Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2014/401
Karar No: 2016/160

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2014/401 Esas 2016/160 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2014/401 E.  ,  2016/160 K.

    "İçtihat Metni"

    Yargıtay Dairesi : 5. Ceza Dairesi
    Mahkemesi :Asliye Ceza
    Günü : 30.01.2013
    Sayısı : 2010-93

    Mühür bozma suçundan sanık ..."in 5237 sayılı TCK"nun 203, 43, 62 ve 53. maddeleri uyarınca iki yıl altı ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin, Ankara 27. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 17.02.2009 gün ve 814-199 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 5. Ceza Dairesince 25.04.2012 gün ve 9819-4396 sayı ile;
    “Ankara 18. Asliye Ceza Mahkemesinin 2006/468 Esas sayılı dosyasında aynı yere ilişkin aynı suçtan dolayı açılan kamu davasında 15.05.2006 tarihli iddianame ile hukuki kesinti meydana geldiği dikkate alındığında, sanığın işyerinin ruhsatı iptal edilerek mühürlenmesine rağmen, 29.06.2006 ile 03.11.2006 tarihleri arasında 12 ayrı tarihte mühürleri bozup faaliyetine devam ederek mühür bozma suçunu işlediği mühürleme ve mühür bozma tutanakları ile dosya kapsamından anlaşılmakla, yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
    Ancak;
    5237 sayılı TCK"nun 61. maddesi uyarınca temel ceza belirlenirken söz konusu maddenin 1. fıkrasında yedi bent halinde sayılan hususlarla aynı Kanunun 3. maddesinin 1. fıkrasındaki "suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur" şeklindeki yasal düzenlemeler ile dosyaya yansıyan bilgi ve kanıtlar birlikte ve isabetle değerlendirilip, denetime olanak verecek şekilde ve somut gerekçeler de gösterilmek suretiyle ilgili kanun maddesindeki alt ve üst sınırları arasında takdir hakkının kullanılması zorunluluğuna uyulmayarak, olayın oluş biçimine ve dosya içeriğine uygun olmayan gerekçelerle, sanığın eylemlerine karşılık hak ve orantılılık kuralları gözetilmeden temel cezaların asgari hadden uzaklaşılarak belirlenmesi," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
    Bozmadan sonra dosyanın devredildiği Ankara 1. Asliye Ceza Mahkemesince 30.01.2013 gün ve 2010-93 sayı ile;
    “...TCK"nun 203 maddesinde cezanın üst haddi 3 yıl olup, mahkememizce temel ceza 2 yıl esas alınmıştır. Bu ceza üzerinden TCK"nun 43. maddesi uygulanmıştır. Mühür bozma suçu kamu güvenine karşı işlenen suçlardan olup, sanık 9 kez kamu güvenini ihlal etmiştir. Mevcut kanuna göre, en şedit şekilde cezalandırılmasında bir aşırılık yoktur. Sanığın kastının yoğun olduğu açıktır, kast yoğunluğu TCK"nun 61/1-f maddesinde yer almış, gerekçeli kararımızda da belirtilmiştir. Yasal gerekçeye dayanmakla beraber matematiksel olmayan, aslı itibariyle sübjektif olan ilk derece mahkemesinin takdirine bu derece müdahale edilmesi haklı değildir. Bu yöntem genel kabul görecekse, Yargıtay Ceza Dairesinin somut cezayı saptayarak temyiz aşamasında yargılamayı bitirmesi gerekir. Aksi durum, Yargıtay Ceza Dairesinin kendi takdirini, mahkemenin  kabulüne  zorlama  sonucunu doğurur ki, böylesi bir durum hukuki de olmayacaktır.” gerekçesi ile ilk hükümde direnilmesine karar verilmiştir.
    Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “bozma” istekli 11.06.2014 gün ve 108074 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; 5237 sayılı TCK"nun 203. maddesinde altı aydan üç yıla kadar hapis veya adli para cezası gerektiren mühür bozma suçundan, sanık hakkında temel hürriyeti bağlayıcı cezanın iki yıl olarak belirlenmesinin isabetli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
    İncelenen dosya kapsamından;
    Sanık ..."in, olay tarihinde Ankara İli Yenimahalle İlçesi Ergazi mahallesinde faaliyet gösteren Galkon Galvanizli Konstrüksiyon Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketinin yönetim kurulu üyesi olduğu, söz konusu işletmenin, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığından işletme açılış ve çalışma ruhsatı alarak 25.07.1986 tarihinde faaliyetlerine başladığı, aradan geçen 20 yıllık süre içerisinde, fabrikanın bulunduğu Batıkent Ergazi mahallesindeki yoğun şehirleşme sonucu, fabrika çevresinin konut alanları ile çevrelendiği, fabrika etrafında ikamet edenlerin şikayetleri üzerine ... ekiplerince 04.08.2005 tarihinde fabrikada denetim yapıldığı,
    Yapılan kontrolde;
    1-İşyerine ait 2005 yılı emisyon izin belgesinin ibraz edilemediği;
    2- Fabrikanın işçi sağlığı ve iş güvenliği yönünden uygun olmadığı;
    3- Fabrika dışında bulunan makinelerin kaldırılmadığı;
    4- Hurda malzemenin gelişigüzel atıldığı;
    5- İşçilere ait sosyal tesislerin uygun olmadığı;
    6- İş yerine ait deşarj belgesinin ibraz edilemediği;
    7- Fabrikanın dış kısmının görsel kirliliğe neden olduğu,
    8- Havalandırmanın yetersiz olduğu;
    9- Fabrikada sorumlu müdür bulunmadığı, şeklindeki eksikliklerin tespit edildiği ve beş gün içerisinde bu eksikliklerin tamamlanmaması durumunda yasal işlem yapılacağının şirket yönetimine ihtar edildiği, şirket yetkililerince, bir kısım eksikliklerin giderildiği, bir kısım eksiklikler yönünden ise çalışmalara başlanıldığına ilişkin idareye yazılı cevap yazısı sunulduğu, 25.08.2005 tarihinde alınan ... Encümen kararı ile, işletmede tespit edilen her bir eksiklik için 124,00 TL idari para cezası uygulandığı ve eksiklikler giderilinceye kadar işletmenin faaliyetten men edildiği, fabrikanın 27.09.2005 tarihinde ilk kez mühürlendiği, şirket yönetiminin yazılı taahütnamesi üzerine idare tarafından geçici süre ile mühürlerin kaldırıldığı ancak bu sürenin dolması ile fabrikanın 01.02.2006 tarihinde yeniden mühürlendiği,
    Sanığın 11.02.2006 ve 22.02.2006 tarihleri arasında mühür bozma suçunu işlediği iddiasıyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca 15.05.2006 tarihli iddianame ile hakkında kamu dava açıldığı; davanın görüldüğü Ankara 18. Asliye Ceza Mahkemesi"nin 27.12.2012 tarihli kararı ile sanık hakkında hükmolunan 15.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği,
    Sanık hakkında, 4 ayrı iddianame ile açılan ve 28.04.2006 tarihi ile 03.11.2006 tarihleri arasında işlendiği iddia edilen 13 ayrı mühür bozma suçuna ilişkin yargılamanın, birleştirme kararları sonrası Ankara 27. Asliye Ceza Mahkemesinde görüldüğü, yapılan yargılama sonunda sanığın zincirleme şekilde mühür bozma suçundan 5237 sayılı TCK"nun 203. maddesi uyarınca takdiren ve teşdiden 2 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, bir suç işleme kararının icrası kapsamında değişik zamanlarda aynı suçun birden fazla kez işlendiği gerekçesiyle aynı yasanın 43. maddesi uyarınca ceza yarı oranında artırılarak 3 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, yasanın 62 maddesi uyarınca cezasından 1/6 oranında indirim yapılarak sonuç olarak sanığın 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna karar verildiği;
    Hükmün sanık müdafii tarafından temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 5. Ceza Dairesince “olayın oluş biçimine ve dosya içeriğine uygun olmayan gerekçelerle, sanığın eylemlerine karşılık hak ve orantılılık kuralları gözetilmeden temel cezaların asgari hadden uzaklaşılarak belirlenmesi ” isabetsizliğinden bozulmasına karar verildiği;
    Yerel mahkemenin; "Mühür bozma suçu kamu güvenine karşı işlenen suçlardan olup, sanık 9 kez kamu güvenini ihlal etmiştir. Mevcut kanuna göre, en şedit şekilde cezalandırılmasında bir aşırılık yoktur. Sanığın kastının yoğun olduğu açıktır, kast yoğunluğu TCK 61/1-f maddesinde yer almış, gerekçeli kararımızda da belirtilmiştir. Yasal gerekçeye dayanmakla beraber matematiksel olmayan, aslı itibariyle sübjektif olan ilk derece mahkemesinin takdirine bu derece müdahale edilmesi haklı değildir. Bu yöntem genel kabul görecekse, Yargıtay Ceza Dairesinin somut cezayı saptayarak temyiz aşamasında yargılamayı bitirmesi gerekir. Aksi durum, Yargıtay Ceza Dairesinin kendi takdirini, mahkemenin kabulüne zorlama sonucunu doğurur ki, hukuki de olmayacaktır.” gerekçesiyle ilk hükmünde direndiği;
    Yargılama sırasında, fabrikanın galvanizleme biriminin sökülerek İzmir"e taşındığı; mevcut haliyle Büyükşehir Belediyesinden tekrar ruhsat talebinde bulunulduğu;
    Sanığın aşamalardaki beyanlarında suçlamaları kabul etmediği;
    Anlaşılmaktadır.
