Esas No: 2017/1398
Karar No: 2019/132
Karar Tarihi: 12.02.2019
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1398 Esas 2019/132 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Beykoz 2. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 26.02.2014 tarihli ve 2013/564 E., 2014/65 K. sayılı kararın davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 07.05.2014 tarihli ve 2014/5445 E., 2014/7387 K. sayılı kararı ile,
"...1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2-Öteki temyiz itirazlarına gelince: Dava, hakaret nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, kat malikleri kurulu toplantısında, sığınaklara eşya konulması nedeniyle çıkan tartışmada; davalının, kendisine hitaben “Atilla efendi sen kızımın arabasını aratacak kadar alçaldın.” demek suretiyle hakaret ettiğini belirtilerek manevi tazminat talep etmiştir.
Davalı, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulune karar verilmiştir.
Dosya kapsamından, taraflar arasında önceye dayalı yaşanan olaylar nedeniyle, davacı tarafından yapılan şikayet üzerine davalının kızının aracının kolluk tarafından arandığı anlaşılmıştır.
Manevi zarar, kişilik değerlerinde oluşan objektif eksilmedir. Kişide oluşan manevi zararın giderilmesi bakımından hakimin olayın özelliklerine, fail ve mağdurun durumlarına, kişilik değerlerinde meydana gelen eksilmenin niteliğine göre manevi tazminat olarak bir miktar paranın ödenmesine veya Borçlar Kanunu 49/3. maddesi gereğince tazminat yerine diğer bir tazmin yoluna başvurması mümkündür. Bahsedilen madde gereği diğer tazmin yöntemleri konusunda örnekseme yapılarak haksız saldırının kınanması ve kınama kararıyla birlikte bu kararın basın yoluyla ilan edilmesi yöntemlerine değinilmişse de; bu yöntemler sınırlı olmayıp hakimin takdirine bırakılmıştır. Bu bağlamda, özür beyanı, isnadın geri alınması vb. bir tazmin şeklinin benimsenmesi de düşünülebilir. (4. HD. 14/11/1996, 8472/11191)
Somut olayda, tarafların sıfatı, sarfedilen sözlerin niteliği, sözlerin söylendiği ortam ve potansiyel etkisi ile taraflar arasında yaşanan olaylar, davacının şikayeti üzerine davalının kızının aracının aranması gibi hususlar dikkate alındığında tazminat yaptırımı yerine BK.49/3. maddesinde bahsedilen diğer yaptırımlardan olan tecavüzün kınanmasına dair kararla yetinilmesi gerekirken, tazminat yaptırımına başvurulması usul ve yasaya aykırı olduğundan kararın bozulması gerekmiştir.
…"
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı; 04.06.2011 tarihinde yapılan Genel Kurul toplantısında kat maliklerinin bulunduğu toplulukta davalının kendisine "Atila Efendi, sen kızımın arabasını aratacak kadar alçaldın" diyerek hakaret ettiğini, Beykoz C.Başsavcılığına yaptığı şikayet üzerine davalının Beykoz 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 2011/1111 E., 2013/650 K. sayılı kararı ile mahkum olduğunu, davalının bu olaydan önce de gıyabında hakaret etmesi nedeniyle Beykoz 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 2011/640 E., 2012/239 K. sayılı kararı ile ceza aldığını, davalının eylemi nedeniyle kişilik haklarının saldırıya uğradığını ileri sürerek 4.000,00TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı; davacı ile aynı sitede ikamet ettiklerini, yönetim kurulu toplantısında davacı ile daha önceden kendisinin kızının arabası hakkında asılsız bomba ihbarı yapması hakkında bir konuşma başladığını ve davacıya "Atila Bey kızımın arabasını aratacak kadar alçaldınız mı" dediğini, bunun üzerine davacının Beykoz 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/278 E. sayılı dosyası ile aleyhine tazminat davası açtığını ve kendisinin 2.000,00TL tazminat ödemeye mahkûm olduğunu, bu parayı icra dosyasına halen taksitler halinde ödediğini, ancak davacının ikinci kez aynı sebebe dayanarak bu davayı açtığını, mükerrer açılan davayı kabul etmediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; davalının 