Hukuk Genel Kurulu 2017/424 E. , 2019/143 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Tüketici Mahkemesi
Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İzmir 2. Tüketici Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 30.05.2013 tarih ve 2012/207 E., 2013/512 K. sayılı karar davalılar vekilince temyiz edilmekle, Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 19.06.2014 tarih ve 2013/4994 E., 2014/4284 K. sayılı kararı ile;
“…Dava, eser sözleşmesinden dolayı oluşan alacağın tahsiline ilişkindir.
Dava ve karar tarihlerinde yürürlükte bulunması nedeniyle zaman bakımından uygulanması gereken, 6502 sayılı Kanun ile yürürlükten kaldırılan mülga 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’un 3/e maddesinde tüketici, “bir mal veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan veya yararlanan gerçek ya da tüzel kişi” olarak tanımlanmıştır. Bu tanımlamaya göre yasa, hazır bir malı veya hizmeti satın alarak onu günlük yaşamında kullanan veya tüketen kişiyi korumaktadır. Bir başka deyişle yasa kapsamına, dar kapsamlı mal ve hizmet ilişkileri olağan tüketim işleri alınmıştır. Aksi bir yorumun kabulü, üst düzey teknoloji ile gerçekleştirilen eser sözleşmesi ilişkilerinin dahi 4077 sayılı yasa kapsamında kalmasını ve bunlardan kaynaklanan uyuşmazlıklara da Tüketici Mahkemelerinde bakılmasını gerektirir ki, bunun yasanın amacına aykırı olduğu açıktır. Buna göre istisna sözleşmesinden doğan ilişkileri de 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun hükümlerinin uygulanması hukuken olanaklı değildir. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 26.2.2003 gün ve 2003/15-127 E., 2003/102 K. sayılı kararında bu husus belirtilmiştir. Somut olayda taraflar arasındaki hukuki ilişki eser sözleşmesinden kaynaklandığından, davada Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görevli olması nedeniyle yerel mahkemece görevsizlik kararı yerine esas hakkında karar verilmesi yerinde görülmemiş kararın bozulması gerekmiştir,…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacılar vekili, müvekkillerinin evinde 28.02.2012 tarihinde meydana gelen yangın sonucunda maddi zarar oluştuğunu, eşyaların ve evin kullanılamaz hâle geldiğini, itfaiyece düzenlenen raporda yangının çıkış sebebinin "çalışmakta olan klimanın herhangi bir nedenden dolayı elektrik kısa devre yapması" olarak gösterildiğini, yaptırılan tespit sonrası düzenlenen raporda, klimanın iç ünitesinin ve bu sistemin bağlı olduğu elektrik prizinin, priz içi kabloların tamamen yandığı, yangının bu klimanın iç ünitesinden kaynaklanmış olabileceğinin rapor edildiğini ileri sürerek, müvekkili ... için 38.687,65TL maddi tazminat ile 15.000,00TL manevi tazminatın, ... için de 20.000,00TL manevi tazminatın davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili, yangının çıkış sebebinin klima olmadığını, bu yöndeki tespitin hatalı olduğunu, yangın esnasında diğer eşyalar gibi klimanın da yanmasının normal olduğunu, klimada elektrik besleme hattının asla prizden çekilmediğini, bağımsız bir buattan veya ana elektrik girişinden enerji bağlantısının yapıldığını, bu işlemin de cihaz montajını gerçekleştiren elemanların değil, cihaz sahibinin görevlendireceği ehliyetli elektrik ustaları tarafından yapıldığını, cihaz elemanlarının görevinin sadece elektrik enerjisinin bağımsız bir kaynaktan (prizden değil) gelip gelmediğini ve topraklama yapılıp yapılmadığını kontrol etmekten ibaret olduğunu, gerek binanın gerekse evin elektrik tesisatının son derece kötü olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece; bilirkişi raporları, tanık beyanları, tespit ve yangın raporları değerlendirildiğinde yangının çıkış nedeninin klimanın aşırı akım çekmesi veya herhangi bir yerinde meydana gelen kısa devre sonucunda alev aldığı ve yanmayı oluşturduğunun belirlendiği, bu nedenle davalıların sorumlu olduğu gerekçesiyle, 30.377,30TL maddi tazminat ile davacı ... için 10.000,00TL ve davacı ... için 5.000,00TL olmak üzere 15.000,00TL manevi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.
Davalılar vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece, sözleşmenin incelenmesinde davacıların, davalıların sattığı ve ürettiği klimadan kaynaklanan zarar nedeniyle tazminat davası açtığı, benzer şekilde klimadan kaynaklanan yangın nedeniyle oluşan zarara ilişkin verilen kararın Yargıtay 13. Hukuk Dairesince onandığı, davacılar ile davalı arasındaki sözleşmenin niteliğinin öncelikle satış sözleşmesi olup eser sözleşmesi olarak kabul edilmediği, bu nedenle uyuşmazlığın dava tarihinde yürürlükte olan mülga 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında kaldığı ve tüketici mahkemelerinin görevli olduğu gerekçesi ile direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davacıların klimadan kaynaklandığını iddia ettikleri yangın sebebiyle uğranılan zararın tahsili amacıyla açılan eldeki davada, yanlar arasındaki ilişkinin satış sözleşmesi mi yoksa eser sözleşmesi mi olduğu, sonucuna göre dava tarihi itibariyle yürürlükte olan 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun uyarınca görevli mahkemenin tüketici mahkemesi mi yoksa asliye hukuk mahkemesi mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle uyuşmazlığa konu eser sözleşmesi ve satış sözleşmesine ilişkin yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.