    Sanığa atılı 5237 sayılı Kanunun 203. maddesinde düzenlenen mühür bozma suçu 6 aydan 3 yıla kadar hapis veya adli para cezasını gerektirecek şekilde yaptırıma bağlanmış, temel cezanın belirlenmesine ilişkin ilkeler ise 5237 sayılı TCK’nun 61/1. maddesinde;
    “(1) Hakim, somut olayda,
    A) Suçun işleniş biçimini,
    b) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları,
    c) Suçun işlendiği zaman ve yeri,
    d) Suçun konusunun önem ve değerini,
    e) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını,
    f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını,
    g) Failin güttüğü amaç ve saiki,
    Göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler” şeklinde düzenlenmiştir
    5237 sayılı TCK’nun “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrasındaki, “Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur” biçimindeki hüküm ile de, işlenen fiil ile hükmolunan ceza ve güvenlik tedbirleri arasında “orantı” bulunması gerektiği vurgulanmıştır.
    Kanun koyucu, cezaların kişiselleştirilmesinin sağlanması bakımından hâkime, olayın özelliği ve işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı bir şekilde gerekçesini göstererek iki sınır arasında temel cezayı belirleme yetki ve görevi yüklemiştir. Hâkimin temel cezayı belirlerken dayandığı gerekçenin TCK’nun 61/1. maddesine uygun olarak, suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araçlar, işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı, failin güttüğü amaç ve saiki ile ilgili dosyaya yansıyan bilgi ve belgelerin isabetle değerlendirildiğini gösterir biçimde kanuni ve yeterli olmalıdır.
    Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
    25.07.1986 yılında Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığından işletme açılış ve çalışma ruhsatı alarak başladığı faaliyetlerini yaklaşık 20 yıl kadar sürdüren sanığın yönetim kurulu üyesi olduğu şirkete ait fabrikada, belediye ekiplerince yapılan denetim sonucu tespit edilen eksikliklerin giderilmemesi üzerine encümen kararı ile fabrikanın mühürlenerek faaliyetten men kararı verildiği, sanık hakkında mühür bozma suçundan düzenlenen 15.05.2006 tarihli iddianame ile hukuki kesinti meydana geldiği dikkate alındığında, sanığın işyerinin ruhsatı iptal edilerek mühürlenmesine rağmen, 29.06.2006 ile 03.11.2006 tarihleri arasında 11 ayrı tarihte mühürleri bozup faaliyetine devam ederek mühür bozma suçunu işlediği sabit olan sanık hakkındaki temel hürriyeti bağlayıcı cezanın üst sınıra yakın olarak belirlenmesi, tüm dosya içeriği gözönüne alındığında, adalet, hak ve nasafet kuralları ile 5237 sayılı TCK’nun 3/1. maddesinde düzenlenen “orantılılık” ilkesiyle de bağdaşmamaktadır.