04.06.2011 tarihli Genel Kurul toplantısında kat maliklerinin bulunduğu toplulukta davacıya "Atila Efendi, sen kızımın arabasını aratacak kadar alçaldın" diyerek hakaret ettiği, bu nedenle Beykoz 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 2011/1111 E., 2013/650 K. sayılı kararı ile davalının para cezası ile cezalandırılmasına karar verilerek kararın 10.09.2013 tarihinde kesinleştiği gerekçesiyle davanın kabulüne, 4.000,00TL manevi tazminatın 04.06.2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Davalının temyizi üzerine karar Özel Dairece yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece; önceki gerekçeler tekrar edilerek ve davacının yaşadığı apartmandaki olaylar nedeniyle hiçbir haksız tahriki bulunmadığı hâlde hakarete uğraması, taşımış olduğu unvanına ve yaşına uygun davranması, olay nedeniyle meydana gelen manevi zararın davalının aynı eylemleri birden çok yapması nedeniyle de bir miktar paranın ödenmesi olarak giderilmesi ile mümkün olabileceği, bu konuda özür beyanı, isnadın geri alınması gibi tazmin şeklinin benimsenmesi ile yerine getirilemeyeceği, bu tür bir yaklaşımın davalının eylemlerini yanına kâr kalacak bir niteliğe dönüştürülebileceği, parasal tazminat niteliğinde bir ödeme ile eylemin kötülüğünü idrak edebileceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararını davalı temyiz etmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının kişilik haklarına saldırı teşkil eden "Atila Efendi, sen kızımın arabasını aratacak kadar alçaldın" şeklindeki sözleri nedeniyle, yerel mahkemece davalı hakkında 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 49/3. maddesinde belirtilen diğer yaptırımlardan olan tecavüzün kınanmasına dair kararla yetinilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 24. maddesinde;
“Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hakimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir.
Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar yada kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.”
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 25. maddesinde de;
“Davacı, hakimden saldırı tehlikesinin önlenmesini, sürmekte olan saldırıya son verilmesini, sona ermiş olsa bile etkileri devam eden saldırının hukuka aykırılığının tespitini isteyebilir.
Davacı bunlarla birlikte, düzeltmenin veya kararın üçüncü kişilere bildirilmesi ya da yayımlanması isteminde de bulunabilir.
Davacının, maddi ve manevi tazminat istemleri ile hukuka aykırı saldırı dolayısıyla elde edilmiş olan kazancın vekaletsiz iş görme hükümlerine göre kendisine verilmesine ilişkin istemde bulunma hakkı saklıdır.
Manevi tazminat istemi, karşı tarafça kabul edilmiş olmadıkça devredilemez; mirasbırakan tarafından ileri sürülmüş olmadıkça mirasçılara geçmez.
Davacı, kişilik haklarının korunması için kendi yerleşim yeri veya davalının yerleşim yeri mahkemesinde dava açabilir.”
Olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 49. maddesinde;
“Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir.
Hakim, manevi tazminatın miktarını tayin ederken, tarafların sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate alır.
Hakim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir tazmin sureti ikame veya ilave edebileceği gibi tecavüzü kınayan bir karar vermekle yetinebilir ve bu kararın basın yolu ile ilanına da hükmedebilir.”
Dava tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) “Kişilik hakkının zedelenmesi” başlıklı 58. maddesinde ise;
“Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir.
Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir.”
hükümleri yer almaktadır.
Manevi zarar, kişilik değerlerinde oluşan objektif eksilmedir. Duyulan acı, çekilen ızdırap manevi zarar değil, onun görüntüsü olarak ortaya çıkabilir. Yasalar manevi tazminat verilebilecek bazı olguları özel olarak düzenlemiştir.
