLAYİM VURAL VE RAMAZAN VURAL BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/1675) |
|
Karar Tarihi: 18/9/2014 |
R.G. Tarih-Sayı: 4/12/2014-29195 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Alparslan ALTAN |
Üyeler |
: |
Recep KÖMÜRCÜ |
|
|
Engin YILDIRIM |
|
|
Celal Mümtaz AKINCI |
|
|
Muammer TOPAL |
Raportör |
: |
Selami ER |
Başvurucular |
: |
Mülayim VURAL |
|
|
Ramazan VURAL |
Vekilleri |
: |
Av. Barış KAŞKA |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucular, ortak murislerinin maliki olduğu tarihi eser vasıflı taşınmazın kamu yararı olmaksızın kamulaştırıldığını, mülk sahiplerinin kendi mülklerini kendi imkânlarıyla yenileme haklarının ellerinden alındığını, kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil istemiyle açılan davada verilen kararda kamulaştırma bedelinin düşük tespit edildiğini, bilirkişi raporlarında yenileme projesinin görmezden gelindiğini ve mahkeme kararlarının gerekçesiz olduğunu belirterek adil yargılanma, mülkiyet ve konut dokunulmazlığı hakları ile Anayasa"nın 63. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 27/2/2013 tarihinde İzmir 11. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 7/1/2014 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına ve dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. İkinci Bölümün 26/3/2013 tarihli ara kararı gereğince başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığı’nın 3/6/2013 tarihli görüş yazısı 18/6/2013 tarihinde başvurucular vekiline tebliğ edilmiş, başvurucular vekili Adalet Bakanlığı cevabına karşı beyanlarını yasal süresi içinde ibraz etmemiştir.
6. Bölümün 25/4/2014 tarihli ara kararıyla 2013/1674 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyasının konu yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2013/1675 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. İstanbul ili Beyoğlu ilçesi, 21/7/1983 tarih ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu gereği kurulan İstanbul 1 numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından 1993 yılında kentsel sit alanı olarak ilan edilmiş ve alandaki koruma çalışmalarının çerçevesi, yapılacak koruma amaçlı imar planına bağlanmıştır.
9. Başvurucuların ortak murisine (annelerine) ait Beyoğlu ilçesi Çukur Mahallesi 362 ada 5 parsel sayılı 49 m2 büyüklüğündeki taşınmazın da içinde bulunduğu alan 20/2/2006 tarih ve 2006/10172 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla (BKK) 16/6/2005 tarih ve 5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun’a dayanılarak yenileme alanı olarak belirlenmiştir.
10. Beyoğlu Belediye Meclisi tarafından 10/11/2006 tarihinde oy birliğiyle kabul edilen usul ve esaslar çerçevesinde 16/3/2007 tarihinde gerçekleştirilen yenileme (restorasyon) ihalesiyle bahsedilen alanda restorasyon faaliyetine başlanmıştır.
11. Beyoğlu Belediye Encümeninin 10/12/2009 tarih ve 1603 sayılı kararı ile başvurucuların murisine ait taşınmazın kamulaştırılması kararı alınmıştır.
12. Beyoğlu Belediye Başkanlığı tarafından, mülk sahibine gönderilen satın alma talebini içerir yazı üzerine süresinde davete icabet edilmediği belirtilerek, Beyoğlu 2. Asliye Hukuk Mahkemesine 17/5/2010 tarihinde kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davası açılmıştır.
13. Mahkeme, mahallinde bilirkişi eşliğinde keşif yapmış ve keşif sonrası hazırlanan 27/9/2010 havale tarihli bilirkişi raporuyla taşınmazın özellikleri ile bulunduğu çevrenin koşulları ve emsal taşınmazlarla yapılan mukayese sonucu değeri, 205.800,00 TL arsa ve 54.216,96 TL yapı için olmak üzere toplam 260.016,96 TL olarak belirlenmiştir.
14. Yapılan itirazlar sonrasında Mahkemece yeni oluşturulan bilirkişi heyetiyle taşınmazda ikinci keşif yapılmış ve 13/12/2010 havale tarihli raporla mülkün Taksim Meydanına ve ulaşım imkânlarına yakınlığı, konut-ticaret alanı olması, binanın yıpranma oranı, taşınmazın korunması gerekli kültür varlığı olduğu ve davacı ve başvurucuların gösterdiği emsal taşınmaz değerleri göz önünde bulundurularak değeri, 205.800,00 TL arsa ve 188.670,00 TL yapı için olmak üzere toplam 394.470,00 TL olarak belirlenmiştir.