    Bu itibarla, yerel mahkeme hükmünün "orantılılık" ilkesiyle bağdaşmayacak şekilde alt sınırdan çok uzaklaşılarak, üst sınıra yakın olarak belirlenmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
    Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyesi ...;
    "I-Giriş
    Hüküm özetinde ifade edildiği üzere, sanık hakkında birden çok iddianameyle dava açıldığı; her bir davada birden çok mührün bozulduğu; birleştirilen dava dosyalarına ait iddianamelerden ortaya çıkan somut duruma göre, 27.09.2005 ile 03.11.2006 tarihleri arasında bir kısmı yakın tarihlerde olmak üzere 12 kez mührün bozulduğu; aradan geçen sürelere göre bir kısmı zincirleme suç kapsamında olmayıp, ayrıca suç teşkil edebilecek kasıt yenilemeleri olduğu (örneğin, 27.09.2005 ile 28.04.2006 tarihlerinde); esas mahkemesi ile Yargıtay özel dairesince fiillerin sabit olduğunun kabul edildiği; mühürleme işlemlerinde hukuka aykırılık bulunmadığı konusunda fikir birliğinin bulunduğu; anlaşmazlığın cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak hükmolunmasının yasaya uygun olup olmadığı noktasında olduğu anlaşılmıştır.
    Aynı konuda, özel dairece kabul edildiği gibi, sanık hakkında 15.05.2006 tarihli iddianameyle dava açıldığı halde, ayrıca 12 kez mührün bozulması fiilinin gerçekleştirildiğinde tereddüt bulunmamaktadır.
    Ancak, dosya incelendiğinde, idarenin işlemlerine karşı açılan davada, yürütmenin durdurulması ve idari işlemin iptaline karar verildiği de anlaşılmaktadır. Fakat esas mahkemesince hükümde idari yargı yolunda yapılan işlemler irdelenmediği gibi, idari yargıda yapılan işlemler safahatı karara da işlenmediği görülmektedir. Çünkü, Belediye Encümeni, 25.8.2005 gün ve 830 sayılı kararı ile sanığın işyerinde eksiklikler olduğu gerekçesiyle, eksiklikler giderilinceye kadar işyerinin faaliyetten menine karar vermiştir. Sanığa ait işyeri adına verilen 5.4.2006 tarihli dilekçeyle, fabrikadaki galvaniz tesislerinin kaldırıldığını ancak fabrikanın faaliyet göstermemek kaydıyla taşınma işleminin devam edebilmesi için mühürlerin açılması istenmiş; verilen yanıtta, Başkanlık makamının 9.5.2006 tarih ve 8303 sayılı olurları ile faaliyet göstermemek kaydı ile mühürlerin açılmasının uygun görüldüğü ifade edilmiş; sonra fabrika yetkililerinin 26.5.2006 tarihli talebi üzerine de, galvanizleme yapılmaksızın sadece çelik konstrüksiyon imalatına yönelik olarak çalışmalarına 31.03.2007 tarihine kadar izin verilmesi istemi bu defa da Başkanlık makamının 15.6.2006 gün ve 10449 sayılı yazı ile talebin uygun görülmediği şeklinde cevaplandırılmıştır (Bkz. Dosya içerisinde bulunan ... Satınalma Dairesi Başkanlığı Küşat Şubesi’nin 19.06.2006 gün ve 517-10568 sayılı yazısı).
    Yine dosya içerisinde, sanığın fabrikasını temsilen idarenin işlemlerine karşı açılan davada, Ankara 12. İdare Mahkemesi’nin 2006/2291 Esas ve 22.01.2007 tarihli yürürlüğün durdurulması; ayrıca Ankara 12. İdare Mahkemesi’nin 2291 Esas, 2007/360 Karar ve 22.03.2007 günlü idarenin işleminin iptaline karar verilmiştir. Dosya içerisinde idari yargı kararına karşı başvuru yapılıp yapılmadığı ile, idari yargı kararının esas mahkemesince sonucunun araştırılmadığı ve değerlendirilme yapılmadığı anlaşılmıştır.
    II-Yasal Düzenlemeler
    5237 sayılı TCY’nın 61/1 nci maddesinde cezanın bireyselleştirilmesinde şu ölçülerin dikkate alınması gerekir: "Hakim, somut olayda; a) Suçun işleniş biçimini, b) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları, c) Suçun işlendiği zaman ve yeri, d) Suçun konusunun önem ve değerini, e) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını, f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını, g) Failin güttüğü amaç ve saiki, göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler".
    Yine TCY’nın 3/1 nci maddesindeki düzenlemeye göre, "Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur".