Bunlar kişilik değerlerinin zedelenmesi (TMK m.24), isme saldırı (TMK m.26), nişan bozulması (TMK m.121), evlenmenin butlanı (TMK m.158/2), boşanma (TMK m.174/2) bedensel zarar ve ölüme neden olma (818 sayılı BK m.47- 6098 sayılı TBK m. 58) durumlarından biri ile kişilik haklarının zedelenmesi (818 sayılı BK m.49- 6098 sayılı TBK m. 58) olarak sıralanabilir.
4721 sayılı TMK’nın 24. maddesi ile 818 sayılı BK’nın 49. maddesi diğer yasal düzenlemelere nazaran daha kapsamlıdır.
Görüldüğü üzere BK"nın 49/1. (TBK’nın 58/1) maddesi gereğince kişilik hakları saldırıya uğrayanların uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteme hakları vardır.
Bunun yanı sıra TBK’nın 56. maddesinden farklı olarak TBK’nın 58/2. maddesi hâkimin, bu tazminatın ödenmesi yerine diğer bir giderim biçimi kararlaştırabileceğini veya bunu tazminata ekleyebileceğini, özellikle de saldırıyı kınayan bir karar verip bu kararın yayınlanmasına hükmedebileceğini düzenlemektedir. Anılan hüküm uyarınca manevi tazminatın içeriğinin belirlenmesi hususunun da hâkimin takdirine bırakılmış olduğu söylenebilir (Atlan, H., Manevi Zararı Tazmin Yolları, İstanbul 2015, s. 85).
Buna göre, kişilik hakkının ihlali durumunda, uğradığı manevi zarara karşılık olarak, zarar görene manevi tazminat olarak bir miktar para mı ödeneceği, yoksa diğer bir tazminat şeklinin mi kararlaştırılacağı hususunda hâkim takdir yetkisine sahiptir. Kişilik hakkının ihlali sebebiyle şahısvarlığında meydana gelen eksilmenin para ile ölçülmesi mümkün olmamasına rağmen, manevi tazminatın kural olarak zarar görene ödenecek bir miktar paradan ibaret olduğu kabul edilmektedir. Bununla birlikte, takdir hakkını kullanacak olan hâkim, manevi tazminat şekilleri arasından, somut olaya en uygun olanına karar verebilecektir. Başka bir ifadeyle, hâkim davacının talebiyle bağlı olmaksızın manevi tazminatın içeriğini, paraya alternatif oluşturacak diğer bir biçimde belirleyebilir. Hâkim talep olmadıkça tazminata hükmedemeyeceği gibi; manevi tazminat talep edildiği takdirde şartlar gerçekleşmiş olmasına rağmen takdir yetkisine dayanarak manevi tazminata hükmetmekten kaçınamaz (Turan Başara, G., Kişiliğin İhlalinden Kaynaklanan Maddi ve Manevi Tazminat ile Haksız Kazancın İadesi, Ankara 2018, s. 256, 257).
TMK’nın 4. maddesiyle kendisine tanınan takdir yetkisini kullanan hâkimin, kararını gerekçelendirmesi ve takdir nedenlerini belirtmesi gerekir. Hâkimin sadece takdir yetkisine dayanarak, hakkaniyete göre karar verdiğini belirtmesi yeterli değildir. Hâkim vermiş olduğu kararı, objektif olarak değerlendirdiğini, somut olayın özelliklerini dikkate aldığını, öğreti ve uygulamada geliştirilen prensiplere göre bir sonuca ulaştığını ifade etmelidir. Elbette hâkim, davacının talebini göz önünde bulundurarak bu konudaki takdir yetkisini kullanmalıdır. Davacı, manevi zararının giderilmesini sağlayacak en iyi yöntemin para olduğunu düşündüğü için bu yönde talepte bulunmuşken, hâkimin artık takdir yetkisine dayanarak diğer tazmin şekillerine hükmetmesi isabetli olmayacaktır (Turan Başara, G., s. 257).
Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 19.11.1997 tarihli ve 1997/4-35 E., 1997/976 K. sayılı kararında, her ne kadar BK’nın 49/3. maddesi ile manevi tazminatın niteliğini seçme yönünden hâkime takdir hakkı verilmiş ise de, somut olayın özelliği değerlendirildiğinde, bu takdir hakkının olaya uygun kullanılmadığı, davacının para isteğine hükmedilmesi gerekirken yalnızca kınama kararı verilmesinin isabetli olmadığı vurgulanmıştır.
TMK’nın 4. maddesi uyarınca hâkimin takdir yetkisini kullanması, niteliği itibariyle bir hukuk kuralının uygulanması niteliği taşıdığından, maddi hukukun uygulanmasında geçerli olan üst yargı denetiminin takdir yetkisinin kullanıldığı hallerde de uygulama alanı bulması gerektiği kabul edilmektedir. Üst yargı denetimini gerçekleştirecek olan makam, takdir yetkisinin kanunun öngördüğü yerlerde ve sınırlarda kullanılıp kullanılmadığını, hâkimin objektif kriterleri esas alıp almadığını, manevi tazminatın tespitine ilişkin olarak öğreti ve uygulamada geliştirilen ilkeleri dikkate alıp almadığını denetler (Turan Başara, G., s. 261).
TBK’nın 58. maddesinin manevi tazminata ilişkin genel hüküm niteliğinde olduğu dikkate alındığında, TMK’nın 24. maddesinde atıfta bulunulan hallerde de manevi zararın para dışında bir vasıtayla giderilmesinin mümkün olduğu söylenebilir (Turan Başara, G., s. 266).
Manevi zararın para dışında bir yolla giderilmesi için hâkimin verebileceği kararlar BK’nın 49/3. (TBK’nın 58/2) maddesinde sınırlayıcı bir şekilde sayılmamış olup, bunlara düzeltmenin veya kararın yayımlanması, cevap ve düzeltme hakkının kullanılması, saldırıyı kınayan bir karar verilmesi ve bu kararın yayımlanması örnek olarak verilebilir.
Uyuşmazlığın çözümü açısından özellikle saldırının kınanması kararı üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır.
Kınama kararı ve bu kararın yayımlanması, manevi zararın para dışında diğer bir yolla tazmin edilme türü bakımından 818 sayılı BK"da olduğu gibi 6098 sayılı TBK"nın da açıkça öngördüğü tek örneği oluşturur. Hâkim, sadece kınama kararını vermekle yetinebileceği gibi, bu kararın yayımlanmasına da karar verebilir. BK m. 49/3, "hakim... tecavüzü kınayan bir karar vermekle yetinebilir ve bu kararın basın yolu ile ilanına da hükmedebilir" demekteydi. Görüldüğü üzere 6098 sayılı TBK, eski kanunda olduğu gibi kararın "basın yolu ile ilanı" ifadesine yer vermeksizin kararın yayımlanmasından söz etmektedir. Şu halde artık kınama kararı, diğer kitle iletişim araçları yoluyla da yayımlanabilecektir. Gerçi bu sonuç, eski Borçlar Kanunu döneminde de doktrinde kabul edilmekteydi. Bunun gibi, kınama kararına yol açan saldırının sadece kitle iletişim aracıyla gerçekleşmiş olmasına da gerek yoktur (Atlan, H., s. 281).
Belirtmek gerekir ki, TBK m. 58"e göre verilecek kınama kararından farklı olarak TMK m. 25/2, kararın yayımlanmasından başka, üçüncü kişiye bildirilmesi imkânını da tanımaktadır. Fakat doktrinde, kınama kararı bakımından da üçüncü kişiye bildirim yoluna başvurulabileceği belirtilmektedir. Buna göre, üçüncü kişiye bildirimin, kararın yayımlanmasının bir biçimi olarak değerlendirilmesi mümkün olmakla birlikte burada, diğer bir giderim biçimi söz konusudur. Saldırının tespiti kararıyla karşılaştırıldığında, kınama kararının yayımlanması, parasal tazminin yerine veya ona ek olarak hükmedilebilecekken, TMK m. 25 gereği kararın yayımlanmasına, ancak tespit kararıyla birlikte hükmedilebilecektir. Diğer taraftan, kınama kararının yayımlanması, mutlaka saldırının yer aldığı kitle iletişim aracıyla gerçekleştirilmek zorunda değildir. Hatta kınama kararını yayımlamakla yükümlü olduğuna ilişkin kanuni bir düzenleme bulunmadığından, saldırıdan sorumlu olan gazete sahibi, böyle bir kararı yayımlamakla yükümlü tutulamaz (Atlan, H., s. 282).
