Ceza Genel Kurulu 2015/135 E. , 2016/161 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi : ... Ağır Ceza
Temyiz Edenler : Sanık müdafii, Cumhuriyet savcısı ve resen
Sanık ..."nun kasten öldürme suçundan TCK"nun 81/1, 29, 62, 53 ve 63 maddeleri uyarınca onbeş yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba; sanık ..."nın ise kasten öldürme suçuna azmettirmeden beraatine ilişkin, ... Ağır Ceza Mahkemesince verilen ... gün ve 104-451 sayılı, kısmen resen temyize tâbi bulunan hükmün sanıklar müdafileri ile katılan vekili tarafından da temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesince ... gün ve ...-... sayı ile;
"...Dosya kapsamına göre, maktulden kaynaklanan sanığa yönelen hukukça kabul edilebilir haksız tahrik oluşturan herhangi bir söz ve davranış bulunmadığının, sanığın aşamalardaki savunmalarıyla da doğrulandığı gözetilmeksizin, sanık lehine haksız tahrik hükmü uygulanarak eksik ceza tayini" isabetsizliğinden bozulmasına; sanık ... hakkında kurulan beraat hükmünün ise düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.
... Ağır Ceza Mahkemesi ise ... gün ve ...-... sayı ile;
"...Her ne kadar Yargıtay Yüksek 1. Ceza Dairesinin bozma ilamında maktulden kaynaklanan hukukça kabul edilebilir, sanığa yönelen haksız tahrik oluşturan herhangi bir söz ve davranışın bulunmadığı, bu hususun sanık savunmalarıyla da doğrulandığı belirtilmiş ise de, sanık zaten cinayeti işlediğini kabul etmemiştir, ancak mahkememiz sanığın cinayeti işlediğini kabul etmiştir, bu durumda sanığın savunması değil tanık ..."ın anlattığına göre maktul ile itişip kakışmaya başladıkları ve tartışmanın büyüdüğü, daha sonra sanığın maktulü bıçaklayarak öldürdüğü, mahkememizce kabul edilmekle, sanık savunmasında belirtmese bile sanık lehine TCK"nun 29. maddesinin uygulanması gerekeceği sonucuna varılmıştır." şeklindeki gerekçeyle önceki hükmünde direnmiştir.
Resen temyize tâbi bulunan direnme hükmünün sanık müdafii ve Cumhuriyet savcısı tarafından da temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 26.01.2015 gün, 10904 sayı ve "bozma" istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yargıtay Ceza Genel Kurulunda duruşmalı temyiz incelemesi yapılabileceğine dair kanuni düzenleme bulunmadığından, sanık müdafiilerinin duruşmalı inceleme isteminin 1412 sayılı CMUK"nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 318. maddesi uyarınca reddine karar verilerek; sanık ... hakkında kasten insan öldürme suçuna azmettirmeden kurulan beraat hükmü Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşmiş olduğundan, inceleme sanık ... hakkında ..."i kasten öldürme suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; 5237 sayılı TCK"nun 29. maddesi uyarınca haksız tahrik hükümlerinin uygulanma şartlarının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmakta ise de, öncelikle hazır bulunduğu oturumda son söz sanığa verilmeden direnme hükmü kurulmasının savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Özel Dairenin bozma kararından sonra yerel mahkemece sanığın da hazır bulunduğu oturumda iddia makamının esas hakkındaki görüşü alınarak, katılan ve vekili ile sanık müdafiilerinin diyeceklerinin tespit edildiği, hazır bulunan sanığa son söz hakkı tanınmadan duruşmanın sonlandırıldığı ve direnme kararı verildiği anlaşılmaktadır.
