22. Hukuk Dairesi 2017/17722 E. , 2018/24164 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : ALACAK
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili; müvekkilinin iş sözleşmesinin işverence haksız ve tek taraflı olarak feshedildiğini ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatı ile ödenmediğini iddia ettiği bir kısım işçilik alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili; inşaat işinin tamamlanması ile taraflar arasındaki iş sözleşmesinin sona erdiğini, ihbar tazminatı gerektirecek bir durumun bulunmadığını, davacının herhangi bir ücret alacağının mevcut olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece; yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre; davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz:
Kararı davalı vekili temyiz etmiştir.
Gerekçe:
1-Davalının savunma hakkının kısıtlanıp kısıtlanmadığı ve davacının fazla çalışma yapıp yapmadığı, hafta tatili ve ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalışıp çalışmadığı hususları taraflar arasında uyuşmazlık konusudur.
Savunma hakkı Anayasa’mızın hak arama hürriyeti başlıklı 36. maddesinde "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir." düzenlemesi ile açıkça hüküm altına alınmıştır.
İddia ve savunma hakkı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun hukuki dinlenilme haklı başlıklı 27. maddesi ile usul hukukumuza yansıtılmıştır.
Anılan maddenin birinci fıkrasında davanın taraflarının kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip oldukları belirtildikten sonra maddenin ikinci fıkrasında bu hakkın "açıklama ve ispat hakkı"nı da içerdiği vurgulanmıştır. Davanın taraflarının usul hukuku hükümlerine aykırı olarak açıklama ve ispat hakkını kullanmalarının kısıtlanması, iddia ve savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurur.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 27. maddesinde yer bulan “Hukuki Dinlenilme Hakkı” gereğince davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir. Mahkeme, iki tarafa eşit şekilde hukukî dinlenilme hakkı tanıyarak hükmünü vermelidir. Anayasanın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olan hukukî dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı içinde teminat altına alınmıştır. Bu hakka, tarafın hâkime meramını anlatma hakkı ya da iddia ve savunma hakkı da denilmektedir. Ancak, hukukî dinlenilme hakkı, bu ifadeleri de kapsayan daha geniş bir anlama sahiptir. Bu hak çerçevesinde, tarafların gerek yargı organlarınca gerekse karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir.
Bu kapsamda hukuki dinlenilme hakkı, bilgilenme/bilgilendirme, açıklama yapma, yargı organlarınca dikkate alınma ve kararların gerekçeli olması gibi hususları içerdiği açıktır. Bilgilenme hakkı, yargılamanın içeriğine dair tam bir bilgi sahibi olmanın yanında gerek karşı tarafın gerekse de yargı organlarının dosya içeriğine yapmış oldukları işlemleri öğrenmelerini kapsar. Bilgilenme/ bilgilendirme hakkının etkin biçimde kullanılabilmesi için gönderilecek tebligat ve davetiyelerde kanunda öngörülmüş şekil şartlarına sıkı sıkıya uyulması gerekmektedir. Ayrıca bu hak sadece davanın başındaki iddia ve savunmalar açısından değil yargılamanın her aşamasında dikkate alınmalıdır. Bu kapsamda devam eden bir yargılamada, tarafların açıklamaları için bilgilendirme yeterli olmayıp yargılamada yer alan diğer kişilerin (tanık, bilirkişi gibi) açıklamaları açısından da önemlidir. Bilgilenme hakkının usulüne uygun kullanımı ile tarafların haklarında öğrendikleri isnat ve iddialara karşı beyanda bulunabilme, davaya yönelik bilgi ve belge verebilme yani açıklama yapma hakkı da hukuki güvenceye bağlanmaktadır. Böylece davanın her iki tarafına eşit şekilde açıklama yapma hakkı tanınması ile adaletin görünür kılınması sağlanacaktır. Açıklamada bulunma hakkı, tarafların, yazılı veya sözlü şekilde iddia ve savunmalara karşı itirazda bulunabilme, davaya ilişkin beyanda bulunmalarını sağlar.