Davalıya bir edim yüklemeyen kınama kararının, yargılama faaliyeti yönünden geçerli kabul edilip edilemeyeceğine ilişkin soruyu olumlu cevaplayan bir görüş; bu davanın tespit davasıyla yakından ilintili olduğu ve bu nedenle iki davanın usul yönünden aynı şekilde değerlendirilmesi gerektiği düşüncesini kabul eder. Bu anlamda, davalının hâkim tarafından kınanması, hukuka aykırı olan saldırının tespiti olarak nitelendirilmiştir. Bunun tersine, kişilik hakkının hukuka aykırı olarak ihlal edildiğini tespit eden kararın, kınama kararı olarak nitelendirilebileceği de ileri sürülmüştür. Buna karşılık, her iki karar farklı amaca hizmet eder. Gerçekten, tespit kararı sadece kişilik haklarına yönelik saldırının hukuka aykırılığını tespit ederken kınama kararı, saldırının hukuka aykırılığının tespitinin yanında saldırının kınanmasını da kapsamına alır (Atlan, H., s. 281, 282).
Bu anlamda TMK m. 25/2 hükmüne dayanan saldırının hukuka aykırılığının tespiti kararından farklı olarak kınama kararı verilebilmesi için manevi tazminat koşullarının gerçekleşmesi gerekir. Tespit kararı, kişilik hakkı saldırıya uğrayanın talebi üzerine verilebilir. TBK m. 58 kapsamında kınama kararının verilip verilmeyeceği ise hâkimin takdir yetkisi kapsamında çözümlenir (Antalya, G., Borçlar Hukuku Genel Hükümler (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’na Göre), C.I, İstanbul 2012, s. 507).
İsviçre Federal Mahkemesi de bir kararında para yerine veya buna ek olarak başka bir giderim yoluna hükmedilmesinin hâkimin takdir yetkisi kapsamında olduğunu belirtmiştir (BGE 131 III 26, 31).
Tüm bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler ışığında somut olay incelendiğinde;
Davacı ile davalının aynı sitede ikamet ettikleri, olay tarihinde sitenin kat malikleri kurulu toplantısı sırasında davalının davacıya hitaben "Atila Efendi, sen kızımın arabasını aratacak kadar alçaldın" şeklinde sözler söylediği, bu sözleri nedeniyle davalı hakkında Beykoz 2. Sulh Ceza Mahkemesinde ceza davası açıldığı, mahkemenin 2011/1111 E., 2013/650 K. sayılı kararı ile davalının adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği ve kararın 10.09.2013 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Eldeki davada, davacı tarafından davalının sözlerinin kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği ileri sürülerek 4.000,00TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi istenmiş, yerel mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir. Özel Dairece, tazminat yaptırımı yerine 818 sayılı BK’nın 49/3. maddesinde bahsedilen diğer yaptırımlardan olan tecavüzün kınanmasına dair kararla yetinilmesi gerekirken tazminat yaptırımına başvurulmasının usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Bu durumda, davalının sözlerinin davacının kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği, davacının manevi zararının davalı tarafından giderilmesi gerektiği hususlarında yerel mahkeme ile Özel Daire arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Yukarıda da açıklandığı üzere, 818 sayılı BK’nın 49/3. (6098 sayılı TBK 58/2) maddesine göre hâkim, kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan manevi zararın giderilmesi için, zarar görene bir miktar para ödenmesine hükmedebileceği gibi, bunun yerine veya buna ek olarak diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir, özellikle kişilik hakkına saldırı teşkil eden eylemi kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir.