15. İkinci bilirkişi raporuna da itiraz edilmiş ve Mahkeme son bilirkişi heyetinden ek rapor istemiş, ancak 25/2/2011 havale tarihli ek bilirkişi raporunda önceki rapordan farklı bir durumun olmadığı yönünde beyanda bulunulmuştur.
16. Mahkemenin 4/4/2011 tarih ve E.2010/216, K.2011/93 sayılı kararıyla ve ikinci bilirkişi raporuna itibar edilerek, 394.470,00 TL kamulaştırma bedelinin mülk sahibine ödenmesine ve ilgili taşınmazın tapu kaydının iptali ile davacı belediye adına tesciline karar verilmiştir.
17. Başvurucuların ortak murisi 18/4/2011 tarihinde vefat etmiştir.
18. Kararın temyizi üzerine temyiz incelemesini yapan Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 11/6/2012 tarih ve E.2012/8012, K.2012/12476 sayılı kararı ile “Kamulaştırılan taşınmaz mal ile emsalin üstün ve eksik yönleri belirlenip kıyaslaması yapılarak zeminine, resmi birim fiyatları esas alınıp, yıpranma payı da düşülerek binaya değer biçilmesinde ve tespit edilen bedelin bloke ettirilerek hükmün kesinleşmesi beklenmeden davalı tarafa ödenmesine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmediği” gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararı onanmıştır.
19. Karar düzeltme talebi Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 24/12/2012 tarih ve E.2012/26078, K.2012/28133 sayılı kararı ile reddedilmiştir. Karar, başvuruculara 29/1/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
20. Başvurucular 27/2/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
21. 4/11/1983 tarih ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun “Kamulaştırma bedelinin mahkemece tespiti ve taşınmaz malın idare adına tescili” kenar başlıklı 10. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Kamulaştırmanın satın alma usulü ile yapılamaması halinde idare, … asliye hukuk mahkemesine müracaat eder ve taşınmaz malın kamulaştırma bedelinin tespitiyle, … idare adına tesciline karar verilmesini ister.
Mahkeme, idarenin başvuru tarihinden itibaren en geç otuz gün sonrası için belirlediği duruşma gününü, … taşınmaz malın malikine … bildirerek duruşmaya katılmaya çağırır. Duruşma günü idareye de tebliğ olunur.
…
Mahkemece yapılan duruşmada tarafların bedelde anlaşamamaları halinde hakim, en geç on gün içinde keşif ve otuz gün sonrası için de duruşma günü tayin ederek, 15 inci maddede sayılan bilirkişiler marifetiyle ve tüm ilgililerin huzurunda taşınmaz malın değerini tespit için mahallinde keşif yapar…
Bilirkişiler, taraflar ve diğer ilgililerin beyanını da dikkate alarak, 11 inci maddedeki esaslar doğrultusunda taşınmaz malın değerini belirten raporlarını onbeş gün içinde mahkemeye verirler. Mahkeme bu raporu, duruşma günü beklenmeksizin taraflara tebliğ eder. Yapılacak duruşmaya hakim, taraflar veya vekillerini ve bilirkişileri çağırır. Bu duruşmada tarafların bilirkişi raporlarına varsa itirazları dinlenir ve bilirkişilerin bu itirazlara karşı beyanları alınır.
Tarafların bedelde anlaşamamaları halinde gerektiğinde hakim tarafından onbeş gün içinde sonuçlandırılmak üzere yeni bir bilirkişi kurulu tayin edilir ve hakim, tarafların ve bilirkişilerin rapor veya raporları ile beyanlarından yararlanarak adil ve hakkaniyete uygun bir kamulaştırma bedeli tespit eder. Mahkemece tespit edilen bu bedel, taşınmaz mal, kaynak veya irtifak hakkının kamulaştırılma bedelidir. … İdarece, kamulaştırma bedelinin hak sahibi adına yatırıldığına … dair makbuzun ibrazı halinde mahkemece, taşınmaz malın idare adına tesciline ve kamulaştırma bedelinin hak sahibine ödenmesine karar verilir ve bu karar, tapu dairesine ve paranın yatırıldığı bankaya bildirilir. Tescil hükmü kesin olup tarafların bedele ilişkin temyiz hakları saklıdır.
(Ek fıkra: 11/04/2013-6459 S.K./6. md) Kamulaştırma bedelinin tespiti için açılan davanın dört ay içinde sonuçlandırılamaması hâlinde, tespit edilen bedele bu sürenin bitiminden itibaren kanuni faiz işletilir.