    Bu düzenlemelerde, işlenen fiilin ağırlığıyla "orantılı" ceza verilmesi öngörüldüğünden, suçu bir kez işleyen ile birden çok işleyen arasında da adalet sağlanması gerekir. Bilindiği gibi eşitlik, eşit konumda olanların eşitliğidir. Mutlak eşitlik mümkün olmadığından nispi eşitlik benimsenmektedir. Bu durumda, suçu bir kez işleyen ile birden fazla işleyen ve hakkında aynı suçtan başkaca dava da bulunan kimse hakkında aynı / temel ceza verilmesi eşitlik ilkesine aykırı olacağı gibi, orantılılık ve ölçülülük ilkesine de uygun olmaz.
    Yasa hükmünün aylarca ihlal edilmesi halinde, ısrarlı tutum gereği olarak temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak belirlenmesi hem gerekli, hem de zorunludur. Davaya bakan mahkemenin mevcut delillere göre kullandığı vicdani kanaat hukuka da uygundur.
    Esasen Anayasanın 138/1 nci maddesinde yer alan, "Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm verirler" şeklindeki düzenleme, hüküm mahkemesinin temel cezayı belirlerken, somut verilere göre ortaya çıkan duruma uygun karar vermesi gerektiğine işaret etmektedir. Hüküm mahkemesi bu kararıyla, aslında anayasa ve yasaya uygun hüküm kurmuştur.
    III-Değerlendirme
    Dava dosyasının incelenmesinden konunun iki noktadan değerlendirilmesi gerekmiştir:
    A-Yukarıda açıklandığı üzere, öncelikle, idari yargıya intikal etmiş ve sanık yönünden lehe karar alınmış olması karşısında, alınan idari yargı kararlarının sonuçları araştırılarak buna göre hüküm verilmesi gerekirdi. Çünkü, idari yargı kararı adli yargıyı bağlayıcı olmamakla beraber, idare mahkemesince verilmiş yürütmenin durdurulması ve sonuçta iptal kararı karşısında, mühürleme işleminde, konu, sebep ve maksat gibi unsurlar yönlerinden yapılacak bir değerlendirmenin adli yargıda verilecek kararı etkilemesi mümkün olabilir. Mühürleme işlemi yargısal değil, idari işlemdir. İdari işleme ilişkin yasa yolunun takip edilmesi gerekir. Çünkü, idari işlem olan mühürlemeye karşı idari yargı yolu açık olduğu için (Anayasa, m.125), sanık ile idare arasındaki söz konusu uyuşmazlıkla ilgili olarak idari yargıya başvurulup yürürlüğün durdurulması ve işlemin iptali kararı alındığının anlaşılmasına göre, idari yargı kararının sonucunun hükümde değerlendirilmesi gerekirdi. İdari yargı kararının gerekçesi sanığın beraatini gerektirebilirdi.
    B-İdari yargı kararının sonucu beklenmeksizin verilen mahkumiyet kararı yönünden yapılan incelemede ise;
    Esas mahkemesince temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak hüküm kurulmasına gelince; idare tarafından mühürleme işlemi yapıldığı ve işlemlerin hukuka aykırı olmadığının kabul edildiği; her seferinde mührün bozulduğu; dolayısıyla yüksek özel ceza dairesi tarafından mühürleme işleminin hukuka uygunluğunun kabul edildiği; mühürleme işlemlerinin infazlarının (tebligat ve alınan kararların) yasaya uygun biçimde yapıldığının benimsendiği bir olayda, sanık hakkında temel ceza belirlenirken alt sınırdan uzaklaşılması yasaya uygundur.
    Şöyle ki; hüküm mahkemesi, "asgari haddin üzerinde ceza tayin edilirken kastın yoğunluğu gözetilmiştir" diyerek, işlenen suç ve açılan dava sayısını gözetmiştir.
    Özel daire bozma kararında, TCY’nın 61 ve 3/1 nci maddelerinde yer alan orantılılık ilkesinin gözetilmediğine işaret ettikten sonra; "dosyaya yansıyan bilgi ve kanıtlar birlikte ve isabetle değerlendirilip, denetime olanak verecek şekilde ve somut gerekçeler de gösterilmek suretiyle ilgili kanun maddesindeki alt ve üst sınırlar arasında takdir hakkının kullanılması zorunluluğunu uyulmayarak, olayın oluş biçimine ve dosya içeriğine uygun olmayan gerekçelerle, sanığın eylemlerine karşılık hak ve orantılılık kuralları gözetilmeden temel cezaların asgari hadden uzaklaşarak belirlenmesi" yasaya aykırılık oluşturmaktadır denilmiştir.