Dosya içeriğine göre; kesin süre içinde yatırılması gereken delil avansının ikmali hususunda düzenlenen meşruhatlı davetiyenin davalı vekili tarafından 10/12/2014 tarihinde tebellüğ edildiği, ilgili davetiyenin davalı vekiline tebliğ tarihinden önce 09/12/2014 tarihinde 100,00 TL delil avansının PTT ödeme belgesi ile yatırıldığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle; mahkemece belirtilen, davalı vekilinin, cevap dilekçesinde bildirmiş olduğu tanıklar için gerekli olan masrafı kesin süreye rağmen yatırmadığı şeklindeki gerekçe hatalı olduğu gibi, herhangi bir ara karar da tesis edilmeksizin davalı tanıklarının dinlenmemesi savunma hakkının ihlali niteliğindedir. Somut uyuşmazlıkta; çalışma düzenine ilişkin olarak taraflarca sunulan herhangi bir işyeri kaydı bulunmadığından, fazla çalışma, hafta tatili ve ulusal bayram ve genel tatil günü çalışmalarına ilişkin iddianın tanık anlatımlarına göre ispatlanması mümkündür. Mahkemece beyanlarına başvurulan davacı tanıklarının davalı işyerinde çalışmaları bulunmadığından, işyerindeki çalışma sistemini bilebilecek durumda olmayan bu tanıkların anlatımlarına göre anılan alacak taleplerinin kabulüne karar verilmesi isabetsizdir. Mahkemece davalı tanıkları yöntemince duruşmaya çağrılarak alınan beyanları, davacı tanık anlatımları haricindeki tüm deliller ile birlikte değerlendirmeye tabi tutulmalı ve ispatlanması halinde davacının hafta tatili, ulusal bayram genel tatil ve fazla çalışma alacak talepleri hüküm altına alınmalıdır.
2-Taraflar arasında davacının aylık ücret miktarı konusunda da uyuşmazlık bulunmaktadır.
4857 sayılı İş Kanunu"nda 32. maddenin ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.
Ücret kural olarak dönemsel (periyodik) bir ödemedir. Kanunun kabul ettiği sınırlar içinde tarafların sözleşme ile tespit ettiği belirli ve sabit aralıklı zaman dilimlerine, dönemlere uyularak ödenmelidir. Yukarıda değinilen Yasa maddesinde bu süre en çok bir ay olarak belirtilmiştir.
İş sözleşmesinin tarafları, asgarî ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. İş sözleşmesinde ücretin miktarının açıkça belirtilmemiş olması, taraflar arasında iş sözleşmesinin bulunmadığı anlamına gelmez. Böyle bir durumda dahi ücret, Borçlar Kanun"un 323. maddesinin ikinci fıkrasına göre tespit olunmalıdır. İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hallerde ücretin miktarı, işçinin kişisel özellikleri, işyerindeki ya da meslekteki kıdemi, meslek unvanı, yapılan işin niteliği, iş sözleşmesinin türü, işyerinin özellikleri, emsal işçilere o işyerinde ya da başka işyerlerinde ödenen ücretler, örf ve adetler göz önünde tutularak belirlenir.
Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta primi ödenmesi amacıyla zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir.
Somut olayda, davalı işyerinde sıva ustası olarak çalışan davacı günlük net 50,00 TL yevmiye karşılığında çalıştığını iddia ederken, işveren davacının asgari ücret karşılığı çalıştığını savunmuştur. Dosyaya ücret bordroları ve taraflar arasında imzalanan yazılı bir iş sözleşmesi sunulmamıştır. Davalı işyerinde çalışması bulunmayan davacı tanıklarınca davacının aylık net 1.500,00 TL ücretle çalıştığı beyan edilmiş olup mahkemece davacının tanık anlatımlarına göre bu yöndeki iddianın doğrulandığı gerekçesiyle aylık net 1.500,00 TL ücretle çalıştığının kabulü isabetsizdir. Dava dilekçesi ile emsal ücret araştırması talebinde bulunulduğu da göz önüne alınarak, fesih tarihi itibariyle işçinin ücreti; yaptığı iş, kıdemi de esas alınarak ilgili meslek odalarından ve diğer kuruluşlardan yapılacak emsal ücret araştırması ve Türkiye İstatistik Kurumu"nun resmi internet sitesindeki “Kazanç Bilgisi Sorgulama” kısmındaki bilgiler dikkate alınmak suretiyle belirlendikten sonra, dinlenecek davalı tanık anlatımları da nazara alınarak sonucuna göre kabul edilen alacaklar hakkında karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile hüküm kurulması hatalı olmuştur.
3-Taraflar arasındaki diğer bir uyuşmazlık ise bakiye ücret alacağının miktarı noktasında toplanmaktadır.
Somut olayda; davacı asil mahkeme huzurunda, kendisine işverenlikçe bir kez bankadan 1.500,00 TL, bir kez elden 1.500,00 TL verildiği, 15 günlük çalışması için de ayrıca 750,00 TL ödendiğini belirtmiştir. Davacı kabulündeki bu tutar toplamda 3.750,00 TL iken, ücret alacağından toplam 3.567,00 TL"lik meblağ mahsup edilmiştir. Buna göre, söz konusu kabul beyanında geçen tutarların mahsubu ile var ise bakiye ücret alacağının hüküm altına alınması gerekir.
Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 12.11.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.