…”
22. 2942 sayılı Kanun’un 24/4/2001 tarih ve 4650 sayılı Kanunla değişik 11. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Taşınmaz malın değerinin tespitinde, kamulaştırmayı gerektiren imar ve hizmet teşebbüsünün sebep olacağı değer artışları ile ilerisi için düşünülen kullanma şekillerine göre getireceği kâr dikkate alınmaz.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 18/9/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların 26/2/2013 tarih ve 2013/1675 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
24. Başvurucular, Beyoğlu Belediyesi tarafından kültür varlıklarının yenilenmesi kapsamında ve bir proje çerçevesinde gerçekleştirilen yenileme faaliyetlerinde yapılan ihalenin gizli tutulduğunu, projenin bir rant projesi olduğunu, yapılan kamulaştırmada kamu yararı bulunmadığını, mülk sahiplerinin sürece dâhil edilmediğini, mülk sahiplerinin kendi mülklerini kendi imkânlarıyla yenileme haklarının ellerinden alındığını, hukuka aykırı acele kamulaştırma kararı alındığını ve uygulanmadığını, kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil istemiyle açılan davada verilen kararda kamulaştırma bedelinin düşük tespit edildiğini, bilirkişi raporlarında yenileme projesinin görmezden gelindiğini, önerdikleri emsallerin değerlendirmeye alınmadığını, yıpranma paylarının olması gerekenden yüksek belirlendiğini ve mahkeme kararlarının gerekçesiz olduğunu belirterek adil yargılanma, mülkiyet ve konut dokunulmazlığı hakları ile Anayasa"nın 63. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşler ve maddi ve manevi tazminat ile yaptığı yargılama giderlerinin ödenmesini talep etmişlerdir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Somut Davaya Konu Olmayan İddialar
25. Başvurucular, kendilerine ait taşınmazın da bulunduğu bölgede Beyoğlu Belediyesi tarafından kültür varlıklarının yenilenmesi kapsamında ve bir proje çerçevesinde gerçekleştirilen yenileme projesinde yapılan ihalenin gizli tutulduğunu, projenin bir rant projesi olduğunu, mülk sahipleri sürece dâhil edilmediği gibi, mülklerini kendi imkânlarıyla yenileme haklarının da ellerinden alındığını, hukuka aykırı biçimde acele kamulaştırma kararı alındığını ve uygulanmadığını ileri sürerek haklarının ihlal edildiğini ileri sürmektedirler.
26. Anayasa"nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ve 6216 sayılı Kanun"un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup, bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır.
27. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde kullanılabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucuların Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde, yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 17).
28. Başvurucuların kendi taşınmazlarının da bulunduğu bölgede uygulanan projeyle ilgili şikâyetlerini öncelikle yetkili ve görevli ilk derece mahkemeleri önünde dile getirmesi, ilk derece mahkemesi kararlarından tatmin olmaması durumunda ise süresinde ve usulüne uygun olarak temyiz yolunu kullanması gerekmekte olup, başvurucular tarafından bahsedilen projeyle ilgili şikâyetlerin daha önce dava konusu yapıldığına dair herhangi bir belge sunulmamıştır. Somut başvuruya konu dava, kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davası olup, başvurucuların bahsettiği şikâyetler belirtilen davaya konu olmamıştır. Bu durumda başvurucuların bahsedilen projeyle ilgili şikâyetleri hususunda başvuru yollarının tüketildiği söylenemez.
29. Açıklanan nedenlerle, somut davanın konusu olmayan şikâyetlerin diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin "başvuru yollarının tüketilmemiş olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
30. Başvurucular, taşınmazın kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil istemiyle açılan davada verilen kararda kamulaştırma bedelinin düşük tespit edildiğini, önerdikleri emsallerin değerlendirmeye alınmadığını ve yıpranma paylarının olması gerekenden yüksek belirlendiğini ileri sürerek adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
31. Başvurucuların kamulaştırma bedelinin tespiti davasıyla ilgili yukarıda bahsedilen şikâyetleri, mahkemenin delilleri takdiri, hukuk kurallarını yorumlaması ve kararın sonucuna ilişkin olup, özü itibarıyla mahkeme kararının hatalı olduğu iddiasına dayanmaktadır.
32. Anayasa"nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun"un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında, bireysel başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun"un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir.
33. Bir anayasal hakkın ihlali iddiasını içermeyen, yalnızca derece mahkemelerinin kararlarının yeniden incelenmesi talep edilen başvuruların açıkça dayanaktan yoksun ve Anayasa ve Kanun tarafından Mahkemenin yetkisi dışında bırakılan hususlara ilişkin olduğu açıktır (B. No:2012/1056, 16/4/2013, § 34).
34. Bahsedilen kurallar uyarınca, derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış olayların sübutu, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Anayasa"da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve bariz takdir hatası veya açıkça keyfilik içermedikçe derece mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve hukuki hatalar da bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede, derece mahkemelerinin delilleri takdirinde bariz takdir hatası bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz. (B. No:2012/1027, 12/2/2013, § 26)
35. Kamulaştırma bedelinin tespiti, bu tespitte kullanılan yöntem ve yıpranma paylarının belirlenmesi kanunun öngördüğü usuller çerçevesinde hâkimin takdir yetkisi içinde olup, başvuruya konu davada Asliye Hukuk Mahkemesi, 2942 sayılı Kanun"un 10. maddesi doğrultusunda kamulaştırmaya konu taşınmazda bilirkişi eşliğinde keşif yapmış ve bilirkişi raporu almış (§ 12), tarafların itirazı üzerine ikinci bir bilirkişi görevlendirmiştir (§ 13). Bilirkişiler, başvurucular ve idarenin gösterdiği emsaller ile resen belirlenen emsalleri değerlendirmiş, ayrıca bilirkişiler gerçek satış bedelinin tapu kayıtlarına yansıtılmadığı hususunu da göz önünde bulundurarak değer tespitinde bulunmuşlardır. Mahkeme ayrıca bilirkişilerden ek rapor istemiş (§ 14) ve taşınmazın bedelini, tarihi eser niteliği, emsal taşınmazların bedeli, bilirkişi raporları ve yıpranma paylarını dikkate alarak tespit etmiştir.
36. Açıklanan nedenlerle, başvurucuların kamulaştırma bedelinin tespiti davasının sonucuna dair iddialarının kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, derece mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası da içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu bölümünün diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin "açıkça dayanaktan yoksun olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Mülkiyet ve Konut Dokunulmazlığı Haklarının İhlali İddiası
37. Başvurucular, yapılan kamulaştırmada kamu yararı bulunmadığını, bilirkişi raporlarında yenileme projesinin görmezden gelindiğini, kamulaştırma sonrasında kendileri hakkında uygulanan tahliye işlemiyle sokağa atıldıklarını belirterek, mülkiyet ve özel hayata saygı gösterilmesini isteme haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
38. 6216 sayılı Kanun"un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre Mahkemece açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemez olduğuna karar verilebilir. Başvurucuların ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir.
39. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla, sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma, ürünlerinden yararlanma ve tasarruf etme (başkasına devretme, biçimini değiştirme, harcama ve tüketme hatta yok etme) olanağı veren bir haktır. Anayasa’ya göre bu hakka ancak kamu yararı nedeniyle ve kanunla sınırlama getirilebilir. Özel mülkiyetteki bir taşınmazın kamu yararı amacıyla ihtiyaç duyulması halinde şekil ve koşulları yasayla belirlenmek şartıyla kamulaştırılmak suretiyle kamu hizmetine tahsis edilerek özel mülkiyeti sona erdirilebilir. Kamulaştırmanın nasıl ve hangi ilkelere göre yapılacağı Anayasa’nın 46. maddesinde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. (Bkz. AYM, E.1988/34, K.1989/26, K.T. 21/6/1989; E.2011/58, K.2012/70, K.T. 17/5/2012 ve E.2004/25, K.2008/42, K.T. 17/1/2008)
40. Kamu yararı kavramı, genel bir ifadeyle özel veya bireysel çıkarlardan ayrı ve bunlara üstün olan toplumsal yararı ifade etmektedir. Bütün kamusal işlemler, nihai olarak kamu yararını gerçekleştirmek hedefine yönelmek durumundadır (AYM, E.2010/30, K.2012/7, K.T.19/1/2012). Yasama ve yürütme organları toplumun ihtiyaçlarını dikkate alarak neyin kamu yararına olduğunu belirlemede geniş bir takdir yetkisine sahiptirler. Kural olarak kamu makamları ekonomik veya toplumsal bir politikayı hayata geçirmek amacıyla mülkiyet hakkına müdahale etmişlerse, burada meşru bir kamu yararı amacının bulunduğunu varsaymak gerekir. Kamu yararı konusunda bir uyuşmazlığın çıkması halinde ise örneğin kamulaştırma gibi hususlarda uzmanlaşmış, ilk derece ve temyiz yargılaması yapan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmek konusunda daha iyi konumda oldukları açıktır. Bu nedenle müdahalenin kamu yararına uygun olmadığını ispat yükümlülüğü bunu iddia edene aittir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. James ve Diğerleri/İngiltere, B. No: 8793/79, 21/2/1986, § 46; Eski Yunan Kralı ve Diğerleri/Yunanistan, B. No: 25701/94, 23/11/2000, § 87; Broniowski/Polonya, B. No: 31443/96, 22/6/2004, § 148).
41. Başvuruculara ait taşınmazın da bulunduğu bölge, 2863 sayılı Kanun gereği İstanbul 1 numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından 1993 yılında kentsel sit alanı olarak ilan edilmiş, daha sonra 20/2/2006 tarihli BKK ile 5366 sayılı Kanun"a dayanılarak yenileme alanı olarak belirlenmiştir. Yapılan bu düzenlemelere dayalı olarak Beyoğlu Belediye Meclisi tarafından 10/11/2006 tarihinde oy birliğiyle kabul edilen usul ve esaslar çerçevesinde restorasyon ihalesi yapılmış ve başvurucuların mülküyle birlikte pek çok taşınmaz kamulaştırılmıştır. Yapılan kamulaştırma işlemi mevcut düzenlemelere ve usulüne uygun bir şekilde gerçekleştirilmiş, kamulaştırma bedeli mahkemece tespit edilerek başvuruculara ödenmiştir.
42. Öncelikle başvurucuların taşınmazına yapılan müdahale, yukarıda belirtilen kanunlara dayalı olarak ve 2942 sayılı Kanun"da öngörülen usul çerçevesinde gerçekleştirilmiştir. Bu bağlamda müdahalenin hukuki dayanağı bulunmaktadır. Ayrıca müdahale kültür ve tabiat varlıklarını koruma amaçlı büyük bir restorasyon projesi kapsamında ve idarece alınan kamulaştırma kararlarıyla gerçekleştirilmiştir. Dolayısıyla müdahalenin açık bir meşru amacı bulunmaktadır. Bunun yanında kamulaştırma kararı sonrasında bedel hususunda anlaşılamadığından başvuruculara mahkeme kararıyla ve usulüne uygun olarak tespit edilmiş kamulaştırma bedeli ödenmiştir (§ 33). Kamulaştırma bedelinin ödenmesi sonucu kültür varlıklarını yaşatarak koruma amaçlı kamu yararı ile başvurucuların mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken makul denge korunmuştur. Bu durumda yapılan müdahalenin ölçülü olduğunu kabul etmek gerekir.
43. Davanın konusu kamulaştırılan taşınmazın dava tarihindeki bedelinin tespitine ilişkin olduğundan mahkeme, 2942 sayılı Kanun"un 11. maddesine uygun olarak bunun dışında proje gibi gelecekte taşınmazın değerini arttıracak hususları değerlendirmeye almamıştır.
44. Bir kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün, bu mülkte gelecekteki değer artışını da içerecek şekilde mülkiyetini kazanma hakkı, kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun Anayasa"da yer alan ve korunan mülkiyet kavramı içerisinde değildir. Gelecekte elde edilecek bir kazanç elde edilmediği veya bu kazanca yönelik, icrası mümkün bir iddia mevcut olmadığı sürece bir mülk olarak değerlendirilemez. (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Denimark Ltd/Birleşik Krallık, Başvuru No: 37660/97, 26/9/2000)
45. Bunun yanında başvurucuların konut olarak kullandığı taşınmazdan tahliye edilmesi, yapılan kamulaştırma işleminin doğal bir sonucu olup, kanunlar çerçevesinde yapıldığı anlaşılmaktadır. Kamulaştırma işlemi sonrasında, başvurucuların konut olarak kullandığı kamulaştırmaya konu taşınmazın mülkiyeti Beyoğlu Belediyesi"ne geçtiğinden mülkiyet hakkına bağlı kullanma hakkı da bahsedilen Belediyeye geçmiştir. Beyoğlu Belediyesinin kamulaştırmaya konu taşınmazı kamulaştırma amacına uygun olarak restore etmesi ve kullanabilmesi için başvurucuların buradan tahliye edilmesi, bahsedilen amaçla yapılan kamulaştırma işleminin beklenmesi gereken doğal sonucudur.