    Görüldüğü gibi, özel daire bozma kararında, esas mahkemesi hükmünün bozulma gerekçesinde, sanığın birden çok fiiliyle ilgili olarak ortaya koyduğu temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak hükmolunmasına ilişkin gerekçesi yetersiz bulunmanın ötesinde, alt sınırdan hiç uzaklaşılmaması gerektiği kabul edilmiştir.
    Oysa, (A) başlığı altındaki değerlendirmem bir yana, kabule göre, hakkında bu kadar dava açılan ve birleştirilerek hükmolunan fiiller karşısında direnme hükmünün doyurucu gerekçeye dayandığını; alt sınırdan uzaklaşılarak ceza tayininin somut durumla da uyumlu olduğunun kabul edilmesi gerekir.
    Diğer yandan, yüksek çoğunluk, direnme hükmünün değişik gerekçeyle bozulmasına karar vermediğinden, özel daire kararında olduğu gibi, hüküm mahkemesine sadece alt sınırdan temel cezaya hükmedilmesi gerektiğine işaret edilmiş olunmaktadır. Oysa, işlenen suç sayısı dikkate alındığında, esas mahkemesinin kararı TCY’nın 3/1 ve 61 nci maddelerine uygundur. Bu kadar suçun aynı kasıtla birden fazla işlenmesi ve yukarıda belirttiğimiz gibi, iddianameyle dava açıldıktan sonra, TCY’nın 203 ncü maddesinin 12 defa ihlal edilmesi gözetildiğinde, 6 ay ile 3 yıl arasında öngörülen cezadan 2 yıl hapis cezasına hükmolunması fiillerle ölçülü ve orantılıdır.
    Eğer, mühürleme işlemi hukuka aykırı veya mühürlemeden sonra sanığa tebligatta usul ve yasaya aykırılık varsa sanık hakkında hiç ceza verilmeksizin beraati gerekirdi. Oysa, dosyada hüküm mahkemesi, başsavcılık, özel daire ve ceza genel kurulu çoğunluğunca böyle bir hususun tespiti de yapılmamıştır.
    Tüm bu nedenlerle, kabule göre, esas mahkemesinin temel cezanın alt sınırdan uzaklaşarak belirlenmesinde somut olayla uyumsuzluk olmadığı için,";
    Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyesi ...; "Sanık hakkında daha önce 6 kez zincirleme mühür bozma suçundan 1.500 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve CMK"nun 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinden sonra, sanığın bu kez 12 kez zincirleme şekilde mühür bozma suçu için, sanığın bu 12 ayrı tarihteki mühür bozma eylemleri sebebiyle hukuki kesintiler olsaydı TCK"nun 203/1. maddesi uyarınca alt sınırdan düşünüldüğünde 12 kez 6"şar ay hapis cezaları ile cezalandırılması, dolayısıyla toplamda 72 ay hapis cezasının sözkonusu olabileceği, TCK"nun 203/1. maddesinde 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezasının öngörüldüğü, zincirleme suçu düzenleyen TCK"nun 43/1. maddesinde ise cezanın 1/4 ten 3/4 e kadar artırılabileceğinin belirtildiği, 12 zincirleme mühür bozma suçu için cezanın 2 yıldan başlatılıp, zincirleme suçlar nedeniyle 1/2 oranında artırılması sonucunda 72 aya karşılık 3 yıl yani bu cezanın yarısı olan 36 aya hükmedilmiş olmasında takdiri bir isabetsizlik bulunmadığı";
    Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Genel Kurul Üyesi de; "Sanık hakkında temel hürriyeti bağlayıcı cezayı iki yıl hapis olarak belirleyen yerel mahkeme kabul ve uygulamasında bir isabetsizlik bulunmadığından, hükmün onanması gerektiği" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Ankara 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 30.01.2013 gün ve 2010-93 sayılı direnme hükmünün, sanık hakkında temel hürriyeti bağlayıcı cezanın "orantılılık" ilkesiyle bağdaşmayacak şekilde alt sınırdan çok uzaklaşılarak üst sınıra yakın olarak belirlenmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
    2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 29.03.2016 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.



    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi