1. Hukuk Dairesi 2019/2143 E. , 2021/1685 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-BEDEL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, bedel davası sonunda, yerel mahkemece asıl ve birleştirilen davanın kısmen kabul, kısmen reddine ilişkin olarak verilen karar asıl ve birleştirilen davada davalı ... tarafından duruşma istekli olarak ve birleştirilen davada davalı ... tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 23.03.2021 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı ... vekili Avukat ... ile temyiz edilen davacı vekili Avukat ... geldiler, davetiye tebliğine rağmen diğer temyiz eden davalı ... vekili Avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Asıl ve birleştirilen dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil; birleştirilen davada terditli olarak bedel isteğine ilişkindir.
Davacı asıl davada, mirasbırakan ...’un, 431, 567, 568, 414, 485 ve 553 parsel sayılı altı parça taşınmazını mirastan mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak 20.11.1985 tarihinde davalı oğlu ...’e satış yoluyla temlik ettiğini, temlik tarihinde mirasbırakanın akıl hastalığı bulunduğunu, taşınmazlardan üç tanesinin üçüncü kişilere devredildiğini ileri sürerek dava konusu 431, 567 ve 568 parsel sayılı taşınmazların davalı adına olan tapu kayıtlarının öncelikle ehliyetsizlik nedeniyle iptaline ve mirasbırakan adına tesciline, bu talebin kabul görmemesi halinde anılan taşınmazların tapu kayıtlarının muvazaa sebebi ile iptaliyle miras payı oranında adına tesciline karar verilmesini istemiş; davacı birleştirilen davada, mirasbırakanın davalı oğlu ...’e muvazaalı olarak temlik ettiği dava konusu 485 parsel sayılı taşınmazın davalı ... tarafından dava dışı ...’a, onun tarafından da diğer davalı ...’a satış yoluyla devredildiğini, taşınmazın halen davalı ... tarafından kullanıldığını ileri sürerek dava konusu 485 parsel sayılı taşınmazın davalı ... adına olan tapu kaydının öncelikle ehliyetsizlik nedeni ile iptaline ve mirasbırakan adına tesciline, bu talebin kabul görmemesi halinde taşınmazın tapu kaydının muvazaa sebebi ile iptaliyle miras payı oranında adına tesciline, olmadığı takdirde taşınmazın dava tarihindeki rayiç değerinin miras payı oranında davalı ...’ten tahsiline karar verilmesini istemiş; aşamalarda, muris muvazaasına dayalı olarak davanın kabulünü istemiştir.
Asıl ve birleştirilen davada davalı ..., mirasbırakanın sağlığında mirastan feragat sözleşmesi imzaladıklarını, bu sözleşme gereğince ... Köyü 431 parselde 1.000 m²"lik kısmın ayrılıp davacıya verilmesi karşılığında davacının, mirasçılık haklarından feragat ettiğini ve mirasbırakanın mal varlığı üzerinde yapacağı tasarruflara itirazı olmayacağını kabul ettiğini; birleştirilen davada davalı ..., taşınmazı iyiniyetle dava dışı şahıstan edindiğini belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, asıl dava yönünden dava konusu parsellerle ilgili terditli olarak açılan ehliyetsizlik yahut muvazaa sebebine dayalı tapu iptali ve tescil davasının ispatlanamaması sebebiyle reddine, 431 parsel sayılı taşınmazın 27.01.2014 tarih ve fen bilirkişisi raporu ve ekli krokisinde (A) harfi ile gösterilen toplamda 1285,76 m2 yüzölçümlü yerin davalı ... adına olan tapu kaydının iptali ile davacı adına tapuya kayıt ve tesciline, 27.01.2014 tarihli fen bilirkişisi raporuna ekli krokide (A) harfi ile gösterilen kısım üzerinde yer alan (C/a) harfi ile gösterilen binanın mülkiyetinin davalı ...’a ait olduğunun tespitine, birleşen dava yönünden ise, 485 parsel sayılı taşınmaza yönelik terditli ehliyetsizlik yahut muvazaa sebebine dayalı tapu iptali ve tescil davasıyla tazminat davasının ispatlanamaması sebebiyle reddine dair verilen kararın davacı tarafından temyizi üzerine Dairece, davanın, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olup; adi yazılı şekilde düzenlenen ve mirastan feragat sözleşmesi niteliğinde olmayan 20.11.1985 tarihli belgeye itibar edilmesinin doğru olmadığı gibi, çifte mülkiyet yaratacak şekilde hüküm kurulmasının da isabetli olmadığına işaret edilerek hüküm bozulmuş; mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda, asıl ve birleştirilen davada ehliyetsizlik iddiası yönünden ispatlanamayan davanın reddine, muvazaa iddiasının sabit olduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile pay