46. Sonuç olarak başvuruculara ait taşınmazın 2942 ve 5366 sayılı Kanunlar kapsamında yıpranan tarihi ve kültürel taşınmaz varlıkların yenilenerek korunması ve yaşatılarak kullanılması meşru amacıyla ve yargılama sonucu tespit edilen gerçek karşılığı kendilerine ödenmek suretiyle kamulaştırıldığı ve mülkiyetin idareye geçtiği ve başvurucuların mülkiyeti idareye geçen taşınmazdan tahliye edilmelerinin yapılan kamulaştırma çalışmasının beklenmesi gereken doğal bir sonucu olduğu anlaşıldığından, başvurucuların mülkiyet ve konut dokunulmazlığı haklarına yönelik bir ihlalin olmadığı açıktır.
47. Açıklanan nedenlerle, başvurucuların mülkiyet ve konut dokunulmazlığı haklarına ilişkin iddiaları hakkında bir ihlalin olmadığı açık olduğundan, başvurunun bu bölümünün diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin "açıkça dayanaktan yoksun olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
d. Gerekçeli Karar Hakkının İhlali İddiası
48. Başvurucular mahkeme kararlarının gerekçesiz olması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
49. 6216 sayılı Kanun"un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre Mahkemece açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemez olduğuna karar verilebilir. Başvurucuların ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir.
50. Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.”
51. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden birisidir. Bu bağlamda Anayasa’nın, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de, hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).
52. Mahkemelerin hükümleri için gerekçe yazmaları gerekmekle birlikte, bunun tarafların tüm iddialarına detaylı yanıt vermek zorunluluğu şeklinde anlaşılmaması gerekir. Gerekçe yazma yükümlülüğünün, ileri sürülen iddiaların, davanın sonucuna etkisi yönünden her davanın şartları çerçevesinde değerlendirilerek belirlenmesi gerekmektedir. Bu kapsamda ileri sürülen iddianın kabulü halinde davanın sonucuna etkili olması bekleniyor ise mahkemelerin bu iddiayı değerlendirmeleri gerekebilir.
53. Öte yandan temyiz merciinin, yargılamayı yapan mahkemenin kararıyla aynı fikirde olması ve bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da basit bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz merciinin bir şekilde, temyizde ileri sürülmüş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).
54. Başvuru konusu olayda, Asliye Hukuk Mahkemesi gerekçesinde taşınmazın Kadastro Müdürlüğünden çaplı krokisinin, Belediyeden metrekare birim fiyatlarının ve taşınmazın imar durumunun, Tapu Sicil Müdürlüğünden emsal taşınmaz kayıtlarının getirtildiği, taşınmazda bilirkişi heyetiyle keşif yapıldığı ve bilirkişilerin değer tespiti yaptığı, itiraz üzerine ikinci bilirkişinin görevlendirildiği ve ikinci keşfin yapıldığı, itiraz üzerine bilirkişilerden ek rapor alındığı ve bedel tespitinin buna göre yapıldığı izah edilmiştir (§ 12-15). Kararın temyiz incelemesini yapan Yargıtay 5. Hukuk Dairesi de, kararında "Kamulaştırılan taşınmaz mal ile emsalin üstün ve eksik yönleri belirlenip kıyaslaması yapılarak zeminine, resmi birim fiyatları esas alınıp, yıpranma payı da düşülerek binaya değer biçilmesinde ve tespit edilen bedelin bloke ettirilerek hükmün kesinleşmesi beklenmeden davalı tarafa ödenmesine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmediği" gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararını onamıştır (§ 16).
55. Başvurucular her ne kadar mahkeme kararlarının gerekçesiz olduğunu ileri sürmüş ise de gerek ilk derece mahkemesinin, gerekse temyiz incelemesini yapan Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin kararında, hükme ulaşılması için yeterli gerekçe bulunduğu görülmekle, gerekçeli karar hakkı yönünden bir ihlalin olmadığı açıktır.
56. Açıklanan nedenlerle, başvurucuların gerekçeli karar hakkına ilişkin bir ihlalin olmadığı açık olduğundan, başvurunun bu bölümünün diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin "açıkça dayanaktan yoksun olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucuların,
1. Somut davanın konusu olmayan iddialarının,
2. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddialarının,
3. Mülkiyet ve konut dokunulmazlığı haklarının ihlali yönündeki iddialarının,
4. Gerekçeli karar hakkının ihlali yönündeki iddialarının,
"açıkça dayanaktan yoksun olması", nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde bırakılmasına,
18/9/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.