1412 sayılı CMUK"nun 251. maddesine benzer hükümler içeren 5271 sayılı CMK"nun "Delillerin tartışılması" başlıklı 216. maddesinin üçüncü fıkrasında; "hükümden önce son söz hazır bulunan sanığa verilir" düzenlemesi yer almaktadır. Bu hüküm uyarınca katılmış olduğu takdirde son söz mutlaka sanığa verilerek duruşma bitirilecektir. Anılan düzenlemeden açıkça anlaşılacağı üzere, ceza muhakemesinde sanığın en önemli haklarından biri de savunma hakkı olup, hazır bulunduğu celsede son söz sanığa verilmeden hüküm kurulması savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracaktır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 01.03.2016 gün ve 216-109; 03.03.2015 gün ve 170-20; 03.06.2014 gün ve 1207- 309; 29.01.2013 gün ve 1406-30; 28.04.2009 gün ve 77-111; 29.01.2008 gün ve 193-7; 04.12.2007 gün ve 246-261; 25.04.2006 gün ve 3-124; 06.07.2004 gün ve 138-159 sayılı kararlarında açıkça belirtildiği üzere, savunma hakkı ile yakından ilgili olan son sözün sanığa ait bulunduğuna ilişkin usul kuralı emredici nitelikte olup, bu kurala uyulmaması kanuna mutlak aykırılık oluşturmaktadır.
Temyiz merciince verilen bozma kararından sonra ilk derece mahkemeleri tarafından yargılamaya devam olunduğunda, dava henüz sonuçlanmamış bulunduğundan, ilk defa hüküm kurulurken "son sözün sanığa verilmesi" kuralı, bozmadan sonra başlayan yargılamalarda da "kamu davasının kesintisizliği ve sürekliliği" ilkesinin doğal bir sonucu olarak aynen geçerli olacaktır. Kovuşturmanın sona erdirilip hükmün tesis ve tefhimine geçilmesinden önce son söz alan tarafın sanık olması gerektiği şeklinde anlaşılması gereken "son sözün sanığa verilmesi" kuralına uyulmaması hali, gerek "savunma hakkının sınırlandırılamayacağı" ilkesine, gerekse CMK"nun 216. maddesinin üçüncü fıkrasına açık aykırılık teşkil edecek ve bu durum, temyiz incelemesi aşamasında hükmün esasına geçilmeden önce bozma nedeni kabul edilecektir.
Öğretide; "Son söz sanığındır. Son sözün sanığa verilmesi, müdafaa bakımından çok önemlidir. Bunun içindir ki son sözün hazır bulunan sanığa verilmemesi mutlak temyiz sebebi, hukuka kesin aykırılık ve dolayısıyla bozma sebebi sayılmaktadır." (Nurullah Kunter-Feridun Yenisey-Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 18. Baskı, Beta Yayınları, İstanbul 2014, s. 1484); "Hüküm safhasına geçmeden önce son söz hazır olan sanığa verilmek zorundadır. Bu hüküm silahların eşitliği ve suçsuzluk karinesi ilkelerinin gereği olarak düzenlenmiş, uyulması zorunlu ve emredici bir hükümdür. Son sözün sanığa verilmesi bozmadan sonraki yargılamada da uyulması zorunlu bir usul kuralıdır." (Yener Ünver-Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, 7. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2013, cilt: 2, s. 146–149) şeklinde görüşler ileri sürülmek suretiyle, hükmün tesis ve tefhim edildiği duruşmada hazır bulunan sanığa mutlaka son sözün verilmesi gerektiği düşüncesi ittifakla benimsenmiştir.
Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Yerel mahkemece bozmadan sonra yapılan yargılama aşamasında iddia makamının esas hakkındaki görüşü alınıp, katılan ve vekili ile sanık müdafiileri dinlendikten sonra, hazır bulunan sanığa son sözleri sorulmadan yargılama bitirilmek suretiyle hükmün tesis ve tefhim edilmesi, CMK"nun 216/3. maddesine açıkça aykırılık oluşturduğundan, savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuran bu usule aykırılık nedeniyle yerel mahkeme direnme hükmünün sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- ... Ağır Ceza Mahkemesinin ... gün ve ...-... sayılı direnme kararının, duruşmada hazır bulunan sanıktan son sözü sorulmadan direnme hükmü kurulması isabetsizliğinden, sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 29.03.2016 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.