oranında iptal tescile karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1935 doğumlu mirasbırakan ...’un 18.03.2002 tarihinde ölümü üzerine davacı oğlu ..., davalı oğlu ..., dava dışı kızı ... ile dava dışı eşi ...’in mirasçı kaldıkları, mirasbırakanın dava konusu 431, 567, 568, 485 parseller ile dava dışı 414 ve 553 parsel sayılı taşınmazları 20.11.1985 tarihinde davalı oğlu ...’e (1963 doğumlu) satış yoluyla temlik ettiği, davalı ...’in de dava konusu taşınmazlardan 485 parseli 04.09.1986 tarihinde dava dışı ...’a, onun da 27.11.1986 tarihinde birleştirilen davada davalı ...’a satış yoluyla temlik ettiği, Adli Tıp Kurumu raporuna göre, yeterli tıbbi belgeye ulaşılamadığı için mirasbırakanın temlik tarihinde fiil ehliyetini haiz olup olmadığı hususunda kanaat bildirilemediği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yapılan temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesinde de, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların göz önünde tutulması gerekir.
Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre ve özellikle hükmüne uyulan bozma ilamı uyarınca yapılan araştırma sonucunda, temlik tarihinde henüz 22 yaşında olan davalı ...’e mirasbırakan tarafından tek seferde ve aynı işlemle altı parça taşınmaz devredilmiş olması gözetildiğinde asıl davada dava konusu 431, 567 ve 568 parsel sayılı taşınmazların temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu saptanarak yazılı şekilde iptal tescile karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur. Asıl davada davalı ...’in yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, asıl dava yönünden usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA.
Birleştirilen dava bakımından, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa bedel isteğine gelince;
Hükmüne uyulan bozma ilamı uyarınca araştırma ve inceleme yapılarak birleştirilen davada dava konusu 485 parsel sayılı taşınmazın mirasbırakan tarafından davalı ...’e temlikinin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunun benimsenmesi doğrudur.
Ne var ki; mahkemece, dava konusu 485 parsel sayılı taşınmazı davalı ...’ten edinen dava dışı ... ile ondan edinen son kayıt maliki davalı ...’ın edinimlerinin iyiniyetli olup olmadığı hususunda yöntemince araştırma yapıldığını söyleme olanağı yoktur.
Bilindiği üzere hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla 4721 s. Türk Medeni Kanununun (TMK) 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989., tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.
Öte yandan, bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke TMK"nin 1023. maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1. fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.
Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.
Bu nedenle, yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
Nitekim bu görüşten hareketle, "kötü niyet iddiasının def"i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı” ilkeleri 8.11.1991 tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İçtdihadı Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.
Somut olaya gelince; birleştirilen dava yönünden taraf tanıkları yeniden çağrılıp dinlenerek, toplanan ve toplanacak deliller birlikte değerlendirilmek suretiyle dava konusu 485 parsel sayılı taşınmazın dava dışı ara malik ... ve son kayıt maliki davalı ... tarafından iktisabının iyiniyetli olup olmadığının açıklığa kavuşturularak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, birleştirilen dava yönünden eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm tesisi doğru değildir.
Birleştirilen davada davalıların değinilen yönden yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile birleştirilen dava yönünden hükmün (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun geçici 3. maddesi yollamasıyla) 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 24.11.2020 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz edilen vekili için 3.050.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edenlerden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz eden birleştirilen davada davalı ...’a geri verilmesine, asıl dava bakımından aşağıda yazılı 400.44 TL bakiye onama harcının asıl davada davalı ...’dan alınmasına, 23.03.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.