Dava tarihinde yürürlükte olan ve uygulanması gereken mülga Borçlar Kanunu’nun (BK) 355. maddesinde eser sözleşmesi;
“İstisna bir akittir ki onunla bir taraf diğer tarafın vermeyi taahhüt ettiği semen mukabilinde bir şey imalini iltizam eder”
şeklinde tanımlanmıştır.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 470. maddesinde de eser sözleşmesi aynı doğrultuda ve fakat daha açık bir ifade ile “yüklenicinin bir eser meydana getirmesi, iş sahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşme” olarak nitelendirilmiş, sözleşmenin tarafları yüklenici ve iş sahibi olarak isimlendirilmiştir.
Satım sözleşmesi ise mülga 818 sayılı BK’nın 182. maddesinin birinci fıkrasında;
"Satım bir akittir ki onunla satıcı, satılan malı alıcının iltizam ettiği semen mukabilinde alıcıya teslim ve mülkiyetini ona nakleylemek borcunu tahammül eder" şeklinde ifade edilmiş; 6098 sayılı TBK’nın 207. maddesinin birinci fıkrasında da “...satıcının, satılanın zilyetlik ve mülkiyetini alıcıya devretme, alıcının ise buna karşılık bir bedel ödeme borcunu üstlendiği sözleşmedir."
şeklinde tanımlanmıştır.
Bir sözleşme ilişkisinin kurulabilmesi için sözleşme yapmaya ehil (ehliyet) olanlar arasında, öneri ve kabulün gerçekleşmesi, yani tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamaları (tarafların anlaşması), sözleşme içeriği ve amacının kanunda kesin hükümsüzlük yaptırımına tabi tutulmamış yani yasaklanmamış (meşru içerik) ve sözleşmenin kanunda öngörülen biçimi varsa buna uyularak (şekil) yapılması sözleşmenin genel unsurlarıdır.
Sözleşmeye ilişkin bu temel unsurlar yanında her sözleşme türünün kendine özgü unsurları bulunmaktadır. Eser sözleşmesinin de kendine özgü olan iki temel unsuru vardır. Bunlar eser ve bedeldir. Bu sözleşme ile bir taraf (yüklenici) istenen özellikle sonucu (eser) meydana getirmeyi, diğer taraf (iş sahibi) ise bu çalışma karşılığında ivaz ödemeyi (bedel) üstlenmektedir.
Eser sözleşmesinde tarafların edimleri birbirinin karşılığını oluşturmakta olduğundan tam iki tarafa borç yükleyen sözleşmedir. Ayrıca niteliği itibariyle sürekli bir sözleşme olmayıp ani edimli bir sözleşmedir.
Bu sözleşmenin unsuru olan meydana getirilecek eser, aynı zamanda sözleşmenin konusunu oluşturur. Ayırt edici diğer bir temel unsuru ise bedeldir. Meydana getirilecek bir sonuç bulunmasına rağmen bedel ödenmeyeceği kararlaştırılmış ise eser sözleşmesinin varlığından söz edilemez. Bedel, eser sözleşmesinin unsuru ise de tarafların anlaşırken bedeli kararlaştırmamış olmaları sözleşmenin kurulmasına etki etmez. Taraflar kararlaştırmamış olsa da bedel ödeneceğini taraflar biliyor veya bilmesi gerekiyor ise eser sözleşmesinin bulunduğu yine kabul edilecektir.
Eser sözleşmesinin konusu, meydana getirilmesi istenen sonuçtur. İstenen sonuç, bir şeyin yapılmasına ilişkin olabileceği gibi, ortadan kaldırılmasına, iyileştirilmesine veya montajına ilişkin de olabilecektir. Diğer bir ifadeyle baştan yeni bir eser meydana getirilmesine ilişkin olabileceği gibi mevcut bir eserde yapılacak değişiklik veya ilavelerle farklı bir hâle getirilmesine de ilişkin olabilir.
Eser sözleşmesi tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamaları ile kurulur ve sözleşmenin geçerliliği kanunda aksi öngörülmedikçe hiçbir şekle bağlı değildir.
Bir sözleşme ilişkisinin eser sözleşmesi mi yoksa satım sözleşmesi mi olduğunun belirlenmesine gelince; satım sözleşmesinde sözleşme konusu mal hazırdır veya tüm özellikleri önceden belirlenmiş veya bilinen bir mal satışa arz edilmektedir. Eser sözleşmesinde ise özellikleri önceden belli olmayan bir mal, iş sahibinin istediği özelliklere göre imal edilir ve tüm özellikleri de eser ortaya çıktıktan sonra tam olarak bilinebilir hâle gelir.
Eser sözleşmesi özellikleri belirleme, satım sözleşmesi ise önceden belirlenmiş özellikleri beğenme esasına göre kurulmaktadır. Eser sözleşmesinde sözleşmenin konusu, iş sahibinin belirlediği özelliklere göre yapılacak eser iken, satım sözleşmesinde alıcı özelliklerini beğendiği bir malı satın alır. Bu nedenle eser sözleşmesinde kişiye özel üretim yapılırken, satım sözleşmesinde kişiye özel üretim söz konusu değildir.
Satım sözleşmesine konu mal, çoğu zaman toplumsal ihtiyaçlara göre belirlenmiş ölçü ve standartlar esas alınarak üretilmiştir. Eser sözleşmesinde ise ölçü ve standartlar işin tekniği nedeniyle gerekli olabilir ise de asıl olan iş sahibinin istediği ölçü ve isteklere göre eserin meydana getirilecek olmasıdır.
Satım sözleşmesinde satıcı, sözleşmenin yapıldığı sırada bir malın mülkiyetini devretmeyi üstlenirken, eser sözleşmesinde ise yüklenici iş sahibinin istemi üzerine kural olarak bir şey meydana getirmeyi ve bedel karşılığında teslim etmeyi üstlenmektedir.
Sözleşmede beceriye dayalı sonuç unsuru yerine mal teslimi üstün ise eser sözleşmesi değil, satım sözleşmesi söz konusu olacaktır.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya gelindiğinde, davacılar klimadan kaynaklandığını iddia ettikleri yangın sebebiyle uğranılan zararın, davalı satıcı ve üretici şirketten tahsilini talep etmiştir. Dosya içerisinde yer alan 15.12.2010 tarihli fatura ve sevk irsaliyesine göre davacı ..., davalı A Klima San. ve Tic. Ltd. Şti’den KDV dâhil 1.850,00TL bedelli klima almıştır. Yanlar arasındaki sözleşme ilişkisine konu klima, iş sahibine özel olarak üretilmiş malzeme olmadığı gibi daha önceden ölçüleri, özellikleri bilinen ve belirlenmiş olan bir maldır.
Her ne kadar yanlar arasındaki sözleşmeye konu malın montajının da yapılması gerekmekte ise de burada temin edilen malın, alıcının istediği yere kurulması hâlinde dahi sözleşmedeki ağırlıklı edimin satışa ilişkin olduğunun kabulü gerekir. Ayrıca davacıların iddiası, davalılar tarafından montaj işleminin hatalı yapılmasına ilişkin olmayıp satın alınan malın ayıplı olduğu yönündedir.
Bu nedenle davacıya yönelik özel olarak üretilen bir malzeme bulunmadığından yanlar arasındaki klima teslimine ilişkin sözleşmenin satış sözleşmesi olduğunun kabulü gerekir.
Sözleşmenin hukuksal niteliğinin saptanmasından sonra davada görevli mahkemenin belirlenmesine gelince;
Mülga 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (mülga 4077 sayılı TKHK) hükümlerine dayanarak tüketici mahkemesinde talepte bulunulmuş olması karşısında, dava tarihi itibariyle yürürlükte olan mülga 4077 sayılı TKHK hükümlerinin uygulanması gerekmekte olup,
Mülga 4077 sayılı TKHK’nın 3. maddesinin (e) bendinde tüketici “Bir mal veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan veya yararlanan gerçek ya da tüzel kişi”, (f) bendinde ise satıcı “Kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetleri kapsamında tüketiciye mal sunan gerçek veya tüzel kişiler” olarak tanımlanmış; (h) bendinde ise tüketici işlemi kavramının “Mal veya hizmet piyasalarında tüketici ile satıcı-sağlayıcı arasında yapılan her türlü hukuki işlemi” ifade edeceği belirtilmiştir.
Aynı Kanunun 23. maddesinde de, bu Kanunun uygulanmasıyla ilgili olarak çıkacak her türlü ihtilaflara tüketici mahkemelerinde bakılacağı düzenlenmiştir.
Açıklanan nedenlerle, yanlar arasındaki ilişkinin satış sözleşmesinden kaynaklandığı ve dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan mülga 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun uyarınca görevli mahkemenin tüketici mahkemesi olduğu anlaşılmakla, mahkemece somut uyuşmazlıkta tüketici mahkemelerinin görevli olduğu yönündeki direnme kararı yerindedir.
Diğer taraftan, dava tarihi 25.04.2012 olduğu hâlde gerekçeli karar başlığında 16.02.2015 olarak gösterilmesine ilişkin yanlışlık, mahallinde düzeltilebilir nitelikte maddi hata olarak kabul edildiğinden bozma nedeni yapılmamıştır.
Ne var ki, davanın esasına ilişkin temyiz itirazları Özel Dairece incelenmediğinden, temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararı yerinde olup davanın esasına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 15. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 14.02.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.