1. Hukuk Dairesi 2014/20627 E. , 2017/1617 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen elatmanın önlenmesi ve eski hale iade davası sonunda, yerel mahkemece davanın usûlden reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."ün raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, çaplı taşınmaza 3. kişinin elatmasının önlenmesi ve eski hale getirilmesi istemine ilişkindir.
Davacı, davalı idarenin yaptığı düzenleme ile artan su akışının 622 parsel sayılı taşınmazına zarar verdiğini, davalının bu şekilde oluşan elatmasının önlenmesini, davaya konu suların kontrol altına alınarak taşınmazının eski hale getirilmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece davanın kabulüne ilişkin verilen karar Yargıtay 14. Hukuk Dairesi’nce “...Dava, 622 parsel sayılı taşınmaza müdahalenin önlenmesi, mevcut suların yataklarının eski hale getirilmesi isteğine ilişkindir. Çevreden gelen suların idarece yapılan çalışma sonucu toplanıp davacı taşınmazı içerisindeki mevcut arka verilmesi ve arkın genişletilmesi sonucu davacı taşınmazının zarara uğradığı sabittir. Davacı bu zararının giderilmesini ve eski hale getirilmesini istemiştir. Ancak mahallinde yapılan keşif sonucu alınan bilirkişi raporu ve 07.03.2011 tarihli ek rapor hüküm kurmaya elverişli değildir. Hüküm fıkrasında zararın ne şekilde giderileceği açıklanmamış olup kendi içinde çelişkilidir. Biriken suların menfez marifeti ile davacı taşınmazından aktarılmasına ayrıca menfezin kapatılmasına karar verilerek infazda tereddüt oluşacak şekilde hüküm kurulmuştur. Bu haliyle mahkemece kurulan hüküm HUMK"nun 388 ve 389. maddelerine uygun değildir. Mahkemece, eksik inceleme ve araştırma ile ve de bilirkişinin yeterli olmayan raporuna itibar edilerek yazılı şekilde hüküm kurulmasının doğru değildir.” gerekçesiyle bozulmuştur, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda mahkemece eski hale iade isteğinin idari yargının görevine girdiği, 6100 sayılı HMK"nın 114/1-b maddesi uyarınca yargı yolunun caiz olmadığı gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Mahkemenin bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğar. Yani bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yapmak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince karar vermek yükümlülüğü oluşur ve bu itibarla mahkemenin sonraki hükmü bozmada gösterilen esaslara aykırı olamaz. Mahkemenin bozma kararına uyması ile oluşan bozma uyarınca işlem yapma ve hüküm verme durumu, yanlardan birisi lehine diğeri aleyhine hüküm kurma sonucunu doğuracak bir durumdur ve buna usuli kazanılmış hak denilmektedir. Bu kurum usul yasasının dayandığı ana esaslardan olduğu gibi, kamu düzeni ile ilgili bulunması nedeniyle de re"sen (kendiliğinden) gözetilmesi zorunludur.
Somut olaya gelince; Yargıtay 14. Hukuk Dairesi’nin kararı ile davalı eylemi ile davacının taşınmazı zarar gördüğü saptanarak hüküm sadece infazda tereddüt yönünde bozulmuş olup, bu karara uymak ile davacı lehine kazanılmış hak doğduğundan bu doğrultuda karar verilmesi gerektiği açıktır.
Dosyadaki iddia ve Yargıtay kararı ile oluşan duruma göre, dava konusu elatmanın haksız eylem niteliğinde olduğu, yağmur sularının davalı idare tarafından kanal açma işleminin bir projeye ve idari işleme dayanmadığı, haksız eylemin adli yargıda görülmesi gerektiği açıktır.
Hâl böyle olunca; hükmüne uyulan bozma ilamı doğrultusundaki tespitler de gözetilerek infazı kabil olacak şekilde hüküm kurulması gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu şekilde karar verilmesi isabetsizdir.
Davacının bu yönlere ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.