Bu düzenleme ile kişilik haklarına saldırı teşkil eden eylemin mahkemece kınanmasına karar verilmesi, manevi zararın para ödenmesi dışında bir yolla giderilmesine dair yaptırımlara bir örnek olarak belirtilmiştir.
Buna göre yasa koyucu, 818 sayılı BK’nın 49/3. (6098 sayılı TBK 58/2) maddesindeki düzenleme ile hâkime geniş bir karar verme özgürlüğü tanımış, kişilik hakkı saldırıya uğrayanın manevi zararının giderilmesi için en uygun yöntemin hangisi olduğuna takdir yetkisine dayanarak karar vermesini mümkün hâle getirmiştir.
Hâkimin bu geniş takdir yetkisini kullanırken, somut olayın özelliklerini objektif kriterlere göre değerlendirmesi ve takdir nedenlerini belirterek kararını gerekçelendirmesi gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır.
Hâkimin takdir yetkisini kanunun öngördüğü şekilde ve sınırlarda kullanıp kullanmadığı, objektif kriterleri esas alıp almadığı veya manevi tazminatın miktarının tespitine ilişkin olarak öğreti ve uygulamada geliştirilen ilkeleri dikkate alıp almadığı hususları üst yargı denetimine tabi olmasına rağmen, salt hâkime 818 sayılı BK’nın 49/3. (6098 sayılı TBK 58/2) maddesindeki düzenleme ile bahşedilen geniş takdir yetkisinin kullanılmasından ibaret olan ve manevi zararın giderilmesi için, davacının talebi doğrultusunda bir miktar para ödenmesine hükmedilmiş olması uygun bulunmayarak, başka bir giderim şekline hükmedilmesi gerektiğinin belirtilmesini, hâkimin bu konudaki mutlak takdir yetkisine bir müdahale olarak değerlendirmek gerekir.
Zira yukarıda belirtildiği üzere, davacının sözlerinin davalının kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği konusunda yerel mahkeme ile Özel Daire arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Hâkim tarafından takdir hakkı kullanılmak suretiyle, tecavüzü kınayan bir karar yerine bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine hükmedilmiştir. Özel Dairece hâkimin takdir hakkının bu yönde kullanılmasının nedeninin sorgulanması yerine olsa olsa manevi tazminat miktarının öğreti ve uygulamada geliştirilen ilkelere göre az ya da çok olması konusunun denetlenebileceği kabul edilmelidir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, hâkimin takdir yetkisini hukuka ve hakkaniyete uygun kullanıp kullanmadığının Yargıtay tarafından incelenip denetlenebileceği, aksi durumun kabulünün hâkimin takdir yetkisini kullanarak verdiği kararların yargısal denetim dışında kalması anlamına geleceği, bu nedenle direnme kararının Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
Hâl böyle olunca, davacının manevi zararının bir miktar paranın ödenmesi ile giderilebileceği, para dışında bir tazmin şeklinin benimsenmesi ile yeterli tatminin sağlanmayacağı, davalının ancak parasal tazminat niteliğinde bir ödeme ile eylemin kötülüğünü idrak edebileceğini kabul eden direnme kararı yerindedir.
Ne var ki, Özel Dairece tazminat miktarı yönünden bir inceleme yapılmadığından bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme uygun olup davalının hükmedilen tazminat miktarına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 4. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 12.02.2019 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
Dava kişilik hakkı ihlalinden kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece verilen davanın kabulü ile davacı lehine 4.000TL manevi tazminata hükmedilmesine ilişkin karar Özel Dairece "Somut olayda, tarafların sıfatı, sarfedilen sözlerin niteliği, sözlerin söylendiği ortam ve potansiyel etkisi ile taraflar arasında yaşanan olaylar, davacının şikayeti üzerine davalının kızının aracının aranması gibi hususlar dikkate alındığında tazminat yaptırımı yerine BK 49/3. maddesinde bahsedilen diğer yaptırımlardan olan tecavüzün kınanmasına dair karar ile yetinilmesi gerekirken, tazminat yaptırımına başvurulması usul ve yasaya aykırı olduğundan..." gerekçesi ile bozulmuş, mahkemece verilen direnme kararının davalı tarafça temyizi üzerine Hukuk Genel Kurulunda yapılan inceleme sonunda; olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanununun 49. maddesinde hâkime takdir hakkı tanındığı, hâkimin takdir yetkisini maddi tazminata hükmetmek şeklinde kullandığı, Özel Dairece yapılan temyiz incelemesi sırasında hâkimin takdir hakkı kapsamında kalan hususlara girilemeyeceği, bu nedenle Özel Dairenin maddi tazminata dair hükmü, kınama kararı verilmesi gerekçesi ile bozmasının doğru olmadığı belirtilmek suretiyle direnme kararı uygun bulunmakla, diğer temyiz sebeplerinin incelenmesi için dosyanın 4. Hukuk Dairesine gönderilmesine karar verilmiş olup, bu görüşe katılmıyorum.
Hukuk sistemimizde yasaların hâkime takdir hakkı tanıdığı bir çok düzenleme bulunmaktadır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun "Hâkimin takdir yetkisi" başlıklı 4. maddesinde "Kanunun takdir yetkisi tanıdığı veya durumun gereklerini ya da haklı sebepleri göz önünde tutmayı emrettiği konularda hâkim, hukuka ve hakkaniyete göre karar verir." hükmü düzenlenmiştir.
Maddede açıkca ifade edildiği üzere, hâkim takdir yetkisini kullanırken hukuka ve hakkaniyete uygun karar vermek durumunda olup, takdir yetkisinin bu yasal düzenlemeye uygun olarak kullanıp kullanmadığı temyiz incelemesi sırasında Yargıtay tarafından incelenebilecektir. Aksinin kabulü hâkimin takdir yetkisini kullanarak verdiği kararların yargısal denetim dışında kalması anlamına gelecektir ki, kanun koyucunun böyle bir düzenlemeyi amaçladığı düşünülemez.
818 sayılı Borçlar Kanununun 49. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 58) maddesinde hâkime tanınan takdir hakkı yalnızca verilecek kararın türünü (tazminat, kınama) değil, hükmedilecek manevi tazminat miktarını da kapsamaktadır. Aynı şekilde TBK"nın 50-51 maddelerinde düzenlenmiş olan hakkaniyet indirimine karar verilmesi ve bunun miktarı da hâkimin takdir hakkı kapsamında bulunmaktadır. Örneklerin çoğaltılması mümkün olup sayın çoğunlukça kabul edilen gerekçeye göre, Özel Dairece belirtilen bu konularda denetim yapılması mümkün olamayacaktır. Oysa ki, Hukuk Genel Kurulu manevi tazminat miktarı yönünden önüne gelen uyuşmazlıklarda tazminatın az ya da çokluğu konusunda denetim yapıp karar vermektedir. (HGK 16/10/2018 tarihli, 2018/21-852 E, 2018/1440 K. sayılı kararı)
Bu nedenlerle; sayın çoğunluğun, hâkimin BK 49. maddesi uyarınca takdir hakkını kullanarak maddi tazminata hükmettiği durumda, Özel Dairece bu hakkın kullanımına müdahale eder şekilde kınama ile yetinilmesine karar verilemeyeceği, bu nedenle direnme kararının yerinde olduğu şeklideki gerekçesine, bu gerekçenin yalnızca yazılan ile sınırlı tutulamayacağı, takdir hakkı kapsamındaki tüm hususları kapsayacağı, bunun da gerek yasal düzenlemeler, gerekse mevcut uygulamalar ile uyuşmadığı düşüncesiyle katılmıyorum.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.